Bir süredir kuruluş çalışmaları sürdürülen, merakla izlediğim Yerel Yönetim Girişim Derneği, resmen kuruldu. Kurucu YK Başkan Murat Karayalçın, yönetim kurulu adına yaptığı bir basın açıklaması ile derneğin kuruluşunu kamuoyunun bilgisine sundu ve ilgi duyan tüm kişileri ve kuruluşları çalışmalarına katkıda bulunmaya çağırdı.
(Bugünkü yazımı Esenyurt Belediye Başkanı Prof. Dr. Ahmet Özer'in tutuklanması ve belediyeye kayyum atanması sıcak gelişmesi üzerine değil de iç açıcı "Yerel Yönetim Girişimi" üzerine kaleme almaya karar verdim. Çünkü Özer'in yerel yönetim müktesebatı ile derneğin kuruluş gayesi , yapmak istedikleri arasında bağlam uyumluluğu var. Tamamen siyasi olan ve aslında İmamoğlu'nu, CHP'nin iktidar yürüyüşünü demokrasi dışı yöntemlerle sabote etmeyi amaçlayan Esenyurt'a ilişkin gelişmeleri hafta başında ayrıca değerlendireceğim.)
KURUCU BAŞKAN KARAYALÇIN
Dernek, zaman içerisinde bir “yerel yönetim akademisi” niteliğine sıçramak, kuracağı iktisadi işletme ile yerel yönetim kitaplığı oluşturacak yayınlar yapmak hedefi ile ülkemizde önemli bir boşluğu doldurmaya aday. Derneğin aynı zamanda geçici yönetim kurulunu oluşturan kurucuları arasında SHP Genel Başkanlığı-Başbakan Yardımcılığı ve Dışişleri Bakanlığı öncesinde Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı da yapan Murat Karayalçın da bulunuyor. Karayalçın, Ankara’da geliştirdiği Batıkent toplu konut projesi ile Portakal Vadisi gibi büyük ölçekli önemli toplu konut ve kentsel dönüşüm projeleriyle Türkiye’nin bu alanda ufkunu açmıştı.
Derneğin kurucuları ve geçici yönetim kurulu şu isimlerden oluşuyor:
Murat Karayalçın (Kurucu Başkan), Gönen Orhan (Başkan Yardımcısı), Süleyman Karan (Genel Sekreter), Av. Murat Bulat (Sayman), Prof. Dr. Pelin Pınar Giritlioğlu, Prof. Dr. Hatice Kurtuluş, Doç. Dr. Osman Savaşkan, Dr. Nazlı Kayı, Gökmen Ulu, Mehmet Gönenç, Taci Karan, Engin İnan, Necati Mert Gümüş, Utku Nar.
Farklı birikimleri ve özellikleri ile dikkat çeken kurucuların yarıdan çoğunu başta Karayalçın ve yerel yönetim ağırlıklı siyasi iletişim çalışmaları ve projeler yürüten başkan yardımcısı Orhan olmak üzere yakından tanıyorum. Orhan ile iki seçim kampanyasında ve bir projede de birlikte olduk. İkisi de yerel yönetim alanında çok şey öğrendiğim, feyz aldığım isimler. Mehmet Gönenç de Bergama’da iki dönem üst üste belediye başkanlığı yapan, tanıdığım başarılı bir yerel yönetici. Karan’ı yürüttüğüm bir projede tanıdım, kalemi de olan, Orhan ile de birçok projede birlikte çalışan bir arkadaşımız. Ulu, İzmir’den arkadaşım. Gazetecidir ama iki kez Dikili’den CHP Aday Adayı oldu. Ayrıca Dikili’nin 80-90’lardaki efsane belediye başkanı Osman Özgüven’in belgeselini çekti. Bulat ve Nar da Antalya’dan tanıdığım isimler.
