Geçen yazımızda Türkiye'deki üniversitelerin genel tanıtım ve reklam uygulamalarından yola çıkarak özellikle farklılaşma ve marka konuşlandırma konularına değinmiştik. Bu yazımızda aynı konuya bir başka yönden bakmaya çalışacağız.
Özellikle vakıf üniversiteleri grubuna giren bazı üniversitelerin tanıtım yayınları ve ilanlarına baktığımızda şu gözlemleri yapmak mümkün.
1-Rektör eşittir üniversite olanlar
2-Kurucu eşittir üniversite olanlar
3-Her derde deva olduğu iddiasındaki üniversiteler
4-Sadece öğrenci kazanmaya odaklı üniversiteler.
5-Mesajları tam anlaşılamayan üniversiteler.
İlk gruba giren üniversiteler rektörlerinin ismi etrafında sanki bir "kült" yaratıyor gibi bir izlenim veriyorlar. Rektör her yerde ve her şeyde en önde. Reklamlarda onlardan başka kimse yok. Ara sıra kurucularının da adı geçiyor ama bu sanki bir zorlama gibi duruyor. Tanıtımda esas hedef rektörün reklamını yapmak gibi algılanıyor. Bu rektörler her alanda her konuda kendilerini ortaya atıyorlar. Konuşanlar onlar, yazanlar onlar, poz verenler onlar. Bu tanıtımlarda okulun ne yaptığı, programları, öğretim kadrosu sanki yok gibi. Rektörün herşeyde öne çıkması bir bakıma rektör eşittir üniversite sanki. Oysa bu üniversitelerin bazılarının akademik kadrolarına baksanız çok saygın isimleri görebilirsiniz, ama okulun medyaya verdiği ilanlar ve tanıtım haberlerinde bunlardan söz eden yok. Yani rektörün gölgesi üniversitenin üstünü kapatmış. Kanımca bu tür tanıtım sadece rektöre reklam sağlar, üniversiteye de belki. Belki de büyük bir olasılıkla yapılan ilan masraflarının ve tanıtıma ödenen paraların önemİi bir kısmı boşa gidiyor öğrenci çekme sonucu ile karşılaştırıldığında. Bu konuda sağlıklı maliyet-fayda analizlerine ihtiyaç var.
İkinci gruba giren üniversitelerde kurucu olanlar, yani mütevelli heyeti başkanı konumunda olanlar yahut belirli bir şirketin sahipleri kendi reklamları peşinde gibi bir algılama yaratıyorlar. Varsa da yoksa da bu kurucu kişiler. Dış gezilerde onlar, yabancılarla konuşmada onlar, yemek yerken onlar, öğrencilerle onlar. Hele bir de yabancılarla konuşuyor pozları verme merakları da ilginç. Bazan bu insanlar gerçekten bu dilleri konuşabiliyorlar mı? sorusunu da akla getiriyor. Oysa bu üniversitelerin öğretim kadrolarında da çok değerli bilim adamları olabilir, çok ilginç programlar bulunabilir. Yurt dışında önemli yayınlara imza atmış akademisyenler, kurucuların kendilerini medyada görme merakından dolayı sanki kaybolabilirler.
Üçüncü grup ise her konuda her alanda bölümler kurmuş, her alanda çalışıyor ama hangi alanda uzmanlık kazanmış, hangi alanda öne çıkmış, hangi alanda ülke içinde veya evrensel düzeyde başarılı olmuş bu bilinmiyor. Bu grup üniversitelerin reklamları ve tanıtım duyurularından bu konuda bilgi edinmek olanaksız. Mübarekler sanki üniversite değil; eskilerin deyimiyle;"her derde deva ebegümeci".
Dördüncü gruptakilerin amacı belli; mümkün olduğunca öğrenci çekmek, bu çok bariz fakat bu öğrencilerin adı sanı pek duyulmamış, akademik kadroları tam bilinmeyen okullardan mezun olduklarında iş bulma olanakları nelerdir? Bu konuda onları başkalarından farklı kılacak özellikler var mıdır? Sorularına da yanıt vermek gerekir. Onlara önerim şu olacak: "Niye bir öğrenci sizi tercih etsin?" Niye başkaları yerine sizin üniversitenize gelsin? Bu soruyu yanıtlamaya çalışsınlar ilan ve tanıtım programlarında.
Pazarlamanın en önemli kavramlarından birisi olan "Unique Selling Proposition-USP-Biricik(Benzersiz) Satış Vaadi" ilk defa 1940'li yıllarda Rosser Reevesof isimli çok ünlü bir Amerikan reklamcısının ortaya attığı bir yöntemdir. Kısaca müşteriyi başka bir markadan vazgeçirip sizin markanıza yönelmesine neden olan "inandırıcılık" olgusunu anlatır, bu olgu bir slogan olabilir, bir deyim olabilir. Reklamcılık dünyasını anlatan ünlü TV dizisi Med Men'deki ana karakter Don Drapper'ın bu ünlü reklamcıyı temsil ettiği söylenir.
Son gruptakilerin amaçları fazla belirgin değil, hedef tam açık gözükmüyor, kullanılan medya genellikle herkese yönelik, yani hedef kitleye tam yoğunlaşma yok gibi. Gerçi kafalarında öğrenci çekmek amaç ama bunu sağlayacak mesaj verme ve ayırıcı özellikler tam belirgin değil. Bunlar biraz da dördüncü gruba yakınlar ama kafaları daha karışık.
