Sizleri bir kadınla tanıştırmak istiyorum bugün. Bu hafta beni en çok etkileyen olaylardan biri olduğu için.
Adı, Theresa Kachindamoto
Dünyanın en fakir ülkelerinden Malavi'de yaşıyor. Güneydoğu Afrika'da. Malavi'nin Dedza Bölgesinin Kıdemli Şefi Olan bir babanın on ikinci ve son çocuğu. Babası ölünce, sırada diğer kardeşleri olmasına rağmen Theresa halkın seçimi ile 2003 yılında kendini 900 bin kişinin yöneticisi olarak bulur. Ülkenin ilk kadın şefidir. Göreve gelir gelmez ne yapar biliyor musunuz? Bunu en sonda yazacağım, şimdi bu haftaki konuma geçiyorum.
Aslında bu hafta ne yazacağımı yazmakta epey zorlandım.
Dünyayı yaşanabilir bir halde bırakmak zorunda olduğumuz çocuklarımızdan yana kullandım tercihimi. Geçtiğimiz hafta tüm Türkiye'yi ayağa kaldıran 6 yaşındaki kız çocuğuna yapılan cinsel istismar meselesi de elbette konu seçimimde etkili oldu. Ayrıca bu mesele, "İklim Krizi" sebebi ile dünyada tehlike altında olan 1 milyar çocuk için ve hatta daha doğmamış çocuklar için, dünya yöneticileri proje üzerine proje üretirken, ülkemizdeki yönetim çatısı altında "Çocuklarımız ne kadar güvenli?" sorusunu sordurdu hepimize. Çocuklarımız emin ellerde mi? Çocuklarımız geleceğe hazırlanıyor mu? Çocuklarımız yeterli gıdaya erişebiliyor mu? Çocuklarımız hijyen suya ulaşabiliyor mu? Çocuklarımız için sağlık ve eğitim sistemi adaletli mi? Soruları birbiri ardına gelirken, ülke yöneticilerinin daha çocukların gün ışığında okula gitmelerini bile sağlayamadıkları açıkça ortada.
Neden ? Ülke yöneticilerinin Yaz -Kış saati uygulamasındaki diretmesi yüzünden.
Nedir bu uygulama? Dünya bu uygulamanın neresinde? Bizim ülkemizde durum ne?
Yaz saati uygulaması; ilk kez ABD tarafından 1. Dünya savaşı sonrasında, 1918 yılında, yakıt tasarrufu amacıyla bir savaş zamanı çabası olarak, sadece bir yıl uygulanmış ve 1919 da yürürlükten kaldırılmış.
Sonrasında ise enerji krizinin yaşandığı II. Dünya Savaşı ve 1973-1974 kışında, enerji krizi sırasında yine yakıt tasarrufu amacıyla uygulanmış. Karşı çıkanlar olmuş elbette; ülkenin bazı bölgelerinde güneş doğduktan sonra başlayan çalışma saatleri sebebi ile güneşin doğuşunu kaçıran romantiklerden gelmiş bu karşı çıkışlar. Bu sistemin uygulanma zamanlarına bakıldığında anlaşılıyor ki yaz saatinin amacı; enerji krizine çözüm olmak. Güneş ışığından daha fazla yararlanmak.
1918 den 2022 yılına gelindiğinde 64 ülkenin "Yaz Saati" Uygulamasını kullandığını görüyoruz. Bizim ülkemizde de 1 Temmuz 1940 tarihinde yürürlüğe giren Bakanlar Kurulu kararıyla uygulama resmen başlamış. 1952-1961 ve 1965-1972 yılları arasında askıya alınan uygulama daha sonra aralıksız devam etmiş. Taki 2016 yılına kadar.
Berat Albayrak Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanıyken Türkiye, "Yaz Saatinden" vaz geçip "Sürekli Yaz Saati" uygulamasına geçti. Yani Türkiye ofis saatlerini batı ülkelerine değil de Katar gibi Moskova gibi ülkelere göre ayarladı. Niye derseniz? Benim bazı cevaplarım var ama benim asıl sormak istediğim başka sorular var.
Neden çocuklarımız gün ışığında okullarına gidemiyorlar? O küçücük yavrucaklar o karanlıkta güvenli bir şekilde okullarına ulaşabiliyorlar mı? Üstelik nasıl bir mantıktır ki; sabah uyandığımızda yakılan elektrik lambaları hükümet yetkililerinin savunduğu gibi elektrik tasarrufu sağlıyor?