DANIŞMA KURULUNDA ALANLARINDA YETKİN İSİMLER YER ALIYOR
YYGD’nin alanlarında İzmit, Dikili ve Şişli eski belediye başkanları ile Almanya’dan önceki bir milletvekili ve emekli bir valinin, akademisyenlerin de olduğu bir de şu isimlerden oluşan Danışma Kurulu var:
Prof. Dr. Ruşen Keleş, Prof. Dr. İlhan Tekeli, Prof. Dr. Korel Göymen, Prof. Dr. Can Hamamcı, Prof. Dr. Burhan Şenatalar, Prof. Dr. Duran Bülbül, Doç. Dr. Sonay Bayramoğlu, Dr. Engin Bozkurt, Dr. Buğra Gökçe, Oğuz Soydan, Dr. Gülsüm Kav, Av. Hülya Yalçın, Bahadır Özgür, Fikret Toksöz, Selahattin Yıldırım, Erol Köse, Osman Özgüven, Muammer Keskin, Ferruh Tunç, Cumhur Güven Taşbaşı, Özcan Mutlu, Murat Özdemir, Ali Cengiz Baysoy, Adnan Dinçer, Hasan Mani, Dr. Ayşe Kaşıkırık (Dr. Buğra Gökçe, İzmir Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreteri iken tanıdığım, şehir plancısı birikimli bir yerel yönetici, Sonradan İstanbul Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreter Yardımcısı, ardından İstanbul Planlama Ajansı Başkanı oldu. Bu alandaki çalışmalarıyla da dikkat çekiyor ve örnek oluyor).
KARAYALÇIN’IN AÇIKLAMASI, DERNEĞİN PERSPEKTİFİNİ ORTAYA KOYUYOR
Karayalçın’ın yaptığı basın açıklaması yerel yönetimlere tarihi perspektif içinde yaklaşım getiriyor, katılım ve saydamlığa vurgu yapıyor, vesayet-yetki karmaşasına değiniyor ve nihayet yerel yönetim reformuna vurgu yapıyor. Beş başlık altındaki açıklamayı da aktarıyorum:
Başka Bir Kent Yaşamı Mümkün!: Dünya genelinde kentlerin ve kent yönetimlerinin, bugüne kadar hiç olmadığı ölçüde öne çıktığı bir dönem yaşanıyor. Dünyadaki iktisadi denge, batıdan doğuya, kuzeyden güneye doğru kayarken, küresel gayri safi hasılanın çok önemli bir bölümü kentlerde üretilmeye başlandı ve iktisadi rekabet, artık ülkeler arasında olmanın yanı sıra kentler arasında da yaşanmaktadır.
Milyarlarca insanın daha kaliteli kentsel hizmet talebinden, kent yoksullarının yeni bir toplumsal sınıf olarak ortaya çıkmasına kadar; kentlere hâlâ sürmekte olan yoğun göçlerden, yerelde yeni demokrasi formları arayışına kadar çok çeşitli nedenlerle dünyada büyük bir dönüşüm şekilleniyor.
200 Yıllık İnişli Çıkışlı Bir Tarih: Ülkemizde yerel yönetimlerin tarihi 19’uncu yüzyıla uzanıyor. 1830’lu yıllardan itibaren gündeme gelen yerel meclisleri, muhtarlıkları ve belediye örgütlerini göz önüne aldığımızda, 200 yıla yaklaşan bir yerel yönetimler tarihi ve geleneği bulunuyor.
1970’li yıllardaki toplumcu belediyecilik deneyiminin ve 1980 sonrası yerel yönetimlerden yana gelişen dünya konjonktürünün de etkisiyle Türkiye’de de metropol alanlar için yeni bir yönetim sistemine geçildi, belediyelerin yetkileri, sorumlulukları ve gelirleri artırıldı. Ancak, her ne kadar 2000’li yıllarda Avrupa Birliği’ne üyelik sürecinin ve ülke içindeki demokratikleşme taleplerinin sonucu olarak yerel yönetimler için birtakım yeni yasal düzenlemeler yapılsa da beklenen gelişmeler sağlanamadı. Özellikle de Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçiş ile birlikte Türkiye yeniden merkezileşmeye yöneldi ve yerel yönetimler üzerinde daha ağır bir "vesayet" işletilmeye başlandı.
