UKRAYNA savaşı üçüncü yılına girdi.
Kazananı olmayan bu savaşta, ABD’nin Karadeniz planı her zamankinden daha belirgin biçimde gündeme gelmeye başladı.
Ankara, Boğazların kontrolünü Türkiye’ye bırakan Montrö Antlaşması’nın gözden geçirilmesi konusundaki parlak fikirler ve örtülü ya da açıktan baskıların hedefinde.
Karadeniz’in stratejik konumunun yanı sıra denizdeki petrol rezervleri bu baskıların esas nedeni.
ABD Dışişleri Bakan yardımcısı James O’Brien, geçen yıl Ekim ayında Senato Dışilişkiler Komitesi’nde yaptığı konuşmada, “Hangi yolu izlersek izleyelim, hepsi de bizi Karadeniz’e çıkartıyor” diyerek planın ipuçlarını verdi.
O’Brien konuşmasında Ukrayna Savaşı’nda ABD’nin hedeflerinden söz etti.
Ukrayna savaşında artık en önemli nokta, Karadeniz’de NATO’nun varlığını güçlendirirken, Rusya’nınkini de zayıflatmaktı.
Ama bu konuşmanın en ilginç kısmı Türkiye ile ilgili olanıydı.
Ukrayna savaşının yarattığı “fırsatlardan bir”de NATO’nun Karadeniz’deki gücünün artmasına yol açmasıydı.
NATO’nun dolayısıyla ABD’nin Karadeniz’deki varlığının güçlendirilmesi için 5 adım saydı O’Brien:
1. Karadeniz’e kıyısı olan ülkeler ve bu ülkelerle NATO arasındaki ikili anlaşmaları ve angajmanları çoğaltmak,
2. Bölgesel güvenliğin daha güçlü NATO şemsiyesine dayandırılması,
3. Ekonomik iş birliği,
4. Enerji güvenliği,
5. Demokrasinin kökleşmesi.
ÖNEMLİ OLAN RUSYA’YI OYALAMAK
SADECE O’Brien’in açıklamaları değil, Neocon düşünce kuruluşlarında yer alan makalelerde ve bu çevrelerden gelen açıklamalarda Ukrayna savaşının kazanılmasına inancın çok zayıfladığı görülüyor. Özellikle de Rusya’nın son olarak kuzey doğudaki Avdviika kentini almasıyla Batı kulislerinde B planları daha yüksek sesle ifade ediliyor. Hatta Washington Post Gazetesi’nde yer alan bir yazıda Ukrayna devletinin çökmekte olduğu yorumu yer aldı.
Buna rağmen, ABD Kongresi Ukrayna’nın istediği askeri yardımı tam olarak yapmıyor.
O zaman insanın aklına şu soru takılıyor.
Ukrayna, Rusya’yı oyalamak için kaynayan bir kazan olarak mı kullanılıyor?
Birçok yorumcu bu soruya olumlu yanıt veriyor.
Çünkü bu durum ABD’nin bölgeyle özellikle de Karadeniz ile ilgili planlarının hayata geçmesine yarıyor.
Rusya’yı Ukrayna ile meşgul ederken Karadeniz’de ekonomik ve askeri olarak Rus varlığını azaltmak bundan sonraki stratejinin temelini oluşturuyor.
Karadeniz’deki zengin petrol rezervleri de ABD’li neoconların fazlaca dikkatini çekiyor.
TÜRKİYE PLANI
ABD’nin dünya gücü olarak liderliğini nasıl sürdürmesi gerektiğini tartışan düşünce kuruluşu Atlantic Council’ in yayın organında yer alan makalelerde Karadeniz Planı’nın ayrıntıları görülüyor.
Amerikan Deniz Kuvvetleri dış bölgeler subayı Binbaşı Gavin Clough, 10 Ocak 2024 tarihli “Karadeniz’de ABD ve NATO müttefiklerinin deniz gücünün artmasına yardımcı olmalıdır” başlıklı makalesinde , “Karadeniz’de güvenilir ve sürdürülebilir bir müttefik deniz kuvvetlerinin eksikliği Rusya’nın bölgedeki uluslararası sularda ticari gemiciliği engellemesine neden oluyor” diyor ve Türkiye’nin Montreux Antlaşmasından doğan garantör rolünü tehlikeye attığını vurguluyor.
Bunun önüne geçmek için ise Türkiye’nin Bulgaristan ve Romanya ile Karadeniz’de ortak tatbikatlarını artırması, alanlarını genişletmesi gerektiğini söylüyor.
Atlantic Council’de yayınlanan Arnold C.Dupoy imzalı makalede ise ABD’nin arabulucu olarak Karadeniz’deki etkisini artırması gerektiği üzerinde duruluyor.
Bunun, tabii ki Rusya dışında, bölge ülkelerine büyük yarar sağlayacağı ileri sürülerek, Washington’u NATO ülkeleri olan Bulgaristan ve Romanya’nın yanı sıra Moldova, Gürcistan, Ermenistan ve Azerbaycan’a da askeri eğitim ve yardıma, ayrıca Amerikan şirketlerini bölgeye yatırıma çağırıyor.
