Cumhuriyetin İlanında Emeği Geçenler

Linux

Admin
12 Eyl 2022
10,411
1
38
Cumhuriyetin İlanında Emeği Geçenler

Prof. Dr. E. Semih Yalçın
ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ DERGİSİ, Sayı 56, Cilt: XIX, Temmuz 2003, Türkiye Cumhuriyeti'nin 80. Yılı Özel Sayısı

--------------------------------------------------------------------------------
Giriş

Cumhuriyet, dilimize Arapça “Cumhur” kelimesiyle girmiştir. Cumhur, halk, ahali, büyük kalabalık anlamlarını ihtiva eder. Toplu bir halde bulunan kavim yahut millet demektir. Bu tanımdan hareketle Cumhuriyet1 veya Cumhuri Devlet ifadesi ise, iktidarın millete, umûma ait olduğunu öngören devlet şekli anlamına gelmektedir. Cumhuriyeti bir devlet şekli olarak ilk defa ortaya çıkaran ve uygulayan Romalılardır. Romalılar devlet idaresini ağırlıklı olarak hukukî esaslara bağlamaya çalışmışlardır. Daha sonraki dönemlerde batıda Platon’dan itibaren birçok düşünür, devlet şekilleri ve özellikle de Cumhuriyet idaresi üzerinde durmuşlar ve bu konuda kıymetli eserler vermişlerdir. Bu isimler arasında Cicero, Bodin, Machiavelli, Lapradelle, Rousseau, Volter, Kant, Jellinek sayılabilir.

Modern dönemlerde ise Cumhuriyet, demokrasi ile bir arada mütalaa edilmiş, halkın serbestçe iradesini kullanması, kendisini idare edenleri serbestçe seçmesi anlamı ile birlikte değerlendirilmiştir.

Tarihte kurulmuş Türk Devletlerinde bugünkü modern anlamıyla Cumhuriyet idaresinin bir müessese veya rejim olarak mevcudiyetinden bahsetmek oldukça zordur. Ancak, Cumhuriyet rejiminin bir gereği olan “seçim”, sistem olarak mevcuttur ve hemen hemen bütün Türk Devletleri’nde uygulanmıştır.

Türklerde kurultay, bir danışma meclisi niteliğini daima muhafaza etmiştir2. Kurultay Han’ın sülalesi yok olmuş ise, han olmak niteliğine haiz bir beyi han olarak seçebilirdi. Tahta çıkmak hakkına haiz olan taht varisinin hukuken han makamını işgal etmek için mutlaka beylerin uygun görmesi yani kurultayın tasvip ve tasdiki şarttı. Bu gelenek, Asya Hun’ları devrinden Osmanlı Sülalesi devrine kadar hiç değişmemiştir3. Han veya Hakanın kurultaylarda seçilmesi, eski ve köklü bir Türk geleneğidir.

İslâmiyetin kabulünden sonra kurulan Türk-İslâm Devletlerinde de durum bundan çok farklı değildir. Eski Türk devlet teşkilâtlarında ekseriyetle var olan kurultay ve hanların seçim yoluyla işbaşına gelmesi, Türklerin, Cumhuriyetin temel unsurlarından olan demokrasi anlayışına yabancı olmadıklarının delili olarak gösterilebilir.

Fransız İnkılâbının mahsulü olan Cumhuriyet fikri, millet iradesine kıymet veren bir siyasî düzen ve rejim olarak batıda yeni bir model olarak 19. yüzyıldan itibaren kabul görmüştür. Türkiye’de ise Osmanlı Devletinin yıkılışı ile yeni kurulan Türk Devletinin hükümet şekli olarak 1923 yılında benimsenmiştir.

Yeni devlet düzeni olarak Cumhuriyet rejiminin ülkemizde tatbiki meselesini en üst seviyede düşünen kişi ise hiç şüphesiz Mustafa Kemal Atatürk’tür. Mustafa Kemal Paşanın zihninde Cumhuriyet fikrinin oluşumu sadece 28-29 Ekim 1923 gecesi “Yarın Cumhuriyeti ilân edeceğiz” sözleriyle ortaya çıkmış bir vakıa değildir. Türk İnkılâp Tarihi’nin kaynakları incelendiğinde, yeni ve müstakil bir devlet ve devlet şekli olarak Cumhuriyet fikrinin Mustafa Kemal Paşanın kafasında 1905-1906 yıllarında belirgin hale gelmiş olduğu görülür.

Mustafa Kemal Paşa’nın zihninde bu düşüncenin oluşmasını şu sebeplere dayandırmak mümkündür;

Bunlardan birisi Fransız İnkılâbıyla ortaya çıkan fikirlerin tesiri, diğeri Osmanlı son dönemi aydınlarımızın “Bu devlet nasıl kurtulur?” sorusuna cevap bulmak amacıyla yaptığı fikrî ve siyasî tartışmalar ve nihayet Namık Kemal ve Ziya Gökalp gibi entelektüellerimizin Mustafa Kemal Paşa üzerindeki tesiridir. Ancak, Meşrutiyet, Mütareke ve Millî mücadele dönemlerinde Mustafa Kemal Paşa’nın zihninde şekillenen Cumhuriyet fikrinin kendisine ait bir orijinalitesinin olduğunu da göz ardı etmemek tarihi bir hakikatin ifadesinden başka bir şey değildir.

Mustafa Kemal Paşa bilindiği gibi daha 1905 yılında “...yıkılmak üzere bulunan bir imparatorluktan önce bir Türk devleti çıkarma” düşüncesindeydi4. O, kafasındaki yeni devlet düzenini, Misâk-ı Millî sınırları dahilinde ve batılı manada olduğunu çeşitli vesilelerle açıkça ifade etmiştir5. Türk milletinin yenileşme tarihinde önemli bir dönüm noktası olan II. Meşrutiyet Hareketi, Türkiye’yi modern bir ülke haline getirmek isteyen Mustafa Kemal Paşa’yı tatmin etmemiş, “İnkılâbı ikmâl etmek lazım... Biz bunu yapabiliriz”6 diyerek meşrutî idarenin ötesinde ve ondan daha ileri manada bir İnkılâp hareketinin gereğine işaret etmiştir. Atatürk’ün kastettiği bu temel inkılâbın adı ise Cumhuriyettir.

Mustafa Kemal Paşa, Milli Mücadele hareketine başladığı günden itibaren sadece büyük bir asker olmadığını aynı zamanda büyük bir devlet adamı olduğunu fiilen ispat etmiştir. Mücadelesi sırasında yanında bulunan arkadaşlarını inkılapçı ve cumhuriyetçi bir anlayışla bizzat yetiştirmiş; Anadolu hareketinin başladığı günden itibaren Türkiye’de bir Cumhuriyet rejiminin tesisini düşünmüştür. Bu düşüncesini hissedenlerin bir kısmı kendisinden ayrılmış, bununla birlikte daha ilk günden düşündüğü inkılâp hareketlerinin hiçbirini hemen tatbike girişmemiş, askerî ve siyasî zaferler kazanıldıktan sonra Cumhuriyete geçmiştir7.

İlk BMM’nde Cumhuriyetin İlanıyla İlgili Gelişmeler

23 Nisan 1920’de toplanan ilk BMM, olağanüstü zamanların ortaya çıkardığı siyasî zorunlulukların etkisiyle vazife gören bir kurucu meclis niteliğinde idi8. Bu yapıda kurulan yeni meclis, milletin tek temsilcisi sıfatıyla yasama ve yürütme yetkilerini uhdesinde toplamış ancak, bir devlet başkanlığı adıyla ayrı bir teşkilâtlanma biçimine başlangıçta gerek görmemiş ve BMM, mevcut haliyle bir “Meclis Hükümeti”9 sistemi vücuda getirerek millî mücadele hareketini sevk ve idare etmiştir. BMM’nce alman ve “Padişah ve Halife, altında bulunduğu tazyikten kurtulduğu zaman, meclisin tanzim edeceği esaslar dairesinde vaziyetini alır” şeklindeki karar; esasında mevcut siyasî düzeni millî hâkimiyet prensibine dayandırarak Cumhuriyete yönelinmesine imkan ve fırsat vermiştir. Adı önceden konulmayan Cumhuriyet rejimine bir takım merhaleleri kat etmek suretiyle kademeli olarak geçilmesinin sebepleri arasında; dönemin olağanüstü şartları ihtiva etmesinin yanı sıra, BMM’nin fikrî ve siyasî anlamda tezatlarla dolu bir meclis yapısına sahip olması sayılabilir. Bunun yanı sıra Mustafa Kemal Paşa, millî mücadele hareketini ve onu temsil eden Büyük Millet Meclisi’nin bütünlüğünü bozmamak amacıyla Cumhuriyet idaresiyle ilgili fikrini o günlerde açık bir şekilde telaffuz etmemiştir. Meclisteki değişik grupları Misâk-ı Millî çerçevesinde birleştirmeye çalışmış ve bu amaçla şeklen de olsa bazı tavizler vermeye mecbur olmuştur10.

TBMM bünyesinde Cumhuriyetin ilânını hazırlayan gelişmelerden birisi de 1909 Kânun-ı Esasisi’nin yerine, yeni anayasanın kabul edilmesidir. Mustafa Kemal Paşa tarafından hazırlanan bir teşkilât programı esas alınarak, hilafet ve saltanat makamlarından bahsedilmeksizin, 20 Ocak 1921’de “Teşkilât-ı Esasiye” adıyla ilk anayasa yürürlüğe konulmuştur”. Bu anayasaya göre, hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir. Halkın kendi mukadderatını kendisine tayin etmek hakkı verilmiştir. Kanun yapma ve icra yetkisi TBMM’de toplanmıştır. Bu özellikleriyle 1921 Anayasası “reisicumhursuz bir Cumhuriyet” kurmuştur12.

