15 Nisan 1919’da İzmir hükümet meydanında, işgalden bir ay önce okunan “padişah buyruğu”nda işgalcilere, “Türk misafirperverliği” gösterilmesi isteniyordu.
“Galip devletlerle yapılan mütareke, millet, devlet ve memleket için hayırlı olacak. Mütarekenin hükümlerine uymak, millet ve memleketin selamet ve emniyeti için elzemdir. İşgal kuvvetleriyle ile münasebet tesis olunarak, bunların memlekete medeniyet, halka refah getireceklerini, bu itibarla, gelecek yabancı işgal kuvvetleri hangi din ve millete mensup olurlarsa olsunlar, kendilerine karşı Türk misafirperverliğine yakışır bir tarzda karşılanmaları lüzumu, şunun veya bunun tahrik, teşvikine kapılarak bu misafirlere karşı herhangi suret ve şekilde muhalefet ve düşmanlığa girişilmemesi…”
Şevket Süreyya Aydemir, Tek Adam’da, son Padişah Vahdettin’in, l. Dünya Savaşı sonrası galip devletlerin işgal hazırlığına yaklaşımını bu örnekle anlatır.
Aydemir, Vahdettin ve kurduğu hükümetlerin, işgal kuvvetlerine karşı çıkmak yerine onlarla iyi geçinerek, saltanat ve hilafetin devamını sağlamak istediklerini belirtir.
Buna rağmen, Vahdettin’in, Atatürk’ün başlattığı milli mücadeleye destek verdiğine ilişkin iddiaların hiçbir şekilde doğru olmadığını ifade eder.
“Mustafa Kemal’in Anadolu’ya gönderilişinde, son padişah Vahdettin’in gizli hesapları olduğu, onu kendisinin seçtiği, yetkilendirdiği, onu desteklediği, ona büyük paralar tahsis ettiği, hülasa Vahdettin’in neredeyse milli hareketin öncüsü gibi yazılar, iddialar son zamanlarda belli kaynaklardan ortaya sürülmektedir. (…) Bunların gerçekle zerre bir ilgisi yoktur. Bunları doğrulayacak tek belge, hatta işaret mevcut değildir. Bütün bu akıl ve gerçek dışı çabalar, son yıllarda
Mustafa Kemal’i inkâr etmek yolundaki örgütlü gayretlerinin çeşitli taşkınlıklarından biridir.”
Falih Rıfkı Atay, Çankaya’da, Vahdettin’in kurduğu kabinelerin, milli mücadeleye destek vermek yerine, işgal kuvvetleri lehine çalıştığının dikkat çekici örneklerini verir.
“Saray, Bab-ı Âli, Hürriyet ve İtilaf gazeteleri, Anadolu direnişinin, barış şartlarını ağırlaştırmaktan başka bir işe yaramayacağını yazmaktadır. Milli kuvvetlerin adı, İstanbul edebiyatında, ‘haydut çeteleri’dir. İçişleri Bakanı Ali Kemal’in bir tamimine göre, Anadolu’daki direnişçiler, Yunanlıların ekmeğine yağ sürmektedir. (…) Damat Ferit kabinelerinden birinde Adliye Bakanı Bosnalı Ali Rüştü Bey, Yunan taarruzu başarısı için dua ettirmiştir. (…) Halifenin fetvalarına göre, Anadolu türedilerinin emirlerine uyarak Yunanlılarla dövüşenler şehit sayılmak şerefinden ve hakkından mahrum idiler.”
Atay, İstanbul’un işgaline karar verilince, Mustafa Kemal’in, Rauf Bey’e, “arkadaşlarını al gel” demesine rağmen, Rauf Bey’in arkadaşlarıyla Padişah ile görüşmeye gitmeyi tercih ettiğini anlatır.