HAVUÇ–SOPA TAKTİĞİ
KULİSLERDE bu görüşler olgunlaşırken, ABD Senatosu’na sunulan Karadeniz Güvenlik tasarısını da unutmamak lazım.
Tasarı dikkatle incelendiğinde Karadeniz’deki askeri faaliyetlerin NATO şemsiyesi altında ve ABD denetiminde Türkiye’ye verilmesi öngörülüyor.
ABD Karadeniz’de Rusya’nın etki alanını daraltmak için Türkiye’yi göreve çağırmaya hazırlanıyor.
Bunun için her türlü deniz ve hava desteğinin verilmesi tartışılıyor.
Zaten bölge ülkeleri arasında Karadeniz’de mayın temizleme anlaşması imzalanmasının ABD ve Avrupa’da alkışlanması da bu nedenden kaynaklanıyor.
Türkiye, Romanya ve Bulgaristan NATO şemsiyesi altında Karadeniz’de ilk adımı atmış sayılıyor.
İngiltere bu anlaşma imzalanır imzalanmaz bir gemi ile katılmak istediğini beyan etmiş, talep Türkiye tarafından reddedilmişti.
Ayrıca bu tasarıda, Amerikan çıkarlarının korunması ile gelebilecek yardımlardan söz edilmesine rağmen, Türkiye’nin karar ve kurallara her zaman uymadığı da özel olarak belirtiliyor.
“Bir elinde havuç ötekinde sopa” taktiği ile hazırlanıyor Karadeniz stratejisi.
DENGE POLİTİKASI ZORLAŞIYOR
Baskılar artıyor.
Ukrayna savaşının başından beri Batı ile Rusya arasında Türkiye’nin izlediği denge politikasının sürdürülebilmesi, ülkenin içinde bulunduğu ekonomik kriz derinleşirken artık mümkün görünmüyor.
“Para bitti” itirafları gelirken, karşı tarafa kendi çıkarları açısından hayati olan politikaları dayatma fırsatı doğuyor.
Bütün bunlara rağmen, yani karşımızda ciddi riskler dururken, ülke yerel seçimleri hayat memat meselesi gibi yaşıyor.
Buna ne denir?
Gerçeklerden kaçmak mı?
Yoksa gerçekleri örtbas etmek mi?
Kazananı olmayan bu savaşta, ABD’nin Karadeniz planı her zamankinden daha belirgin biçimde gündeme gelmeye başladı.
Ankara, Boğazların kontrolünü Türkiye’ye bırakan Montrö Antlaşması’nın gözden geçirilmesi konusundaki parlak fikirler ve örtülü ya da açıktan baskıların hedefinde.
Karadeniz’in stratejik konumunun yanı sıra denizdeki petrol rezervleri bu baskıların esas nedeni.
ABD Dışişleri Bakan yardımcısı James O’Brien, geçen yıl Ekim ayında Senato Dışilişkiler Komitesi’nde yaptığı konuşmada, “Hangi yolu izlersek izleyelim, hepsi de bizi Karadeniz’e çıkartıyor” diyerek planın ipuçlarını verdi.
O’Brien konuşmasında Ukrayna Savaşı’nda ABD’nin hedeflerinden söz etti.
Ukrayna savaşında artık en önemli nokta, Karadeniz’de NATO’nun varlığını güçlendirirken, Rusya’nınkini de zayıflatmaktı.
Ama bu konuşmanın en ilginç kısmı Türkiye ile ilgili olanıydı.
Ukrayna savaşının yarattığı “fırsatlardan bir”de NATO’nun Karadeniz’deki gücünün artmasına yol açmasıydı.
NATO’nun dolayısıyla ABD’nin Karadeniz’deki varlığının güçlendirilmesi için 5 adım saydı O’Brien:
1. Karadeniz’e kıyısı olan ülkeler ve bu ülkelerle NATO arasındaki ikili anlaşmaları ve angajmanları çoğaltmak,
2. Bölgesel güvenliğin daha güçlü NATO şemsiyesine dayandırılması,
3. Ekonomik iş birliği,
4. Enerji güvenliği,
5. Demokrasinin kökleşmesi.
ÖNEMLİ OLAN RUSYA’YI OYALAMAK
SADECE O’Brien’in açıklamaları değil, Neocon düşünce kuruluşlarında yer alan makalelerde ve bu çevrelerden gelen açıklamalarda Ukrayna savaşının kazanılmasına inancın çok zayıfladığı görülüyor. Özellikle de Rusya’nın son olarak kuzey doğudaki Avdviika kentini almasıyla Batı kulislerinde B planları daha yüksek sesle ifade ediliyor. Hatta Washington Post Gazetesi’nde yer alan bir yazıda Ukrayna devletinin çökmekte olduğu yorumu yer aldı.