Bu sorular muhalefet partilerinden CHP'nin de aklına takılmış olacak ki bir ara TBMM Genel Kurulu'nda bu konu ele alındı, CHP'nin "Kalıcı yaz saati uygulamasının yarattığı sorunların araştırılması" önergesi ile. Ancak öneri, AKP ve MHP'nin oyları ile reddedildi. Anlaşılan iktidar partisi ve ortağı çocukların neden gün aydınlanmadan okula gitmeleri gerektiğinin cevabını biliyorlar ya da umursamıyorlar.
İktidar "Yaz Saati" ne geçmeyerek enerjide tasarruf sağladığını iddia ediyor. Ve "Bilimsel raporlar var" deniliyor. Maalesef ki tasarruf verilerine ulaşılamıyor. Sabah gün ışımadan başlayan mesai ve okul saatleri sebebi ile veliler çocuklarını okula gönderirken güvenlik endişesi yaşıyorlar. Hem okulların hem hanelerin elektrik faturaları iyice kabarmış durumda.
Anneler babalar yöneticilere seslerini duyurmaya çalışıyorlar.
"Bu uygulamanın en büyük etkisi küçücük çocuklarımızın üzerinde oldu. Özellikle ilkokula yeni başlayan çocuklarımız için, bu uygulama hem güvenlik sorununu hem de derslerde verimlilik sorununu beraberinde getirdi. Biz anneler olarak sesleniyoruz; lütfen çocuklarımızın ve bizim bu mağduriyetimize son verecek yeni bir yasal düzenleme yapılsın. Gözünün içine baktığımız evlatlarımız, bu karanlıkta yollara dökülmesin. Gündüz gözüyle, güven içinde okullarına gidebilsinler."
Duyguları ile #Çocuklarımız karanlıkta okula gitmesin başlıklı bir kampana başlatılmış 5 yıl önce. Yazıyı hazırlarken dahi ulaşılan imza sayısı 277 bin küsurdu. Anlaşılan kampanya da çok başarılı olmamış gözüküyor.
Bunun yanında ABD'de yapılan bir araştırma gösteriyor ki yaz saatinin insan hayatına olumlu yönde etkileri bir hayli fazla. (www.procon.org/Daylight Saving Time)
Yaz Saati uygulaması ile elektrik tüketiminin azaldığı belirtilmiş araştırmada. Elektrik tüketiminin azalması, özellikle bizim ülkemizde kömür tüketiminin yani fosil yakıt kullanımının azalması demek. Dolayısıyla yaz saatine doğa dostu, iklim krizi düşmanı diyebiliriz. Yine aynı araştırma göstermiş ki yaz saati daha uzun gündüz anlamına geldiği için trafik kazalarının sayısını ve suç oranını azaltıyor.
Günümüzün en büyük güvenlik sorununun İklim Krizi olduğu konusunda hep ısrarcıyım ancak çocukların güvenliği söz konusu olunca, elbette sıralama değişiyor. Çocukluğunu yaşamaya çalışmalarından başka dertleri olmayan çocuklar için siyasetti, dindi, iklimdi, ekonomiydi, hepsi bir kenara itilebilir. 6 yaşındaki çocuk için bunların hiçbirinin önemi yoktur. Anne ve baba sevgisi dışında. Ama gerçek anne ve baba sevgisi.
Ve dönüyorum Theresa'ya. Yazımın en başındaki kadına.
Theresa göreve gelir gelmez, "erginleşme kamplarını" kapatır. Bu kamplar; küçük kız çocuklarının adet görmeye başlayınca gittikleri, evliliğe, sekse hazırlandıkları yerlerdir. Kampın sonunda çocukların çoğu tanımadıkları, yaşça büyük adamlarla ilişkiye girmeye zorlanırlar ve pek çoğu da hamile kalır. İşte Theresa bu kapları kapatır, ayrıca çocuk evliliklerine ve kız çocuklarının okuma haklarının ellerinden alınmasına karşı savaş açar.
Hiç kolay olmaz elbette. Theresa'nın bu çabası bazı ebeveynleri, yöneticileri ve din adamlarını rahatsız eder. Ciddi bir direnişle karşılaşır. Geleneklerini çiğnemekle suçlanır. Etkinliği sorgulanır. Ölüm tehditleri alır. Ama şef yılmaz. Çocuk hakları örgütleri bu uygulamanın son bulması için uzun yıllardan beri çalışmaktadır ve kadın şef bunu başarır. Halkın seçtiği şef. Neymiş? Çocuklarının güvenliğini sağlayacak yöneticileri seçmek halkın elindeymiş.
