Tüm dünyada insanlar yapay zeka diye bir sistemle yatıyor ve gene onunla kalkıyor.
Sanki herkesin umudu YZ`da. Yapay Zeka gelecek her şey değişip düzelecek gibi bir şehir efsanesi pompalanıyor adeta... Adeta her derde deva, ilaç sanki mübarek...
Gerçekten de öyle mi acaba? Şöyle yakından bakalım bu sözüm ona her derde deva YZ`ya.
***
Ne zaman teknik söz konusu olsa Nazım HİKMET`i ve 1923`de yazdığı ve daha sonra yasaklanan ``Makinalaşmak`` şiirini düşünürüm... Aynı anda Charli CHAPLİN`in ``Modern Zamanlar`` filmini... Bu sessiz film tam bir klasik... Komünizm propogandası yapıyor diye bu film yasaklanmış ABD`nde iyi mi?
Aynı şekilde, ne zaman çevre ve çevrecilik söz konusu olsa, dünyanın ilk çevrecisi Mustafa Kemal ATATÜRK ve 1957 yılında yazdığı ``Strorxum 90`` şiiri dolayısıyla gene Nazım HİKMET gözümün önüne gelir... ATATÜRK gerek Yalova`daki ``Yürüyen Köşk`` ve Ankara`daki `` Atatürk Orman Çiftliği`` ile ne derece çevreci olduğunu göstermiştir. Türk dilinin en büyük şairi Nazım HİKMET`in ta 1957 yılında yazdığı ``Strorium 90`` şiiri de bu konuda tam bir öncü...
Bunlara parelel olarak, ne zaman bilgisayar, algoritmalar ve Yapay Zeka üzerine konuşulsa veya yazılsa, hemen aklıma sinemanın büyük ustası Stanley KUBRIK`in 1968 yılında çevirdiği o unutulmaz filmi ``2002: Odyssee`` gelir... Özellikle de bilgisayarın başkaldırarak astranotun verdiği komutları dinlememesi sahnesi gözümün önüne gelir...
***
Makina, teknik, teknoloji, robotlar, bilgisayar, algoritmalar ve YZ tarihi kozmosun tarihinin, dünyanın tarihinin ve hatta Homo Sapiens`in tarihinin yanında nedir ki? Milyarlarca, milyonlarca ve hatta binlerce yılın yanında birkaç saniye gibi bir şey...
18. yüzyılda, 1763 yılında James WATT ile başlayan makina ve makinalaşma buharlı makinanın bulunmasıyla bir sıçrama yaptı. Bunu araba motoru daha sonra uçak motoru takip etti. Elin oğlu makinalarla ve makina yapan makinalarla peşinden robotlar ve bilgisayarla giderekten süper bilgisayarlarla uğraşırken, Türkiye`de makina kelimesinin yazılışı üzerine 1965 yılında `muazzam` bir tartışma aylarca sürdü... Nasıl yazalım, ``makina`` mı yoksa ``makine`` mi diye... Neyse ki, Türkiye`nin yetiştirdiği en önemli entellektüellerden birisi olan Doğan AVCIOĞLU 1968 yılının son ayında yayımladığı ``Türkiye`nin Düzeni - Dün-Bugün-Yarın) kitabında ``makina yapan makinalar`` tartışmasıyla konuyu sonlandırdı. Noktayı koydu.
Dünyadaki gelişmeler süper bilgisayarlar, süper algoritmalar daha da geliştirilerek Yapay Zeka/YZ (Künstliche Intelligenz/KI) ile bu günkü hale geldi.
***
Yapay Zeka yaşamın her alanına girmek üzere. Teknoloji, sanayi, hizmet sektörü, üniversiteler, bankalar, hastaneler, evimizdeki mutfak vb. vb.
Düşünün ki, YZ hukuk ve sağlık alanında hukukçulara/avukatlara ve hekimlere/doktorlara rakip oldu...
Hukuk alanında, bilişim-YP ile yapılan hukuki danışmalardaki cevapların doğruluk oranı %80 iken, avukatların yaptığı danışmalardaki doğruluk oranı %62.