20 Ocak 1921 Teşkilâtı Esasiye Kanunu üzerinde cereyan eden görüşmeler ve özellikle Atatürk’ün Mecliste birliği sağlamak için 10 Mayıs 1921’de kurduğu “Anadolu ve Rumeli Müdafai Hukuk Grubunun” programı Mustafa Kemal Paşanın Cumhuriyeti ilân edeceği kanaatinin doğmasına yol açmıştır. Grubun programında “Hükümet Teşkilâtının Teşkilâtı Esasiye’ye göre şimdiden tespit ve izharı” maddesinin bulunması muhalifleri endişelendirmişti. Çünkü muhalefete göre bu madde, Hilâfet ve Saltanat aleyhine, Cumhuriyetin ilânına zemini hazırlıyordu. Bu endişeyle hareket eden muhalefet direnmesini daha da artırmış ve Atatürk’ün Meclis Reisi sıfatıyla “İcra Vekilleri Heyeti seçiminde namzet gösterme selâhiyeti”ni geri aldırmayı 8 Temmuz 1922 tarih ve 244 sayılı kanunla yapılan değişiklikle sağlamıştır. Bu değişikliğe göre; “İcra Vekilleri Heyeti ile İcra Vekilleri Büyük Millet Meclisi tarafından rey-i hafi ve ekseriyet-i mutlaka ile intihap olunur” karan geçerli olmuştur.

İkinci TBMM’nin Açılması ve Cumhuriyetin İlanıyla İlgili Gelişmeler

Mustafa Kemal, Cumhuriyetin ilânı için iki meselinin halline intizar ediyordu. Bunlardan biri Lozan Sulh Muahedesinin İmzalanması, diğeri de Birinci Büyük Millet Meclisinin seçiminin yenilenmesine karar vererek dağılması ve ikinci Millet Meclisinin faaliyete geçmesiydi13. İlk TBMM 1 Nisan 1923’de seçimin yenilenmesine karar vererek dağılmıştır. Bu dönemde Mustafa Kemal Paşa yeni meclis toplanıncaya kadar yetişmek üzere bir kısım uzman arkadaşlarından yeni bir anayasa taslağı hazırlamalarını istemişti. Zaman zaman kendisinin de katıldığı bu çalışmaları düşünce ve direktifleriyle yönlendirmiştir. Bu toplantılarda yapmış olduğu konuşmalarda, millî hükümetin mahiyetinin Cumhuriyet olduğu halde onu kesin olarak ifade ve ilân etmemenin devlet idaresinde zaaf meydana getirdiğini, ilk fırsatta Cumhuriyeti ilân ederek bu zaafı ortadan kaldırmanın gereğine işaret etmiştir14.

Bu gelişmelerin ardından Cumhuriyetin ilânı meselesi ciddi anlamda ilk defa 10 Eylül 1923’de Mustafa Kemal Paşa’nın meclisteki küçük odasında ele alındı. Hazırlattığı anayasa taslağını oldukça eksik bulmuş, muhtemelen bu toplantının bir gün öncesinde 9 Eylül’de konuyla ilgili olarak bizzat kendisi çalışmıştı. Yunus Nadi, Sabri (Toprak) ve Falih Rıfkı Atay’ın hazır bulunduğu müzakerede Mustafa Kemal Paşa kendisinin hazırladığı anayasa maddelerinin değişiklik tekliflerini okudu. Mustafa Kemal Paşa’nın hazırladığı taslağın ilk maddesi; “Türkiye, Cumhuriyet usulü ile idare olunur”15 şeklindeydi.

Mecliste meydana gelen bu küçük toplantıdan sonra Cumhuriyetin ilânına giden tarihi seyrin hızlanarak devam ettiği görülmektedir. Mustafa Kemal Paşa, 22 Eylül’de Viyana’da çıkan Neue Treie Presse gazetesinin Ankara’da bulunan muhabirine verdiği demeçte16 “Cumhuriyet” kelimesini kullanarak 1921 Anayasasında yapılmasını düşündüğü değişiklikleri açık bir şekilde dile getirmiştir. Yurt içinde ve yurt dışında yankısı oldukça fazla olan bu demeçten sonra Halk Fırkası da harekete geçerek 5 Ekim’de parti büyük divanını toplamış ve anayasada yapılacak değişikleri tespit etmek üzere bir “İhtisas Heyeti” seçmiştir17.

Gerek ilk BMM’nin dağılmasında sonra kurulan heyet ile HF’nin seçtiği İhtisas Heyeti Mustafa Kemal Paşa’nın kontrolünde çalışmalarına devam ederken İsmet İnönü ve 14 arkadaşının hazırladıkları önerge sonucu, 13 Ekim 1923’de anayasaya konan ek bir madde ile Ankara yeni devletin başkenti olmuş ve böylece Cumhuriyetin ilânı için önemli bir adım daha atılmıştır18.

Cumhuriyetin İlânında Adı Geçenler

İkinci meclisin seçiminden sonra Ali Fethi Okyar İcra Vekilleri Heyeti Reisi sıfatıyla üç buçuk aydan beri işbaşındaydı. Ancak yukarıda bahsedildiği gibi Vekiller Heyeti’nin kuruluş şekli ahenkli çalışmaya imkan bırakmıyordu. Bu durumdan rahatsız olan Ali Fethi Bey, durumu Mustafa Kemal Paşa’ya bildirerek 27 Ekim 1923’de istifa etmiştir19. Ali Fethi Bey’in istifasından sonra yeni bir vekiller heyeti kurma yolunda çalışmalar başladıysa da hükümet oluşumunun meclis tarafından doğrudan doğruya seçim yolu ile yapılması, bir hükümet krizine sebep olmuştur.

Mustafa Kemal Paşa, hükümet kurulmasını da güçleştiren bu kanun hükmünün 27 Ekim 1923 günü yarattığı durumdan faydalanmayı bilmiştir. Filhakika, o gün istifa etmiş olan hükümetin yerine bir yenisini seçme gayretlerinin başarısızlıkla sonuçlanması üzerine, Halk Fırkası Grubu, Atatürk’ten 29 Ekim 1923 günü kabine buhranını çözümlemesini istemeye mecbur kalmıştır. Bu isteğe uyan Atatürk, yürürlükteki Anayasa’nın aksaklıklarını belirtmiş ve hazırlamış olduğu değişiklik tasarısının kabulüne Fırka Grubunu ve dolayısıyla Meclisi ikna ederek Cumhuriyetin ilânını sağlayan yolu açacaktır.

Atatürk, Cumhuriyeti ilân edeceğini 28 Ekim 1923 akşamı Çankaya’da misafiri olan şu şahıslara açıklamıştır20.

Kemalettin Sami Paşa21, Halit Paşa22, Kâzım Özalp, Fethi Okyar, İsmet İnönü, Fuat Bulca ve Ruşen Eşref Onaydın23.

Halk Fırkası Grup toplantısında da Cumhuriyetin ilânı lehinde şu mebuslar söz almışlardır;

Seyit24 (Adliye Vekili, İzmir), Yusuf Kemal Tengirşenk25 (Sinop), Eyüp Sabri (Konya), Hamdullah Suphi Tanrıöver (Antalya), Abdurrahman Şeref26 (İstanbul), İsmet İnönü (Malatya), Ragıp27 (Koca Ragıp Paşa) (Kütahya).
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 2. dönem birinci toplantı yılına ait tutanaklarda Cumhuriyet’in ilânı için önerge vermiş olanların isimleri şu şekilde sıralanmıştır;

Yunus Nadi Abalıoğlu (Teşkilâtı Esasiye Encümeni Reisi, Muğla), Celâl Nuri İleri (Raportör, Gelibolu), Feridun Fikri Düşünsel28 (Kâtip, Dersim), Refik Koraltan29 (Konya), İbrahim Süreyya Yiğit30 (İzmit), Mehmet Emin Yurdakul (Karahisar’ı Şarkî), İlyas Sami (Muş), Rasih Kaplan (Antalya), Ali Rıza (İstanbul), Dr. Mazhar Germen3’ (Aydın), Raif Dinç32 (Erzurum), Refet Bey33 (Bursa), Ebubekir Hazım Tepeyran (Niğde), Ali Rıza Bey34 (Kırşehir), Cevat Abbas Gürer (Bolu), Mehmet Dinç35 (Biga).

Gene bu toplantıda Cumhuriyet ilânı lehinde söz almış olan şahısların isimleri aynı tutanakta şu şekilde belirtilmiştir;

Yunus Nadi Abalıoğlu36 (Teşkilâtı Esasiye Encümeni Reisi, Muğla), Vasıf Çınar (Saruhan), Eyüp Sabri (Konya), Yahya Galip Kargı37 (Kırşehir), Rasih Kaplan (Antalya), Mehmet Emin Yurdakul (Karahisarı Şarkî), Şeyh Saffet Yetkin38 (Urfa), Tunalı Hilmi39 (Zonguldak), Emin Sazak (Eskişehir), Avni Doğan (Bozok), Süleyman Sırrı İçöz (Bozok), Celal Nuri İleri (Gelibolu), Dr. Fikret Onuralp (Ertuğrul), Hakkı Bey (Van).

