AK Parti Genel Başkanı Erdoğan ve takımı için bir dönem ‘hoca efendi’ olan ve ne istediyse verilen; daha sonrasında MİT kumpası ve 17/25 Aralık operasyonunun ardından nihayet 15 Temmuz 2016’daki darbe girişimi sonucunda Erdoğan tarafından bu kez “FETÖ elebaşı” ilan edilen zat, efendilerinin memleketinde ölmüş…
Söz konusu zat, ABD tarafından özel olarak fidelikte yetiştirilen ve zamanı gelince başta TSK olmak üzere devletin çelik çekirdeği içine sızarak efendisi lehine devleti ele geçirmeye yönelik bir operasyonun görünürdeki başıydı. “Görünürdeki” diyorum, çünkü onun aklı ve birikimi tek başına büyük bir operasyonun işleyişine asla yetecek kadar değildi. O üst akıl, CIA ve Pentagon’daki Türkiye Masası idi.
CIA ve Pentagon, nasıl ki Kore için Moon tarikatını örgütlediyse, Türkiye için de Nurcular içindeki bir kolu seçerek örgütlenmesine ve gelişmesine çalıştı adım adım. Bu kol, malum zatın adı ile anıldı giderek. İlkokul mezunu sıradan bir vaiz olan (1970’lere kadar İmam Hatip ya da İlahiyat mezunu yeterli vaiz olmadığı için basit kurslardan geçilerek, imam, müezzin, vaiz vb. olunabiliyordu) malum zat, İzmir’de vaiz iken Komünizmle Mücadele Derneği adındaki CIA’nın yan kuruluşu tarafından devşirildi ve kontrole alındı. Söz konusu grup masum görünen yardım hareketleriyle öğrencilere ve topluma sızdı. Öyle ki, ilk yayın organlarının adı bile ‘cesurdu’ ve “Sızıntı” idi! FETÖ’nün kandırma motifi, “altın bir nesil yetişecek ve bu nesil sayesinde Türkler dünyaya egemen olacak” idi. Bu yaklaşımla CIA’nin dünya ölçeğinde kurduğu okullarda figüran Türk öğretmenlere yer verip göstermelik şovlarla ilerledi. Türkiye’den devşirdiği paralarla güya bu okulları açtı. Örgüt içi evlilikler, sızdığı devlet kuruluşlarındaki yayılma stratejisinin vb. tek bir amacı vardı; ABD lehine devlete el koymak ve Atatürk Cumhuriyeti’nin köküne kibrit suyu dökmek! Yurtdışındaki okullar CIA’nın kontrolünde idi ama propaganda teknikleri ile bu okullar ‘Türk okulları’ olarak gösterildi! Oysa okullar ABD’nin Müslüman coğrafyaya sızma ve yayılma girişiminin aracıydı. Buralarda eğitim İngilizce yapılıyordu, öğretmenlerin ve yöneticilerin çoğu CIA görevlisiydi; amaç da okulların açıldığı ülkelerdeki yönetici eliti elde etmekti.
Söz konusu ‘cemaat’ görünümlü CIA kontrolündeki operasyon grubu giderek kamusal alanda iyice görünür oldu. Artık medya grubu, bankası, eğitim kurumları olan; Türkiye’nin iki büyük kulübü GS ve FB’nin futbolcuları arasında örgütlenen, meclise iktidar partisi üzerinden milletvekili gönderen bir örgüt söz konusuydu.
AK Parti’nin kuruluş sürecinde de bu örgüt vardı. Ölen zata iltifat çoktu bu kesimden. Pensilvanya’da ‘hoca efendilerine’ yüz sürmek için sıraya giren gireneydi. CIA ve Pentagon, olayı pişirdi; milli ve yerli bir pozisyon alan, ölen zata hep mesafeli Erbakan Hoca’nın partisi bölünerek kontrollerindeki örgütle yan yana getirildi. Türkiye’nin yeni iktidar alternatifi artık Fazilet’teki ‘yenilikçi’ grupla ‘hoca efendi’ grubundan oluşan koalisyondu. AK Parti, bu şekilde kuruldu ve 2002 seçimlerinde de iktidara geldi.
AK Parti iktidarında sonradan FETÖ olarak adlandırılacak örgüt TSK, MİT, Emniyet, Yargı ve diğer devlet kurumları içinde hızla örgütlendi. Sınav soruları örgütün dershanelerine devam eden kontrolündeki öğrencilere veriliyor ve güya sınavda kazandırılıp köstebek olarak yetiştiriliyordu. Böylece TSK, Emniyet ve Yargı iyice bu örgütün kontrolüne girdi.
