Açıkçası son derece uzun ve yüksek maliyetli bir grup toplantısı, ya da seçimsiz parti kongresi gibi bir şeydi.
Ama kesinlikle "Vizyon Belgesi" ilanı falan değildi. Değişik hiçbir şey yoktu.
Seçim öncesi çok iyi kurgulanmış, başarılı bir salon toplantısı idi. AKP açısından başarılıydı yani. Ama günlerdir kamuoyunun tamamını meşgul eden 'Acaba ne diyecek' bölümü açısından hafızalarda bir şey bırakmadı.
Dün akşam konu neredeyse ana akım medyanın büyük çoğunluğunda masaya yatırılıp uzun uzun konuşuldu. Yeni bir şey, yeni bir vizyon, yeni bir belge bulmak için epey de çabaladı katılımcılar ve hatta moderatörler ama nafile.
Bulamayınca şöyle bir şey denediler, 'AKP kuruluş ayarlarına mi dönüyor' bu soruya evet diyebilmek mümkün olsa bile , o zaman da 'Yeni vizyon belgesi' eski bir şey olmuş oluyor aslında. Ama evet demek de mümkün değil.
Bu kuruluş ayarlarına dönmek ifadesini, özgürlükçü, adil ve kucaklayıcı olarak tanımlamaya çalışan arkadaşlar mesela belge açıklanırken geçen şu cümleyi atladılar sanırım:
"Bunların kafası basmaz, anlamaz bunlar, anlamaz" kim bu bahsedilen kafası basmayan, anlamazlar yığını, o toplantıya davet de edilmiş olan muhalifler.
Peki toplantının başka bir yerinde bir kucaklayıcı durum var mıydı? Ben onu da bulamadım. Toplantı AKP ne ve Sayın Cumhurbaşkanının 20 yıldır yaptıklarını bir propaganda diliyle anlatma toplantısı idi.
Bu arada 'muhalif' gazetecilerin daveti ile günler geçirdik, gidecekler gitmeyecekler, davet edilenler, yine davet edilmeyenler. Orada bulunma sebebi gazetecilik yapmak olması gereken gazetecilerin sadece imaj aracı olarak davet edildikleri de aslında programın içeriği ortaya çıkınca belli oldu.
Dediğim gibi kucaklayıcı özgürlükçü falan gibi kelimeler program sonrası sıkça kullanıldı. Ama programdan hemen önce bu kelimeler uygulama alanı bulamadı.
Erdoğan konuşmasının son bölümünde "Doğruya doğru yanlışa yanlış diyebilecekler" diyerek bir açılım yaptı. Ama yaptığı açılımı bize katılın manasına gelen cümlelerle tamamladı.
Bizde şöyle bir sıkıntı var, hemen her birlik beraberlik çağrısı, çağrıyı yapanın etrafında tanımlanıyor nedense.
Yani Erdoğan da aslında bu tanımlama geleneğine uyarak, herkes şu an bulunduğu yerde dursun, siz gelin ve benim yapmak istediklerime destek verin dedi.
Yanlışa yanlış deyin kabulüm ama kafanızın basmadığı işlere de karışmayın, mesela Kanal İstanbul'a yanlış demeye kalkmayın anlamına gelecek şekilde bir çağrıda bulundu.
Neticede yeni bir vizyona ben denk gelmedim. Ama eğer gelseydim de kimse kusura bakmasın, yarınını on göremeyen bir halk için yüzyıllık bir projeksiyon mümkün değildir derdim.
Şu an ülkenin en büyük sorunlarından birisi öngörülemezlik böyle bir durumda yüz yıllık bir projeksiyon inandırıcı olabilir mi?
Mesela bu sene üniversiteyi bitirecek binlerce genç için sonraki 6 ayın vizyonu iş bulmaktan ibarettir. Bunun için yapması gerekenleri tahmin etmeye çalışmaktır.
Önümüzdeki ay kira sözleşmesinin süresi dolacak bir kiracının gelecek vizyonu ev sahibinin isteyeceği kira artışını tahmin etmeye çalışmak, kendisinin ödeme gücünün önümüzdeki 1 sene hangi seviyede olacağına kafa yormak tır.
Yani bu aralar bu memlekette 'günlük vizyon belgesi' daha muteber bir belge olurdu.
Elbette bir de Mahir Ünal vakası vardı. AKP nin Türkiye yüzyılı başlıyor şeklindeki sloganik programı ile Mahir Ünal'ın 'Cumhuriyetin kültürel devrimleri Türkçe düşünme setlerimizi yok etti' şeklindeki cümlelerinin zamandaş olması da programın geleceğe dönük bir projeksiyon olduğu konusunda şüphelere neden oldu.
Mahir Ünal'in 17.18. yüzyıla özlem duyan dil ve kültür söylemi 2023 vizyonunu açıklayan bir parti vizyonu açısından son derece arkaik kaldı. Keşke öncesinde bu konuda da bir düzeltme yapılabilseydi.
Her ne olursa olsun kabul etmek gerekir ki her gün söylediklerini, tekrar söylemekten ibaret bir toplantı, muhteşem bir piarla ülke gündemine oturtuldu.
Şimdi toplantının asıl takdir edilecek noktası da şu Cumhuriyet tarihinin en kudretli iktidarı olarak, 'Hele bir iktidara gelelim bakın Türkiye'yi nasıl ayağa kaldırıyoruz, nasıl özgür demokratik, müreffeh bir ülke yapıyoruz görün' deme rahatlığı. Konuyu bu rahatlıkla muhalefetin bile ele alamıyor olması da muhalefetin ayıbı elbette...
