Rusya’nın Şam ile ilgili her gelişmenin arkasında bulunduğu unutulmamalı. Hem baba, hem de oğul Esat’ın en güvenilir desteği ve stratejik ortağı olan Rusya, Suriye’nin geleceğinde de en çok söz hakkı olan ülke. Bu açıdan Beşar Esat’ın Türkiye’ye karşı öne sürdüğü iddia edilen koşulların şekillenmesinde Rusya’nın mutlaka etkili olduğunu düşünmek gerek. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Esat ile görüşme ve ilişkilerin eski günlere(!)döndürülmesi konusunda yaptığı U dönüşünü Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik zorluklara, Suriye işgali nedeniyle katlanılan yüksek maddi ve manevi faturaya bağlamak doğal. Ama Suriye üzerinde etkili olan Rusya, Türkiye üzerinde de etkili. Demek ki artık Suriye topraklarında Türkiye’nin askeri varlığını ve Esat’a karşı olan dinci gruplar üzerindeki siyasi gölgesini Rusya da istemiyor. İran’ın da bu açıdan Rusya’nın yanında olduğunu ve İran’daki yeni yönetimin Türk ordusunun Suriye’den çıkmasını istemesinin doğal olduğunu kabul etmek gerek. Ayrıca Türkiye’nin uzun zamandan beri desteklediği eli silahlı grupların şimdi namlularını Türk askerlerine karşı döndürmesinde, ABD nin de parmağı olduğu düşünülmeli. Bu nedenle 2015 de bilinçsiz, bilgisiz ve deneyimsiz siyasi vesayetin etkisiyle bir çıkış planı olmaksızın Kuzey Suriye’ye girip yerleşen Türk askeri için aynı zamanda artık “umumi arzu üzerine” koşulsuz Türkiye’ye dönme zamanı. Bu kolay değil. Ama ne kadar çabuk olursa o kadar iyi olacak. “Köpeği öldürene sürükletirler” derler iktidarının Türkiye’yi 10 yıl önce olmayacak bir hevesle sürüklediği bataklıktan, Cumhurbaşkanı çıkarsın şimdi! Buna karşılık Esat Türkiye’deki Suriyelileri mal ve can güvencesi vererek gelir alırsa bu da Türkiye için kayıptan kazanç olur. Ama böyle bir yükü geri almakta isteksiz ve seçici davranırsa ona da şaşmamak gerek. Şimdi akla gelen bir soru neden ilk toplantı için Bağdat’ın seçildiği.
[1] Güftesi Vecdi Bingöl, Bestesi ise Münir Nurettin’e ait Mahur şarkıyı, belki Sayın Cumhurbaşkanı zaten seviyordur.
[2] Sema Kalaycıoğlu( 22 Mart, 2024) “Bölgesel kalkınma ve güvenlik”, bknz Muhalif Gazetesi
“Aşığa Bağdat Sorulmaz”[1]
Türkiye-Suriye “Yeniden Uzlaşma veya Normalleşme Görüşmeleri” için Bağdat’ın ev sahibi olarak ön plana çıkması hayli ilginç. Astana veya Soçi değil, Bağdat. Bu belki perde arkasında Rusya’nın görülmemesi için iyi bir dekor. Ama kimin aklına geldiyse, onu alnından öpmek gerek. Kulağa biraz “şıracının şahidi bozacı” gibi gelse bile bence iyi bir seçim. Yine de “kendi başını bağlayamayan, gelin başı bağlar” meseliyle, Yarı Özerk Kürt Bölgesi, yani Erbil yönetimi ile olan sorunlarını ve ülkedeki derin mezhep çatışmalarını çözmekten aciz Bağdat, eğer Türkiye-Suriye görüşmelerinde yapıcı bir arabuluculuk sergiler ve barışa maya tutturabilirse, uluslararası çevrelerde Irak itibar kazanır. Irak’taki sorunların çözümü açısından da olumlu mesaj verir. Her halükarda kangren olmuş Türkiye-Suriye sorununa yapıcı yaklaşımlarından dolayı Cumhurbaşkanı Abdül Latif Raşit ve Başbakan Muhammed Şiya El Sudani’yi kutlamak gerek.