Çankaya Toplantısı

Cumhuriyetin ilânına giden tarihi vetirede Çankaya’da yapılan görüşmeler önemlidir. Çankaya’da cereyan eden görüşmeleri Mustafa Kemal Paşa, tafsilatlı bir şekilde Nutuk’ta şöyle izah etmektedir; “28 Ekim günü geç vakitte, toplantıda bulunan Fırka Heyet-i İdaresi tarafından davet olundum. Fırka Heyet-i İdare Reisi Fethi Bey, Fırka namına Heyet-i İdarece bir namzet listesi tertip olunduğundan ve bu hususta Fırka Reisi Umumisi olduğum için benim de görüşümün alınması uygun görüldüğünden toplantılarına davet ettiklerini bildirdi. Tertibolunan listeye göz gezdirdim. Bence uygun olduğunu ve fakat bu listede isimleri mevcut olan zevatın da rey ve muvafakatini almak lâzım geldiğini ifade ettim. Bu teklifim münasip görüldü. Meselâ, Hariciye Vekâleti için ismi mevzubahs edilen Yusuf Kemal Beyi davet ettik. Yusuf Kemal Bey, bu listeye dahil olamayacağını bildirdi. Bundan ve buna benzer bazı durumlardan anladım ki, Fırka Heyet-i İdaresi dahi şayan-ı kabul ve katî bir aday listesi hazırlayamamaktadır. Heyet-i İdare azasına, icabedenlerle daha ziyade müdavele-i efkâr ederek katî bir liste tespit etmelerini tavsiye ettikten sonra yanlarından ayrıldım. Gece olmuştu. Çankaya’ya gitmek üzere Meclis binasını terk ederken koridorlarda beni beklemekte olan, Kemalettin Sami ve Halit Paşalara tesadüf ettim. Ali Fuat Paşa, Ankara’dan hareket ederken bunların Ankara’ya geldiklerini, o günkü gazetede “bir uğurlama ve bir karşılama” başlığı altında okumuştum, Henüz kendileriyle görüşmemiştim. Benimle mülakat için geç vakte kadar orada beklediklerini anlayınca, akşam yemeğine gelmelerini Müdafaai Millîye Vekili Kâzım Paşa40 vasıtasıyla tebliğ ettim. İsmet Paşa ile Kâzım Paşaya ve Fethi Beye de Çankaya’ya benimle beraber gelmelerini söyledim. Çankaya’ya gittiğim zaman orada, beni görmek üzere gelmiş Rize Mebusu Fuat41, Afyon Karahisar Mebusu Ruşen Eşref Beylere tesadüf ettim. Onları da yemeğe alıkoydum.

Yemek esnasında; yarın Cumhuriyet ilân edeceğiz! dedim. Hazır bulunan arkadaşlar, derhal fikrime iştirak ettiler. Yemeği terk ettik. O dakikadan itibaren, nasıl hareket edileceği hakkında, kısa bir program yaptım ve arkadaşları vazifelendirdim.

Tespit ettiğim program ve verdiğim talimatın tatbikatını göreceksiniz!

Efendiler, görüyorsunuz ki, cumhuriyet ilânına karar vermek için Ankara’da bulunan bütün arkadaşlarımı davete ve onlarla müzakere ve münakaşaya asla lüzum ve ihtiyaç görmedim. Çünkü, onların zaten ve tabiaten benimle bu hususta hemfikir olduklarına şüphe etmiyordum. Halbuki o esnada Ankara’da bulunmayan bazı zevat, selâhiyetleri olmadığı halde, kendilerine haber verilmeden ve rey ve muvafakatleri alınmadan, Cumhuriyet’in ilân edilmiş olmasını bize gücenme ve bizden ayrılma vesilesi saydılar.

O gece birlikte bulunduğumuz arkadaşlar, erkenden beni terk ettiler. Yalnız İsmet Paşa, Çankaya’da misafir idi. Onunla yalnız kaldıktan sonra, bir kanun tasarısı müsveddesi hazırladık. Bu müsveddede 20 Kânunusâni 1921 tarihli Teşkilât-ı Esasiye Kanunu’nun devlet şeklini tespit eden maddelerini şu şekilde değiştirmiştim; Birinci maddenin nihayetine “Türkiye Devletinin şekli hükümeti Cumhuriyettir” cümlesini ilâve ettim. Üçüncü maddeyi şu yolda değiştirdim; “Türkiye Devleti Büyük Millet Meclisi tarafından idare olunur. Meclis, hükümetin ayrıldığı idare kollarını İcra Vekilleri vasıtasıyla yönetir”.

Bundan başka Teşkilâtı Esasiye Kanunu’nun temel maddelerinden sekiz ve dokuzuncu maddeleri de değiştirerek ve açıklığa kavuşturularak şu maddeler yazıldı:

“Madde: - Türkiye Reisicumhuru Türkiye Büyük Millet Meclisi heyeti umumiyesi tarafından ve kendi âzası arasından bir seçim dönemi için seçilir. Cumhurbaşkanlığı görevi, yeni Reisicumhurun seçimine kadar devanı eder. Tekrar seçilmek caizdir”.

“Madde: - Türkiye Reisicumhuru devletin reisidir. Bu sıfatla lüzum gördükçe Meclise ve Heyeti Vekileye başkanlık eder”.

“Madde: - Başvekil, Reisicumhur tarafından ve Meclis âzası arasından seçilir. Diğer vekiller başvekil tarafından yine Meclis âzası arasından seçildikten sonra heyeti umumiyesi Reisicumhur tarafından Meclisin onayına sunulur. Meclis toplantı halinde değilse, onaylama, Meclis toplantısına bırakılır” 42.

Halk Fırkası Grubu Toplantısı

Çankaya toplantısından sonra 29 Ekim Pazartesi günü saat 10.00 da HF grubu toplanmış ve yeni bir kabine kurulması için müzakerelere başlamıştı. Toplantıya başkanlık eden Ali Fethi43 Bey meclis genel kuruluna sunulmak üzere bir vekiller heyeti listesi hazırladı. Okunan bu listede İktisat Vekâletine aday gösterilen Celâl Bey (İzmir) söz alarak; Heyeti Vekilenin ehemmiyetinden bahsetmiş ve kendisinin seçilmemesini teklif ederek, bilhassa “Bu listede isimleri görülen zevat çekilenlerden daha kuvvetli değildir, bizden refah ve ıslahat isteyen millet vardır. Herhalde yeniler eskilerden kuvvetli olmalıdır. İntihapta acele etmeyelim. Hassaten Heyeti Vekile seçimi için düşünelim” mütalaasında bulunmuştur.

Kozan mebusu Saip Bey Meclis Riyasetine Fethi Bey, Heyeti Vekile Riyasetine İsmet Paşa’nın seçilmesini teklif etmiştir.

Lâzistan mebusu Ekrem Bey ise “Yeni heyet, eski heyetin boşluğunu doldurabilecek mi? Bu husustaki fikirlerini Reis Paşa Hazretleri, mümkün ise, beyan buyursunlar. Aydınlanalım, düşüncesini ileri sürmüş” diyerek Mustafa Kemal Paşa’nın meclise gelmesini istemiştir.

Diyarbekir mebusu Zülfü Bey, “Vazife, Fırka Divaninindir. Bu hak, grup Heyet-i İdaresinin değildir. Divan toplansın!..” talebinde bulunmuştur.

Bolu mebusu Mehmet Efendi, “Seçilecek Heyeti Vekile ancak bir ay devam edebilir. Seçimlerin böyle sık sık tekerrürü, memleket ve milleti fena ve müşkül bir hale sevk eder. Heyeti Vekile sebebi istifasını açıklıkla anlatmazsa herhangi bir Heyeti Vekile seçimine iştirak etmem. Sebebi anlayalım. Sonra seçelim” diyerek görüşünü açıklamıştır.

Tekirdağ mebusu Faik Bey, “Listede gösterilen isimler evvelkilerden kuvvetli değildir. Divan toplanıp bu meseleyi halletsin”

Saruhan mebusu Vâsıf Bey,44 İsmet Paşa’nın hizmetlerinden bahsettikten sonra, “memleketi, milleti ne için terk ediyor? Liderlerimiz bizi tenvir etmemiştir. Muhterem Reisimiz (M. Kemal Paşa’yı kastederek) bizi niçin tenvir etmiyor”, diyerek ve uzun bir beyanatta bulunmuştur.

İzmir mebusu Necati Bey, “Memleketin güvendiği kimselerin bizi bırakıp ayrılmalarını kabul edemeyiz. Reisi Muhteremimiz, bizi aydınlatsın ve ikaz etsin. Dahilen ve haricen kuvvetli bir Heyeti Vekileye ihtiyacımız vardır”.

Reis Fethi Bey, “Heyet-i İdarenin yaptığı bu liste, ne Paşa’nın ve ne de Heyet-i İdarenindir”, açıklamasını yapmaya lüzum görmüştür.

Ertuğrul mebusu Dr. Fikret45 Bey, “Vâsıf ve Necati Beylerin fikirlerine iştirak ederim. Memleket sütliman değildir. Gelişigüzel yapılacak bir seçime memleket idaresi terk edilemez. Kuvvetli kimselerden kurulu bir heyet seçilmelidir” deyerek görüşlerini belirtmiştir.

Muş mebusu İlyas Sami Bey,46 “Reisi Muhteremimiz Gazi Paşa Hazretleri fikirlerini beyan buyursunlar, Buhranın, doğduğu gün halli daha faydalıdır. Uzatmak, şiddetlenmesine sebep olur. Bir Heyeti Vekile Reisi seçelim. Yirmi dört saat mühlet verelim. Arkadaşlarını bulsun, kuvvetli bir hükümet vücuda gelsin”, diyerek yeni bir öneride bulunmuştur.

İstanbul mebusu Abdurrahman Şeref Bey, “Bazı arkadaşlar telâş ediyorlar. Bu her memlekette vâki olan bir şeydir. Cümlemizin maksadı, saadeti vatandır. Bir makine kurup tıkır tıkır işletemiyoruz. Bu da doğru. Kuvvetli bir hükümet nasıl bulmalı, hastalığı nasıl anlamalı? Teşkilâtı Esasiye Kanunumuzu nazarı dikkate alalım. Hükümetin vazifesini tâyin edelim. Meclis kanaatlerini söylesin. Ondan sonra Reis Paşamız da kanaatlerini beyan buyursunlar. Bir netice çıkaralım. Herkes bir işe yarar. Herkesi yaradığı işte kullanmalı. Şahıslardan bahsetmeyelim. Vatanın yüksek menfaatlerinde beraberiz. Reis Paşa Hazretleri kanaatlerini beyan buyursunlar”, diyerek uzlaştırıcı bir konuşma yapmıştır.

Konya mebusu Eyüp Sabri Efendi, “Behemehal bir seçim karşısındayız. Eski Heyeti Vekile seçilse bile, tekrar kabul etmeyeceklerine karar verdiklerini işitiyoruz. Bu kararı Meclisi Ali feshetmelidir” teklifinde bulunmuştur.

Kütahya mebusu Recep Bey, “Üç esaslı noktadan bahsedeceğim. Birincisi şekil, ikincisi çalışma eksikliği, üçüncüsü manevi birliğimizde açılan gediktir. Şekillerde noksan olursa hüsnü netice vermez. Eldeki listedeki kıymettar arkadaşlar hangi zamanda hangi şerait altında çalışacaklardır, malûm değil. Kuvvetli bir zatın kendi arkadaşlarını bularak kuvvetli bir hükümet teşkil etmesi lâzımdır” diyerek görüşlerini beyan etmiştir.