“Vahdettin onlara öğüt verir: ‘Meclis’te konuşmalarınıza dikkat ediniz. Müttefikler her şey yapabilirler. İsterlerse Ankara’ya kadar giderler.’ der. Sonunda padişah ve halife son sözünü söyler: ‘Rauf Bey bir millet var. Koyun sürüsü. Buna bir çoban lazım. O da benim!’ Rauf Bey, 16 Mart 1920’de, İngilizler tarafından tutuklanarak Malta’ya sürgüne gönderilenler arasında yer alır.”
Vahdettin, Anadolu’daki direnişin başarısız olması için büyük çaba göstermiştir. Aydemir, Şeyhülislam Dürrüzâde Abdullah tarafından yayınlanan, İstanbul hükümetinin ve Padişah’ın çıkardığı tüm fetvalarda, Kuvayi Milliye’nin, “eşkıya kuvvetleri” olarak adlandırıldığına dikkat çeker.
“Kuvayi Milliye’ye karşı gönderilen askerler, onları öldürmekten çekinir veya kaçarlarsa, en büyük günahı işlemiş olacakları söyleniyordu. Dürrüzâde’nin yayınladığı halifelik fetvaları Anadolu’ya, İngiliz, Yunan uçakları aracılığıyla duyuruldu. İngiliz torpidoları, İngiliz konsolosları, Rum, Ermeni teşkilatı, Yunan kuvvetleri, halifenin Müslümanları birbirlerinin aleyhine kışkırtan fetvalarını Anadolu’ya ulaştırıyorlardı. Halifenin yeni yardımcıları olarak kurulan, “Tealî
İslam/Müslümanlığı Yükseltme” adını taşıyan hocalar teşkilatı, yayınladıkları beyanname ve risalelerde, ‘Yunan ordusunun, hilafet ordusu sayılması gerektiğini ilan ediyorlardı.’ (…) Bu hilafet ve şeraitçı birliklerin paralarını İngilizler veriyordu.”
İngiliz himayesi ile saltanat ve hilafetin devamını savunanlar tarafından kurulan İngiliz Muhipler Cemiyeti’nin başında bulunan Sait Molla ile Papaz Pro’nun mektuplaşmalarına Atatürk, Nutuk’ta yer verir.
Bu cemiyetin destekçileri arasında, Osmanlı Padişahı, “yeryüzünün halifesi” Vahdettin, Damat Ferit Paşa ve İçişleri Bakanı Ali Kemal de vardır.
Mayıs 1920’de İstanbul hükümeti, Mustafa Kemal ve arkadaşlarını idama mahkum etti. Bu karar Ali Kemal’in idare ettiği Peyam-ı Sabah gazetesinde yayınlandı. Padişah Vahdettin, 24 Mayıs 1920’da bu idam kararını onayladı. Damat
Ferit, bir genelgeyle idari teşkilata bunu duyurdu. 25 Mayıs’ta ise Fevzi Çakmak, İsmet İnönü, Rıza Nur ve Rıfat Börekçi’nin aralarında bulunduğu bir başka grup için de idam kararı çıkarıldı.
İstanbul’un fetvalarına karşılık, Ankara Müftüsü Rıfat Börekçi başta olmak üzere Anadolu’daki 153 müftü karşı fetva yayınlayarak, İstanbul’un işgal altında olması nedeniyle, onların esaretten kurtulması için Anadolu’daki mücadeleye destek verilmesi gerektiğini söylüyordu.
16 Kasım 1922’de Vahdettin, İstanbul’daki işgal orduları başkumandanı İngiliz Generali Harrington’a bir “sığınma mektubu” yazdı.
Bir İngiliz zırhlısına binip İstanbul’dan ayrıldığında, yanında “30 bin lira” vardı.
Aydemir, Vahdettin’in bu parayı, “San Remo’da, çapkın ve serseri kayınbiraderi Çerkez Albay Zeki ile eski İttihat Terakkili Gümülcineli İsmail gibi macera adamlarına kaptırdığının bilinen bir gerçek” olduğunu anlatır.
