Evrensel gazetesi yazarı Mehmet Özyazanlar'ın köşe yazısı
Kulüplerin, neredeyse ödenemez boyuttaki devasa borçlarının yöneticiler, teknik direktörler, medya ve taraftarlarca hiç dikkate alınmaması ve herkesin sanki bu borçlar yokmuş gibi transfer konusuna yoğunlaşması çok ilginç.Sürekli bir transfer hareketliliği yaşandığına göre, "dört büyükler" olarak anılan kulüplerin toplamda 22 milyar lirayı aşan borcu yeterince ciddiye alınacak bir sorun olarak görülmüyor demek ki. Bakalım bu ite kaka gidişatın sonu nereye varacak?En yüksek borca sahip kulüplerin yönetici ve teknik direktörlerinin kendilerini mağdur pozisyonda gösterip her fırsatta hak, adalet, eşitlik üzerine ahkâm kesmesine de alıştık. Ekonomik olarak korunup kollanma, kayrılma ayrıcalığına sahip olanların eşitsizlikten, haksızlıktan yakınmasına "yüzsüzlükten" başka ne denir ki?Karar alma ve icraatta bulunma yetkisi olmayan taraftarların bu konuya kayıtsız kalması anlaşılabilir bir durum. Haklı olarak, "Kulübü yönetme sorumluluğunu üstlenenler, borçlar için de transfer için de bir şekilde para bulmak zorundalar" diye düşünüyorlar. Şimdilik, kulüplerinin "ses getirecek" çapta oyuncular transfer etmesi dışında bir beklentileri yok. Sonraki beklentileri ise tabii ki şampiyonluk...Sayfalarını menajer kataloguna dönüştüren ve kulüplere sürekli olarak yeni oyuncular öneren medyanın ise borç konusunu gündeme getirmesi beklenemez. Çünkü bu konu, palavra transfer haberlerinin inandırıcılığını zedeler. İnsanlar, "Bu kadar borç varken, bunca oyuncuyu nasıl alabiliyorlar" diye sorgulamaya başlayabilir.Hadi, taraftarları ve medyayı anladık, peki teknik direktörlerin borçlar yokmuş gibi sürekli yeni transfer talebinde bulunmasına ne demeli?Sözleşme imzalar imzalamaz hemen "Bize en az 5 yeni oyuncu lazım" gibi laflar etmeye başlıyorlar. Kulüpler ağır borç yükü altındayken ve eldeki kadroda zaten 20 civarında futbolcu varken hâlâ yeni oyuncu istemenin manası nedir?Zaman zaman alt liglerde mücadele eden bazı takımlara borçlarından dolayı transfer yasağı gibi yaptırımlar uygulandığını duyuyoruz lakin en yüksek borcu olan kulüplerin başına, borçlardan ötürü olumsuz bir şey geldiğine şimdiye kadar hiç tanık olmadık. Teknik direktörler buna güvenerek yeni oyuncular talep etmekte sakınca görmüyorlar herhalde.Mevcut oyuncuları geliştirme ya da altyapıdan genç oyuncu yetiştirme gibi konuların teknik direktörlerimizin ilgi alanına girdiği söylenemez.Geliştirme, yetiştirme işi zahmetli ne de olsa. Yoğun emek gerektiriyor. Kaliteli ve hazır oyuncularla hedefe ulaşmak çok daha kolay.Bütün kulüpler bu anlayışla hareket ediyor ancak hedefe sadece birisi ulaşabiliyor. Dolayısıyla şampiyon olan dışında harcadığı paranın karşılığını alabilen kulüp olmuyor ve borç batağı büyüdükçe büyüyor...Bireysel yeteneği ve becerisi yüksek yabancı oyuncuların performansına bel bağlamak futbolumuzun şaşmaz bir geleneği. Oyunun değil, oyuncuların ön planda yer aldığı ve oyun seviyesi üzerinde belirleyici rol oynadığı bir lige sahibiz.Bu nedenle de teknik direktörlerin, "Kaleci alın, sol kanat savunmacısı alın, stoper alın, orta sahaya iki yönlü oynayabilen oyuncu alın, santrfor alın" gibi siparişlerinin(!) ardı arkası kesilmiyor...Yatırımın büyüğü, oyunun gelişimine değil, "iş bitirici" oyunculara yapıldığı için de futbolumuz bir türlü aşama gerçekleştiremiyor ve vasatın ötesine geçemiyor...Mehmet ÖZYAZANLAR / Evrensel
