Milliyet yazarlarından Attila Gökçe'nin köşe yazısı
Jorge Jesus Fenerbahçe'ye özlediği "şampiyonluk" unvanını kazandırmak için geldi. Sezonun açılışından beri sadece Fenerbahçe'ye değil, oyuna ve Süper Lig'e kattığı olumlu örnekler adına kendisine saygı duymalı teşekkür etmeliyiz. Jesus'un Sivasspor maçından sonra yaptığı değerlendirmede dikkat çekici bir ölçü var: "İlk yarıda 5 dakikalık uzatmaya rağmen, topun oyunda kaldığı süre 21 dakika. Maç, fauller yüzünden sık sık durdu.
Bu kadar çok faul düdüğü çalınırsa biz ofansif oyunumuzu oynayamayız."
Bu sözleri acele bir değerlendirme ile haklı bulabiliriz. Evet haklıdır Jesus... Ancak faul düdüğü çalınmasını değil, faulü bir taktik olarak kullanan tüm futbolcuları eleştirmek için söylemeliydi.
Evet, paylaşılması gereken önemli bir gerçek var: Futbolumuzda faul rakibe değil, doğrudan oyuna karşı yapılıyor. Kronometre hızla dakikaları eritirken oyunun süresi kısalıyor.
Sadece Jesus değil, hakemler de durumdan şikayetçi. Bir de yatıp uzanmalar, oturup acil yardım işareti yapanlar var.
İngilizler buna "Play acting" diyorlar. Teatral futbol.
Oyuncunun futbol oynamak (play) ile rol yapmak (acting) etkinliklerini karıştırarak zaman çalması. Bu deyim aynı zamanda ayıp bir davranışı anlatıyor. O nedenle Premier League'de böyle sahte gösterilere pek tanık olamıyorsunuz.
Öte yandan oyunun akışını en çok engelleyenler, faul düdükleri çalanlar değil, doğrudan işi oynamak olan futbolcular...
Son örneklerden biri... Galatasaray-Beşiktaş derbisi sırasında Beşiktaş'ın yapacağı serbest vuruş öncesi baraj kurulurken, yere yatan oyuncular maçı oyalamıştı(!)
Süper Lig'in hemen tüm maçlarında kornerler dahil duran toplar kullanıldığında kendini yere atanlar da dikkat çekici.
Bir başka tablo faul sonrası yere yatıp tedavi (!) ile vakit geçirenler. Bu tür futbolcular, tedavi için kenara alındıktan hemen sonra sıçrayıp oyuna dönüyorlar. Kurala ve müsabaka yönetmeliklerine göre hakemin sarı kart gösterme görevi var. Ancak bu kurala uyulmuyor. Uygulama yok.
Kalecilerin skora göre topu oyuna sokma tercihleri de arızalı. Fenerbahçe-Sivasspor maçında Ali Şaşal da Altay Bayındır da seçkin (!) örnekler sundu. Öte yandan hakemle VAR'ın diyaloğu sırasında futbolcuların hakemin çevresini sarıp sürekli konuşarak kendi lehlerine pozisyon ve kararı empoze etmesi de oyunu bozan davranışlar.
Bu davranışlar önce VAR'ın itibarını sarsarken, hakemin dikkatini de dağıtıyor. Biraz da popülist bir yaklaşım... Kuşatmacı oyuncular taraftara "haklarını nasıl savunduklarını" (!) gösteriyor.
Yine kurala dönersek... Bu tür engellemelere karşı grup içinden sarı kartı olmayan bir futbolcuya "sarı" gösterilmesi gerekiyor. Hayır, bu kural da uygulanmıyor.
Jorge Jesus oyun akışının durmasına karşı tavır koyarken, Süper Lig'deki meslektaşlarının da bu tavrı paylaşması gerektiğini düşünüyorum.
Kısacası haftanın mesajı şu:
Yere YATMA... Faul YAPMA... Oyundan SAPMA!
