Bir Kere "Allah" De Canimi Al

Linux

Admin
12 Eyl 2022
10,411
1
38


Hz. Resûlullah [s.a.v] anlatıyor:

"Sizden önceki ümmetler içinde bir padişah, bir de onun sihirbazı vardı. Bu sihirbaz yaşlanınca, padişaha,

"Ben yaşlandım, bana genç birini göndersen de ona sihirbazlığı öğretsem" dedi.

Padişah da ona bir genç gönderdi. Gencin yolu üzerinde o zamanki hak dine inanmış ibadetle meşgul bir âlim bulunmaktaydı. Genç ona uğradı, yanında oturdu ve konuşmalarını dinledi, beğendi. Sihirbaza her gittiğinde bu âlime uğrar ve yanında bir süre kalırdı. Sihirbaz ona "niçin geç kaldın?" diye kızar ve döverdi. Delikanlı bu durumu âlime şikâyet etti. O da,

"Sihirbazdan korktuğunda, ‘evdekiler alıkoydular‘ de; ailenden çekindiğinde de ‘sihirbaz alıkoydu‘ dersin" dedi.

Genç, durumu böylece idare edip giderken, bir gün yolda insanların gelip geçmesine engel olan büyük ve yırtıcı bir hayvana rastladı ve kendi kendine, "Sihirbazın mı yoksa âlimin mi daha üstün olduğunu işte şimdi öğreneceğim" diyerek bir taş aldı ve

"Ey Allahım, âlimin yaptıklarını sihirbazın yaptıklarından daha çok seviyorsan, şu hayvanı öldür ki insanlar yollarına devam etsinler" dedi ve taşı hayvana doğru fırlatıp onu öldürdü. Halk da geçip gitti. Daha sonra delikanlı âlime gelip olayı anlattı. Âlim ona,

"Delikanlı! Şimdi artık sen benden daha üstünsün. Zira sen, bu gördüğüm mertebeye erişmişsin. Öyle sanıyorum ki, sen yakında bir belâya uğratılacaksın. Böyle bir şey olursa, sakın benim bulunduğum yeri kimseye söyleme" dedi.

Delikanlı, körleri, alaca hastalığına tutulmuş olanları kurtarır ve diğer hastalıkları tedâvî ederdi. Padişahın o sıralarda kör olmuş bir yakını bunu duydu, değerli hediyelerle birlikte delikanlıya giderek,

"Eğer beni tedâvî edersen, bütün bunlar senin olacak" dedi.

Delikanlı,

"Ben kendiliğimden kimseye şifâ veremem. Şifayı ancak Allah Teâlâ verir. Eğer sen yüce Allah‘a inanırsan, ben ona dua ederim, o da (dilerse) sana şifa verir" dedi.

Adam iman etti. Allah Teâlâ da ona şifa verdi. Adam eskiden olduğu gibi padişahın yanına gelip meclisteki yerini aldı. Onu bu halde gören padişah,

"Senin gözünü kim iyi etti?" diye sordu. O da,

"Rabbim" dedi. Bu defa padişah,

"Senin benden başka rabbin mi var?" diye gürledi. Adam,

"Benim de senin de rabbin Allah Teâlâ‘dır" dedi.

Bunun üzerine sinirlenen padişah adamı tutuklattı ve gencin yerini gösterinceye kadar ona işkence ettirdi. Sonuçta adam gencin yerini söyledi. Delikanlı getirildi. Padişah ona,

"Delikanlı, demek senin sihirbazlığın körleri ve alaca tenli olanları iyi edecek dereceye ulaşmış. Duydum ki sen epeyce işler yapıyor muşsun, öyle mi? diye sordu.

Delikanlı,

"Hayır, ben kimseye şifa veremem. Asıl şifa veren Allah Teâlâ‘dır" dedi.

Padişah delikanlıyı tutuklattı ve âlimin yerini gösterinceye kadar ona işkence ettirdi. Neticede âlim getirildi ve kendisine, "dininden dön!" denildi. Âlim bu teklife yanaşmadı. Bunun üzerine padişah bir testere getirtip başının tam ortasından âlimi ikiye biçtirdi. Adamın parçalarının her biri bir yana düştü.

Sonra padişahın adamı getirildi, ona da, "dininden dön" denildi. O da kabul etmedi. Padişah onu da testere ile ikiye biçtirdi, adamın parçalarının her biri bir tarafa düştü.

Daha sonra delikanlı getirildi ve "Dininden dön; yoksa öleceksin" diye tehdit edildi, fakat delikanlı kabul etmedi, direndi. Padişah delikanlıyı adamlarından bir gruba teslim etti ve onlara şu talimatı verdi:

"Bunu şu dağın tepesine çıkarın, dininden dönmeyi teklif edin, dönerse ne âlâ, dönmezse, dağdan aşağıya yuvarlayın gitsin."