Ardahan mebusu Talât Bey, “Recep ve Abdurrahman Şeref Beyler pek güzel izah buyurdular. İcra Vekilleri Reisi’nin vazifesi nedir? Vazife ve Mesuliyet Kanununu hâlâ çıkarmadık. Gazi Paşa Hazretleri bizi tenvir buyursunlar” diyerek Mustafa Kemal Paşa’nın açıklama yapmasını istemiştir47.

Başkan A. Fethi Bey bu görüşlerden sonra müzakerenin yeterliliğini oya koymuş, görüşmeler yeterli görüldükten sonra birtakım önergeler okunmuş ve bu önergelerden Kemâlettin Sami Paşa’nın teklifi kabul edilmiştir. Kabul edilen bu önergeye göre Mustafa Kemal Paşa’ya Genel Başkan sıfatıyla meselenin halline heyeti umumiye tarafından yetki ve görev verilmiştir

Müzakerenin cereyanı esnasında Çankaya’da ikametgâhında bulunan Mustafa Kemal Paşa toplantıya davet edildi. Toplantıya katılan Mustafa Kemal Paşa kürsüye çıkarak şu konuşmayı yaptı;

“Efendiler!, Heyeti Vekile seçiminde görüş birliğine varılmadığı anlaşılmıştır. Bana bir saat kadar müsaade buyurun. Bulacağım çözümü arz ederim.”

Fethi Bey, teklifi reye koydu. Kabul olundu.

Mustafa Kemal Paşa, gerekli gördüğü şahısları çağırarak onlara 28/29 Ekim gecesi hazırladığı kanun teklifi müsveddesini gösterdi ve kendileri ile görüştü.

Öğleden sonra saat bir buçukta HF genel kurulu tekrar Fethi Bey’in başkanlığında toplandı. İlk sözü alan Mustafa Kemal Paşa kürsüye çıktı ve şu konuşmayı yaptı;

“Muhterem arkadaşlar, hallinde müşkülâta duçar olduğunuz meselenin sebep ve illeti, bütün arkadaşlarca anlaşılmış olduğu kanaatindeyim. Noksan, kusur, takip etmekte olduğumuz usul ve şekildedir. Gerçeği şu ki, mevcut Teşkilâtı Esasiye Kanunumuza dayanarak bir Heyeti Vekile teşkiline teşebbüs ettiğimiz zaman bütün arkadaşların her biri tek tek Vekilleri ve Heyeti Vekile’yi seçmek mecburiyetinde bulunuyor. Heyeti umumiyenizin birden Heyeti Vekile seçimine mecbur olmanızda görülen müşkülâtın halli zamanı gelmiştir. Geçen devrede de, aynı suretle müşkülâta tesadüf ediliyordu. Görülüyor ki, bu usul bazen birçok karışıklıklara sebep oluyor. Heyeti celileniz bu müşkülün halline beni memur kıldınız. Ben de bu arz ettiğim görüşten hareket ederek düşündüğüm şekli tespit ettim. Onu teklif edeceğim. Teklifim kabul edilirse, kuvvetli ve kendi içinde anlaşmış bir hükümet teşkili kabil olacaktır. Devletimizin şekil ve mahiyetini tespit eden ve hepimiz için gaye olan Teşkilâtı Esasiye Kanunumuzun bazı noktalarını açıklığa kavuşturmak lâzımdır”48.

Mustafa Kemal Paşa’nın bu konuşmasından sonra tartışmalar tekrar başladı. Tartışmalarda söz alan mebusların görüşleri şu şekildeydi;

Sabit Bey (Erzincan) - Kabine usulünün lehindeyim. Ancak Teşkilâtı Esasiye Kanununun tadili teklifi ile bugünkü buhranı halletmek kabil değildir. Biz, şimdi, bir Heyeti Vekile reisi seçelim, Teşkilâtı Esasiye Kanunun tadilini sonra düşünürüz.

Hazım49 Bey (Niğde) - Teşkilâtı Esasiye Kanununu biz yapabilir miyiz? Zannımca yapamayız. Salâhiyetimiz varsa bu, Fırkada olmaz. Fırkada müzakere edildikten sonra aleni celsede kimse söz söyleyemiyor. Milletin hayatını ilgilendiren kanunların burada katî surette halline taraftar değilim. Bu gibi kanunlar aleni celsede ve serbestçe görüşülmeli ve her şeyden evvel kabine buhranını halledelim.

Yunus Nadi Bey- Hangi memleket ilk defa kanunu esasi yaparsa onun için kurucu meclis kurmuştur. Bizde ise bu gibi meselelerde ayrıca kurucu meclis kurulacağı açıkça belirtilmemiştir. Bizde her vakit bu gibi değişiklikler olmuştur. Bizden evvelki Türkiye Büyük Millet Meclisi de bu zeminde yürümüştür. Buna salâhiyetimiz vardır. Tereddüt buyurulmasın. Şimdi, biz, kabine buhranının hallini, Reis Paşa Hazretlerine bıraktık. O da bize, bu teklifi getirdi. Bu teklifte gösterilen usulü, bütün arkadaşlar ayrı ayrı düşünmüştür. Şimdi, bunu tespit lâzımdır. Teklif edilen şekil zaten mevcuttur. Bunu açıklığa kavuşturacak ve daha belirli şekilde tespit edeceğiz.
Vehbi Bey (Karesi) - Biz, şimdiye kadar görüşüldüğü işitilen Teşkilâtı Esasiye Kanunundan haberdar değiliz. Gazetelerde filhakika gördük. Bu, kâfi mi? Binaenaleyh biz, evvelemirde, bunu bir kül olarak görüşmek üzere âtiye bırakıp buhranı halledelim.

Halil Bey - Teşkilât-ı Esasiye Kanununun tadiline ve yeniden yapılmasına salâhiyetimiz vardır. Fakat, bu tadilât, hakikaten vatan ve milletimizin saadeti halini kâfimidir, bunu söylemek lâzımdır. Bunu, erbabı hukuktan, hukuk ulemasından olan arkadaşlarımız gelsinler, izah etsinler. İzahat verilmedikçe, bunun, derhal, halledilmesine taraftar değilim.

Hamdullah Suphi50 Bey (İstanbul) - Dört sene evvel ayrı ayrı seçilmesinin zararlarını söylemiştim. Bugün de, aynı hal baş gösterdi. Gazi Paşa’nın teklifine gelince, bu, yeni değildir. Dört sene evvel yapılan bir kanunun, daha açık bir surette ifadesidir. Binaenaleyh bunun aleyhinde söz söyleyecekler gelsin, fikirlerini söylesinler. Fakat, zamanımızın uzun uzadıya beklemeye tahammülü yoktur.

Ragıp Bey (Kütahya) - Kanunların en iyisi hâdisat ve ihtiyaçtan doğanıdır. İhtiyaç ise meydandadır. Teşkilâtı Esasiye Kanununun ikmali lâzımdır. Tavzihi icabeder, Teklifin derhal müzakeresine geçelim.

Seyit Bey (Adliye Vekili)- Teklif edilen şekil, yeni bir şey değildir. Mevcut Teşkilâtı Esasiye Kanununun, açıklığa kavuşturulması ve tespitidir. Kanunları ihtiyaç yapar. Nazariyat yapmaz. Zaman, hâdisat, her şeye hâkimdir. Gelişme kanunu değişmez bir kesin kaidedir. Teklif edilen şekilde bir yenilik yoktur. Mevcut şekli, daha sarih ve açık olarak ifade edersek millet ve memleketimizin menfaatine elbet daha muvafık hareket etmiş oluruz.

Abidin Bey (Saruhan) - Evvelâ hükümet buhranını halledelim.

Eyüp Sabri Efendi (Konya) - Biz, Gazi Paşa Hazretlerini hakem yaptık. Bizim, Teşkilâtı Esasiye Kanununu tadile salâhiyetimiz yok demek, gayrimeşru olduğumuzu kabul etmek demektir. Meclisin, Teşkilâtı Esasiye Kanununu tadile yetkisi meydandadır. Hükümetimizin şekli, behemehal cumhuriyet olacaktır...51

İsmet Paşa52(Malatya) - Fırka Başkanının teklifini kabule ihtiyaç kesindir. Cihan, bizim, bir şekl-i hükümet görüştüğümüzü biliyor. Bu müzakeratımızı bir neticeye raptedip ifade etmemek, zaaf ve karışıklığı sürdürmekten başka bir şey değildir. Bir tecrübeden bahsedeyim. Avrupa diplomatları, bu hususta, beni, ikaz ettiler. Devletin reisi, yoktur dediler. Şekli hâzırınızdaki reis; Meclis Reisi’dir. Demek ki, siz, bir başka reis bekliyorsunuz. Avrupa düşüncesi işte budur. Halbuki, biz, böyle düşünmüyoruz. Millet, hâkimiyetini, mukadderatını, fiili olarak eline almıştır. O halde, bunun, ifade-i hukukiyesini söylemekten neden çekiniyoruz? Reisicumhur olmadan, başvekil seçimi teklifi, kanunsuz olur. Bunda şüpheye mahal yoktur. Başvekilin seçimini, kanuni ve mümkün kılabilmek için, Gazi Paşa Hazretlerinin, teklifinin, kanuniyet kesbetmesi lâzımdır. Bunda şüphe yoktur. Fırkanın bütün millete karşı, yüklendiği sorumluluğun gereklerine uygun hareket etmek zaruridir.

Abdurrahman Şeref Bey, hükümetin şekillerini bir bir saymaya lüzum yok. Hâkimiyet bilâ kaydüşart milletindir; dedikten sonra kime sorarsanız sorunuz, bu, cumhuriyettir. Doğan çocuğun adıdır. Ama, bu ad, bazılarına hoş gelmezmiş, varsın gelmesin”.

Yusuf Kemal Bey- Önergenin kanunlaşması için gerekli muamelenin derhal tamamlanmasını teklif ederim.