Attila GÖKÇE / Milliyet
Jorge Jesus Fenerbahçe'ye özlediği "şampiyonluk" unvanını kazandırmak için geldi. Sezonun açılışından beri sadece Fenerbahçe'ye değil, oyuna ve Süper Lig'e kattığı olumlu örnekler adına kendisine saygı duymalı teşekkür etmeliyiz. Jesus'un Sivasspor maçından sonra yaptığı değerlendirmede dikkat çekici bir ölçü var: "İlk yarıda 5 dakikalık uzatmaya rağmen, topun oyunda kaldığı süre 21 dakika. Maç, fauller yüzünden sık sık durdu.
Bu kadar çok faul düdüğü çalınırsa biz ofansif oyunumuzu oynayamayız."
Bu sözleri acele bir değerlendirme ile haklı bulabiliriz. Evet haklıdır Jesus... Ancak faul düdüğü çalınmasını değil, faulü bir taktik olarak kullanan tüm futbolcuları eleştirmek için söylemeliydi.
Evet, paylaşılması gereken önemli bir gerçek var: Futbolumuzda faul rakibe değil, doğrudan oyuna karşı yapılıyor. Kronometre hızla dakikaları eritirken oyunun süresi kısalıyor.
Sadece Jesus değil, hakemler de durumdan şikayetçi. Bir de yatıp uzanmalar, oturup acil yardım işareti yapanlar var.
İngilizler buna "Play acting" diyorlar. Teatral futbol.
Oyuncunun futbol oynamak (play) ile rol yapmak (acting) etkinliklerini karıştırarak zaman çalması. Bu deyim aynı zamanda ayıp bir davranışı anlatıyor. O nedenle Premier League'de böyle sahte gösterilere pek tanık olamıyorsunuz.
Öte yandan oyunun akışını en çok engelleyenler, faul düdükleri çalanlar değil, doğrudan işi oynamak olan futbolcular...
Son örneklerden biri... Galatasaray-Beşiktaş derbisi sırasında Beşiktaş'ın yapacağı serbest vuruş öncesi baraj kurulurken, yere yatan oyuncular maçı oyalamıştı(!)
Süper Lig'in hemen tüm maçlarında kornerler dahil duran toplar kullanıldığında kendini yere atanlar da dikkat çekici.
Bir başka tablo faul sonrası yere yatıp tedavi (!) ile vakit geçirenler. Bu tür futbolcular, tedavi için kenara alındıktan hemen sonra sıçrayıp oyuna dönüyorlar. Kurala ve müsabaka yönetmeliklerine göre hakemin sarı kart gösterme görevi var. Ancak bu kurala uyulmuyor. Uygulama yok.
Kalecilerin skora göre topu oyuna sokma tercihleri de arızalı. Fenerbahçe-Sivasspor maçında Ali Şaşal da Altay Bayındır da seçkin (!) örnekler sundu. Öte yandan hakemle VAR'ın diyaloğu sırasında futbolcuların hakemin çevresini sarıp sürekli konuşarak kendi lehlerine pozisyon ve kararı empoze etmesi de oyunu bozan davranışlar.
Bu davranışlar önce VAR'ın itibarını sarsarken, hakemin dikkatini de dağıtıyor. Biraz da popülist bir yaklaşım... Kuşatmacı oyuncular taraftara "haklarını nasıl savunduklarını" (!) gösteriyor.
Yine kurala dönersek... Bu tür engellemelere karşı grup içinden sarı kartı olmayan bir futbolcuya "sarı" gösterilmesi gerekiyor. Hayır, bu kural da uygulanmıyor.
Jorge Jesus oyun akışının durmasına karşı tavır koyarken, Süper Lig'deki meslektaşlarının da bu tavrı paylaşması gerektiğini düşünüyorum.
Kısacası haftanın mesajı şu:
Yere YATMA... Faul YAPMA... Oyundan SAPMA!
Attila GÖKÇE / Milliyet