Brezilya'dan bildiriyorum...
İnsan eliyle yaratılmış bir orman Tijuca ormanları, Brezilya'da. Dünyadaki insan eliyle yapılan tek tropikal orman. 170 yıl önce başlayan projenin sonunda oluşan ormanın yüzde 50'lik kısmı 1961 yılında Ulusal Park İlan edilmiş. Aynı yıl yani 1961 yılında Ulusal Park ilan edilen bir başka orman ise Bursa Uludağ Ormanı. Tijuca ormanları her geçen gün alınan yeni önlemleri ile daha da korunmaya çalışılıyor. Uludağ Ormanı hakkında ise yeni bir kanun çıkarılarak Alan Başkanlığı yetkisine geçme kararı alındı. Yani Kültür ve Turizm Bakanlığı'na bağlandı. Yani artık milli park koruma statüsünde değil. Bundan böyle Uludağ hakkındaki kararlar Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından verilecek.
İki ormanın öyküsü var bugün köşemde. Biri Türkiye'nin çok uzağında Brezilya'nın Tijuca şehrindeki 8 bin 154 dönüm üzerine, hükümet projeleri ve kararları ile insanların yarattığı bir orman. Bu hafta ordaydım ve gerçekten olağan üstü bir projenin içinde buldum kendimi. Diğeri Türkiye'nin yeşil (eskidendi) Bursa'sının simgesi olmuş 1320 bitki türüne sahip (2 bin hektar) 20 bin dönüm üzerindeki Allah vergisi Uludağ Ormanı. Annem ve babam Bursalı olduğu için küçük yaşlardan beri sık sık gittiğim, çocukluğumun piknik ve oyun alanı.
Ormanlar, İklim Krizi'nin en büyük düşmanlarıdır. Yuttukları karbon ve doğaya bıraktıkları oksijen sebebi ile. Brezilya'daki doğal yağmur ormanları, Amazon Ormanları dünyanın en büyük karbon yutan alanlarıdır. Gerçi bu ormanlar da ülkenin bir önceki yönetimi nedeniyle ciddi tehlike altında ancak yeni hükümet lideri Lula da Silva'nın Amazonları kurtarma sözü var çok şükür. Bu ülkede var olan bir başka orman ise dünyaya umut veren bir proje. Hikayesi ise yüzyıllar öncesine dayanıyor.
1729 yılına kadar Brezilya'nın Tijuca bölgesindeki orman içindeki ağaçlar, hayvanlar, bitkiler kendi halinde yaşarlarken Portekizli gezginler ellerindeki bir takım tohumlarla bu bölgeye gelirler. Etiyopya'dan getirdikleri tohumlar kahve çekirdekleridir. Bu bölgede birkaç ağaç yok ederek o tohumları ekerler. Tohumlar müthiş gelişir ve harika bir kahve elde ederler. Böyle olunca ormandaki ağaçlar birer birer kesilerek o koca alan kahve tarlalarına dönüştürülür. Tijuca'da yetişen kahve Brezilya'nın en iyi kahvesi olur. 1800'lü yıllara gelindiğinde Tijuca, Brezilya'nın kahve arazisi olmuştur. Kahvenin, Rio şehrinin ekonomik gelişimindeki payı bir hayli yüksektir.
1810 yılında ülke su sıkıntısı yaşamaya başlar. Zamanın Portekiz Kralı Joao VI, Brezilya o yıllarda Portekiz'in bir parçası, ağaçların kesilmesini yasaklar. Ancak ne yazık ki bu yasak 1824-1829-1833-1844 yıllarında yaşanan çok ciddi kuraklığa engel olamaz.
Kahve tarlalarının toprağa ve bitki örtüsüne çok ciddi zararlar verdiği ortadadır. Dönemin yöneticileri karar verirler. Su havzalarındaki yerleşim yerlerini satın alıp oradaki orman ve ağaçları yeniden onarmak için çalışmalar başlar. Eş zamanlı olarak kahve tarlalarının da Rio'nun dışına taşınmasına başlanır. Kahve kuraklık nedenidir. Toprağın kalitesi düşmüş, su giderek azalmaktadır.
Kahve tarlalarının şehir dışına taşınması ile topraklar çıplak kalınca yöneticiler yeni kararlar alır. 1845-1848 yılları arasında bu bölgedeki küçük özel mülklerde ağaç dikmeye başlarlar. Proje işe yarar. Dikilen ağaçlar tutmuştur. 1856 da özel mülk çiftliklerin hepsi satın alınır yönetim tarafından ve ağaçlandırma daha güçlü yapılmaya başlanır. Çok zor bir projedir elbette, zaten bu zor projenin fiziksel kısmında da "Köleler" çalıştırılır. Burada köleliğin en uzun sürdüğü ülkenin Brezilya olduğunu da hatırlatmak isterim.1530-1888 yılları arasında 5 milyona yaklaşan köle sayısı ile Brezilya dünyada en uzun köle ticaretinin de yapıldığı yer olarak tarihte yerini almıştır.