Öte taraftan, “ana gibi yar, Bağdat gibi diyar olmaz” atasözünün Türkçedeki önemi, Bağdat’ın, Suriye’de çaresiz kalan Ankara için, yenilgiyi büyük özgüven kaybı olmadan kabulleneceği bir yer olduğunu düşündürüyor. Bağdat, geçmişte Esat’ı Eset yapacak kadar ileri giden ve ona ağıza alınmayacak sıfatlar takan Cumhurbaşkanını, tarihi, kültürel ve duygusal bağlarla sarmalayarak, sarf ettiği büyük sözleri yutmaya razı edecek bir mekân. Ekonomik ve jeopolitik zorluklar Türkiye’nin Suriye karşısında pazarlık gücünü zayıflatmış durumda. Suriye’deki Türk varlığının artık sürdürülemeyeceği ortada olunca Bağdat, Cumhurbaşkanının gideceği yeri sorgulamaksızın bir “ümit yolcusu” gibi “ufukları aşarak” gideceği bir yer. Ayrıca Bağdat bir başka debdebeli ziyaret için de yaldızlı bir tercih. Bu bu açıdan da yer seçimi Cumhurbaşkanına ana kucağına koşarcasına gitmesi için yapılan bir yüreklendirme. Şimdi itibardan tasarruf edilemediği için, kayıpları hamasetle telafi etmenin yolunu Osmanlı’dan kalma deyiş, tekerleme ve şarkılarla aşma zamanı. Belki de sağduyulu ve biraz da duygusal eski MİT müsteşarının fevkalade rakik bir duruma, bakan olunca bulduğu psikolojik bir çözüm. Onun da işi zor. Hele işin içine bir de güllabicilik girince.
“ İkiz Kuru Kanal” Projesine Suriye’de Geçit Var mı?
Henüz Esat’ın ağzından neyse ki Türkiye’den isteyeceği savaş tazminatı çıkmış değil. Yabancı postalların ülkesini terk etmesi ve ülkesinin toprak bütünlüğüne Türkiye ve Irak’ın saygı göstermesi, zaten halen eşinin hastalığı nedeniyle çok zor günler geçiren Esat için şimdilik yeterli olmalı. Kaldı ki Türkiye, Suriye’nin kuzeyinde, müteahhitlere konutlar yaptırarak neden olduğu zararı kısmen telafi ediyor. İş ki Esat “o sayılmaz. Dahası var” demesin. Türkiye’de halen bulunan sayısı belirsiz Suriyelileri taslarını, taraklarını toplayarak geldikleri yere göndermek için yapılacak pazarlıklar açısından da Bağdat yine iyi bir seçim. Ama ileri bir tazminat talebinin önüne geçmek için Suriye’ye yeni umut kapılarının aralanması, Türkiye’nin Bağdat’ta yapması gereken ilk iş. Daha önce Basra’daki Fav limanından başlayıp, Nusaybin’e kadar uzanacak “İkiz Kuru Kanal” konusunda yazdığım bir yazıda, projenin Kuzey Irak Kürt Yarı özerk bölgesinden geçmesinin önemine değinmiş, Suriye’ye de uzatılması halinde ise bunun bir bölgesel barış projesine dönüşebileceğini ifade etmişti [2]. Projenin anahtarı elbette Bağdat yönetiminde. Ankara ise hem coğrafi bir zorunlulukla, hem de kısmi maddi destek sözü ile projeyle ilişkili. Şimdiye kadar Çavuşoğlu’nun Dışişleri Bakanlığı sırasında 25 ile 47 milyar dolar civarında telaffuz edilen katkının ne kadarı ödendi bilinmez. Ama Türkiye’nin, bölgede Çin’in “kuşak-yol projesine” alternatif ve tamamlayıcı olacak bu projede söz hakkı var. Eğer Bağdat’ta gerçekleşecek ilk “Türkiye-Suriye Yeniden Uzlaşma” veya Normalleşme” toplantısında, Ankara ve Bağdat Suriye’ye de bu önemli bölgesel projede paydaş olma güvencesi verirse, bu Esat için Suriye’nin geleceği açısından önemli olacaktır. Öte yandan yine güvenlik koşullarına bağlı olarak İstanbul- Gaziantep- Nusaybin demiryolu, sınır ötesinde Suriye’ye ilerleyecekse bunun için Ankara’nın, Bağdat toplantısından önce, hem Irak hükumeti ile uzlaşması, hem de Şam ile teknik konularda istişareye başlamış olması önemli. Bağdat’ın böyle bir gelişmeye de kucak açması anlamlı.
