TÜRK MİTOLOJİSİ
SERÂP VE TÜRKLER
Serâp, ışık yansımaları ile ilgili bir tabiat olayıdır. Daha çok çöllerde görülen bu olay, Türklerin hayvanlarını yaydıkları yüksek yaylalarda ve sulak vadilerde, çok az görülürdü. Buna rağmen Türkler, çöllerdeki bu ışık yansımasını da deyimsiz bırakmamışlardı. Türkler, bu erken çağlarda İran edebiyatı ile ilgiler kurmuş ve yüksek Doğu edebiyatlarında, serâp sözü ile ifade edilen diğer mefhumları da alabilmişlerdi. Bu sebeple, hayal kurma, hayale kapılma, hayalet görme v.s. gibi anlayışları da hep bu deyimle ifade edegelmişlerdi. Anadolu'da serâp için kullanılan "Ilgın-salgım" deyimi öz türkçe bir sözdür. Anadolu Türkleri serâp için, "Ilga, ılgım, ılgın, yalgın, ılgır, ılkımak" gibi, sözler de kullanırlardı. Bunların kökleri de, hep eski türkçeye dayanırdı.
"Eski Türkler Serâba Sakım derlerdi":
Eski türkçede serâp için kullanılan esas deyim, "sakım" idi. Anadolu'da, aynı anlam için söylenen, "sağın" şeklindeki sözlere de rastlamıyor değiliz. Göktürkler "sakınmak" fiilini, "düşünmek" ve yahut da "birisini veya bir meseleyi hayallerinden geçirmek" için kullanırlardı. X. yüzyıldan sonra ise bu fiil, artık yalnızca bir şeyi "hayal gibi görme" anlamına kullanılmağa başlanmıştı. Bu fiil, sanmak ve zannetmek anlamlarına da gelirdi. Türkler yalnızca ışıkların değil; seslerin de aksetme hali için yine aynı fiili kullanırlardı. Söylenen şarkıların dağlarda yansıyarak, tıpkı bir sesin hayali gibi bize dönmesi veya bir şarkı sesinin, derinden derine çok uzaklardan bize yetişmesi de, yine bu fiil ile ifade edilirdi.
Kâşgarlı Mahmud "sakımak" fiilinin, "bir şeyin hayal gibi görünmesi" anlamına geldiğini söyler. Eski türkçede, "Ol mening közüme sakıdı" deyimi, "o benim gözüme hayal şeklinde göründü", anlamına geliyordu. "Sakığ sakıdı" denince de, doğrudan doğruya"serap göründü" anlamı çıkarılırdı. "Sakımak" fiili, "sakırmak" türeyişi ile de söylenirdi. "Anadolu'da serap anlamına gelen 'sağın' sözü de kökünü yine bu fiilden almış olmalı idi". Aynı fiilden gelen eski türkçedeki "sağın" sözü de "sanmak" zannetmek anlamına gelirdi. Şimdiki Ortaasya lehçelerinde "sakım" ve "zakım" sözü, yalnızca "ışığın aksetme olayı" için söylenen bir sözdür. Bununla beraber Kırgızlarda "zakımdanmak" fiili, "serapla örtülmek ve ılgım salgımla kaplanmak" anlamına da gelir. Issız ve tenha bir yerde şarkı söylemek veya başkalarına yalnızca uzaktan duyulabilecek bir tarzda ırlamak için de, bu deyim kullanılırdı.
"Anadolumuzdaki Ilgım-Salgım sözü de eski bir deyimdi":
Anadolu Türkleri serâba, "pusarık" veya "busarık" da derlerdi. Pusarık, Türklerde daha çok "alaca akşam karanlığı ile sisli havalar" için kullanılan bir deyimdi. Buna rağmen, pusarık sözünün de serâb anlamına kullanıldığını, önemli kaynaklarımızdan öğreniyoruz.
Anadolu'daki "ılgım-salgım" deyiminin sonundaki "salgım" sözünün aslı, başlangıçta "sagım" şeklinde idi. Sonradan bu söz, "ılgım"a uydurularak "salgım" şekline gelmiştir. Anadolu'da, uzaktan hayalet şeklinde görünen şeylere, "ılgın-yalgın" görünmek da denirdi. "Yalkımak" fiili Türk lehçelerinde, genel olarak "parlamak ve alev alev yanmak" anlamında kullanılırdı. Anadolu'daki "yalgın" veya "algım" sözleri de köklerini aynı fiilden almışlardı. Fakat anlamlarında, esas fiile nazaran, küçük bir hafifleme olmuştu. Anadolu Türkleri, yalgın sözünü daha çok, altın, gümüş veya incilerin parlaması için kullanmışlardı. Elbette ki alevin parlaması ile altının parlaklığı arasında bir fark vardı. Anadolu Türkleri "ılgın-yalgın" derler iken, bu parlaklığa "ılgın", "ılgıt" sözleri ile, daha da bir hafiflik katıyorlardı. İşte Anadolu'da "ılgım, ılgın, ılgır, ılkımak, yalgın" sözlerinin serâp anlamında kullanılması, herhalde bundan ileri geliyor olsa gerekti.