Vesayet ve Yetki Karmaşasının Gölgesinde: Bugün gelinen noktada neredeyse adalet, milli savunma ve dışişleri bakanlıkları dışındaki tüm bakanlıklar yerel yönetimlerin yetki alanlarına keyfi bir biçimde müdahalede bulunmakta, belediyelerin plana aykırı bulduğu için yapı izni vermediği projelere izin vermekteler. Bu süreçte merkezi yönetim ve yerel yönetimler, kamu hizmetlerinin üretimi açısından birbirlerini tamamlamak yerine, örneğin kentsel ulaşım alanında olduğu gibi, adeta birbirlerine rakip olma konumuna geldiler. Örneğin İstanbul’da temel ulaşım aksları olan E-5, TEM ve Boğaz köprüleri farklı kamu yönetimlerinin yönetimindedir. İstanbul’un bir başka önemli aksı olan Kuzey Marmara Otoyolu ise bir özel sektör kuruluşu tarafından yönetiliyor. Girişinde "U" yazan metro istasyonları merkezi yönetime, "M" yazan metro istasyonları İstanbul Büyükşehir Belediyesine bağlı. Son yıllarda rekabet, kentsel dönüşüm projelerinde de yaşanmaya başladı. Bunlar ve bunlara benzer başka örnekler kamu yararı ilkesini de, kamu kaynaklarının etkin kullanımını ve işlevselliğini olumsuz etkiliyor.
Tüm bu sorunların yanı sıra, kendi anayasamıza ve Yerel Yönetimler Özerklik Şartı gibi uluslararası belgelere aykırı şekilde yargı kararı beklenmeksizin kayyum uygulamalarına gidilerek vatandaşların iradesi yok sayılıyor. Ayrıca, yerel yönetimlerin gelirleri, yetki ve sorumluluklarındaki genişlemeye paralel bir şekilde artmıyor; ekonomik kriz, pandemi ve devamında yaşadığımız deprem felaketi yerel yönetimleri mali açıdan çok zor duruma düşürüyor.
Katılımcılık ve Saydamlığın Çok Uzağındayız: Öte yandan yerel yönetimlerin kendi yapılarında ve işleyişlerinde de ciddi sorunlar yaşanıyor. Yerel yönetimlerin katılımcı, saydam, izlenebilir, denetlenebilir ve hesap sorulabilir bir yönetim anlayışının oldukça gerisinde olduğu bir gerçek. Temsili demokrasinin ötesine geçebilecek mahalle meclisleri, yerel inisiyatifler, kooperatifler, katılımcı bütçe ve dijital demokrasi gibi uygulamalar ise henüz ya başlangıç düzeyinde ya da son derece yetersiz. Yerel düzeyde giderek karmaşıklaşan kentsel sorunlar karşısında ihtiyacı daha fazla hissedilen teknokratik ve bürokratik kadrolar yerine liyakatten uzak ve siyasi kaygılarla oluşturulan bir personel rejimi tercih ediliyor. Etkin ve demokratik bir işleyişten son derece uzak olan yerel yönetimler, kent hakkı ekseninde ekonomik ve kimlik eksenli eşitsizlikleri göz önünde bulundurarak; kadınlar, çocuklar, yaşlılar, engelliler gibi farkı toplumsal kesimlerin ihtiyaçlarını merkeze alarak, toplumsal cinsiyet ve ekolojik dengelere duyarlı davranarak sürdürülebilir politikalar geliştirilemiyor.
Yerel Yönetim Reformuna Katkı Sunmak: Yerel yönetimlerde artık geciktirilemez, ertelenemez bir reform yapılması gerekiyor. Bizler, tüm bu saptamalar doğrultusunda, sivil bir örgütlenmeyle, reform çalışmalarının yeni bir aşamaya taşınmasını gerekli görüyoruz. Bu amaçla da Yerel Reform Girişimi adını taşıyan bir dernek kurmuş bulunuyoruz. Çalışmalarımızı üç alanda yoğunlaştırma kararındayız: merkezi yönetim-yerel yönetimler ilişkileri, yerel yönetimlerin iç yapılanması ve yerel yönetimler-kent halkı ilişkileri.
DERNEKTEN ÜMİTLİYİM
YYGD’den ümitliyim. Ülkemizde yerel yönetimlerin bir okulu yok. O yüzden “ehliyetsiz”, “acemi” yerel yöneticilerle baş başa kalınabiliyor. Çoğu seçildikten sonra öğrenmeye çalışıyor. Oysa gerek belediye başkanlarının gerekse belediye meclis üyelerinin donanımlı olması önemli. Donanım, zaman kaybını önler, kaynakların doğru kullanımını sağlar. Acemi ve donanımsız yerel yöneticiler acemiliğini atıp öğrenene kadar çok zaman geçer. İşte YYGD, eğitim programları ve yayınları ile müstakbel yerel yöneticileri de göreve hazırlayan, onları donatan bir misyon edinebilir. Bu alan çok boş… Bazı arızi sertifika programları var ama yetersiz. YYGD işte bu boşluğu doldurmaya aday.