Adamlar delikanlıyı götürdüler, dağın tepesine çıkardılar. Delikanlı,

"Allahım beni bunların elinden nasıl istersen öylece kurtar" diye dua etti. Bunun üzerine dağ sallandı. Adamlar dağdan aşağıya yuvarlandılar. Gence bir şey olmadı. Genç yürüyerek padişahın yanına geldi. Padişah,

"Yanındakiler nerede, onlara ne oldu?" diye sordu. Delikanlı,

"Allah beni onların elinden kurtardı" dedi. Bunun üzerine padişah onu adamlarından başka bir grubun eline teslim ederek,

"Bunu bir gemiye bindirin, denizin ortasına götürün. Dininden dönmesini söyleyin, dönerse ne âla, dönmezse denize atın gitsin" dedi.

Adamlar delikanlıyı alıp götürdüler. Delikanlı,

"Allahım beni bunların elinden nasıl istersen öylece kurtar" diye dua etti. O anda denizin suları kabardı, dalgalar gemiyi alt üst etti. Adamlar denize düştüler. Delikanlıya bir şey olmadı. O yürüyerek yine padişahın yanına geldi.

Padişah,

"Yanındakiler nerede, onlara ne oldu?" diye sordu. Delikanlı,

"Allah beni onların elinden kurtardı" dedi. Padişah genci öldürmekten aciz kalmış ve ne yapacağını şaşırmıştı. Delikanlı padişaha,

"Söylediklerimi yapmadıkça beni öldüremezsin" dedi. Padişah,

"Nedir onlar?" diye sordu. Delikanlı,

"Halkı geniş bir meydanda topla. Beni bir hurma kütüğüne bağla. Ok torbamdan bir ok al, yaya yerleştir. Sonra, ‘Delikanlının rabbinin adıyla‘ diyerek oku at. Böyle yaparsan beni öldürebilirsin" dedi.

Padişah halkı geniş bir meydanda topladı. Delikanlıyı hurma kütüğüne bağladı. Sonra delikanlının ok torbasından bir ok aldı, yayına yerleştirdi. "Delikanlının rabbi olan Allah‘ın adıyla" deyip oku fırlattı. Ok, delikanlının şakağına isabet etti. Delikanlı elini şakağına koydu ve oracıkta öldü.

Bunun üzerine halk,

"Biz, delikanlının rabbine iman ettik" dediler. Padişahın adamları durumu padişaha ileterek,

"Gördün mü çekindiğin şey başına geldi; halk Allah‘a iman etti" dediler.

Bunun üzerine padişah, sokak başlarına büyük hendekler kazılmasını emretti. Hendekler ateşle doldurulmuştu. Padişah,

"Bu yeni dinden dönmeyen herkesi, zorla ateşe atın yahut onları ateşe girmeye zorlayın" dedi.

Emri yerine getirdiler. En sonunda kucağında çocuğu ile bir kadın getirildi, kadın bir ara ateşe girmemek ister gibi yaptı, geri durdu. Çocuk,

"Anneciğim, sık dişini, sabret, çünkü sen hak din üzeresin!" diyerek ona cesaret verdi."

Kadın hak dinden dönmeyip sabretti, ateşe atılmaya razı oldu; böylece şehit olup yüce Rabbine kavuştu.

Bu olay ayet-i kerimede şöyle anlatılır:

"O hendekleri ateşle doldurup iman edenlere azap edenler, müminlerden sadece göklerin ve yerin mülkü kendisine ait olan, her türlü hamde layık bulunan yüce Allah‘a iman ettikleri için intikam aldılar. Allah her şeyi görmektedir.

İnanmış erkek ve kadınlara azap edip tövbe etmeyenlere cehennem azabı vardır. Onlar için orada özel olarak yanma azabı da mevcuttur.

İman edip salih ameller işleyenlere ise, altından ırmaklar akan cennetler vardır. İşte büyük kurtuluş budur."

KISSADAN DERSLER

İmanın sonu cennet, küfrün sonu ateştir. Cennet ebe-di saadet yurdudur. Cennet ucuz olmadığı gibi, cehennem de lüzumsuz değildir. İmanı koruma ve yaşama uğruna ne yapılsa azdır. Hak din bize gelene kadar çok emekler verilmiş, yüksek bedeller ödenmiştir. Bu yolda niceleri malını ve canını vermiştir. Şimdi sıra bizdedir. Nefsimize ve neslimize hakkı duyurmak için elden gelen her hizmeti yapmalıyız. Varlık sebebimiz budur.

Yüce Allah‘a can verenin canı kurtulur.

Şehid, ruhunu teslim ederken cenneti seyreder, cemale şahit olur. O anda öyle bir tat alır ki, önüne cennetler serilip "Başka bir isteğin var mı?" diye sorulduğunda, şehidin tek isteği, tekrar dünyaya dönüp bir kez daha canına yüce Mevlâ‘sı için kurban etmektir.

Her mümin, bir kez yüce Allah‘ı adını söyletmek tiçin canını feda eden bu gençten ibret ve cesaret almalıdır. Her mümin samimi olarak Allah yolunda can vermeye, şehid olmaya niyet etmeli, en şerefli ölümün bu olduğunu bilmelidir. Hadis-i şerifte bu niyette olan kimseye yatağında ölüm gelse bile, kendisine şehit sevabı verileceğini müjdelenmiştir.
 
Üst