Neticede, geldiğimiz tarih itibari ile Tijuca Ormanı, dünyada bir şehir sınırları içinde yer alan en büyük ormandır. 8154 dönüm üzerine kurulu ormanda soyu tükenme tehlikesinde olan ve sadece
Neden anlattım bu hikayeyi? Başarılı bir hükümet politikası ile planlanmış uzun süreli bir çalışma ile orman bile yaratılabileceğini göstermek için anlattım. Ama öyle bir kaç yılda değil on yıllardan daha fazla, yüzyıldan daha fazla zaman içinde. Ellerinde zaten var olan ormanı önce katledip sonra da onca zahmet çekerek onca emek, para ve zaman harcayarak yok ettiklerini yeniden yaratmaya çalışmak ne kadar mantıklı onu düşünmek gerekiyor.
Uludağ Ormanları da işte benzer bir tehlike altında. 1961 yılında milli park ilan edilerek koruma altına alınan ormanda ne yazık ki ekosistemi bozacak düzeyde turizm gelişimi yaşandı ve yapılaşmalar ortaya çıktı. Evet şehir bunun faydasını gördü, en çok nemalananlar da o bölgeye turizm yatırımı yapan tesisi sahipleri oldu. Tıpkı Rio'daki kahve tarlalarından ciddi gelir elde edilmesi gibi.
Yalnız iki hikaye arasında şöyle bir fark var. Rio'daki orman talan edilince, dönemin yöneticileri ormanı tekrar onarmak adına ciddi yaptırımlar uygularlar. 170 yıl sonra orman eski haline yakın bir duruma döner. Uludağ'da ise durum daha farklı. Milli park ilan edilmiş olmasına rağmen korunamamış ve talan edilmiş orman arazisiniz, şimdi de Alan Yönetimi* diye bir kavramın altında değerlendirilmesi için kanun çıkartıldı ve resmi gazetede yer aldı. 1.ve 2. derece sit alanı olan Uludağ'dan söz ediyoruz. "Nedir bu kanunun ana fikri?" derseniz, milli parkın yapılaşmaya açılmasının kılıfa uydurulmasıdır.
Bu benim tespitim değil, bu kabul edilen kanun maddesinde yer alıyor zaten. Sadece doğru okumak yeterli.
Kanunun tüm maddelerine burada yer vermeyeceğim ama yazacağım bir iki madde durumu anlatıyor;
"2634 sayılı turizm teşvik kanunu değişikliği ile ilgili Orman Bakanlığı'na bağlı tesislerin Turizm Bakanlığı'na geçmesinin önü açıldı. Onunla ilgili başvurularda başladı. Ocak ayı içinde tamamı bizim Kültür ve Turizm Bakanlığı yetkisine geçecek turistlik tesislerin tamamı. Şu anda yarısı Orman Bakanlığı yarısı da Turizm Bakanlığı'ndaydı. Onunla ilgili ilk adım atılıyor" dedi.
Siz ne anladıysanız bu işten, işte ben de onu anladım.
*Alan Yönetimi: Alan yönetimi kavramı; Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Mevzuatına, 2863 Sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununda(KTVKK) 5226 Sayılı Kanunla yapılan değişiklikle girmiş bulunan bir kavramdır. (Prof.Dr.N.İlker Çolak)
*Tijuca Hakkındaki Bilgiler Kaynak: . The Garden in the Machine-Jose Drummond
İnsan eliyle yaratılmış bir orman Tijuca ormanları, Brezilya'da. Dünyadaki insan eliyle yapılan tek tropikal orman. 170 yıl önce başlayan projenin sonunda oluşan ormanın yüzde 50'lik kısmı 1961 yılında Ulusal Park İlan edilmiş. Aynı yıl yani 1961 yılında Ulusal Park ilan edilen bir başka orman ise Bursa Uludağ Ormanı. Tijuca ormanları her geçen gün alınan yeni önlemleri ile daha da korunmaya çalışılıyor. Uludağ Ormanı hakkında ise yeni bir kanun çıkarılarak Alan Başkanlığı yetkisine geçme kararı alındı. Yani Kültür ve Turizm Bakanlığı'na bağlandı. Yani artık milli park koruma statüsünde değil. Bundan böyle Uludağ hakkındaki kararlar Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından verilecek.
