Cumhurbaşkanlığı seçimleri nihayet bitti. Kendime verdiğim birkaç günlük iznin ardından, kendimi yoğun bir Schengen vizesi hakkındaki soru trafiği içinde buldum. Uzun randevu süreleri, uzun bekleyişlerin ardından başvurunun reddi, harcanan paraların geri iade edilmemesi başlıca sorunlar olarak işaret ediliyor.
Gelin bu konulara biraz daha yakından bakalım ve karşı tarafın gerekçelerini anlamaya çalışalım.
"Pandemiden ötürü çalıştıracak çok fazla eleman bulmakta sıkıntı çekiyoruz" bahanesini bir yana bırakırsak, 4 temel gerçekle karşı karşıyayız.
Yukarıdaki gerekçe de dahil olmak üzere, başvurulara ret cevabının gerekçesi "bu şahıs AB'ye giriş yaptıktan sonra geri dönmeyebilir!" şeklinde oluyor. Ret oranı ise neredeyse yüzde 50 seviyesini bulmuş durumda.
Bütün bu verilerin ışığında yapılabilir ve yapılamaz olanları şu şekilde sıralamak olası gözüküyor.
Gelin bu konulara biraz daha yakından bakalım ve karşı tarafın gerekçelerini anlamaya çalışalım.
"Pandemiden ötürü çalıştıracak çok fazla eleman bulmakta sıkıntı çekiyoruz" bahanesini bir yana bırakırsak, 4 temel gerçekle karşı karşıyayız.
- "Sınır kontrolünüz yok, çok fazla 3. ülke vatandaşı ülkenize giriş yapıyor, bunlarda kaçak yollarla AB ülkelerine girip mülteci statüsü kazanmak istiyor."
- "Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığını çok ucuzlattınız. 3. ülkelerden gelip Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olanların esas niyetleri Türk pasaportu alıp, AB ülkelerine gitmek."
- "Ekonominiz kötü gittikçe, özellikle gençler arasında kapağı Avrupa'ya atma fikri gelişiyor."
Yukarıdaki gerekçe de dahil olmak üzere, başvurulara ret cevabının gerekçesi "bu şahıs AB'ye giriş yaptıktan sonra geri dönmeyebilir!" şeklinde oluyor. Ret oranı ise neredeyse yüzde 50 seviyesini bulmuş durumda.
- Teknik engeller çıkarma gizli niyeti
Bütün bu verilerin ışığında yapılabilir ve yapılamaz olanları şu şekilde sıralamak olası gözüküyor.
- Türkiye'nin hızlı bir şekilde kendi sınırlarını koruma yoluna gitmesi, kaçak göçün önlenmesi için olmazsa olmazların başında geliyor. Yapılabilir mi? Tartışılır.
- Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığının çok daha zor hale getirilmesi, vatandaşlık talebinde bulunanların sadece paralı bir mülk edinmesinin ötesinde kurallara bağlanması bir diğer olmazsa olmaz. Yapılabilir mi? İstenirse evet.
- Türk ekonomisinin hızla düzeltilmesi. Bakan Şimşek'in göreve gelmesi ekonomi politikalarında tekrar ortodoks bir anlayışa dönüleceğinin sinyali niteliğinde. Karamsarlığın biraz daha azalacağı kesin. Yeterli mi? Uygulamalara bakıp göreceğiz. Kaybolan güven hızla tekrar tesis edilir mi? Çok kolay değil, çünkü mesele sadece ekonomi ile sınırlı değil. Ülkemizin hızla hibrid rejim algısından çıkıp, demokrasi ve insan haklarının güvence altında olduğu hukukun üstünlüğüne saygılı devlet seviyesine yükselmesi gerekiyor. Bugünün koşullarında kolay mı? Fazlasıyla tartışılır.
- Uluslararası ilişkilerde en fazla başvurulabilecek yolların başında "mütekabiliyet" gelir. Vize meselesi ile ilgili olarak mütekabiliyet uygulayabilir miyiz? Diğer ifadesi ile bütün AB ülkeleri vatandaşlarına Türkiye'ye girişlerinde vize alma zorunluluğu getirebilir miyiz? Kesinlikle hayır. Özellikle dövize bu kadar muhtaç halde, Türkiye'ye gelen her turiste veli nimet muamelesi yaparken maalesef hayır.
- Peki bazı istisnai haller için mütekabiliyete başvurabilir miyiz? Örneğin taşımacılık sektöründe TIR şoförleri için vize zorunluluğu getirebilir miyiz? Bence evet. Hele önümüzde Schengen vizesi olan TIR şoförlerine bir de Bulgar vizesi zorunluluğu getiren Bulgaristan'a karşı, mutlaka! Bu tür zorlamalar tedarik zincirinin bozulmasına yol açacağı oranda AB'nin çıkarlarına aykırı olacak ve Türkiye'ye karşı uygulanan vize politikasının tekrar gözden geçirilmesine neden olacaktır.
- Gümrük birliği kurallarının ihlali nedeniyle Avrupa Adalet Divanı'na dava açma imkanını tartışmamız da bir başka olgu olarak karşımıza çıkıyor. Özellikle TOBB, İKV, TÜSİAD başta olmak üzere uğradıkları zararları kanıtlayarak bu yola başvurabilirler.
- Nihayet toptan bir çözüm imkanı var mı? Malum Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına Schengen vizesinin kaldırılması için müzakerelere 2015 yılında başlanmış, getirilen kriterlerde büyük yol alınmış, iş anti terör yasasının değiştirilmesi konusunda tıkanmıştı. Bu yasa değiştirilebilir mi? Bunca "beka" meselesinin siyasetin gündemini belirlediği bir ortamda pek olası gözükmüyor. İstenen değişiklik yapılsa bile mutlak serbesti tanınır mı? Günümüz koşullarında bu durum da pek olası değil. Belki zamanında sayın Davutoğlu'nun Dışişleri Bakanlığı sırasında "ya hep ya hiç" mantığı ile ıskaladığı kontrollü serbestleştirme müzakerelerine dönüş yapılabilir.