Abdullah Azmi Efendi- Meselenin ehemmiyeti meydandadır. Müzakere devam etsin53

Bu konuşmalardan sonra görüşmelerin yeterli olduğu kabul edildi. Daha sonra Mustafa Kemal Paşa’nın teklifi birer birer okunarak müzakere ve kabul edildi.

Görüldüğü gibi HF grubunda yapılan görüşmelerde Cumhuriyetin ilânına muhalefet edildiğini söylemek güçtür. Basında kısmi olarak görülen muhalefetin meclis üzerinde ciddi anlamda tesiri olmamıştır. HF grubun yapılan görüşmelerde “acele edilmemesi” ile ilgili görüş ve düşüncelerin ortaya atılması, yeni rejimin anlaşılamamasının yarattığı bir “endişe” havasının hakim olduğu söylenebilir. Ancak ciddi manada bir muhalefetten bahsetmek mümkün değildir. HF grubunda başlangıçta mevcut olan endişe görüşmeler sonunda halledilmiş, bu durum ise meclis genel kurulunda cereyan eden görüşmelerin daha çabuk sonuçlanmasını sağlamış ve Cumhuriyetin ilânını kolaylaştırmıştır.

TBMM Genel Kurul Toplantısı

HF grup toplantısında teklifin bütünü kabul edildi. Öğleden sonra saat 18:00’de Meclis Genel Kurulu Reis Bey İsmet Bey başkanlığında toplandı. HF grubunda kabul edilen tasarı Meclis Kanun-ı Esasi Encümeni tarafından incelenerek, teklife sadece “devletin dininin; dini İslâm ve lisanının Türkçe olduğuna dair” bir madde eklendi Kanun-i Esasi Encümeni Mazbatası acele ve hemen müzakere edilmek üzere encümen başkanı Yunus Nadi Bey ve arkadaşları tarafından meclise sunuldu54. Sunulan önerge 1921 Anayasasının bir, iki, dört, on, on bir, on ikinci maddelerinin değiştirilmesi teklifini getirmekteydi.

Kanun teklifi görüşmelerinin kabul edilmesinden sonra ilk sözü alan Yunus Nadi Bey, uzun bir konuşma yaparak değişikliklerin gerekçelerini izah etmiş ve yeni devlet şeklinin Cumhuriyet olmasının gerektiğini şu sözleriyle ifade etmiştir;

“Türkiye Devletinin şekli hükümeti cumhuriyettir. Ondan sonra mademki; tadilatımız şimdiki halde Teşkilâtı Esasiye’nin bazı aksamına münhasırdır, şu halde bu maddeden sonra gelmek üzere zaten kendimizde mevcut olan vaziyetimizi tespit etmiş oluyoruz ve yeni ilâve ettiğimiz ikinci madde ile diyoruz ki; Türkiye Devletinin dini: dini İslâm’dır resmi dili Türkçe’dir. Bu vaziyet zaten mevcuttur ve aslidir. Bununla bu hakikati dahi ifade etmiş bulunuyoruz....”55

Genel kurulda Yunus Nadi Beyin açıklamalarından sonra Vasıf Bey, Eyüp Sabri56 Bey, Rasih57 Efendi, Mehmet Emin58 Bey, Şeyh Saffet Efendi. Emin Bey, Celal Nuri59 Bey, Süleyman Sırrı60 Bey söz alarak kanun teklifi lehinde görüşlerini açıklamışlardır. Bu isimlerin yanı sıra Yahya Galip, Tunalı Hilmi, Avni61 Bey, Dr. Fikret Bey, Hakkı62 Bey görüşmeler sırasında ki müdahaleleri ile tasarının lehine tavır almışlardır.

Genel kurulun görüşmeler sırasında içinde bulunduğu havayı yansıtması bakımından görüş beyan eden mebusların konuşmalarından bazı örnekler aşağıya alınmıştır63.

Vasıf Bey (Saruhan); “Bundan sonra bu devletin şekli doğrudan doğruya cumhuriyettir. Millet; mukadderatına doğrudan doğruya hakim vaziyettedir. Bunun hilafında sefil ve fena emeller besleyen şahıslar ve tacidarlar kaani olsunlar ki; milletin bu ebedi azmi karşısında daima ölmeye, daima gebermeye mahkumlardır”.

Eyüp Sabri Efendi (Konya); “Arkadaşlar! Bizim hükümetimiz bugün cumhuriyet oluyor. Teşekkül ettiği günden beri cumhuriyet olmuştur... Efendiler! Âciz arkadaşınız bu kelimeye bugün değil, daha mektep sıralarında aşık olmuştur”.

Rasih Efendi (Antalya) “Arkadaşlar! Bilirsiniz ki Teşkilât-ı Esasiye Kanunu, Türk Milletinin asırlardan beri istirdat için mücadele ederek elde ettiği bir hakkıdır. Bu gün Teşkilât-ı Esasiye Kanununun bazı maddelerini tavzih ile hakkın ebediyyen bu milletin kendi eli ile idare edileceğini aleme ilândan başka bir şey değildir”

Mehmet Emin Bey (Karahisar-ı Şarki);” On dört asır evvel Peygamber Muhammed’in Mekke duvarlarında kurduğu hükümeti, bu günde Türk Milleti Ankara’ya kurmuştur”.

Şeyh Saffet Efendi (Urfa);” Biz bugün Teşkilat-ı Esasiye’mizde Cumhuriyeti tasrih etmekle tamamiyle Hulefay-ı Raşidin Efendilerimizin devrine rücu etmiş bulunuyoruz”

Emin Bey64 (Eskişehir);” İki devreyi intihabiye olmalıdır ve Reisicumhur bütün milletin malı olmalıdır. Ekseriyet fırkasının olmamalıdır”.

Genel kurul görüşmeleri sonucu, kanun teklifinde yer maddelerinin önce tek tek daha sonra ise bütünü üzerinde yapılan oylama sonucunda alkış sesleri arasında oybirliği ile kabul edilerek Cumhuriyet saat 8:30 civarında ilân edildi.

Ertuğrul Mebusu Dr. Fikret Bey’in teklifi üzerine Reisicumhurun hemen seçilmesi kabul edildi. Bu arada Eyüp Sabri, Ali Rıza65, Cevad Ab-bas66 ve Mehmed Beyler verdikleri önergelerin kabul edilmesiyle Cumhuriyetin ilânının yüz bir pare top atışı ile kutlanması benimsendi.

Yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimi sonucunu İsmet Bey şu cümlelerle açıklamıştır;

“Türkiye Cumhuriyeti Riyaseti için yapılan oylamaya, yüz elli sekiz kişi katılmış ve Cumhurbaşkanlığına yüz elli sekiz üye oybirliğiyle Ankara Mebusu Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretlerini seçmişlerdir”67.

Bunun üzerine kürsüye gelen Mustafa Kemal Paşa meclis ve millete şu tarihi konuşmayı yapmıştır;

“Muhterem Arkadaşlar, dünya çapında olağanüstü hadiseler karşısında muhterem milletimizin hakiki uygarlığına ve şuurluluğuna değerli bir vesika olan Teşkilât-ı Esasiye Kanunu’nun bazı maddelerini açıklığa kavuşturmak için encümeni mahsus tarafından heyeti celilenize teklif olunan kanun tasarısının kabulü münasebetiyle Türkiye Devleti’nin; zaten cihanca malûm olan, malûm olması lâzım gelen mahiyeti, beynelmilel mâruf unvanıyla yâd edildi. Bunun icabı tabîsi olmak üzere; bugüne kadar doğrudan doğruya Meclis’in riyasetinde bulundurduğunuz arkadaşınıza ifa ettirdiğiniz vazifeyi Reisicumhur unvanıyla yine aynı arkadaşınıza, bu âciz arkadaşınıza tevcih ediyorsunuz. Bu münasebetle, şimdiye kadar hakkımda esirgemediğiniz muhabbet ve samimiyet ve itimadı bir defa daha göstermekle yüksek kadirşinaslığınızı ispat etmiş oluyorsunuz. Bundan dolayı heyeti celilenize bütün samimiyeti ruhiyemle arzı teşekkürat ederim.

Efendiler, asırlardan beri şarkta mağdur ve mazlum olan milletimiz; Türk milleti, hakikatte soyundan gelme yüksek kaabiliyetlerden mahrum zannediliyordu.

Son senelerde milletimizin fiilen gösterdiği kabiliyet, istidat, idrâk, kendi hakkında suizanda bulunanların ne kadar gafil ve ne kadar tetkikten uzak zevahirperest insanlar olduğunu pek güzel ispat etti. Milletimiz haiz olduğu evsaf ve liyakatini hükümetinin yeni ismiyle, cihanı medeniyete daha çok kolaylıkla göstermeyi başaracaktır. Türkiye Cumhuriyeti, cihanda işgal ettiği mevkie lâyık olduğunu eserleriyle ispat edecektir.

Arkadaşlar, bu müesseseyi âliyeyi vücuda getiren Türk milletinin son dört sene zarfında kazandığı zafer, bundan sonra da birkaç misli olmak üzere tecelliyatını gösterecektir. Acizleri mazhar olduğum bu emniyet ve itimada kesbi liyakat etmek için pek mühim gördüğüm bir noktadaki ihtiyacı arz etmek mecburiyetindeyim. O ihtiyaç, heyeti aliyenizin şahsım hakkındaki teveccüh ve itimadının ve müzaheretinin devamıdır. Ancak bu sayede ve Allah’ın inayetiyle şahsıma tevcih buyurduğunuz ve buyuracağınız vezaifı hüsnü ifaya muvaffak olabileceğimi ümid ederim.

Daima, muhterem arkadaşlarımın ellerine çok samimi ve sıkı bir surette yapışarak onların şahıslarından kendimi bir an bile uzak görmeyerek çalışacağım. Milletin teveccühünü daima noktai istinat telâkki ederek hep beraber ileriye gideceğiz. Türkiye Cumhuriyeti mesut, muvaffak ve muzaffer olacaktır”68.

Mustafa Kemal Paşanın bu konuşmasından sonra meclis oturumu Karahisar Mebusu Kâmil Efendi tarafından yapılan bir dua ile kapandı.