Sağlık alanında YP ile ChatGPT üzerinden hastalık teşhislerindeki doğruluk oranı %70. Doktorların muayene sonrası koydukları hastalık teşhislerindeki doğruluk oranı ise sadece %25.
Benden söylemesi. Aman ha aman çok dikkat edin doktorlar (ve de avukatlar)! Bu işler öyle beyaz önlük giyip steteskopu boynuna takarak olmuyor artık... Eczacılar da öyle... 1977 yılından bu yana çok güvenerek ve severek gittiğin aile/ev doktorlarım ne önlük giyiyorlar/dı ve ne de boyunlarına steteskop takarak hava basıyorlar/dı... İlki Heidelberg Üniversitesi`nde beraber okuduğumuz bir Alman idi (Toprağı bol olsun...). ikincisi Hollanda`da okumuş çift doktoralı Almanca`ya çok hakim bir Hollandalı.
***
Peki soralım. YZ ve algoritmalar ne zaman tehlike teşkil eder insanlık için? Eder mi etmez mi bilemem. Ama, algoritmaları insanoğlu düzenlediği müddetçe tehlike yok. Eğer, bilgisayarlar bilgisayar üretmeye ve algoritmalar algoritma yazmaya başlarsa, işte o zaman korkulan tehlike ortaya çıkar...
Neden mi? Çünkü bu devre de insanlık tarihinin bir an`ı sadece. Momentum. Ne daha az ve ne daha fazla.
Örneğin, insanoğlu barutu keşfedince, çok muazzam bir sıçrama olmuştu insanlık tarihinde... Hele de dinamitin keşfiyle bu sıçrama daha da büyük olmuştu. Artık yollar daha kolay yapılabilecek, devasa kayalar kısa bir sürede parçalanacak ve de eski binalar ve köprüler daha kolay yıkılabilecekti... Öyle de oldu. Ama, madalyonun diğer yüzü vahimdi. İnsanoğlu savaşta binlerce insanı öldürebiliyordu bu dinamitle... Ya da ruh hastası insanlar kalabalıkların üstüne dinamit atarak hiç bir suçu olmayan insanları katlediyordu... Yani suç barut ve dinamitte değildi. Suçlu, bunları kullanların metot ve amaçlarındaydı.
Hatırlayalım hep birlikte. 1950`lerde `tükenmez kalem` çıkınca kalem üretimi çok düşer deniyordu... Düştü mü? Hayır. (Sahi neden sadece Türkçe`de `tükenmez kalem` deniyor? Diğer dillerde yok böyle bir anlam içeren kelime. Ve de söz konusu kalem `tükenmez` değil, tükeniyor. Belli bir süre sonra tükenip bitiyor.) Faks çıkınca, mektup/posta işi ölür deniyordu... Öldü mü? Hayır. Hatta 30-35 yıl içerisinde faks olayı bitti.
Bilgisayarlar ve robotlar çıkınca, artık insanların çalışmasına gerek yok deniyordu... Öyle oldu mu? Hayır.
Şimdilerde ise, YZ her derde deva olacak algısı yaratılıyor... Öyle olur mu? Bence hayır. Kosmosun, Dünya`nın ve Homo Sapiens`in tarihinin bir an`ını, Momentum`unu yaşıyoruz sadece...
Kaldı ki, YP zeka demek daha fazla algoritmalar demek. Kim programlayacak bunları? Tabii ki insanoğlu. YZ demek çok daha fazla süper bilgisayarlar demek, altyapı demek ve de muazzam elektrik kullanımı demek. Veri merkezleri daha şimdiden devasa birer çiftlik haline gelmiş durumdalar ve elektriği adeta emiyorlar, yutuyorlar... Bu elektrik ihtiyacı nasıl karşılanacak?
57 Yaşındaki, dünya çapında bir ekonomi profesörü olan hemşerimiz Daron ACEMOĞLU, uzun yıllardır Cambridge`deki MIT`de (Massachusetts Institute of Technology) ekonomi dersleri veriyor ve projeler yönetiyor. Daron ACEMOĞLU, bu teknik gelişmelerin haddinden fazla `şişirildiği` kanaatinde. ``Olaya realist yanaşırsak, önümüzdeki on yılda, ekonomik gelişmenin bu teknolojiler sayesinde yaklaşık %1 daha fazla olabileceğini, artacağını öngörebiliriz.`` diyor İstanbul kökenli hemşerimiz. Hemşerime katılıyorum doğrusu.