“Galip devletlerle yapılan mütareke, millet, devlet ve memleket için hayırlı olacak. Mütarekenin hükümlerine uymak, millet ve memleketin selamet ve emniyeti için elzemdir. İşgal kuvvetleriyle ile münasebet tesis olunarak, bunların memlekete medeniyet, halka refah getireceklerini, bu itibarla, gelecek yabancı işgal kuvvetleri hangi din ve millete mensup olurlarsa olsunlar, kendilerine karşı Türk misafirperverliğine yakışır bir tarzda karşılanmaları lüzumu, şunun veya bunun tahrik, teşvikine kapılarak bu misafirlere karşı herhangi suret ve şekilde muhalefet ve düşmanlığa girişilmemesi…”
Şevket Süreyya Aydemir, Tek Adam’da, son Padişah Vahdettin’in, l. Dünya Savaşı sonrası galip devletlerin işgal hazırlığına yaklaşımını bu örnekle anlatır.
Aydemir, Vahdettin ve kurduğu hükümetlerin, işgal kuvvetlerine karşı çıkmak yerine onlarla iyi geçinerek, saltanat ve hilafetin devamını sağlamak istediklerini belirtir.
Buna rağmen, Vahdettin’in, Atatürk’ün başlattığı milli mücadeleye destek verdiğine ilişkin iddiaların hiçbir şekilde doğru olmadığını ifade eder.
“Mustafa Kemal’in Anadolu’ya gönderilişinde, son padişah Vahdettin’in gizli hesapları olduğu, onu kendisinin seçtiği, yetkilendirdiği, onu desteklediği, ona büyük paralar tahsis ettiği, hülasa Vahdettin’in neredeyse milli hareketin öncüsü gibi yazılar, iddialar son zamanlarda belli kaynaklardan ortaya sürülmektedir. (…) Bunların gerçekle zerre bir ilgisi yoktur. Bunları doğrulayacak tek belge, hatta işaret mevcut değildir. Bütün bu akıl ve gerçek dışı çabalar, son yıllarda
Mustafa Kemal’i inkâr etmek yolundaki örgütlü gayretlerinin çeşitli taşkınlıklarından biridir.”
Yunanlıların başarısı için dua edenler
Falih Rıfkı Atay, Çankaya’da, Vahdettin’in kurduğu kabinelerin, milli mücadeleye destek vermek yerine, işgal kuvvetleri lehine çalıştığının dikkat çekici örneklerini verir.
“Saray, Bab-ı Âli, Hürriyet ve İtilaf gazeteleri, Anadolu direnişinin, barış şartlarını ağırlaştırmaktan başka bir işe yaramayacağını yazmaktadır. Milli kuvvetlerin adı, İstanbul edebiyatında, ‘haydut çeteleri’dir. İçişleri Bakanı Ali Kemal’in bir tamimine göre, Anadolu’daki direnişçiler, Yunanlıların ekmeğine yağ sürmektedir. (…) Damat Ferit kabinelerinden birinde Adliye Bakanı Bosnalı Ali Rüştü Bey, Yunan taarruzu başarısı için dua ettirmiştir. (…) Halifenin fetvalarına göre, Anadolu türedilerinin emirlerine uyarak Yunanlılarla dövüşenler şehit sayılmak şerefinden ve hakkından mahrum idiler.”
“Millet koyun sürüsü, çoban benim!”
Atay, İstanbul’un işgaline karar verilince, Mustafa Kemal’in, Rauf Bey’e, “arkadaşlarını al gel” demesine rağmen, Rauf Bey’in arkadaşlarıyla Padişah ile görüşmeye gitmeyi tercih ettiğini anlatır.
“Vahdettin onlara öğüt verir: ‘Meclis’te konuşmalarınıza dikkat ediniz. Müttefikler her şey yapabilirler. İsterlerse Ankara’ya kadar giderler.’ der. Sonunda padişah ve halife son sözünü söyler: ‘Rauf Bey bir millet var. Koyun sürüsü. Buna bir çoban lazım. O da benim!’ Rauf Bey, 16 Mart 1920’de, İngilizler tarafından tutuklanarak Malta’ya sürgüne gönderilenler arasında yer alır.”