Somut Ekonomik Çıkar Uzatılan Zeytin Dalına Eş Değer
Onca senli-benli, sarmaş- dolaş yakınlıktan sonra yıllarca birbirine “gözden ve gönülden Irak olan” iki liderin Bağdat’ta yeniden buluşması ve el sıkışması iyi bir gelişme olacak. Şimdi Ankara’nın Şam’a zeytin dalından öte somut bir ekonomik umut vermesi normalleşmeye ivme kazandıracaktır. Esat en zor koşullarda bile bırakıp gitmediği ülkesinin, içinde bulunduğu bölgede üretim ve ticaret yoluyla artacak refahtan pay alacağını bilme hakkına sahip. Bu fevkalade istikrarsız bölgede, barış, refahın insanlar kadar ülkeler arasındaki adil dağılımına bağlı. Eğer koşullar önümüzdeki aylarda gerçekten Erdoğan-Esat görüşmelerine imkân verirse, “İkiz Kuru Kanal” dan verilecek pay Esat için Suriye’nin toprak bütünlüğüne gösterilecek saygının bir başka işareti olacak. Türkiye Şam ve Ankara ilişkilerinin normalleşmesi için böyle bir projenin bölgesel barışa hizmet edeceği, sınır aşırı terörü azaltacağı ve bölgesel güvenliğe katkıda bulunacağı mutlaka Esat’a telkin edilmeli. Bağdat’ta, bu bölgesel projeye Suriye’nin de katılımının tescili, Ankara’ya Kuzey Suriye’yi usta bir siyasi manevra ile terk etme şansı verecektir. Belki de aynı zamanda projenin ortak güvenliğinin sağlanması konusunda iki ülkeye gelecekte bir işbirliği fırsatı da olur.
Türkiye-Suriye “Yeniden Uzlaşma veya Normalleşme Görüşmeleri” için Bağdat’ın ev sahibi olarak ön plana çıkması hayli ilginç. Astana veya Soçi değil, Bağdat. Bu belki perde arkasında Rusya’nın görülmemesi için iyi bir dekor. Ama kimin aklına geldiyse, onu alnından öpmek gerek. Kulağa biraz “şıracının şahidi bozacı” gibi gelse bile bence iyi bir seçim. Yine de “kendi başını bağlayamayan, gelin başı bağlar” meseliyle, Yarı Özerk Kürt Bölgesi, yani Erbil yönetimi ile olan sorunlarını ve ülkedeki derin mezhep çatışmalarını çözmekten aciz Bağdat, eğer Türkiye-Suriye görüşmelerinde yapıcı bir arabuluculuk sergiler ve barışa maya tutturabilirse, uluslararası çevrelerde Irak itibar kazanır. Irak’taki sorunların çözümü açısından da olumlu mesaj verir. Her halükarda kangren olmuş Türkiye-Suriye sorununa yapıcı yaklaşımlarından dolayı Cumhurbaşkanı Abdül Latif Raşit ve Başbakan Muhammed Şiya El Sudani’yi kutlamak gerek.