"Serâp" sözü, Türkçemize Farsça "serâp"dan bozularak girmişti. Öyle anlaşılıyor ki serâp deyimi, Kazan Türkleri yolu ile Çuvaş Türk lehçesine kadar yayılmıştı. Çuvaşlarda, "serep" şeklinde görülen bu deyim, gerçek anlamını kaybetmiş ve "Ebekuşağı" ve buna benzer anlamlar için de kullanılmağa başlanmıştı. Kazan Türklerinden geldiğinde şüphe olmayan bu deyim, artık Çuvaş Türklerinin Hıristiyanlıkla ilgili bayram ve törenleri için de kullanıyordu. Bu bayram ve törenlerde, eski Türk inançlarının da hâlâ yaşadıkları gözden kaçmıyordu.
Çuvaş Türkleri, erken çağlarda Hıristiyanlığı kaybetmiş ve bir çok eski Türk inançlarını unutmuşlardı. Çuvaş Türklerinde, "Serem", "Sören" veya "Serap" denen bazı din törenleri görülüyordu. Hıristiyanlığa uygulanan bu tören, genel olarak Hıristiyanların kutsal günlerine tesadüf ettirilirdi. Tören sırasında, "Bir çok insanlar ellerine borular, tahta kılıçlar veya sopalar alarak duvarlara vururlar ve büyük gürültüler çıkarırlardı. Çıkarılan bu görüntüler ile de, evlerindeki kötü ruhları kovduklarına inanırlardı". Türklerde oldukça uzak Çeremisler de, bu törene "Sürem" veya "Şürem" derlerdi. Bu deyimlerin köklerinin, türkçe "sürmek" fiilinden gelmiş olması çok muhtemeldir. Çünkü bu törenin gayesi, kötü ruhları evlerinden kovmak ve "sürmek" idi.
SERÂP VE TÜRKLER
Serâp, ışık yansımaları ile ilgili bir tabiat olayıdır. Daha çok çöllerde görülen bu olay, Türklerin hayvanlarını yaydıkları yüksek yaylalarda ve sulak vadilerde, çok az görülürdü. Buna rağmen Türkler, çöllerdeki bu ışık yansımasını da deyimsiz bırakmamışlardı. Türkler, bu erken çağlarda İran edebiyatı ile ilgiler kurmuş ve yüksek Doğu edebiyatlarında, serâp sözü ile ifade edilen diğer mefhumları da alabilmişlerdi. Bu sebeple, hayal kurma, hayale kapılma, hayalet görme v.s. gibi anlayışları da hep bu deyimle ifade edegelmişlerdi. Anadolu'da serâp için kullanılan "Ilgın-salgım" deyimi öz türkçe bir sözdür. Anadolu Türkleri serâp için, "Ilga, ılgım, ılgın, yalgın, ılgır, ılkımak" gibi, sözler de kullanırlardı. Bunların kökleri de, hep eski türkçeye dayanırdı.
"Eski Türkler Serâba Sakım derlerdi":
Eski türkçede serâp için kullanılan esas deyim, "sakım" idi. Anadolu'da, aynı anlam için söylenen, "sağın" şeklindeki sözlere de rastlamıyor değiliz. Göktürkler "sakınmak" fiilini, "düşünmek" ve yahut da "birisini veya bir meseleyi hayallerinden geçirmek" için kullanırlardı. X. yüzyıldan sonra ise bu fiil, artık yalnızca bir şeyi "hayal gibi görme" anlamına kullanılmağa başlanmıştı. Bu fiil, sanmak ve zannetmek anlamlarına da gelirdi. Türkler yalnızca ışıkların değil; seslerin de aksetme hali için yine aynı fiili kullanırlardı. Söylenen şarkıların dağlarda yansıyarak, tıpkı bir sesin hayali gibi bize dönmesi veya bir şarkı sesinin, derinden derine çok uzaklardan bize yetişmesi de, yine bu fiil ile ifade edilirdi.