Karayalçın, Orhan ve arkadaşlarına çıktıkları bu yolda başarılar diliyorum.
(Bugünkü yazımı Esenyurt Belediye Başkanı Prof. Dr. Ahmet Özer'in tutuklanması ve belediyeye kayyum atanması sıcak gelişmesi üzerine değil de iç açıcı "Yerel Yönetim Girişimi" üzerine kaleme almaya karar verdim. Çünkü Özer'in yerel yönetim müktesebatı ile derneğin kuruluş gayesi , yapmak istedikleri arasında bağlam uyumluluğu var. Tamamen siyasi olan ve aslında İmamoğlu'nu, CHP'nin iktidar yürüyüşünü demokrasi dışı yöntemlerle sabote etmeyi amaçlayan Esenyurt'a ilişkin gelişmeleri hafta başında ayrıca değerlendireceğim.)
KURUCU BAŞKAN KARAYALÇIN
Dernek, zaman içerisinde bir “yerel yönetim akademisi” niteliğine sıçramak, kuracağı iktisadi işletme ile yerel yönetim kitaplığı oluşturacak yayınlar yapmak hedefi ile ülkemizde önemli bir boşluğu doldurmaya aday. Derneğin aynı zamanda geçici yönetim kurulunu oluşturan kurucuları arasında SHP Genel Başkanlığı-Başbakan Yardımcılığı ve Dışişleri Bakanlığı öncesinde Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı da yapan Murat Karayalçın da bulunuyor. Karayalçın, Ankara’da geliştirdiği Batıkent toplu konut projesi ile Portakal Vadisi gibi büyük ölçekli önemli toplu konut ve kentsel dönüşüm projeleriyle Türkiye’nin bu alanda ufkunu açmıştı.
Derneğin kurucuları ve geçici yönetim kurulu şu isimlerden oluşuyor:
Murat Karayalçın (Kurucu Başkan), Gönen Orhan (Başkan Yardımcısı), Süleyman Karan (Genel Sekreter), Av. Murat Bulat (Sayman), Prof. Dr. Pelin Pınar Giritlioğlu, Prof. Dr. Hatice Kurtuluş, Doç. Dr. Osman Savaşkan, Dr. Nazlı Kayı, Gökmen Ulu, Mehmet Gönenç, Taci Karan, Engin İnan, Necati Mert Gümüş, Utku Nar.
Farklı birikimleri ve özellikleri ile dikkat çeken kurucuların yarıdan çoğunu başta Karayalçın ve yerel yönetim ağırlıklı siyasi iletişim çalışmaları ve projeler yürüten başkan yardımcısı Orhan olmak üzere yakından tanıyorum. Orhan ile iki seçim kampanyasında ve bir projede de birlikte olduk. İkisi de yerel yönetim alanında çok şey öğrendiğim, feyz aldığım isimler. Mehmet Gönenç de Bergama’da iki dönem üst üste belediye başkanlığı yapan, tanıdığım başarılı bir yerel yönetici. Karan’ı yürüttüğüm bir projede tanıdım, kalemi de olan, Orhan ile de birçok projede birlikte çalışan bir arkadaşımız. Ulu, İzmir’den arkadaşım. Gazetecidir ama iki kez Dikili’den CHP Aday Adayı oldu. Ayrıca Dikili’nin 80-90’lardaki efsane belediye başkanı Osman Özgüven’in belgeselini çekti. Bulat ve Nar da Antalya’dan tanıdığım isimler.
DANIŞMA KURULUNDA ALANLARINDA YETKİN İSİMLER YER ALIYOR
YYGD’nin alanlarında İzmit, Dikili ve Şişli eski belediye başkanları ile Almanya’dan önceki bir milletvekili ve emekli bir valinin, akademisyenlerin de olduğu bir de şu isimlerden oluşan Danışma Kurulu var:
Prof. Dr. Ruşen Keleş, Prof. Dr. İlhan Tekeli, Prof. Dr. Korel Göymen, Prof. Dr. Can Hamamcı, Prof. Dr. Burhan Şenatalar, Prof. Dr. Duran Bülbül, Doç. Dr. Sonay Bayramoğlu, Dr. Engin Bozkurt, Dr. Buğra Gökçe, Oğuz Soydan, Dr. Gülsüm Kav, Av. Hülya Yalçın, Bahadır Özgür, Fikret Toksöz, Selahattin Yıldırım, Erol Köse, Osman Özgüven, Muammer Keskin, Ferruh Tunç, Cumhur Güven Taşbaşı, Özcan Mutlu, Murat Özdemir, Ali Cengiz Baysoy, Adnan Dinçer, Hasan Mani, Dr. Ayşe Kaşıkırık (Dr. Buğra Gökçe, İzmir Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreteri iken tanıdığım, şehir plancısı birikimli bir yerel yönetici, Sonradan İstanbul Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreter Yardımcısı, ardından İstanbul Planlama Ajansı Başkanı oldu. Bu alandaki çalışmalarıyla da dikkat çekiyor ve örnek oluyor).