AK Parti hükümeti, Erdoğan gelişmeleri izleyip durumu lehine çevirmek ve iktidarını sağlamlaştırmak için planını devreye soktu! Başta TSK olmak üzere devlet kurumlarındaki Atatürk Türkiyesi unsurlarının malum örgüt eliyle kumpas davaları yoluyla tasfiye edilmesi seyredildi. Bu süreçte olup bitenlere göz yumuldu. Bilahare de nasılsa hükümet örgütü tasfiye edecekti! Nitekim öyle de oldu. Türkiye, bu gelişmeleri acı olaylar eşliğinde yaşadı. Ağustos 2016’da TSK’daki örgüt mensuplarının büyük tasfiyesi öncesinde örgüt harekete geçmeye zorlandı adeta ve harekete geçince de tepelendi! Olan hayatını kaybeden 249 yurttaşa oldu. Bunu rahatlıkla not ediyorum, çünkü bir gazetedeki üç köşe yazısı darbe girişimini adeta haber veriyordu 15 Temmuz öncesindeki üç ayda. Bu üç köşe yazısının ilgili kurumların dikkatinden kaçması asla söz konusu olamazdı!
Plan tıkır tıkır işliyordu. FETÖ’cü darbe girişimi bastırıldı. Geride onca kumpas davası, intiharlar, yıllarca hapislikler de kaldı. Sırada rejimin otoriterleşmesi vardı. 2017 Anayasa referandumdan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne kadar ilerleyen bir hibrit, yarı-otoriter rejim… Erdoğanizm…
Malum zat öldü. Şimdi bir yığın magazin lakırdı edilecek. Ölenin yerine kim gelecek vb. Oysa asıl konuşulması gereken Türkiye’nin ABD merkezli bir operasyona nasıl bu kadar açık olduğuydu. Asıl konuşulması gereken bir şey daha var; AK Parti hükümetlerinin siyasi gelecek uğruna, iktidarlarının ömrünü uzatmak adına malum örgütle ettiği ‘dans’… FETÖ tasfiyesi sürecinin ardından yaşanan gelişmeler… Şimdi bunları konuşma zamanı.
Söz konusu zat, ABD tarafından özel olarak fidelikte yetiştirilen ve zamanı gelince başta TSK olmak üzere devletin çelik çekirdeği içine sızarak efendisi lehine devleti ele geçirmeye yönelik bir operasyonun görünürdeki başıydı. “Görünürdeki” diyorum, çünkü onun aklı ve birikimi tek başına büyük bir operasyonun işleyişine asla yetecek kadar değildi. O üst akıl, CIA ve Pentagon’daki Türkiye Masası idi.
CIA ve Pentagon, nasıl ki Kore için Moon tarikatını örgütlediyse, Türkiye için de Nurcular içindeki bir kolu seçerek örgütlenmesine ve gelişmesine çalıştı adım adım. Bu kol, malum zatın adı ile anıldı giderek. İlkokul mezunu sıradan bir vaiz olan (1970’lere kadar İmam Hatip ya da İlahiyat mezunu yeterli vaiz olmadığı için basit kurslardan geçilerek, imam, müezzin, vaiz vb. olunabiliyordu) malum zat, İzmir’de vaiz iken Komünizmle Mücadele Derneği adındaki CIA’nın yan kuruluşu tarafından devşirildi ve kontrole alındı. Söz konusu grup masum görünen yardım hareketleriyle öğrencilere ve topluma sızdı. Öyle ki, ilk yayın organlarının adı bile ‘cesurdu’ ve “Sızıntı” idi! FETÖ’nün kandırma motifi, “altın bir nesil yetişecek ve bu nesil sayesinde Türkler dünyaya egemen olacak” idi. Bu yaklaşımla CIA’nin dünya ölçeğinde kurduğu okullarda figüran Türk öğretmenlere yer verip göstermelik şovlarla ilerledi. Türkiye’den devşirdiği paralarla güya bu okulları açtı. Örgüt içi evlilikler, sızdığı devlet kuruluşlarındaki yayılma stratejisinin vb. tek bir amacı vardı; ABD lehine devlete el koymak ve Atatürk Cumhuriyeti’nin köküne kibrit suyu dökmek! Yurtdışındaki okullar CIA’nın kontrolünde idi ama propaganda teknikleri ile bu okullar ‘Türk okulları’ olarak gösterildi! Oysa okullar ABD’nin Müslüman coğrafyaya sızma ve yayılma girişiminin aracıydı. Buralarda eğitim İngilizce yapılıyordu, öğretmenlerin ve yöneticilerin çoğu CIA görevlisiydi; amaç da okulların açıldığı ülkelerdeki yönetici eliti elde etmekti.
