Erdoğan mucizesi diye bir şey var bu ülkede, bunu kabul etmek zorundayız.Aslında bu mucize bir miktar bütün liderler tarafından gerçekleştiriliyor ama tartışmasız olarak Erdoğan başka bir seviyede.
Söylediği her şey 20 yılda ne kadar birbiriyle çelişen şeyler olsa da; her birini ayrı ayrı sorgulamadan kabul eden bir kitlesi var.
Sadece birbiriyle çelişen sözleri değil gerçeklerle çelişen sözleri için de durum aynı. Seçim tarihi için 14 Mayıs'ı işaret ettiği konuşmasında kullandığı bir ifadenin hiç garipsenmeden kitlesi tarafından kabullenilmiş olması da bu sebepten olsa gerek.
14 Mayıs'ı işaret ederken Erdoğan, "Milletimiz bir kez daha yeter söz milletin" diyecek diyor. Sanki 20 yıldır memleketi başkası yönetiyormuş gibi yapabilme noktasında AKP'nin geldiği son nokta bu. 1950'de 'yeter söz milletin' sloganı ile ortaya çıkan Demokrat Parti iktidarına atıfta bulunan Erdoğan o tarihte 27 yıl süren tek parti iktidarına karşı ortaya atılan bu sloganı 20 yıldır muhalefet olanlara karşı ifade etti.
Sosyal medyadan takip ettiğim kadarıyla da bu enteresan benzetmeye kendisine yakın hiç kimse 'nasıl yani' demedi.
İşte böyle bir iklim var yine ülkede; ne söylese, ne yapsa, ne zaman söylese ve yapsa hepsini bir şekilde tevil edebilecek bir kitleye sahip Erdoğan ve karşısında hükmi şahsiyetlerini ve farklı fikirlerini de koruyarak bir arada durmaya çalışan 6 farklı tabanın liderleri.
Elbette 14 Mayıs tarihi ortaya çıkar çıkmaz birden fazla hukuki tartışma da gündeme oturdu. Dediğim gibi tartışmalar hukuki, neticede konu da hukukçuların konusu. Yine de bu konuda şöyle bir cümle kullanmakta mahzur görmüyorum. Herhangi bir yasayı hele de anayasada yer alan bir maddeyi sıradan vatandaşları bir tarafa bırakın anayasa hukukçuları tarafından bile okunduğunda farklı anlamlar çıkıyorsa yasa yapıcının tartışmasız bir dil sorunu var demektir.
Gelelim hukukun dışındaki tarafa, 14 Mayıs tarihi muhalefet açısından da bir ikilemi ortaya çıkardı elbette. Eğer muhalefet 14 Mayıs tarihini mecliste kabul ederlerse kutuplaşmış toplumda Erdoğan'ın önünü açmakla suçlanabilirler. Yok eğer seçim kararını Erdoğan'ın alması için 14 Mayıs'a hayır derse bu sefer de Erdoğan'dan korkuyor olmakla, ya da Erdoğan'ı mağdur etmekle ilgili bir riski göze alacaklar.
Hukukun, kuralların yerine duyguların geçtiği toplumlarda böyle ikilemler de normal elbette. Hukuki itirazlarla ilgili olarak YSK'ya başvuracak olan muhalefet aslında YSK'nın vereceği kararları da aşağı yukarı biliyorlar.
Ancak muhalefetin bildiği başka bir şey daha var. Hükümet elindeki bütün güçle seçim uygulamalarına devam edecek. Aflar, kadrolar, maaş zamları derken, daha önce ülkeyi batıracağını iddia ettikleri her şeyi yapacak.
Bildikleri bu gerçekler karşısında muhalefet de yapılmaya devam edecek bu tarz hamlelere karşı gündeme gelen usul tartışmalarından mümkün olduğunca uzak durarak adayını belirlemeye ve ülkedeki yanlışlıkları anlatarak çözüm önerilerini halka anlatmaya odaklanmak konusuna eğilecek.