Bu yılın Nobel Ödüllerine de YZ damgasını vurdu.
Bir başka görüş ise olaya başka bir açıdan bakıyor. YZ`nın öncülerinden ve bu yılın Fizik alanında Nobel Ödülü`nü alan Princeton Üniversitesi`nden Prof. John HOPFIELD ve Toronto Üniversitesi`nden Prof. Geoffrey HINTON KI`nin/YZ`nın teknolojik gelişme sürecinde bir ``teknolojik devrim`` olduğunu belirtiyorlar. Chatbots ve ChatGPT`inin temel taşlarını döşeyerek ta 20-30 yıl önceden başlayarak YZ`nin temelini atan bu iki bilim insanı KI`in/YZ`nin çoğu alanlarda çok yararlı olacağının altını çiziyorlar. Özellikle de sağlık alanında... 91 Yaşındaki Prof. HOPFIELD ve 76 yaşındaki Prof. HINTON hocalarımız bu çok hızlı gelişmelerin tehlikesine de dikkat çekiyorlar. Bu risklerin önlenerek YZ`nın insanoğlunun kontrolünde kalmasının önemini vurguluyorlar. Bunun insanoğlunun etnik sorumluluğunda olduğunu önemle belirtiyorlar.
Biz en iyisi büyük şairimiz Nazım HİKMET`in bir şiiriyle bitirelim konuyu.
STRONTIUM 90
Acayipleşti havalar,
bir güneş, bir yağmur, bir kar.
Atom bombası denemelerinden diyorlar.
Stronsium 90 yağıyormuş
ota, süte,ete
umuda, hürriyete
kapısını çaldığımız büyük hasrete.
Kendi kendimizle yarışmadayız, gülüm.
Ya ölü yıldızlara hayatı götüreceğiz,
Ya dünyamıza inecek ölüm.
Nazım HİKMET RAN
Sanki herkesin umudu YZ`da. Yapay Zeka gelecek her şey değişip düzelecek gibi bir şehir efsanesi pompalanıyor adeta... Adeta her derde deva, ilaç sanki mübarek...
Gerçekten de öyle mi acaba? Şöyle yakından bakalım bu sözüm ona her derde deva YZ`ya.
***
Ne zaman teknik söz konusu olsa Nazım HİKMET`i ve 1923`de yazdığı ve daha sonra yasaklanan ``Makinalaşmak`` şiirini düşünürüm... Aynı anda Charli CHAPLİN`in ``Modern Zamanlar`` filmini... Bu sessiz film tam bir klasik... Komünizm propogandası yapıyor diye bu film yasaklanmış ABD`nde iyi mi?
Aynı şekilde, ne zaman çevre ve çevrecilik söz konusu olsa, dünyanın ilk çevrecisi Mustafa Kemal ATATÜRK ve 1957 yılında yazdığı ``Strorxum 90`` şiiri dolayısıyla gene Nazım HİKMET gözümün önüne gelir... ATATÜRK gerek Yalova`daki ``Yürüyen Köşk`` ve Ankara`daki `` Atatürk Orman Çiftliği`` ile ne derece çevreci olduğunu göstermiştir. Türk dilinin en büyük şairi Nazım HİKMET`in ta 1957 yılında yazdığı ``Strorium 90`` şiiri de bu konuda tam bir öncü...
Bunlara parelel olarak, ne zaman bilgisayar, algoritmalar ve Yapay Zeka üzerine konuşulsa veya yazılsa, hemen aklıma sinemanın büyük ustası Stanley KUBRIK`in 1968 yılında çevirdiği o unutulmaz filmi ``2002: Odyssee`` gelir... Özellikle de bilgisayarın başkaldırarak astranotun verdiği komutları dinlememesi sahnesi gözümün önüne gelir...