İki ormanın öyküsü var bugün köşemde. Biri Türkiye'nin çok uzağında Brezilya'nın Tijuca şehrindeki 8 bin 154 dönüm üzerine, hükümet projeleri ve kararları ile insanların yarattığı bir orman. Bu hafta ordaydım ve gerçekten olağan üstü bir projenin içinde buldum kendimi. Diğeri Türkiye'nin yeşil (eskidendi) Bursa'sının simgesi olmuş 1320 bitki türüne sahip (2 bin hektar) 20 bin dönüm üzerindeki Allah vergisi Uludağ Ormanı. Annem ve babam Bursalı olduğu için küçük yaşlardan beri sık sık gittiğim, çocukluğumun piknik ve oyun alanı.
Ormanlar, İklim Krizi'nin en büyük düşmanlarıdır. Yuttukları karbon ve doğaya bıraktıkları oksijen sebebi ile. Brezilya'daki doğal yağmur ormanları, Amazon Ormanları dünyanın en büyük karbon yutan alanlarıdır. Gerçi bu ormanlar da ülkenin bir önceki yönetimi nedeniyle ciddi tehlike altında ancak yeni hükümet lideri Lula da Silva'nın Amazonları kurtarma sözü var çok şükür. Bu ülkede var olan bir başka orman ise dünyaya umut veren bir proje. Hikayesi ise yüzyıllar öncesine dayanıyor.
1729 yılına kadar Brezilya'nın Tijuca bölgesindeki orman içindeki ağaçlar, hayvanlar, bitkiler kendi halinde yaşarlarken Portekizli gezginler ellerindeki bir takım tohumlarla bu bölgeye gelirler. Etiyopya'dan getirdikleri tohumlar kahve çekirdekleridir. Bu bölgede birkaç ağaç yok ederek o tohumları ekerler. Tohumlar müthiş gelişir ve harika bir kahve elde ederler. Böyle olunca ormandaki ağaçlar birer birer kesilerek o koca alan kahve tarlalarına dönüştürülür. Tijuca'da yetişen kahve Brezilya'nın en iyi kahvesi olur. 1800'lü yıllara gelindiğinde Tijuca, Brezilya'nın kahve arazisi olmuştur. Kahvenin, Rio şehrinin ekonomik gelişimindeki payı bir hayli yüksektir.
1810 yılında ülke su sıkıntısı yaşamaya başlar. Zamanın Portekiz Kralı Joao VI, Brezilya o yıllarda Portekiz'in bir parçası, ağaçların kesilmesini yasaklar. Ancak ne yazık ki bu yasak 1824-1829-1833-1844 yıllarında yaşanan çok ciddi kuraklığa engel olamaz.
Kahve tarlalarının toprağa ve bitki örtüsüne çok ciddi zararlar verdiği ortadadır. Dönemin yöneticileri karar verirler. Su havzalarındaki yerleşim yerlerini satın alıp oradaki orman ve ağaçları yeniden onarmak için çalışmalar başlar. Eş zamanlı olarak kahve tarlalarının da Rio'nun dışına taşınmasına başlanır. Kahve kuraklık nedenidir. Toprağın kalitesi düşmüş, su giderek azalmaktadır.
Kahve tarlalarının şehir dışına taşınması ile topraklar çıplak kalınca yöneticiler yeni kararlar alır. 1845-1848 yılları arasında bu bölgedeki küçük özel mülklerde ağaç dikmeye başlarlar. Proje işe yarar. Dikilen ağaçlar tutmuştur. 1856 da özel mülk çiftliklerin hepsi satın alınır yönetim tarafından ve ağaçlandırma daha güçlü yapılmaya başlanır. Çok zor bir projedir elbette, zaten bu zor projenin fiziksel kısmında da "Köleler" çalıştırılır. Burada köleliğin en uzun sürdüğü ülkenin Brezilya olduğunu da hatırlatmak isterim.1530-1888 yılları arasında 5 milyona yaklaşan köle sayısı ile Brezilya dünyada en uzun köle ticaretinin de yapıldığı yer olarak tarihte yerini almıştır.
Neticede, geldiğimiz tarih itibari ile Tijuca Ormanı, dünyada bir şehir sınırları içinde yer alan en büyük ormandır. 8154 dönüm üzerine kurulu ormanda soyu tükenme tehlikesinde olan ve sadece
Misafirler için gizlenen link, görmek için
Giriş yap veya üye ol.