Bakalım tarih tekerrür edecek, ve "yeter söz milletindir" mottosu bir kez daha başarıya ulaşacak mı?
Söylediği her şey 20 yılda ne kadar birbiriyle çelişen şeyler olsa da; her birini ayrı ayrı sorgulamadan kabul eden bir kitlesi var.
Sadece birbiriyle çelişen sözleri değil gerçeklerle çelişen sözleri için de durum aynı. Seçim tarihi için 14 Mayıs'ı işaret ettiği konuşmasında kullandığı bir ifadenin hiç garipsenmeden kitlesi tarafından kabullenilmiş olması da bu sebepten olsa gerek.
14 Mayıs'ı işaret ederken Erdoğan, "Milletimiz bir kez daha yeter söz milletin" diyecek diyor. Sanki 20 yıldır memleketi başkası yönetiyormuş gibi yapabilme noktasında AKP'nin geldiği son nokta bu. 1950'de 'yeter söz milletin' sloganı ile ortaya çıkan Demokrat Parti iktidarına atıfta bulunan Erdoğan o tarihte 27 yıl süren tek parti iktidarına karşı ortaya atılan bu sloganı 20 yıldır muhalefet olanlara karşı ifade etti.
Sosyal medyadan takip ettiğim kadarıyla da bu enteresan benzetmeye kendisine yakın hiç kimse 'nasıl yani' demedi.
İşte böyle bir iklim var yine ülkede; ne söylese, ne yapsa, ne zaman söylese ve yapsa hepsini bir şekilde tevil edebilecek bir kitleye sahip Erdoğan ve karşısında hükmi şahsiyetlerini ve farklı fikirlerini de koruyarak bir arada durmaya çalışan 6 farklı tabanın liderleri.
Elbette 14 Mayıs tarihi ortaya çıkar çıkmaz birden fazla hukuki tartışma da gündeme oturdu. Dediğim gibi tartışmalar hukuki, neticede konu da hukukçuların konusu. Yine de bu konuda şöyle bir cümle kullanmakta mahzur görmüyorum. Herhangi bir yasayı hele de anayasada yer alan bir maddeyi sıradan vatandaşları bir tarafa bırakın anayasa hukukçuları tarafından bile okunduğunda farklı anlamlar çıkıyorsa yasa yapıcının tartışmasız bir dil sorunu var demektir.
Gelelim hukukun dışındaki tarafa, 14 Mayıs tarihi muhalefet açısından da bir ikilemi ortaya çıkardı elbette. Eğer muhalefet 14 Mayıs tarihini mecliste kabul ederlerse kutuplaşmış toplumda Erdoğan'ın önünü açmakla suçlanabilirler. Yok eğer seçim kararını Erdoğan'ın alması için 14 Mayıs'a hayır derse bu sefer de Erdoğan'dan korkuyor olmakla, ya da Erdoğan'ı mağdur etmekle ilgili bir riski göze alacaklar.
Hukukun, kuralların yerine duyguların geçtiği toplumlarda böyle ikilemler de normal elbette. Hukuki itirazlarla ilgili olarak YSK'ya başvuracak olan muhalefet aslında YSK'nın vereceği kararları da aşağı yukarı biliyorlar.
Ancak muhalefetin bildiği başka bir şey daha var. Hükümet elindeki bütün güçle seçim uygulamalarına devam edecek. Aflar, kadrolar, maaş zamları derken, daha önce ülkeyi batıracağını iddia ettikleri her şeyi yapacak.
Bildikleri bu gerçekler karşısında muhalefet de yapılmaya devam edecek bu tarz hamlelere karşı gündeme gelen usul tartışmalarından mümkün olduğunca uzak durarak adayını belirlemeye ve ülkedeki yanlışlıkları anlatarak çözüm önerilerini halka anlatmaya odaklanmak konusuna eğilecek.
Bakalım tarih tekerrür edecek, ve "yeter söz milletindir" mottosu bir kez daha başarıya ulaşacak mı?