Yunan uçaklarıyla atılan halife fetvaları
Vahdettin, Anadolu’daki direnişin başarısız olması için büyük çaba göstermiştir. Aydemir, Şeyhülislam Dürrüzâde Abdullah tarafından yayınlanan, İstanbul hükümetinin ve Padişah’ın çıkardığı tüm fetvalarda, Kuvayi Milliye’nin, “eşkıya kuvvetleri” olarak adlandırıldığına dikkat çeker.
“Kuvayi Milliye’ye karşı gönderilen askerler, onları öldürmekten çekinir veya kaçarlarsa, en büyük günahı işlemiş olacakları söyleniyordu. Dürrüzâde’nin yayınladığı halifelik fetvaları Anadolu’ya, İngiliz, Yunan uçakları aracılığıyla duyuruldu. İngiliz torpidoları, İngiliz konsolosları, Rum, Ermeni teşkilatı, Yunan kuvvetleri, halifenin Müslümanları birbirlerinin aleyhine kışkırtan fetvalarını Anadolu’ya ulaştırıyorlardı. Halifenin yeni yardımcıları olarak kurulan, “Tealî
İslam/Müslümanlığı Yükseltme” adını taşıyan hocalar teşkilatı, yayınladıkları beyanname ve risalelerde, ‘Yunan ordusunun, hilafet ordusu sayılması gerektiğini ilan ediyorlardı.’ (…) Bu hilafet ve şeraitçı birliklerin paralarını İngilizler veriyordu.”
Vahdettin’in desteklediği İngiliz Muhipler Cemiyeti
İngiliz himayesi ile saltanat ve hilafetin devamını savunanlar tarafından kurulan İngiliz Muhipler Cemiyeti’nin başında bulunan Sait Molla ile Papaz Pro’nun mektuplaşmalarına Atatürk, Nutuk’ta yer verir.
Bu cemiyetin destekçileri arasında, Osmanlı Padişahı, “yeryüzünün halifesi” Vahdettin, Damat Ferit Paşa ve İçişleri Bakanı Ali Kemal de vardır.
Mayıs 1920’de İstanbul hükümeti, Mustafa Kemal ve arkadaşlarını idama mahkum etti. Bu karar Ali Kemal’in idare ettiği Peyam-ı Sabah gazetesinde yayınlandı. Padişah Vahdettin, 24 Mayıs 1920’da bu idam kararını onayladı. Damat
Ferit, bir genelgeyle idari teşkilata bunu duyurdu. 25 Mayıs’ta ise Fevzi Çakmak, İsmet İnönü, Rıza Nur ve Rıfat Börekçi’nin aralarında bulunduğu bir başka grup için de idam kararı çıkarıldı.
İstanbul’un fetvalarına karşılık, Ankara Müftüsü Rıfat Börekçi başta olmak üzere Anadolu’daki 153 müftü karşı fetva yayınlayarak, İstanbul’un işgal altında olması nedeniyle, onların esaretten kurtulması için Anadolu’daki mücadeleye destek verilmesi gerektiğini söylüyordu.
Vahdettin’in kaçışı
16 Kasım 1922’de Vahdettin, İstanbul’daki işgal orduları başkumandanı İngiliz Generali Harrington’a bir “sığınma mektubu” yazdı.
Bir İngiliz zırhlısına binip İstanbul’dan ayrıldığında, yanında “30 bin lira” vardı.
Aydemir, Vahdettin’in bu parayı, “San Remo’da, çapkın ve serseri kayınbiraderi Çerkez Albay Zeki ile eski İttihat Terakkili Gümülcineli İsmail gibi macera adamlarına kaptırdığının bilinen bir gerçek” olduğunu anlatır.
Misafirler için gizlenen link, görmek için
Giriş yap veya üye ol.