--------------------------------------------------------------------------------


NOT: Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi Sayı 29’dan alınmıştır.

1 Cumhuriyet kelimesi, Şemsettin Sami’nin Kamus-ı Türkî’sinde “Bir reis-i müntahibin taht-ı riyasetinde bulunan”. Ferit Develioğlu’nun Osmanlıca-Türkçe Sözlüğünde “Seçimle bir başkanın başında bulunduğu devlet idaresi”, Türk Dil Kurumunun Türkçe Sözlüğünde “Milletin egemenliğini kendi elinde tuttuğu ve bunu belirli süreler içinde seçtiği ve milletvekilleri aracılığı ile kullandığı devlet biçimi” olarak tarif edilmektedir, (bkz. Şemsettin Sami, Kamus-ı Türkî, Dersadet, 1317, s. 482.; Ferit Develioğlu, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lügat, Ankara, 1986, s. 177.; Türkçe Sözlük, Türk Dil Kurumu Yay., Ankara, 1988, s.263.).
2 Bahaeddin Ögel, Türklerde Devlet Anlayışı (13.yy sonuna kadar), Ankara, 1982, s.68.
3 Sadri Maksudi Arsel, Türk Tarihi ve Hukuk I, İstanbul, 1947, s.267 vd.
4 Ali Fuat Cebesoy, Sınıf Arkadaşım Atatürk, İstanbul, 1967, s. 108.
5 Bu konuda daha geniş bilgi için bkz.; Sadi Borak, Bilinmeyen Yönleriyle Atatürk, İstanbul, 1966, s.22.; Mazhar Müfit Kansu, Erzurum’dan Ölümüne Kadar Atatürk’le Beraber, Cilt 1, Ankara, 1988, s. 130-132.; Münir Hayri Egeli, Atatürk’ün Bilinmeyen Hatıraları, İstanbul, 1954, s.34-35.; Enver Ziya Karal, Atatürk ve Cumhuriyetin Duyurulması, Türk Dili, s.278, Kasım 1974, s.837-838.; Şükrü Tezer, Atatürk’ün Hatıra Defteri, Ankara, 1989, s. 132.
6 Afet İnan, Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler, Ankara, 1968, s.75 vd.
7 Asım Us, Gördüklerim, Duyduklarım, Duygularım, İstanbul, 1964, s. 114-115.
8 Hamza Eroğlu. Atatürk ve Cumhuriyet, Ankara 1989, s.29.; İsmet Giritli, Atatürk Cumhuriyeti, İstanbul. 1988, s.45 vd.; İlk BMM’nin çalışmaları ve yapısı hakkında geniş bilgi için bkz. Samet Ağaoğlu, Kuva-yı Milliye Ruhu, İstanbul, 1944: Ahmet Demirel, Birinci Mecliste Muhalefet II. Grup, İstanbul, 1995.
9 Tarık Zafer Tunaya, Devrim Hareketleri İçinde Atatürk ve Atatürkçülük, İstanbul, 1964, s.242.
10 Bu tavizler konusunda bkz.; Ali Fuat Cebesoy, Millî Mücadele Hatıraları, İstanbul, 1953, s.461-463.
11 Düstur, 3. Tertip, Cilt I, s. 196.
12 Ali Fuat Başgil, Esas Teşkilat ve Siyasî Rejim Milletlerin Hukuki Hayatı Serisinden Türkiye (Kolektif Eser), İstanbul, 1940, s. 12 (Eroğlu, Atatürk ve Cumhuriyet, s.35 ve 15 nolu dipnottan iktibas).; Hamza Eroğlu, Türk İnkılâp Tarihi, İstanbul. 1982, s.270.; Hasan Rıza Soyak, Atatürk’ten Hatıralar, Ankara, 1981, s. 180-181.
13 Feridun Fazıl Tülbentçi, Cumhuriyet Nasıl Kuruldu, İstanbul, 1955, s.37.
14 Eroğlu, Atatürk ve Cumhuriyet, s. 39.
15 Falih Rıfkı Atay, Çankaya, İstanbul, 1984, s.374-375.
16 Tülbentçi, s.38; Hâkimiyet-i Milliye, 27 Eylül 1923.
17 Tülbentçi, s.43.; Eroğlu. s.44.
18 İsmet İnönü. Hatıralar, II. Kitap, Ankara, 1987, s. 166 vd.; Ş. Süreyya Aydemir, Tek Adam, Mustafa Kemal 1922-1938, C III, İstanbul, 1983, s. 141.
19 Aydemir, c. III. s. 151.
20 Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, C. II, Kültür Bakanlığı Yay., Ankara, 1989, s. 427. Bundan sonraki dipnotlarda adları ve biyografileri verilen ve ekserisi 1870 ile 1880’lerde doğmuş bulunan ve Cumhuriyetin ilânında adı geçen bu 38 kişiden bugün hiçbirisi hayatta değildir. Bir kısmının Cumhuriyet’in ilânından hemen sonraki yıllarda ölmüş olmaları, biyografileri için gerekli bilgileri toplamayı nispeten güçleştirmektedir. Çeşitli kaynaklarda aynı şahıs için değişik doğum tarihlerine rastlanan durumlarda TBMM Tercüme-i Hâl Kağıtları esas alınmıştır.
21 Kemalettin Sami Paşa, 1884 yılında Sinop’ta doğmuştur. Babası Abdurrahman Sami beydir. 1905 yılında Mühendishane-i Berrî-i Hümayun, 1908’de de Harp Akademisinden mezun olan Kemalettin Sami bu arada Almanca ve Fransızca öğrenmiştir. Akademiden mezun olduktan sonra 4. Ordu emrine verilerek 1910 yılına kadar çeşitli alaylarda kurmay stajını yapmış, bu arada Erzincan’daki 17. Tümen Kurmayında, Aşiret Alayları Tensik Komisyonunda görev almış ve 9 Haziran 1912’de Almanya’ya öğrenime gönderilmiştir. 3 Ekim 1912 - 15 Aralık 1913 tarihleri arasında Yanya Kolordusu Birinci Şube Müdürü olarak görev yaparken yaralanarak sağ kolu sakat kalmıştır. Birinci Dünya Savaşı sırasında, Kemalettin Sami Eylül 1915’e kadar Çanakkale Kuzey Grubu kurmayında hizmet görmüş ve yaralanması üzerine Genel karargâh İstihbarat Şubesine nakledilmiştir. Haziran 1918 ayı içinde ataşemiliterlik, ordu kurmay başkanlığı ve ordu menzil müfettişliği gibi, birkaç gün arayla değiştirilen çeşitli görevlere atandıktan sonra 20 Haziran 19I8’de 10. Kafkas Tümeni Komutan Vekilliğine getirilmiştir. Kemalettin Sami Paşa 22 Kasım 1920 günü İstanbul’dan Ankara’ya gelerek Kurtuluş Savaşına katılmış ve 1924’e kadar cephede çeşitli görevlerde bulunmuştur. 1923- 1924 yılları arasında Sinop mebusu olarak TBMM’de bulunduktan sonra Berlin’e Büyükelçi olarak atanmış ve 1934 yılında aynı şehirde görevi sırasında vefat etmiştir. (TBMM Arşivi, TBMM Azasının Tercüme-i Hâl Kağıdı Örneği, no: 203)
22 Halit (Karşılan) Paşa; 1883 yılında İstanbul’da doğmuştur. Halit bey, 1903 yılında Harbiye’den mezun olarak piyade mülâzımı sânisi (teğmen) rütbesiyle orduya katılmış, 1908 yılında Yemen’e gönderilmiştir. Trablusgarp savaşının başlaması üzerine Yemen’den gelerek buradaki savaşta görev almış, bunun arkasından Balkan Harbine tabur komutanı olarak iştirak etmiştir. Birinci Dünya Savaşı başladığı sırada yüzbaşılığa terfi etmiş olan Halit Bey Doğu Cephesinde Ruslara karşı, “Elviye-i Selâse” diye adlandırıları Kars, Ardahan ve Sarıkamış vilâyetlerini almak için, girişilen harekâta katılmış ve 23 Aralık 1915 günü komutanı bulunduğu ikinci taburun başında Ardahan’a girmiştir. Bu başarı üzerine binbaşılığa yükseltilen Halit Bey, Çoruh cephesine nakledilmiş, Elviye-i Selâse bölgesindeki görevi sırasında da kaymakamlığa terfi ettirildikten sonra 10 Mayıs 1917’de Dersim cephesinde görevlendirilmiştir. Burada kurduğu milis kuvvetlerinin de yardımıyla Erzurum ve Erzincan’ın kurtarılmasını sağlamıştır, Kaymakam Halit Bey, komutanlığına tayin edilmiş olduğu üçüncü fırkanın teşkilâtlandırılması işini Batum’da tamamladıktan sonra, stratejik bir önemi olan Ahiska’ya karşı harekete geçerek, ani bir hücumla burasını zaptetmeyi başarmış ancak bu arada Mondros mütarekesi imzalandığından fırkasıyla Erzurum dolayında Tortum’a çekilmiştir. Millî Mücadelenin başlaması üzerine Halit Bey gene üçüncü fırkanın komutanı olarak Doğu cephesindeki savaşlarda görev almış, burada miralaylığa terfi ettikten ve harekâtın tamamlanmasından sonra Batı Cephesinde yeni kurulan Kocaeli Grubu Komutanlığına nakledilmiştir. Sakarya savaşlarına On ikinci Grup Komutanı olarak katılan miralay Halit bey bu savaşın zaferle sonuçlanmasından sonra tekrar Kocaeli Grup Komutanlığına nakledilmiştir. Bu komutanlığı sırasında, Bandırma’ya kadar bütün Marmara kıyılarını tutarak, Büyük Taarruz sonucu bozguna uğrayan düşman kuvvetlerinin bu bölgeden kaçmalarını önlemiştir. Bu başarısı sonucu paşalığa terfi ettirilen Halit bey, emrindeki kuvvetlerle Bursa’nın da kurtuluşunu sağlamıştır. Temmuz 1923’deTBMM’ne Ardahan mebusu olarak katılan Halit Paşa, 9 Şubat 1925 günü Meclis koridorunda bir mebusla giriştiği bir tartışma sonucu birbirlerine tabancayla ateş etmişler ve Halit Paşa aldığı yara sonucu 14 Şubat 1925 günü vefat etmiştir. (TBMM Arşivi, TBMM Azasının Tercüme-i Hâl Kağıdı Örneği, no:452.; Cumhuriyetin İlânında Adı Geçenler, Başbakanlık Basın-Yayın Genel Müdürlüğü, 5O.Yıl Armağanı, 1973, s.29-30.)