Buna rağmen, ABD Kongresi Ukrayna’nın istediği askeri yardımı tam olarak yapmıyor.
O zaman insanın aklına şu soru takılıyor.
Ukrayna, Rusya’yı oyalamak için kaynayan bir kazan olarak mı kullanılıyor?
Birçok yorumcu bu soruya olumlu yanıt veriyor.
Çünkü bu durum ABD’nin bölgeyle özellikle de Karadeniz ile ilgili planlarının hayata geçmesine yarıyor.
Rusya’yı Ukrayna ile meşgul ederken Karadeniz’de ekonomik ve askeri olarak Rus varlığını azaltmak bundan sonraki stratejinin temelini oluşturuyor.
Karadeniz’deki zengin petrol rezervleri de ABD’li neoconların fazlaca dikkatini çekiyor.
TÜRKİYE PLANI
ABD’nin dünya gücü olarak liderliğini nasıl sürdürmesi gerektiğini tartışan düşünce kuruluşu Atlantic Council’ in yayın organında yer alan makalelerde Karadeniz Planı’nın ayrıntıları görülüyor.
Amerikan Deniz Kuvvetleri dış bölgeler subayı Binbaşı Gavin Clough, 10 Ocak 2024 tarihli “Karadeniz’de ABD ve NATO müttefiklerinin deniz gücünün artmasına yardımcı olmalıdır” başlıklı makalesinde , “Karadeniz’de güvenilir ve sürdürülebilir bir müttefik deniz kuvvetlerinin eksikliği Rusya’nın bölgedeki uluslararası sularda ticari gemiciliği engellemesine neden oluyor” diyor ve Türkiye’nin Montreux Antlaşmasından doğan garantör rolünü tehlikeye attığını vurguluyor.
Bunun önüne geçmek için ise Türkiye’nin Bulgaristan ve Romanya ile Karadeniz’de ortak tatbikatlarını artırması, alanlarını genişletmesi gerektiğini söylüyor.
Atlantic Council’de yayınlanan Arnold C.Dupoy imzalı makalede ise ABD’nin arabulucu olarak Karadeniz’deki etkisini artırması gerektiği üzerinde duruluyor.
Bunun, tabii ki Rusya dışında, bölge ülkelerine büyük yarar sağlayacağı ileri sürülerek, Washington’u NATO ülkeleri olan Bulgaristan ve Romanya’nın yanı sıra Moldova, Gürcistan, Ermenistan ve Azerbaycan’a da askeri eğitim ve yardıma, ayrıca Amerikan şirketlerini bölgeye yatırıma çağırıyor.
HAVUÇ–SOPA TAKTİĞİ
KULİSLERDE bu görüşler olgunlaşırken, ABD Senatosu’na sunulan Karadeniz Güvenlik tasarısını da unutmamak lazım.
Tasarı dikkatle incelendiğinde Karadeniz’deki askeri faaliyetlerin NATO şemsiyesi altında ve ABD denetiminde Türkiye’ye verilmesi öngörülüyor.
ABD Karadeniz’de Rusya’nın etki alanını daraltmak için Türkiye’yi göreve çağırmaya hazırlanıyor.
Bunun için her türlü deniz ve hava desteğinin verilmesi tartışılıyor.
Zaten bölge ülkeleri arasında Karadeniz’de mayın temizleme anlaşması imzalanmasının ABD ve Avrupa’da alkışlanması da bu nedenden kaynaklanıyor.
Türkiye, Romanya ve Bulgaristan NATO şemsiyesi altında Karadeniz’de ilk adımı atmış sayılıyor.
İngiltere bu anlaşma imzalanır imzalanmaz bir gemi ile katılmak istediğini beyan etmiş, talep Türkiye tarafından reddedilmişti.
Ayrıca bu tasarıda, Amerikan çıkarlarının korunması ile gelebilecek yardımlardan söz edilmesine rağmen, Türkiye’nin karar ve kurallara her zaman uymadığı da özel olarak belirtiliyor.
“Bir elinde havuç ötekinde sopa” taktiği ile hazırlanıyor Karadeniz stratejisi.
DENGE POLİTİKASI ZORLAŞIYOR
Baskılar artıyor.
Ukrayna savaşının başından beri Batı ile Rusya arasında Türkiye’nin izlediği denge politikasının sürdürülebilmesi, ülkenin içinde bulunduğu ekonomik kriz derinleşirken artık mümkün görünmüyor.
“Para bitti” itirafları gelirken, karşı tarafa kendi çıkarları açısından hayati olan politikaları dayatma fırsatı doğuyor.
Bütün bunlara rağmen, yani karşımızda ciddi riskler dururken, ülke yerel seçimleri hayat memat meselesi gibi yaşıyor.
Buna ne denir?
Gerçeklerden kaçmak mı?
Yoksa gerçekleri örtbas etmek mi?
Misafirler için gizlenen link, görmek için
Giriş yap veya üye ol.