Ey birader!
Ölüm denilen hakikatnice ruhları evinden etmiş, cesetleri toprak altına indirmiştir. Sâkin ve neşeli gözlerden yaşlar akıtmış, hâneleri harap etmiştir.
Ey şu müreffeh hayata aldanıp hayra sırt çeviren insan!
İstesen de istemesen de ölüm gelecek, bu hayattan ayrılacaksın.
Belâlar insanı yurdundan, kuşları yuvasından ediyor.
Doğudan batıya hükmedip ferman yazan krallar nerede?
Şehirler kuran, bahçeler, kâşâneler yapan arzûlarına son olmayan, küheylanlara (lüks arabalara) binen, dünya nimetlerine güvenen, mağrûrâne yürüyen yiğitler nerede?!...
Beklemeyen bir ses onları evinden çıkardı, huzur ve eğlencelerini bozdu. Yıldırımlar ve şimşekler onları ürküttü. Kocalık, saçlarını ağarttı. Yanlarından ayrılmayan sevgililler onları yüzüstü bıraktı. Dostları ve ahbapları kendilerini terk etti. Her biri yaratılmışları bırakıp Yaradan’ın huzûruna göçtü, herkes gibi ölümü tattı, izzet ve ikramdan sonra zillete düştü, kaba minderleri, süslü koltukları toprakla değişti.Kabirde haşereler kefenini deldi, etlerini yedi. Sıkıntı dolu bir hayata sürüklendi. Sanki beraber bulunmamışlar gibi dostlarından uzak kaldı.
Yemin olsun ki!
Hiçbiri ona faydalı olamadı. Servet ve altınları işe yaramadı, aksine azıksız kalıp, gelip-geçene ibret oldu. Yalınayak çöllere geçerek, kurtulup kurtulamayacağını bilmeden amelinin rehini, esiri oldu.
Bir zaman sonra sen de böyle olacaksın, yaşadığın şu hayat hayal olacak. Dünyan bir şeye yaramayacak. Şimdi işittiklerini yarın gözünle göreceksin. Ben de, sen de bu hâli yaşayacağız…
Akıllılar başkasının ölümünden ibret alır da, hâkikî hayat ve nimetlerin mahalli olan âhiret için hazırlanır.
Ölüm denilen hakikatnice ruhları evinden etmiş, cesetleri toprak altına indirmiştir. Sâkin ve neşeli gözlerden yaşlar akıtmış, hâneleri harap etmiştir.
Ey şu müreffeh hayata aldanıp hayra sırt çeviren insan!
İstesen de istemesen de ölüm gelecek, bu hayattan ayrılacaksın.
Belâlar insanı yurdundan, kuşları yuvasından ediyor.
Doğudan batıya hükmedip ferman yazan krallar nerede?
Şehirler kuran, bahçeler, kâşâneler yapan arzûlarına son olmayan, küheylanlara (lüks arabalara) binen, dünya nimetlerine güvenen, mağrûrâne yürüyen yiğitler nerede?!...
Beklemeyen bir ses onları evinden çıkardı, huzur ve eğlencelerini bozdu. Yıldırımlar ve şimşekler onları ürküttü. Kocalık, saçlarını ağarttı. Yanlarından ayrılmayan sevgililler onları yüzüstü bıraktı. Dostları ve ahbapları kendilerini terk etti. Her biri yaratılmışları bırakıp Yaradan’ın huzûruna göçtü, herkes gibi ölümü tattı, izzet ve ikramdan sonra zillete düştü, kaba minderleri, süslü koltukları toprakla değişti.Kabirde haşereler kefenini deldi, etlerini yedi. Sıkıntı dolu bir hayata sürüklendi. Sanki beraber bulunmamışlar gibi dostlarından uzak kaldı.
Yemin olsun ki!
Hiçbiri ona faydalı olamadı. Servet ve altınları işe yaramadı, aksine azıksız kalıp, gelip-geçene ibret oldu. Yalınayak çöllere geçerek, kurtulup kurtulamayacağını bilmeden amelinin rehini, esiri oldu.
Bir zaman sonra sen de böyle olacaksın, yaşadığın şu hayat hayal olacak. Dünyan bir şeye yaramayacak. Şimdi işittiklerini yarın gözünle göreceksin. Ben de, sen de bu hâli yaşayacağız…
Akıllılar başkasının ölümünden ibret alır da, hâkikî hayat ve nimetlerin mahalli olan âhiret için hazırlanır.