23 Ruşen Eşref Ünaydın, 1892 yılında İstanbul’da doğmuştur. Galatasaray Sultanîsi ve İstanbul Darülfünunu Edebiyat Fakültesinden mezun olmuş, bir süre Fransızca öğretmenliği yapmış ve çeşitli gazete ve dergilerde röportaj türünde yazılar yayınlamıştır. Anadolu’ya geçerek Kurtuluş Savaşına katılan Ünaydın, Lozan Barış Konferansına giden Türk Heyetinde basın müşaviri olarak görev almıştır. 1923 yılında Afyonkarahisar mebusu olarak TBMM’ne girmiş ve 9 Kasım 1933’de mebusluktan istifa ederek büyükelçi olmuştur. 1952 yılına kadar çeşitli büyükelçiliklerde bulunduktan sonra emekliye ayrılmıştır. Ünaydın’ın “Anafartalar Kumandanı Mustafa Kemal ile Mülakat” başlıklı röportajı, Mustafa Kemal Paşayı kamuoyuna tanıtan ilk yazı olmuştur. Dil devrimi öncülerinden ve kuvvetli bir yazar olan Ünaydın’ın başlıca eserleri şunlardır: “Diyorlar ki”, “Geçmiş Günler”, “Ayrılıklar”, “Damla”, “Atatürk’ü Özleyiş”. “Atatürk’ün Hastalığı”. Eşref Onaydın 1959 yılında vefat etmiştir. (TBMM Arşivi, TBMM Azasının Tercüme-i Hâl Kağıdı Örneği, no: 442.; Cumhuriyetin İlânında Adı Gecenler, s.36.)
24 Seyit Bey; 1873 yılında İzmir’de doğmuştur, Takiyüddin Bey’in oğludur. Medrese ve İstanbul Hukuk mektebinden mezun olan Seyit Bey 1908 yılında İzmir mebusu olarak Osmanlı Meclisi Mebusanına girmiş, bir süre sonra Ayan Meclisi üyesi olmuştur. Bu arada İstanbul Darülfünunda müdürlük yapmıştır. Türkiye Büyük Millet Meclisine, 1923 yılında başlayan, ikinci Dönemde gene İzmir mebusu olarak girmiştir. Cumhuriyetin ilânı TBMM’de görüşüldüğü sırada Adliye Vekili olarak bulunuyordu. Hilâfetin kaldırılması konusunda yapılan meclis görüşmeleri sırasında da gerek hukukçu ve gerekse Adliye Vekili olarak çok yardımı olmuştur. 1925 yılında mebusluktan istifa ederek hukuk profesörlüğüne başlamış ve kısa bir süre sonra vefat etmiştir. (TBMM Arşivi, TBMM Azasının Tercüme-i Hâl Kağıdı Örneği, no: 540)
25 Yusuf Kemal (Tengirşenk) Bey; Kadı Hasan Naci Efendinin oğludur. Sinop’un Boyabat İlçesinde 1878 yılında dünyaya gelmiştir. Yusuf Kemal Tengirşenk Boyabat ile Taşköprü Rüştiyesinde, İstanbul Numune-i Terakki Mektebi ile Fatih Askerî Rüştiyesin’de ilk ve orta öğrenimini tamamladıktan sonra 13 Ocak 1892’de pekiyi derece ile Fatih Askerî Rüştiyesinden mezun olup Kuleli Askerî idadisine girmiştir. Bu okulun 3. sınıfında iken. bir av kazası sonunda sağ elinin kısmen sakat kalması sonucu çürüğe çıkarılması gerekmişse de sınıfının birincisi olduğu için. Askerî Tıbbiye’ye nakledilmiştir. Tıbbiyenin ikinci senesi sonlarına doğru “Gizli Mektebliler Cemiyeti” adlı ve Abdülhamid’e karşı ihtilâl hazırlama amacını güden cemiyetin faaliyetine katıldığı için Fizan’a sürülmesi kararlaştırılmış, fakat sakat parmaklarından dolayı 1897’ de çürüğe çıkarılmasını sağlamış ve böylelikle sürgüne gönderilmekten kurtulmuştur. Yusuf Kemal Tengirşenk Kastamonu’ya gidip bir süre memuriyette bulunduktan sonra 1900’da İstanbul’a dönerek Hukuk mektebine girmiş, 5 Ocak 1905’te mezun olmuş ve Paris’e giderek siyasal ve sosyal bilimler doktorasını vermiştir. Bir müddet çeşitli görevlerde bulunduktan sonra 7 Aralık 1915’de genç yaşta müsteşarlığa getirilmiş, 1918’de bu görevden istifaen ayrılarak avukatlığa başlamıştır. Ek görev olarak da 29 Eylül 1919 da Maarif Nezaretince Hukuk Fakültesi İktisat Profesörlüğüne atanmış ve Lahey Daimi Hakem Mahkemesinde devlet avukatı olarak vazife almıştır. 1919’da yapılan son Osmanlı Meclisi Mebusan seçiminde Kastamonu Mebusu seçilen Tengirşenk 16 Mart 1920’de İstanbul’un düşman tarafından işgalini meclis kürsüsünden şiddetle protesto etmiş ve Milli mücadeleye katılmak üzere 27 Mart 1920’de İstanbul’dan kaçarak Ankara’ya gelmiştir. 23 Nisan 1920’de TBMM’ne Kastamonu Mebusu olarak katılmış ve ilk hükümette İktisat Vekilliğine getirilmiştir. Bu hükümetin ilk toplantısında Sovyet Sosyalist Rusya Hükümeti ile temasa geçilip anlaşma yapılması yolunda sürdüğü teklif Kabinece de uygun görülerek Hariciye Vekili Bekir Sami Bey’in başkanlığında heyete katılarak 19 Temmuz 1920’de Moskova’ya gitmiştir. Müzakereler hakkında TBMM’ne bilgi vermek üzere 11 Ekim 1920’de Ankara’ya dönen Tengirşenk bir ay kadar Ankara’da kaldıktan sonra 14 Aralık 1920’de Şark Devletleriyle antlaşmalar yapmaya yetkili Heyetin Başkanı olarak 2. defa Moskova’ya gitmiş ve bu arada İktisat Vekilliğinin uzun süre vekil vekili ile idare edilmemesi için de İktisat Vekilliğinden istifa etmiştir. Moskova’da önce Afganistan Delegeleri ile Türk - Afgan Dostluk ve İttifak Antlaşmasını, 16 Mart 1921’dedeTürk - Rus “Moskova Muahedesini” müzakere edip TBMM namına imza etmiştir. Tengirşenk Moskova’da iken önce Adliye, sonra Hariciye Vekilliğine seçildiği için 10 Haziran 1921’de Ankara’ya geldiğinde fiilen Hariciye Vekili olarak işe başlamış, Ocak 1922’de yine Hariciye Vekili olarak TBMM Hükümeti’nin emel ve maksadını anlatmak ve Millî Mücadeleye hasım olan İtilâf Devletlerinin bu konudaki düşüncelerini öğrenmek için Hükümet kararıyla Londra ve oradan Paris’e gitmiştir. Buradaki temasları sonucunda, Avrupa Kamuoyunun “ne Türklerin Yunanlıları bir adım geriye atabileceklerine, ne de Yunanlıların Anadolu’da bir adım daha fazla ilerleyebileceklerine inançları olmadığı hususundaki” görüşünü TBMM’ne ve dolayısıyla Başkomutana anlatıp, kesin sonucun taarruzla alınacağı hakkındaki düşüncesinin savunmasını yapmıştır. Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Paşa’da aynı fikri savunduğu için, Tengirşenk’i Hariciye Vekili olarak cepheye götürmüş ve Cephedeki Ordu Komutanlarına İtilâf Devletleri’nin Türkiye hakkındaki düşüncelerini açıklatmıştır. TBMM’nin 6. dönemine kadar olan toplantılarına Sinop Mebusu olarak katılan Tengirşenk bu arada Eylül 1925’den 1941’e kadar Ankara Hukuk Fakültesi İktisat ve Türk İnkılâbı Tarihi Profesörlüklerini de üzerine almıştır; Eylül 1930’da Adliye Vekilliğine getirilmiş ve Mayıs 1933’de bu görevden istifa etmiştir. Tengirşenk, 7. dönem seçimleri için CHP Divanı kendisini aday göstermediği için Milletvekili seçilememişse de 8. Dönemde (Temmuz 1946’da) yeni kurulan DP’den aday gösterilerek hem Sinop, hem de İstanbul’dan Milletvekili seçilmiş, 1950 yılında politikadan ayrılmıştır. 1961’de CKMP Kontenjanından “Kurucu Meclise” üye seçilen Tengirşenk en yaşlı üye olarak da bu meclisin ilk oturumunda başkanlık etmiştir. Tengirşenk 15.4.1969 yılında İstanbul ‘da vefat etmiştir. Basılmış Eserleri: “Türk İnkılâbı Dersleri”, “Ekonomik Değişmeler”, “Millet Ekonomisi”, “Tanzimat Devrinde Osmanlı Devletinin Harici Ticaret Siyaseti”, “Vatan Hizmetinde”. (Bkz. TBMM Arşivi, TBMM azası, Tercüme-i Hâl Kağıdı Örneği, No: 266.; Yusuf Kemal Tengirşenk, Vatan Hizmetinde, Ankara,1981.; E. Semih Yalçın, “Millî Mücadele’de Yusuf Kemal Tengirşenk”, Gazi Ünv.,Uy. Merkezi Dergisi, C I. S. 1, Ankara, 1991.; E. Semih Yalçın, “Yusuf Kemal Tengirşenk”, Kurtuluş Savaşına Yön Verenler, Cumhuriyetin Kuruluşunun 70. Yıl Armağanı, Ankara, 1994.)