KARAYALÇIN’IN AÇIKLAMASI, DERNEĞİN PERSPEKTİFİNİ ORTAYA KOYUYOR
Karayalçın’ın yaptığı basın açıklaması yerel yönetimlere tarihi perspektif içinde yaklaşım getiriyor, katılım ve saydamlığa vurgu yapıyor, vesayet-yetki karmaşasına değiniyor ve nihayet yerel yönetim reformuna vurgu yapıyor. Beş başlık altındaki açıklamayı da aktarıyorum:
Başka Bir Kent Yaşamı Mümkün!: Dünya genelinde kentlerin ve kent yönetimlerinin, bugüne kadar hiç olmadığı ölçüde öne çıktığı bir dönem yaşanıyor. Dünyadaki iktisadi denge, batıdan doğuya, kuzeyden güneye doğru kayarken, küresel gayri safi hasılanın çok önemli bir bölümü kentlerde üretilmeye başlandı ve iktisadi rekabet, artık ülkeler arasında olmanın yanı sıra kentler arasında da yaşanmaktadır.
Milyarlarca insanın daha kaliteli kentsel hizmet talebinden, kent yoksullarının yeni bir toplumsal sınıf olarak ortaya çıkmasına kadar; kentlere hâlâ sürmekte olan yoğun göçlerden, yerelde yeni demokrasi formları arayışına kadar çok çeşitli nedenlerle dünyada büyük bir dönüşüm şekilleniyor.
200 Yıllık İnişli Çıkışlı Bir Tarih: Ülkemizde yerel yönetimlerin tarihi 19’uncu yüzyıla uzanıyor. 1830’lu yıllardan itibaren gündeme gelen yerel meclisleri, muhtarlıkları ve belediye örgütlerini göz önüne aldığımızda, 200 yıla yaklaşan bir yerel yönetimler tarihi ve geleneği bulunuyor.
1970’li yıllardaki toplumcu belediyecilik deneyiminin ve 1980 sonrası yerel yönetimlerden yana gelişen dünya konjonktürünün de etkisiyle Türkiye’de de metropol alanlar için yeni bir yönetim sistemine geçildi, belediyelerin yetkileri, sorumlulukları ve gelirleri artırıldı. Ancak, her ne kadar 2000’li yıllarda Avrupa Birliği’ne üyelik sürecinin ve ülke içindeki demokratikleşme taleplerinin sonucu olarak yerel yönetimler için birtakım yeni yasal düzenlemeler yapılsa da beklenen gelişmeler sağlanamadı. Özellikle de Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçiş ile birlikte Türkiye yeniden merkezileşmeye yöneldi ve yerel yönetimler üzerinde daha ağır bir "vesayet" işletilmeye başlandı.
Vesayet ve Yetki Karmaşasının Gölgesinde: Bugün gelinen noktada neredeyse adalet, milli savunma ve dışişleri bakanlıkları dışındaki tüm bakanlıklar yerel yönetimlerin yetki alanlarına keyfi bir biçimde müdahalede bulunmakta, belediyelerin plana aykırı bulduğu için yapı izni vermediği projelere izin vermekteler. Bu süreçte merkezi yönetim ve yerel yönetimler, kamu hizmetlerinin üretimi açısından birbirlerini tamamlamak yerine, örneğin kentsel ulaşım alanında olduğu gibi, adeta birbirlerine rakip olma konumuna geldiler. Örneğin İstanbul’da temel ulaşım aksları olan E-5, TEM ve Boğaz köprüleri farklı kamu yönetimlerinin yönetimindedir. İstanbul’un bir başka önemli aksı olan Kuzey Marmara Otoyolu ise bir özel sektör kuruluşu tarafından yönetiliyor. Girişinde "U" yazan metro istasyonları merkezi yönetime, "M" yazan metro istasyonları İstanbul Büyükşehir Belediyesine bağlı. Son yıllarda rekabet, kentsel dönüşüm projelerinde de yaşanmaya başladı. Bunlar ve bunlara benzer başka örnekler kamu yararı ilkesini de, kamu kaynaklarının etkin kullanımını ve işlevselliğini olumsuz etkiliyor.