Ama kesinlikle "Vizyon Belgesi" ilanı falan değildi. Değişik hiçbir şey yoktu.
Seçim öncesi çok iyi kurgulanmış, başarılı bir salon toplantısı idi. AKP açısından başarılıydı yani. Ama günlerdir kamuoyunun tamamını meşgul eden 'Acaba ne diyecek' bölümü açısından hafızalarda bir şey bırakmadı.
Dün akşam konu neredeyse ana akım medyanın büyük çoğunluğunda masaya yatırılıp uzun uzun konuşuldu. Yeni bir şey, yeni bir vizyon, yeni bir belge bulmak için epey de çabaladı katılımcılar ve hatta moderatörler ama nafile.
Bulamayınca şöyle bir şey denediler, 'AKP kuruluş ayarlarına mi dönüyor' bu soruya evet diyebilmek mümkün olsa bile , o zaman da 'Yeni vizyon belgesi' eski bir şey olmuş oluyor aslında. Ama evet demek de mümkün değil.
Bu kuruluş ayarlarına dönmek ifadesini, özgürlükçü, adil ve kucaklayıcı olarak tanımlamaya çalışan arkadaşlar mesela belge açıklanırken geçen şu cümleyi atladılar sanırım:
"Bunların kafası basmaz, anlamaz bunlar, anlamaz" kim bu bahsedilen kafası basmayan, anlamazlar yığını, o toplantıya davet de edilmiş olan muhalifler.
Peki toplantının başka bir yerinde bir kucaklayıcı durum var mıydı? Ben onu da bulamadım. Toplantı AKP ne ve Sayın Cumhurbaşkanının 20 yıldır yaptıklarını bir propaganda diliyle anlatma toplantısı idi.
Bu arada 'muhalif' gazetecilerin daveti ile günler geçirdik, gidecekler gitmeyecekler, davet edilenler, yine davet edilmeyenler. Orada bulunma sebebi gazetecilik yapmak olması gereken gazetecilerin sadece imaj aracı olarak davet edildikleri de aslında programın içeriği ortaya çıkınca belli oldu.
Dediğim gibi kucaklayıcı özgürlükçü falan gibi kelimeler program sonrası sıkça kullanıldı. Ama programdan hemen önce bu kelimeler uygulama alanı bulamadı.
Erdoğan konuşmasının son bölümünde "Doğruya doğru yanlışa yanlış diyebilecekler" diyerek bir açılım yaptı. Ama yaptığı açılımı bize katılın manasına gelen cümlelerle tamamladı.
Bizde şöyle bir sıkıntı var, hemen her birlik beraberlik çağrısı, çağrıyı yapanın etrafında tanımlanıyor nedense.
Yani Erdoğan da aslında bu tanımlama geleneğine uyarak, herkes şu an bulunduğu yerde dursun, siz gelin ve benim yapmak istediklerime destek verin dedi.
Yanlışa yanlış deyin kabulüm ama kafanızın basmadığı işlere de karışmayın, mesela Kanal İstanbul'a yanlış demeye kalkmayın anlamına gelecek şekilde bir çağrıda bulundu.
Neticede yeni bir vizyona ben denk gelmedim. Ama eğer gelseydim de kimse kusura bakmasın, yarınını on göremeyen bir halk için yüzyıllık bir projeksiyon mümkün değildir derdim.
Şu an ülkenin en büyük sorunlarından birisi öngörülemezlik böyle bir durumda yüz yıllık bir projeksiyon inandırıcı olabilir mi?
Mesela bu sene üniversiteyi bitirecek binlerce genç için sonraki 6 ayın vizyonu iş bulmaktan ibarettir. Bunun için yapması gerekenleri tahmin etmeye çalışmaktır.
Önümüzdeki ay kira sözleşmesinin süresi dolacak bir kiracının gelecek vizyonu ev sahibinin isteyeceği kira artışını tahmin etmeye çalışmak, kendisinin ödeme gücünün önümüzdeki 1 sene hangi seviyede olacağına kafa yormak tır.
Yani bu aralar bu memlekette 'günlük vizyon belgesi' daha muteber bir belge olurdu.
Elbette bir de Mahir Ünal vakası vardı. AKP nin Türkiye yüzyılı başlıyor şeklindeki sloganik programı ile Mahir Ünal'ın 'Cumhuriyetin kültürel devrimleri Türkçe düşünme setlerimizi yok etti' şeklindeki cümlelerinin zamandaş olması da programın geleceğe dönük bir projeksiyon olduğu konusunda şüphelere neden oldu.
Mahir Ünal'in 17.18. yüzyıla özlem duyan dil ve kültür söylemi 2023 vizyonunu açıklayan bir parti vizyonu açısından son derece arkaik kaldı. Keşke öncesinde bu konuda da bir düzeltme yapılabilseydi.
Her ne olursa olsun kabul etmek gerekir ki her gün söylediklerini, tekrar söylemekten ibaret bir toplantı, muhteşem bir piarla ülke gündemine oturtuldu.
Şimdi toplantının asıl takdir edilecek noktası da şu Cumhuriyet tarihinin en kudretli iktidarı olarak, 'Hele bir iktidara gelelim bakın Türkiye'yi nasıl ayağa kaldırıyoruz, nasıl özgür demokratik, müreffeh bir ülke yapıyoruz görün' deme rahatlığı. Konuyu bu rahatlıkla muhalefetin bile ele alamıyor olması da muhalefetin ayıbı elbette...