26 Abdurrahman Şeref Bey; 23 Ağustos 1853 günü İstanbul’da doğdu. Tophâne-i Amire Muhasebe Kalemi Mümeyyizlerinden Safranbolu’lu Hasan Efendi’nin oğludur. Eyüp Rüştiyesini bitirip Galatasaray Sultanîsine girmiş ve 17 Temmuz 1873’de “Edebiyyât ve Fünûn” kısmından pekiyi derecede “Başölye Diploması” alarak mezun olmuştur. Bu diploma Maarif Nezareti tarafından aynı tarihte Üniversite lisans öğrenimi tamamlama diplomasına çevrilmiştir. Çok iyi Fransızca bilen Abdurrahman Şeref çeşitli okullarda öğretmenlik, Mülkiye Mektebi’nde on altı, Galatasaray Lisesi’nde de on dört yıl müdürlük yapmıştır. Abdurrahman Şeref 2. Meşrutiyetin ilânından 11 gün sonra 4 Ağustos 1908’de Kâmil Paşa kabinesinde “Defteri Hâkanî Nazırlığına” (Tapu ve Kadastro Bakanlığı), 16 Aralık 1908’de Padişah tarafından Ayan Azalığına getirilmiş, bir gün sonra da Defteri Hâkanî Nâzırlığı’ndan Maârif Nezâreti Vekâletine nakledilmiştir. Trablusgarp Savaşı’nın başlaması üzerine çekilen İbrahim Hakkı Paşa Kabinesi ile birlikte 29 Eylül 1911’de Maârif Nazırlığı’ndan ayrılmıştır. 14 Kasım 1915’de Ayan Meclisi İkinci Reisliğine, 13 Kasım 1916’da Birinci Reis Vekilliğine getirilen A. Şeref, İttihad ve Terakki Kabinesi’nin düşmesi üzerine teşekkül eden Müşir Ahmet İzzet Paşa Kabinesine 14 Ekim 1918’de Evkaf Nazırı olarak girmiş ve ömrü 25 gün süren bu Kabine’nin istifasıyla görevinden ayrılmıştır. 2 Ekim 1919’da kurulan Ali Rıza Paşa Kabinesi’nde Şûrayî Devlet Reisliğine ve Posta-Telgraf Nazır Vekilliğine getirildi ise de “Kuva-yı Millîyeci” olduğu bilindiğinden Vahdettin tarafından Kabine’den uzaklaştırılması sağlanmıştır. Abdurrahman Şeref Büyük Zaferden sonra TBMM’nin 2. Dönemine 10 Temmuz 1923’de İstanbul Meb’usu olarak katılmış ve ilk celsede, en yaşlı üye olarak TBMM Başkanlığı yapmıştır. Abdurrahman Şeref, Beşerî Coğrafya ve İstatistik bilimlerini memlekete ilk defa getiren, Nazarî ve Amelî derslerinin ilk öğreticisi, Modern Tarihçiliğin memleketimizdeki ilk kurucularından olmuş, Osmanlı Tarihi alanındaki otoritesi Batı Tarih otoritelerince de kabul edilmiştir. Uzun yıllar emek vererek hazırladığı Osmanlı Tarihi müsveddelerinin 1904’de çıkan Galatasaray yangınında yanması, Türk Kültürü için büyük kayıp sayılmaktadır. I. Meşrûtiyetin ilânından Sultan V. Mehmed Reşad’ın Saltanatının sonuna kadar olan devreyi kapsayan tarih bölümü bastırılamamış kıymetli eserlerindendir. İmparatorluk dönemi vak’anüvis’lerinin (tarihçi) sonuncusu olan Abdurrahman Şeref, politika alanından ziyade tarih bilgini olarak Un salmış ve 2. Meşrutiyetin ilânından sonra resmen vakanüvis olarak atanarak Tarih-i Osmanî Encümeni Başkanlığına getirilmiştir. Abdurrahman Şeref 18. 2. 1926 günü vefat etmiştir. Basılmış Eserleri: “Coğrafya-i Umumi”, “Fezleke-i Tarih-i İslâmiyye”, “Tarih-i Devleti Osmaniyye”, “İstatistik ve Coğrafya-yı Umranî”, “Fezleke-i Tarih-i Devleti Osmaniyye”, “Zübdet-i Kassâs”, “İlmi Ahlâk”, “Harb-i Hâzırın Menşe-i”, (I. Dünya Savaşı’nın başlayış sebepleri) “Sultan Abdülhamit-i Sânî’ye Dâir” (Ahmet Refik Altunay ile birlikte) “Tarih Musahabeleri”, “Tarih-i Asr-ı Hâzır” (Darülfünûn’da verdiği derslere ait notlar.; Cumhuriyetin İlânında Adı Geçenler, s. 16-17.)
27 Ragıp Soysal (Koca Ragıp Paşa), 1881 yılında Uşakta doğmuştur. Hocazade Hasan Hilmi Efendinin oğludur. Rüştiye’den mezun olduktan sonra ticaretle uğraşmış ve Osmanlı Meclisi Mebusanı’nın 4. dönemine Kütahya mebusu olarak katılmış, Riyaset Divanı Kâtipliği ile Kanunu Esasî, Nizamnamei Dahilî, ve İktisat encümenlerinde üye olarak bulunmuştur. R. Soysal TBMM’nin 1. döneminden 3. dönemine kadar (1931) Kütahya mebusu olarak görev yapmış, bu arada 1. dönemde Divan Kâtipliğinde bulunmuştur. 1947 yılında vefat etmiştir. (TBMM Arşivi, TBMM Azasının Tercüme-i Hâl Kağıdı Örneği, no:300)
28 Feridun Fikri Düşünsel, 1892 yılında İstanbul’da doğmuştur. Babası Münci Fikri beydir. Hukuk Fakültesinden mezun olan Düşünsel daha sonra Paris Hukuk Fakültesinde doktorasını vermiş ve yurda döndükten sonra avukatlığa başlamıştır. TBMM’nin 2. dönemine Dersim mebusu olarak katılmış, bir süre tekrar avukatlık mesleğine dönmüş ve 6. dönemde Bingöl mebusu olarak TBMM’ne girmiş ve 9. dönemin sonuna kadar aralıksız olarak meclis çalışmalarına katılmıştır. Bu arada 8. dönemde Meclis Başkan vekilliği görevinde bulunmuştur. Feridun Fikri Düşünsel 23.12.1958’de vefat etmiştir. (TBMM Arşivi, TBMM Azasının TercUme-i Hâl Kağıdı Örneği, no: 184)
29 Refik Koraltan, 1889 yılında Divrik’te doğmuştur, İstanbul Hukuk mektebini bitirdikten sonra Konya’da Polis Müdürü sabıkı ve dava vekili olarak çalışmıştır. 1919’da aynı şehirde Müdafa-i Hukuk hareketine katılan Refik Koraltan TBMM’nin ilk dört döneminde Konya mebusu olarak bulunmuş, bu arada dahiliye encümeni mazbata muharrirliği, Yozgat İstiklâl Mahkemesi azalığı ve Meclis Riyaset Divan Kâtipliği görevlerini yapmıştır. Refik Koraltan bir süre valilik yaptıktan sonra 6. dönemde İçel mebusu olarak tekrar TBMM’ne dönmüş, 1946 yılında Demokrat Partinin kurucuları arasına girmiş ve 1950’den 196O’akadar (9. 10. ve 11. dönemler) Meclise başkanlık etmiştir. 27 Mayıs 1960 ihtilâli üzerine kurulan Yassıada Adalet Divanında müebbet hapse hüküm giymiş, bir süre sonra affedilmiştir. (TBMM Arşivi, TBMM Azasının Tercüme-i Hâl Kağıdı Örneği, no:289)
30 İbrahim Süreyya Yiğit, Askerî Hekimlerden Yarbay Servet Bey’in oğludur. 1880 yılında İstanbul’da doğmuştur. Temmuz 1900’de Mülkiyeden mezun olan İbrahim Süreyya Yiğit 30 Ekim 1900’de Maliye Nezareti Mektubî-i Mühimme Kalemi Kâtipliğine tayin edilerek Devlet hizmetine girmiş, Nisan 1902’de gizli İttihat ve Terakki faaliyetlerine karıştığı gerekçesiyle tutuklanmıştır. Muhakeme sonunda üç yıl “Kal’abendlik” cezasına mahkûm edilerek Sinop zindanına gönderilmiş ve burada cezasını tamamlayarak İstanbul’a dönmüştür, 2. Meşrutiyetin ilânından sonra çıkarılan Kanun gereğince hapiste geçen üç yılı hizmete eklenmiş ve tekrar devlet hizmetine girerek 14 Eylül 1909 da Orhaneli Kazası Kaymakamlığına getirilmiştir. Yiğit. 24 Ocak 1913de İstanbul Polis Müdürlüğü Tahrirat Şubesi Müdürlüğüne atanmış, bu arada ek görev olarak Çatalca Mutasarrıflığını da Üzerine almıştır. 29Temmuz 19l4”de Hakkâri Mutasarrıflığına nakledilmiş ise de Birinci Dünya Savaşının başlaması üzerine bu göreve gidememiş bu sebepten tekrar Çatalca Mutasarrıflığına gönderilmiştir; 20 Haziran 1915de Çanakkale harp alanı içinde bulunan Gelibolu sancağı Mutasarrıflığa, 12 Kasım 1915’de Kırklareli, 30 Ekim 1916’da Balıkesir Müstakil, 24 Ağustos 1917’de becayiş suretiyle İzmit Müstakil Sancakları Mutasarrıflıklarına atanmıştır. Bu Mutasarrıflıktan Mondros Mütarekesinin imzasından bir müddet sonra kurulan I. Damat Ferid Kabinesince 10 Mart 1919’da azledilerek İstanbul’a gelmiştir. Yiğit, İstanbul’da Millî Mücadeleyi başlatmaya karar v
 
Üst