Kulüplerin, neredeyse ödenemez boyuttaki devasa borçlarının yöneticiler, teknik direktörler, medya ve taraftarlarca hiç dikkate alınmaması ve herkesin sanki bu borçlar yokmuş gibi transfer konusuna yoğunlaşması çok ilginç.Sürekli bir transfer hareketliliği yaşandığına göre, "dört büyükler" olarak anılan kulüplerin toplamda 22 milyar lirayı aşan borcu yeterince ciddiye alınacak bir sorun olarak görülmüyor demek ki. Bakalım bu ite kaka gidişatın sonu nereye varacak?En yüksek borca sahip kulüplerin yönetici ve teknik direktörlerinin kendilerini mağdur pozisyonda gösterip her fırsatta hak, adalet, eşitlik üzerine ahkâm kesmesine de alıştık. Ekonomik olarak korunup kollanma, kayrılma ayrıcalığına sahip olanların eşitsizlikten, haksızlıktan yakınmasına "yüzsüzlükten" başka ne denir ki?Karar alma ve icraatta bulunma yetkisi olmayan taraftarların bu konuya kayıtsız kalması anlaşılabilir bir durum. Haklı olarak, "Kulübü yönetme sorumluluğunu üstlenenler, borçlar için de transfer için de bir şekilde para bulmak zorundalar" diye düşünüyorlar. Şimdilik, kulüplerinin "ses getirecek" çapta oyuncular transfer etmesi dışında bir beklentileri yok. Sonraki beklentileri ise tabii ki şampiyonluk...Sayfalarını menajer kataloguna dönüştüren ve kulüplere sürekli olarak yeni oyuncular öneren medyanın ise borç konusunu gündeme getirmesi beklenemez. Çünkü bu konu, palavra transfer haberlerinin inandırıcılığını zedeler. İnsanlar, "Bu kadar borç varken, bunca oyuncuyu nasıl alabiliyorlar" diye sorgulamaya başlayabilir.Hadi, taraftarları ve medyayı anladık, peki teknik direktörlerin borçlar yokmuş gibi sürekli yeni transfer talebinde bulunmasına ne demeli?Sözleşme imzalar imzalamaz hemen "Bize en az 5 yeni oyuncu lazım" gibi laflar etmeye başlıyorlar. Kulüpler ağır borç yükü altındayken ve eldeki kadroda zaten 20 civarında futbolcu varken hâlâ yeni oyuncu istemenin manası nedir?Zaman zaman alt liglerde mücadele eden bazı takımlara borçlarından dolayı transfer yasağı gibi yaptırımlar uygulandığını duyuyoruz lakin en yüksek borcu olan kulüplerin başına, borçlardan ötürü olumsuz bir şey geldiğine şimdiye kadar hiç tanık olmadık. Teknik direktörler buna güvenerek yeni oyuncular talep etmekte sakınca görmüyorlar herhalde.Mevcut oyuncuları geliştirme ya da altyapıdan genç oyuncu yetiştirme gibi konuların teknik direktörlerimizin ilgi alanına girdiği söylenemez.Geliştirme, yetiştirme işi zahmetli ne de olsa. Yoğun emek gerektiriyor. Kaliteli ve hazır oyuncularla hedefe ulaşmak çok daha kolay.Bütün kulüpler bu anlayışla hareket ediyor ancak hedefe sadece birisi ulaşabiliyor. Dolayısıyla şampiyon olan dışında harcadığı paranın karşılığını alabilen kulüp olmuyor ve borç batağı büyüdükçe büyüyor...Bireysel yeteneği ve becerisi yüksek yabancı oyuncuların performansına bel bağlamak futbolumuzun şaşmaz bir geleneği. Oyunun değil, oyuncuların ön planda yer aldığı ve oyun seviyesi üzerinde belirleyici rol oynadığı bir lige sahibiz.Bu nedenle de teknik direktörlerin, "Kaleci alın, sol kanat savunmacısı alın, stoper alın, orta sahaya iki yönlü oynayabilen oyuncu alın, santrfor alın" gibi siparişlerinin(!) ardı arkası kesilmiyor...Yatırımın büyüğü, oyunun gelişimine değil, "iş bitirici" oyunculara yapıldığı için de futbolumuz bir türlü aşama gerçekleştiremiyor ve vasatın ötesine geçemiyor...Mehmet ÖZYAZANLAR / Evrensel