***
Makina, teknik, teknoloji, robotlar, bilgisayar, algoritmalar ve YZ tarihi kozmosun tarihinin, dünyanın tarihinin ve hatta Homo Sapiens`in tarihinin yanında nedir ki? Milyarlarca, milyonlarca ve hatta binlerce yılın yanında birkaç saniye gibi bir şey...
18. yüzyılda, 1763 yılında James WATT ile başlayan makina ve makinalaşma buharlı makinanın bulunmasıyla bir sıçrama yaptı. Bunu araba motoru daha sonra uçak motoru takip etti. Elin oğlu makinalarla ve makina yapan makinalarla peşinden robotlar ve bilgisayarla giderekten süper bilgisayarlarla uğraşırken, Türkiye`de makina kelimesinin yazılışı üzerine 1965 yılında `muazzam` bir tartışma aylarca sürdü... Nasıl yazalım, ``makina`` mı yoksa ``makine`` mi diye... Neyse ki, Türkiye`nin yetiştirdiği en önemli entellektüellerden birisi olan Doğan AVCIOĞLU 1968 yılının son ayında yayımladığı ``Türkiye`nin Düzeni - Dün-Bugün-Yarın) kitabında ``makina yapan makinalar`` tartışmasıyla konuyu sonlandırdı. Noktayı koydu.
Dünyadaki gelişmeler süper bilgisayarlar, süper algoritmalar daha da geliştirilerek Yapay Zeka/YZ (Künstliche Intelligenz/KI) ile bu günkü hale geldi.
***
Yapay Zeka yaşamın her alanına girmek üzere. Teknoloji, sanayi, hizmet sektörü, üniversiteler, bankalar, hastaneler, evimizdeki mutfak vb. vb.
Düşünün ki, YZ hukuk ve sağlık alanında hukukçulara/avukatlara ve hekimlere/doktorlara rakip oldu...
Hukuk alanında, bilişim-YP ile yapılan hukuki danışmalardaki cevapların doğruluk oranı %80 iken, avukatların yaptığı danışmalardaki doğruluk oranı %62.
Sağlık alanında YP ile ChatGPT üzerinden hastalık teşhislerindeki doğruluk oranı %70. Doktorların muayene sonrası koydukları hastalık teşhislerindeki doğruluk oranı ise sadece %25.
Benden söylemesi. Aman ha aman çok dikkat edin doktorlar (ve de avukatlar)! Bu işler öyle beyaz önlük giyip steteskopu boynuna takarak olmuyor artık... Eczacılar da öyle... 1977 yılından bu yana çok güvenerek ve severek gittiğin aile/ev doktorlarım ne önlük giyiyorlar/dı ve ne de boyunlarına steteskop takarak hava basıyorlar/dı... İlki Heidelberg Üniversitesi`nde beraber okuduğumuz bir Alman idi (Toprağı bol olsun...). ikincisi Hollanda`da okumuş çift doktoralı Almanca`ya çok hakim bir Hollandalı.
***
Peki soralım. YZ ve algoritmalar ne zaman tehlike teşkil eder insanlık için? Eder mi etmez mi bilemem. Ama, algoritmaları insanoğlu düzenlediği müddetçe tehlike yok. Eğer, bilgisayarlar bilgisayar üretmeye ve algoritmalar algoritma yazmaya başlarsa, işte o zaman korkulan tehlike ortaya çıkar...
Neden mi? Çünkü bu devre de insanlık tarihinin bir an`ı sadece. Momentum. Ne daha az ve ne daha fazla.
Örneğin, insanoğlu barutu keşfedince, çok muazzam bir sıçrama olmuştu insanlık tarihinde... Hele de dinamitin keşfiyle bu sıçrama daha da büyük olmuştu. Artık yollar daha kolay yapılabilecek, devasa kayalar kısa bir sürede parçalanacak ve de eski binalar ve köprüler daha kolay yıkılabilecekti... Öyle de oldu. Ama, madalyonun diğer yüzü vahimdi. İnsanoğlu savaşta binlerce insanı öldürebiliyordu bu dinamitle... Ya da ruh hastası insanlar kalabalıkların üstüne dinamit atarak hiç bir suçu olmayan insanları katlediyordu... Yani suç barut ve dinamitte değildi. Suçlu, bunları kullanların metot ve amaçlarındaydı.