XXX
Söz konusu ‘cemaat’ görünümlü CIA kontrolündeki operasyon grubu giderek kamusal alanda iyice görünür oldu. Artık medya grubu, bankası, eğitim kurumları olan; Türkiye’nin iki büyük kulübü GS ve FB’nin futbolcuları arasında örgütlenen, meclise iktidar partisi üzerinden milletvekili gönderen bir örgüt söz konusuydu.
AK Parti’nin kuruluş sürecinde de bu örgüt vardı. Ölen zata iltifat çoktu bu kesimden. Pensilvanya’da ‘hoca efendilerine’ yüz sürmek için sıraya giren gireneydi. CIA ve Pentagon, olayı pişirdi; milli ve yerli bir pozisyon alan, ölen zata hep mesafeli Erbakan Hoca’nın partisi bölünerek kontrollerindeki örgütle yan yana getirildi. Türkiye’nin yeni iktidar alternatifi artık Fazilet’teki ‘yenilikçi’ grupla ‘hoca efendi’ grubundan oluşan koalisyondu. AK Parti, bu şekilde kuruldu ve 2002 seçimlerinde de iktidara geldi.
AK Parti iktidarında sonradan FETÖ olarak adlandırılacak örgüt TSK, MİT, Emniyet, Yargı ve diğer devlet kurumları içinde hızla örgütlendi. Sınav soruları örgütün dershanelerine devam eden kontrolündeki öğrencilere veriliyor ve güya sınavda kazandırılıp köstebek olarak yetiştiriliyordu. Böylece TSK, Emniyet ve Yargı iyice bu örgütün kontrolüne girdi.
XXX
AK Parti hükümeti, Erdoğan gelişmeleri izleyip durumu lehine çevirmek ve iktidarını sağlamlaştırmak için planını devreye soktu! Başta TSK olmak üzere devlet kurumlarındaki Atatürk Türkiyesi unsurlarının malum örgüt eliyle kumpas davaları yoluyla tasfiye edilmesi seyredildi. Bu süreçte olup bitenlere göz yumuldu. Bilahare de nasılsa hükümet örgütü tasfiye edecekti! Nitekim öyle de oldu. Türkiye, bu gelişmeleri acı olaylar eşliğinde yaşadı. Ağustos 2016’da TSK’daki örgüt mensuplarının büyük tasfiyesi öncesinde örgüt harekete geçmeye zorlandı adeta ve harekete geçince de tepelendi! Olan hayatını kaybeden 249 yurttaşa oldu. Bunu rahatlıkla not ediyorum, çünkü bir gazetedeki üç köşe yazısı darbe girişimini adeta haber veriyordu 15 Temmuz öncesindeki üç ayda. Bu üç köşe yazısının ilgili kurumların dikkatinden kaçması asla söz konusu olamazdı!
Plan tıkır tıkır işliyordu. FETÖ’cü darbe girişimi bastırıldı. Geride onca kumpas davası, intiharlar, yıllarca hapislikler de kaldı. Sırada rejimin otoriterleşmesi vardı. 2017 Anayasa referandumdan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne kadar ilerleyen bir hibrit, yarı-otoriter rejim… Erdoğanizm…
XXX
Malum zat öldü. Şimdi bir yığın magazin lakırdı edilecek. Ölenin yerine kim gelecek vb. Oysa asıl konuşulması gereken Türkiye’nin ABD merkezli bir operasyona nasıl bu kadar açık olduğuydu. Asıl konuşulması gereken bir şey daha var; AK Parti hükümetlerinin siyasi gelecek uğruna, iktidarlarının ömrünü uzatmak adına malum örgütle ettiği ‘dans’… FETÖ tasfiyesi sürecinin ardından yaşanan gelişmeler… Şimdi bunları konuşma zamanı.
Misafirler için gizlenen link, görmek için
Giriş yap veya üye ol.