Adı, Theresa Kachindamoto
Dünyanın en fakir ülkelerinden Malavi'de yaşıyor. Güneydoğu Afrika'da. Malavi'nin Dedza Bölgesinin Kıdemli Şefi Olan bir babanın on ikinci ve son çocuğu. Babası ölünce, sırada diğer kardeşleri olmasına rağmen Theresa halkın seçimi ile 2003 yılında kendini 900 bin kişinin yöneticisi olarak bulur. Ülkenin ilk kadın şefidir. Göreve gelir gelmez ne yapar biliyor musunuz? Bunu en sonda yazacağım, şimdi bu haftaki konuma geçiyorum.
Aslında bu hafta ne yazacağımı yazmakta epey zorlandım.
- Antalya Kumluca'da yaşanan sel felaketi sebebi ile sular altında kalan evler, sellerde sürüklenen arabalar,
- Aralığın sonuna gelmişken hala yaşanmayan kış yağışları, yağış bekleyen yeni ekilmiş ürünler ve dolayısı ile kuraklık,
- 12. Kez değiştirilmeye çalışılan zeytinlikler yasası,
- Elektrik tüketiminin azaltmak amacıyla uygulandığı öne sürülen "Yaz saati" sebebi ile sabahın karanlığında okula gitmek zorunda kalan küçük çocuklar....
Dünyayı yaşanabilir bir halde bırakmak zorunda olduğumuz çocuklarımızdan yana kullandım tercihimi. Geçtiğimiz hafta tüm Türkiye'yi ayağa kaldıran 6 yaşındaki kız çocuğuna yapılan cinsel istismar meselesi de elbette konu seçimimde etkili oldu. Ayrıca bu mesele, "İklim Krizi" sebebi ile dünyada tehlike altında olan 1 milyar çocuk için ve hatta daha doğmamış çocuklar için, dünya yöneticileri proje üzerine proje üretirken, ülkemizdeki yönetim çatısı altında "Çocuklarımız ne kadar güvenli?" sorusunu sordurdu hepimize. Çocuklarımız emin ellerde mi? Çocuklarımız geleceğe hazırlanıyor mu? Çocuklarımız yeterli gıdaya erişebiliyor mu? Çocuklarımız hijyen suya ulaşabiliyor mu? Çocuklarımız için sağlık ve eğitim sistemi adaletli mi? Soruları birbiri ardına gelirken, ülke yöneticilerinin daha çocukların gün ışığında okula gitmelerini bile sağlayamadıkları açıkça ortada.
Neden ? Ülke yöneticilerinin Yaz -Kış saati uygulamasındaki diretmesi yüzünden.
Nedir bu uygulama? Dünya bu uygulamanın neresinde? Bizim ülkemizde durum ne?
Yaz saati uygulaması; ilk kez ABD tarafından 1. Dünya savaşı sonrasında, 1918 yılında, yakıt tasarrufu amacıyla bir savaş zamanı çabası olarak, sadece bir yıl uygulanmış ve 1919 da yürürlükten kaldırılmış.
Sonrasında ise enerji krizinin yaşandığı II. Dünya Savaşı ve 1973-1974 kışında, enerji krizi sırasında yine yakıt tasarrufu amacıyla uygulanmış. Karşı çıkanlar olmuş elbette; ülkenin bazı bölgelerinde güneş doğduktan sonra başlayan çalışma saatleri sebebi ile güneşin doğuşunu kaçıran romantiklerden gelmiş bu karşı çıkışlar. Bu sistemin uygulanma zamanlarına bakıldığında anlaşılıyor ki yaz saatinin amacı; enerji krizine çözüm olmak. Güneş ışığından daha fazla yararlanmak.
1918 den 2022 yılına gelindiğinde 64 ülkenin "Yaz Saati" Uygulamasını kullandığını görüyoruz. Bizim ülkemizde de 1 Temmuz 1940 tarihinde yürürlüğe giren Bakanlar Kurulu kararıyla uygulama resmen başlamış. 1952-1961 ve 1965-1972 yılları arasında askıya alınan uygulama daha sonra aralıksız devam etmiş. Taki 2016 yılına kadar.
Berat Albayrak Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanıyken Türkiye, "Yaz Saatinden" vaz geçip "Sürekli Yaz Saati" uygulamasına geçti. Yani Türkiye ofis saatlerini batı ülkelerine değil de Katar gibi Moskova gibi ülkelere göre ayarladı. Niye derseniz? Benim bazı cevaplarım var ama benim asıl sormak istediğim başka sorular var.
Neden çocuklarımız gün ışığında okullarına gidemiyorlar? O küçücük yavrucaklar o karanlıkta güvenli bir şekilde okullarına ulaşabiliyorlar mı? Üstelik nasıl bir mantıktır ki; sabah uyandığımızda yakılan elektrik lambaları hükümet yetkililerinin savunduğu gibi elektrik tasarrufu sağlıyor?
