İktidar kanadının agresif ve uzlaşmaz ismi Devlet Bahçeli’nin, Meclis’in açıldığı gün üst üste yaptığı iki çıkış herkesi şaşırttı. Önce DEM Partililerin yanına giderek ellerini sıkan ve iyi dileklerini ileten Bahçeli, sabahki grup toplantısında yerden yere vurduğu ve tehdit ettiği CHP’nin genel başkanı Özgür Özel’e akşam yapılan resepsiyonda “Birbirimizi kırmıyoruz umarım” diyerek beklenmedik bir yakınlık gösterdi.
MHP ve liderinin geçmişini bilmeyenler için bu iki olay, toplumsal barışın sağlanması adına son derece umut verici olarak görüldü. Bahçeli’nin bu tavır değişikliğine Tayyip Erdoğan’ın birkaç gün sonra verdiği destek umutları arttırdı. Akıllara ilk gelen, “Çözüm süreci yeniden mi başlıyor” sorusu oldu.
Oysa ki, sakin ve objektif düşünebilen herkesin hemen aklına gelebileceği üzere asıl amaç Kürt sorunun çözümünden ziyade bir süredir gündemde tutulmaya çalışılan yeni anayasa hazırlıkları kapsamında zemin yoklamaktı. İktidarının son yıllarına girdiğinin farkında olan Erdoğan’ın, sivil bir anayasa yaparak siyaset ömrünü uzatmak adına muhalefetin nabzını ölçmek için Bahçeli’yi öne sürdüğü gerçeği, görmek istemeyen gözlerin bile farkına varabileceği kadar açıktı.
İlginç olan nokta ise, DEM Parti’nin önde gelen isimlerinin bu amacı görmeyerek ya da görmek istemeyerek konuyu yalnızca çözüm süreci bağlamında değerlendirmeleri ve buna açık kapı bırakmaları oldu.
Başarısızlıkla sonuçlanan ilk çözüm sürecinin üzerinden çok fazla bir zaman geçmedi. O yıllarda HDP’de yöneticilik yapanların önemli bir bölümü bugün de DEM Parti’de aynı görevleri sürdürüyorlar. Uğruna gazete patronlarının bile azarlanıp ağlatıldığı ve “Seni başkan yaptırmayacağız” çıkışıyla sonlanan süreçte, Erdoğan’ın asıl amacının çözüm süreci oyalamasıyla başkanlık sistemine geçişi sağlamak olduğu görüldü.
Erdoğan ve destekçilerinin, amaçlarına ulaşabilmek adına her türlü role anında bürünebilecekleri o günlerde zaten anlaşılmış; demokratikleşme, özgürlük gibi kavramların içi boş kullanıldığı ortaya çıkmıştı.
Erdoğan’ın da Bahçeli’nin de siyaset tarzı bellidir. İkisi de istediklerini elde edene kadar ılımlı, sonrasında ise uzlaşmadan uzak ve katı bir politika tarzına sahip liderlerdir Bu bakımdan tıpkı Erdoğan gibi, genel başkanlığa geldiği ilk yıllarda çizdiği profilin aksine, bugün partisinin tekrar mafyalarla bir arada anılmasına sebep olan Bahçeli’den de aynı güvenceyi alabilmek zordur.
Bugün Erdoğan-Bahçeli ittifakının amacı yine farklı değildir. İktidar sürelerini uzatabilmek umuduyla yeni bir anayasa yapmaya güçleri yetmeyen bu ikili, kendilerine yeni destekçiler arayarak hedeflerine ulaşmanın ve ardından eski siyaset tarzlarına dönmenin yollarını aramaktadırlar. Aslı soru ise, muhalefetin bu oyuna gelip gelmeyeceğidir.
MHP ve liderinin geçmişini bilmeyenler için bu iki olay, toplumsal barışın sağlanması adına son derece umut verici olarak görüldü. Bahçeli’nin bu tavır değişikliğine Tayyip Erdoğan’ın birkaç gün sonra verdiği destek umutları arttırdı. Akıllara ilk gelen, “Çözüm süreci yeniden mi başlıyor” sorusu oldu.
Oysa ki, sakin ve objektif düşünebilen herkesin hemen aklına gelebileceği üzere asıl amaç Kürt sorunun çözümünden ziyade bir süredir gündemde tutulmaya çalışılan yeni anayasa hazırlıkları kapsamında zemin yoklamaktı. İktidarının son yıllarına girdiğinin farkında olan Erdoğan’ın, sivil bir anayasa yaparak siyaset ömrünü uzatmak adına muhalefetin nabzını ölçmek için Bahçeli’yi öne sürdüğü gerçeği, görmek istemeyen gözlerin bile farkına varabileceği kadar açıktı.
İlginç olan nokta ise, DEM Parti’nin önde gelen isimlerinin bu amacı görmeyerek ya da görmek istemeyerek konuyu yalnızca çözüm süreci bağlamında değerlendirmeleri ve buna açık kapı bırakmaları oldu.
Başarısızlıkla sonuçlanan ilk çözüm sürecinin üzerinden çok fazla bir zaman geçmedi. O yıllarda HDP’de yöneticilik yapanların önemli bir bölümü bugün de DEM Parti’de aynı görevleri sürdürüyorlar. Uğruna gazete patronlarının bile azarlanıp ağlatıldığı ve “Seni başkan yaptırmayacağız” çıkışıyla sonlanan süreçte, Erdoğan’ın asıl amacının çözüm süreci oyalamasıyla başkanlık sistemine geçişi sağlamak olduğu görüldü.
Erdoğan ve destekçilerinin, amaçlarına ulaşabilmek adına her türlü role anında bürünebilecekleri o günlerde zaten anlaşılmış; demokratikleşme, özgürlük gibi kavramların içi boş kullanıldığı ortaya çıkmıştı.
Erdoğan’ın da Bahçeli’nin de siyaset tarzı bellidir. İkisi de istediklerini elde edene kadar ılımlı, sonrasında ise uzlaşmadan uzak ve katı bir politika tarzına sahip liderlerdir Bu bakımdan tıpkı Erdoğan gibi, genel başkanlığa geldiği ilk yıllarda çizdiği profilin aksine, bugün partisinin tekrar mafyalarla bir arada anılmasına sebep olan Bahçeli’den de aynı güvenceyi alabilmek zordur.
Bugün Erdoğan-Bahçeli ittifakının amacı yine farklı değildir. İktidar sürelerini uzatabilmek umuduyla yeni bir anayasa yapmaya güçleri yetmeyen bu ikili, kendilerine yeni destekçiler arayarak hedeflerine ulaşmanın ve ardından eski siyaset tarzlarına dönmenin yollarını aramaktadırlar. Aslı soru ise, muhalefetin bu oyuna gelip gelmeyeceğidir.
Misafirler için gizlenen link, görmek için
Giriş yap veya üye ol.