Tüm bu sorunların yanı sıra, kendi anayasamıza ve Yerel Yönetimler Özerklik Şartı gibi uluslararası belgelere aykırı şekilde yargı kararı beklenmeksizin kayyum uygulamalarına gidilerek vatandaşların iradesi yok sayılıyor. Ayrıca, yerel yönetimlerin gelirleri, yetki ve sorumluluklarındaki genişlemeye paralel bir şekilde artmıyor; ekonomik kriz, pandemi ve devamında yaşadığımız deprem felaketi yerel yönetimleri mali açıdan çok zor duruma düşürüyor.
Katılımcılık ve Saydamlığın Çok Uzağındayız: Öte yandan yerel yönetimlerin kendi yapılarında ve işleyişlerinde de ciddi sorunlar yaşanıyor. Yerel yönetimlerin katılımcı, saydam, izlenebilir, denetlenebilir ve hesap sorulabilir bir yönetim anlayışının oldukça gerisinde olduğu bir gerçek. Temsili demokrasinin ötesine geçebilecek mahalle meclisleri, yerel inisiyatifler, kooperatifler, katılımcı bütçe ve dijital demokrasi gibi uygulamalar ise henüz ya başlangıç düzeyinde ya da son derece yetersiz. Yerel düzeyde giderek karmaşıklaşan kentsel sorunlar karşısında ihtiyacı daha fazla hissedilen teknokratik ve bürokratik kadrolar yerine liyakatten uzak ve siyasi kaygılarla oluşturulan bir personel rejimi tercih ediliyor. Etkin ve demokratik bir işleyişten son derece uzak olan yerel yönetimler, kent hakkı ekseninde ekonomik ve kimlik eksenli eşitsizlikleri göz önünde bulundurarak; kadınlar, çocuklar, yaşlılar, engelliler gibi farkı toplumsal kesimlerin ihtiyaçlarını merkeze alarak, toplumsal cinsiyet ve ekolojik dengelere duyarlı davranarak sürdürülebilir politikalar geliştirilemiyor.
Yerel Yönetim Reformuna Katkı Sunmak: Yerel yönetimlerde artık geciktirilemez, ertelenemez bir reform yapılması gerekiyor. Bizler, tüm bu saptamalar doğrultusunda, sivil bir örgütlenmeyle, reform çalışmalarının yeni bir aşamaya taşınmasını gerekli görüyoruz. Bu amaçla da Yerel Reform Girişimi adını taşıyan bir dernek kurmuş bulunuyoruz. Çalışmalarımızı üç alanda yoğunlaştırma kararındayız: merkezi yönetim-yerel yönetimler ilişkileri, yerel yönetimlerin iç yapılanması ve yerel yönetimler-kent halkı ilişkileri.
DERNEKTEN ÜMİTLİYİM
YYGD’den ümitliyim. Ülkemizde yerel yönetimlerin bir okulu yok. O yüzden “ehliyetsiz”, “acemi” yerel yöneticilerle baş başa kalınabiliyor. Çoğu seçildikten sonra öğrenmeye çalışıyor. Oysa gerek belediye başkanlarının gerekse belediye meclis üyelerinin donanımlı olması önemli. Donanım, zaman kaybını önler, kaynakların doğru kullanımını sağlar. Acemi ve donanımsız yerel yöneticiler acemiliğini atıp öğrenene kadar çok zaman geçer. İşte YYGD, eğitim programları ve yayınları ile müstakbel yerel yöneticileri de göreve hazırlayan, onları donatan bir misyon edinebilir. Bu alan çok boş… Bazı arızi sertifika programları var ama yetersiz. YYGD işte bu boşluğu doldurmaya aday.
Karayalçın, Orhan ve arkadaşlarına çıktıkları bu yolda başarılar diliyorum.
Misafirler için gizlenen link, görmek için
Giriş yap veya üye ol.