Bu sorular muhalefet partilerinden CHP'nin de aklına takılmış olacak ki bir ara TBMM Genel Kurulu'nda bu konu ele alındı, CHP'nin "Kalıcı yaz saati uygulamasının yarattığı sorunların araştırılması" önergesi ile. Ancak öneri, AKP ve MHP'nin oyları ile reddedildi. Anlaşılan iktidar partisi ve ortağı çocukların neden gün aydınlanmadan okula gitmeleri gerektiğinin cevabını biliyorlar ya da umursamıyorlar.
İktidar "Yaz Saati" ne geçmeyerek enerjide tasarruf sağladığını iddia ediyor. Ve "Bilimsel raporlar var" deniliyor. Maalesef ki tasarruf verilerine ulaşılamıyor. Sabah gün ışımadan başlayan mesai ve okul saatleri sebebi ile veliler çocuklarını okula gönderirken güvenlik endişesi yaşıyorlar. Hem okulların hem hanelerin elektrik faturaları iyice kabarmış durumda.
Anneler babalar yöneticilere seslerini duyurmaya çalışıyorlar.
"Bu uygulamanın en büyük etkisi küçücük çocuklarımızın üzerinde oldu. Özellikle ilkokula yeni başlayan çocuklarımız için, bu uygulama hem güvenlik sorununu hem de derslerde verimlilik sorununu beraberinde getirdi. Biz anneler olarak sesleniyoruz; lütfen çocuklarımızın ve bizim bu mağduriyetimize son verecek yeni bir yasal düzenleme yapılsın. Gözünün içine baktığımız evlatlarımız, bu karanlıkta yollara dökülmesin. Gündüz gözüyle, güven içinde okullarına gidebilsinler."
Duyguları ile #Çocuklarımız karanlıkta okula gitmesin başlıklı bir kampana başlatılmış 5 yıl önce. Yazıyı hazırlarken dahi ulaşılan imza sayısı 277 bin küsurdu. Anlaşılan kampanya da çok başarılı olmamış gözüküyor.
Bunun yanında ABD'de yapılan bir araştırma gösteriyor ki yaz saatinin insan hayatına olumlu yönde etkileri bir hayli fazla. (www.procon.org/Daylight Saving Time)
Yaz Saati uygulaması ile elektrik tüketiminin azaldığı belirtilmiş araştırmada. Elektrik tüketiminin azalması, özellikle bizim ülkemizde kömür tüketiminin yani fosil yakıt kullanımının azalması demek. Dolayısıyla yaz saatine doğa dostu, iklim krizi düşmanı diyebiliriz. Yine aynı araştırma göstermiş ki yaz saati daha uzun gündüz anlamına geldiği için trafik kazalarının sayısını ve suç oranını azaltıyor.
Günümüzün en büyük güvenlik sorununun İklim Krizi olduğu konusunda hep ısrarcıyım ancak çocukların güvenliği söz konusu olunca, elbette sıralama değişiyor. Çocukluğunu yaşamaya çalışmalarından başka dertleri olmayan çocuklar için siyasetti, dindi, iklimdi, ekonomiydi, hepsi bir kenara itilebilir. 6 yaşındaki çocuk için bunların hiçbirinin önemi yoktur. Anne ve baba sevgisi dışında. Ama gerçek anne ve baba sevgisi.
Ve dönüyorum Theresa'ya. Yazımın en başındaki kadına.
Theresa göreve gelir gelmez, "erginleşme kamplarını" kapatır. Bu kamplar; küçük kız çocuklarının adet görmeye başlayınca gittikleri, evliliğe, sekse hazırlandıkları yerlerdir. Kampın sonunda çocukların çoğu tanımadıkları, yaşça büyük adamlarla ilişkiye girmeye zorlanırlar ve pek çoğu da hamile kalır. İşte Theresa bu kapları kapatır, ayrıca çocuk evliliklerine ve kız çocuklarının okuma haklarının ellerinden alınmasına karşı savaş açar.
Hiç kolay olmaz elbette. Theresa'nın bu çabası bazı ebeveynleri, yöneticileri ve din adamlarını rahatsız eder. Ciddi bir direnişle karşılaşır. Geleneklerini çiğnemekle suçlanır. Etkinliği sorgulanır. Ölüm tehditleri alır. Ama şef yılmaz. Çocuk hakları örgütleri bu uygulamanın son bulması için uzun yıllardan beri çalışmaktadır ve kadın şef bunu başarır. Halkın seçtiği şef. Neymiş? Çocuklarının güvenliğini sağlayacak yöneticileri seçmek halkın elindeymiş.