'nda bulunan yüzlerce bitki ve vahşi hayvanı bünyesinde barındırır. En üst noktası 1021 metre, en düşük noktası 80 metrede şehrin Botanik Parkı ile birleşir. Rio de Janeiro'nun su rezervinin büyük bir kısmını sağlayan ormandan en az 30 tür kereste elde ediliyor. 10 farklı tür aromatik meyvenin yetiştiği orman, 250 türe yakın da hayvanı barındırıyor. .Neden anlattım bu hikayeyi? Başarılı bir hükümet politikası ile planlanmış uzun süreli bir çalışma ile orman bile yaratılabileceğini göstermek için anlattım. Ama öyle bir kaç yılda değil on yıllardan daha fazla, yüzyıldan daha fazla zaman içinde. Ellerinde zaten var olan ormanı önce katledip sonra da onca zahmet çekerek onca emek, para ve zaman harcayarak yok ettiklerini yeniden yaratmaya çalışmak ne kadar mantıklı onu düşünmek gerekiyor.
Uludağ Ormanları da işte benzer bir tehlike altında. 1961 yılında milli park ilan edilerek koruma altına alınan ormanda ne yazık ki ekosistemi bozacak düzeyde turizm gelişimi yaşandı ve yapılaşmalar ortaya çıktı. Evet şehir bunun faydasını gördü, en çok nemalananlar da o bölgeye turizm yatırımı yapan tesisi sahipleri oldu. Tıpkı Rio'daki kahve tarlalarından ciddi gelir elde edilmesi gibi.
Yalnız iki hikaye arasında şöyle bir fark var. Rio'daki orman talan edilince, dönemin yöneticileri ormanı tekrar onarmak adına ciddi yaptırımlar uygularlar. 170 yıl sonra orman eski haline yakın bir duruma döner. Uludağ'da ise durum daha farklı. Milli park ilan edilmiş olmasına rağmen korunamamış ve talan edilmiş orman arazisiniz, şimdi de Alan Yönetimi* diye bir kavramın altında değerlendirilmesi için kanun çıkartıldı ve resmi gazetede yer aldı. 1.ve 2. derece sit alanı olan Uludağ'dan söz ediyoruz. "Nedir bu kanunun ana fikri?" derseniz, milli parkın yapılaşmaya açılmasının kılıfa uydurulmasıdır.
Bu benim tespitim değil, bu kabul edilen kanun maddesinde yer alıyor zaten. Sadece doğru okumak yeterli.
Kanunun tüm maddelerine burada yer vermeyeceğim ama yazacağım bir iki madde durumu anlatıyor;
- Uludağ Alanı'nda korunması gereken taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarına ilişkin yapılacak her tür plan, proje, uygulama, iş ve işlemler, Uludağ Alan Komisyonu kararları uyarınca yürütülecek.
- Uludağ Alanı'nda bulunan Hazine ile kamu kurum ve kuruluşlarının özel mülkiyetindeki taşınmazların satışı, trampası, kiraya verilmesi, işletilmesi, işlettirilmesi, ön izin verilmesi ve üzerlerinde irtifak hakkı kurulması, devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerin kiraya verilmesi, işletilmesi, işlettirilmesi, ön izin ve kullanma izni verilmesi gibi işlemler Uludağ Alan Başkanlığının uygun görüşü alınarak yapılacak. Ancak bu taşınmazlardan turizm amaçlı kullanılmasında yarar görülenlerin tahsisi, kamulaştırılması, kiralanması, işletilmesi, işlettirilmesinde Kültür ve Turizm Bakanlığı yetkili olacak.
"2634 sayılı turizm teşvik kanunu değişikliği ile ilgili Orman Bakanlığı'na bağlı tesislerin Turizm Bakanlığı'na geçmesinin önü açıldı. Onunla ilgili başvurularda başladı. Ocak ayı içinde tamamı bizim Kültür ve Turizm Bakanlığı yetkisine geçecek turistlik tesislerin tamamı. Şu anda yarısı Orman Bakanlığı yarısı da Turizm Bakanlığı'ndaydı. Onunla ilgili ilk adım atılıyor" dedi.
Siz ne anladıysanız bu işten, işte ben de onu anladım.
*Alan Yönetimi: Alan yönetimi kavramı; Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Mevzuatına, 2863 Sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununda(KTVKK) 5226 Sayılı Kanunla yapılan değişiklikle girmiş bulunan bir kavramdır. (Prof.Dr.N.İlker Çolak)
*Tijuca Hakkındaki Bilgiler Kaynak: . The Garden in the Machine-Jose Drummond