Kâşgarlı Mahmud "sakımak" fiilinin, "bir şeyin hayal gibi görünmesi" anlamına geldiğini söyler. Eski türkçede, "Ol mening közüme sakıdı" deyimi, "o benim gözüme hayal şeklinde göründü", anlamına geliyordu. "Sakığ sakıdı" denince de, doğrudan doğruya"serap göründü" anlamı çıkarılırdı. "Sakımak" fiili, "sakırmak" türeyişi ile de söylenirdi. "Anadolu'da serap anlamına gelen 'sağın' sözü de kökünü yine bu fiilden almış olmalı idi". Aynı fiilden gelen eski türkçedeki "sağın" sözü de "sanmak" zannetmek anlamına gelirdi. Şimdiki Ortaasya lehçelerinde "sakım" ve "zakım" sözü, yalnızca "ışığın aksetme olayı" için söylenen bir sözdür. Bununla beraber Kırgızlarda "zakımdanmak" fiili, "serapla örtülmek ve ılgım salgımla kaplanmak" anlamına da gelir. Issız ve tenha bir yerde şarkı söylemek veya başkalarına yalnızca uzaktan duyulabilecek bir tarzda ırlamak için de, bu deyim kullanılırdı.
"Anadolumuzdaki Ilgım-Salgım sözü de eski bir deyimdi":
Anadolu Türkleri serâba, "pusarık" veya "busarık" da derlerdi. Pusarık, Türklerde daha çok "alaca akşam karanlığı ile sisli havalar" için kullanılan bir deyimdi. Buna rağmen, pusarık sözünün de serâb anlamına kullanıldığını, önemli kaynaklarımızdan öğreniyoruz.
Anadolu'daki "ılgım-salgım" deyiminin sonundaki "salgım" sözünün aslı, başlangıçta "sagım" şeklinde idi. Sonradan bu söz, "ılgım"a uydurularak "salgım" şekline gelmiştir. Anadolu'da, uzaktan hayalet şeklinde görünen şeylere, "ılgın-yalgın" görünmek da denirdi. "Yalkımak" fiili Türk lehçelerinde, genel olarak "parlamak ve alev alev yanmak" anlamında kullanılırdı. Anadolu'daki "yalgın" veya "algım" sözleri de köklerini aynı fiilden almışlardı. Fakat anlamlarında, esas fiile nazaran, küçük bir hafifleme olmuştu. Anadolu Türkleri, yalgın sözünü daha çok, altın, gümüş veya incilerin parlaması için kullanmışlardı. Elbette ki alevin parlaması ile altının parlaklığı arasında bir fark vardı. Anadolu Türkleri "ılgın-yalgın" derler iken, bu parlaklığa "ılgın", "ılgıt" sözleri ile, daha da bir hafiflik katıyorlardı. İşte Anadolu'da "ılgım, ılgın, ılgır, ılkımak, yalgın" sözlerinin serâp anlamında kullanılması, herhalde bundan ileri geliyor olsa gerekti.
"Serâp" sözü, Türkçemize Farsça "serâp"dan bozularak girmişti. Öyle anlaşılıyor ki serâp deyimi, Kazan Türkleri yolu ile Çuvaş Türk lehçesine kadar yayılmıştı. Çuvaşlarda, "serep" şeklinde görülen bu deyim, gerçek anlamını kaybetmiş ve "Ebekuşağı" ve buna benzer anlamlar için de kullanılmağa başlanmıştı. Kazan Türklerinden geldiğinde şüphe olmayan bu deyim, artık Çuvaş Türklerinin Hıristiyanlıkla ilgili bayram ve törenleri için de kullanıyordu. Bu bayram ve törenlerde, eski Türk inançlarının da hâlâ yaşadıkları gözden kaçmıyordu.
Çuvaş Türkleri, erken çağlarda Hıristiyanlığı kaybetmiş ve bir çok eski Türk inançlarını unutmuşlardı. Çuvaş Türklerinde, "Serem", "Sören" veya "Serap" denen bazı din törenleri görülüyordu. Hıristiyanlığa uygulanan bu tören, genel olarak Hıristiyanların kutsal günlerine tesadüf ettirilirdi. Tören sırasında, "Bir çok insanlar ellerine borular, tahta kılıçlar veya sopalar alarak duvarlara vururlar ve büyük gürültüler çıkarırlardı. Çıkarılan bu görüntüler ile de, evlerindeki kötü ruhları kovduklarına inanırlardı". Türklerde oldukça uzak Çeremisler de, bu törene "Sürem" veya "Şürem" derlerdi. Bu deyimlerin köklerinin, türkçe "sürmek" fiilinden gelmiş olması çok muhtemeldir. Çünkü bu törenin gayesi, kötü ruhları evlerinden kovmak ve "sürmek" idi.