Hatırlayalım hep birlikte. 1950`lerde `tükenmez kalem` çıkınca kalem üretimi çok düşer deniyordu... Düştü mü? Hayır. (Sahi neden sadece Türkçe`de `tükenmez kalem` deniyor? Diğer dillerde yok böyle bir anlam içeren kelime. Ve de söz konusu kalem `tükenmez` değil, tükeniyor. Belli bir süre sonra tükenip bitiyor.) Faks çıkınca, mektup/posta işi ölür deniyordu... Öldü mü? Hayır. Hatta 30-35 yıl içerisinde faks olayı bitti.
Bilgisayarlar ve robotlar çıkınca, artık insanların çalışmasına gerek yok deniyordu... Öyle oldu mu? Hayır.
Şimdilerde ise, YZ her derde deva olacak algısı yaratılıyor... Öyle olur mu? Bence hayır. Kosmosun, Dünya`nın ve Homo Sapiens`in tarihinin bir an`ını, Momentum`unu yaşıyoruz sadece...
Kaldı ki, YP zeka demek daha fazla algoritmalar demek. Kim programlayacak bunları? Tabii ki insanoğlu. YZ demek çok daha fazla süper bilgisayarlar demek, altyapı demek ve de muazzam elektrik kullanımı demek. Veri merkezleri daha şimdiden devasa birer çiftlik haline gelmiş durumdalar ve elektriği adeta emiyorlar, yutuyorlar... Bu elektrik ihtiyacı nasıl karşılanacak?
57 Yaşındaki, dünya çapında bir ekonomi profesörü olan hemşerimiz Daron ACEMOĞLU, uzun yıllardır Cambridge`deki MIT`de (Massachusetts Institute of Technology) ekonomi dersleri veriyor ve projeler yönetiyor. Daron ACEMOĞLU, bu teknik gelişmelerin haddinden fazla `şişirildiği` kanaatinde. ``Olaya realist yanaşırsak, önümüzdeki on yılda, ekonomik gelişmenin bu teknolojiler sayesinde yaklaşık %1 daha fazla olabileceğini, artacağını öngörebiliriz.`` diyor İstanbul kökenli hemşerimiz. Hemşerime katılıyorum doğrusu.
Bu yılın Nobel Ödüllerine de YZ damgasını vurdu.
Bir başka görüş ise olaya başka bir açıdan bakıyor. YZ`nın öncülerinden ve bu yılın Fizik alanında Nobel Ödülü`nü alan Princeton Üniversitesi`nden Prof. John HOPFIELD ve Toronto Üniversitesi`nden Prof. Geoffrey HINTON KI`nin/YZ`nın teknolojik gelişme sürecinde bir ``teknolojik devrim`` olduğunu belirtiyorlar. Chatbots ve ChatGPT`inin temel taşlarını döşeyerek ta 20-30 yıl önceden başlayarak YZ`nin temelini atan bu iki bilim insanı KI`in/YZ`nin çoğu alanlarda çok yararlı olacağının altını çiziyorlar. Özellikle de sağlık alanında... 91 Yaşındaki Prof. HOPFIELD ve 76 yaşındaki Prof. HINTON hocalarımız bu çok hızlı gelişmelerin tehlikesine de dikkat çekiyorlar. Bu risklerin önlenerek YZ`nın insanoğlunun kontrolünde kalmasının önemini vurguluyorlar. Bunun insanoğlunun etnik sorumluluğunda olduğunu önemle belirtiyorlar.
Biz en iyisi büyük şairimiz Nazım HİKMET`in bir şiiriyle bitirelim konuyu.
STRONTIUM 90
Acayipleşti havalar,
bir güneş, bir yağmur, bir kar.
Atom bombası denemelerinden diyorlar.
Stronsium 90 yağıyormuş
ota, süte,ete
umuda, hürriyete
kapısını çaldığımız büyük hasrete.
Kendi kendimizle yarışmadayız, gülüm.
Ya ölü yıldızlara hayatı götüreceğiz,
Ya dünyamıza inecek ölüm.
Nazım HİKMET RAN
Misafirler için gizlenen link, görmek için
Giriş yap veya üye ol.