Özellikle vakıf üniversiteleri grubuna giren bazı üniversitelerin tanıtım yayınları ve ilanlarına baktığımızda şu gözlemleri yapmak mümkün.
1-Rektör eşittir üniversite olanlar
2-Kurucu eşittir üniversite olanlar
3-Her derde deva olduğu iddiasındaki üniversiteler
4-Sadece öğrenci kazanmaya odaklı üniversiteler.
5-Mesajları tam anlaşılamayan üniversiteler.
İlk gruba giren üniversiteler rektörlerinin ismi etrafında sanki bir "kült" yaratıyor gibi bir izlenim veriyorlar. Rektör her yerde ve her şeyde en önde. Reklamlarda onlardan başka kimse yok. Ara sıra kurucularının da adı geçiyor ama bu sanki bir zorlama gibi duruyor. Tanıtımda esas hedef rektörün reklamını yapmak gibi algılanıyor. Bu rektörler her alanda her konuda kendilerini ortaya atıyorlar. Konuşanlar onlar, yazanlar onlar, poz verenler onlar. Bu tanıtımlarda okulun ne yaptığı, programları, öğretim kadrosu sanki yok gibi. Rektörün herşeyde öne çıkması bir bakıma rektör eşittir üniversite sanki. Oysa bu üniversitelerin bazılarının akademik kadrolarına baksanız çok saygın isimleri görebilirsiniz, ama okulun medyaya verdiği ilanlar ve tanıtım haberlerinde bunlardan söz eden yok. Yani rektörün gölgesi üniversitenin üstünü kapatmış. Kanımca bu tür tanıtım sadece rektöre reklam sağlar, üniversiteye de belki. Belki de büyük bir olasılıkla yapılan ilan masraflarının ve tanıtıma ödenen paraların önemİi bir kısmı boşa gidiyor öğrenci çekme sonucu ile karşılaştırıldığında. Bu konuda sağlıklı maliyet-fayda analizlerine ihtiyaç var.
İkinci gruba giren üniversitelerde kurucu olanlar, yani mütevelli heyeti başkanı konumunda olanlar yahut belirli bir şirketin sahipleri kendi reklamları peşinde gibi bir algılama yaratıyorlar. Varsa da yoksa da bu kurucu kişiler. Dış gezilerde onlar, yabancılarla konuşmada onlar, yemek yerken onlar, öğrencilerle onlar. Hele bir de yabancılarla konuşuyor pozları verme merakları da ilginç. Bazan bu insanlar gerçekten bu dilleri konuşabiliyorlar mı? sorusunu da akla getiriyor. Oysa bu üniversitelerin öğretim kadrolarında da çok değerli bilim adamları olabilir, çok ilginç programlar bulunabilir. Yurt dışında önemli yayınlara imza atmış akademisyenler, kurucuların kendilerini medyada görme merakından dolayı sanki kaybolabilirler.
Üçüncü grup ise her konuda her alanda bölümler kurmuş, her alanda çalışıyor ama hangi alanda uzmanlık kazanmış, hangi alanda öne çıkmış, hangi alanda ülke içinde veya evrensel düzeyde başarılı olmuş bu bilinmiyor. Bu grup üniversitelerin reklamları ve tanıtım duyurularından bu konuda bilgi edinmek olanaksız. Mübarekler sanki üniversite değil; eskilerin deyimiyle;"her derde deva ebegümeci".
Dördüncü gruptakilerin amacı belli; mümkün olduğunca öğrenci çekmek, bu çok bariz fakat bu öğrencilerin adı sanı pek duyulmamış, akademik kadroları tam bilinmeyen okullardan mezun olduklarında iş bulma olanakları nelerdir? Bu konuda onları başkalarından farklı kılacak özellikler var mıdır? Sorularına da yanıt vermek gerekir. Onlara önerim şu olacak: "Niye bir öğrenci sizi tercih etsin?" Niye başkaları yerine sizin üniversitenize gelsin? Bu soruyu yanıtlamaya çalışsınlar ilan ve tanıtım programlarında.
Pazarlamanın en önemli kavramlarından birisi olan "Unique Selling Proposition-USP-Biricik(Benzersiz) Satış Vaadi" ilk defa 1940'li yıllarda Rosser Reevesof isimli çok ünlü bir Amerikan reklamcısının ortaya attığı bir yöntemdir. Kısaca müşteriyi başka bir markadan vazgeçirip sizin markanıza yönelmesine neden olan "inandırıcılık" olgusunu anlatır, bu olgu bir slogan olabilir, bir deyim olabilir. Reklamcılık dünyasını anlatan ünlü TV dizisi Med Men'deki ana karakter Don Drapper'ın bu ünlü reklamcıyı temsil ettiği söylenir.
Son gruptakilerin amaçları fazla belirgin değil, hedef tam açık gözükmüyor, kullanılan medya genellikle herkese yönelik, yani hedef kitleye tam yoğunlaşma yok gibi. Gerçi kafalarında öğrenci çekmek amaç ama bunu sağlayacak mesaj verme ve ayırıcı özellikler tam belirgin değil. Bunlar biraz da dördüncü gruba yakınlar ama kafaları daha karışık.