Öte taraftan, “ana gibi yar, Bağdat gibi diyar olmaz” atasözünün Türkçedeki önemi, Bağdat’ın, Suriye’de çaresiz kalan Ankara için, yenilgiyi büyük özgüven kaybı olmadan kabulleneceği bir yer olduğunu düşündürüyor. Bağdat, geçmişte Esat’ı Eset yapacak kadar ileri giden ve ona ağıza alınmayacak sıfatlar takan Cumhurbaşkanını, tarihi, kültürel ve duygusal bağlarla sarmalayarak, sarf ettiği büyük sözleri yutmaya razı edecek bir mekân. Ekonomik ve jeopolitik zorluklar Türkiye’nin Suriye karşısında pazarlık gücünü zayıflatmış durumda. Suriye’deki Türk varlığının artık sürdürülemeyeceği ortada olunca Bağdat, Cumhurbaşkanının gideceği yeri sorgulamaksızın bir “ümit yolcusu” gibi “ufukları aşarak” gideceği bir yer. Ayrıca Bağdat bir başka debdebeli ziyaret için de yaldızlı bir tercih. Bu bu açıdan da yer seçimi Cumhurbaşkanına ana kucağına koşarcasına gitmesi için yapılan bir yüreklendirme. Şimdi itibardan tasarruf edilemediği için, kayıpları hamasetle telafi etmenin yolunu Osmanlı’dan kalma deyiş, tekerleme ve şarkılarla aşma zamanı. Belki de sağduyulu ve biraz da duygusal eski MİT müsteşarının fevkalade rakik bir duruma, bakan olunca bulduğu psikolojik bir çözüm. Onun da işi zor. Hele işin içine bir de güllabicilik girince.
“ İkiz Kuru Kanal” Projesine Suriye’de Geçit Var mı?
Henüz Esat’ın ağzından neyse ki Türkiye’den isteyeceği savaş tazminatı çıkmış değil. Yabancı postalların ülkesini terk etmesi ve ülkesinin toprak bütünlüğüne Türkiye ve Irak’ın saygı göstermesi, zaten halen eşinin hastalığı nedeniyle çok zor günler geçiren Esat için şimdilik yeterli olmalı. Kaldı ki Türkiye, Suriye’nin kuzeyinde, müteahhitlere konutlar yaptırarak neden olduğu zararı kısmen telafi ediyor. İş ki Esat “o sayılmaz. Dahası var” demesin. Türkiye’de halen bulunan sayısı belirsiz Suriyelileri taslarını, taraklarını toplayarak geldikleri yere göndermek için yapılacak pazarlıklar açısından da Bağdat yine iyi bir seçim. Ama ileri bir tazminat talebinin önüne geçmek için Suriye’ye yeni umut kapılarının aralanması, Türkiye’nin Bağdat’ta yapması gereken ilk iş. Daha önce Basra’daki Fav limanından başlayıp, Nusaybin’e kadar uzanacak “İkiz Kuru Kanal” konusunda yazdığım bir yazıda, projenin Kuzey Irak Kürt Yarı özerk bölgesinden geçmesinin önemine değinmiş, Suriye’ye de uzatılması halinde ise bunun bir bölgesel barış projesine dönüşebileceğini ifade etmişti [2]. Projenin anahtarı elbette Bağdat yönetiminde. Ankara ise hem coğrafi bir zorunlulukla, hem de kısmi maddi destek sözü ile projeyle ilişkili. Şimdiye kadar Çavuşoğlu’nun Dışişleri Bakanlığı sırasında 25 ile 47 milyar dolar civarında telaffuz edilen katkının ne kadarı ödendi bilinmez. Ama Türkiye’nin, bölgede Çin’in “kuşak-yol projesine” alternatif ve tamamlayıcı olacak bu projede söz hakkı var. Eğer Bağdat’ta gerçekleşecek ilk “Türkiye-Suriye Yeniden Uzlaşma” veya Normalleşme” toplantısında, Ankara ve Bağdat Suriye’ye de bu önemli bölgesel projede paydaş olma güvencesi verirse, bu Esat için Suriye’nin geleceği açısından önemli olacaktır. Öte yandan yine güvenlik koşullarına bağlı olarak İstanbul- Gaziantep- Nusaybin demiryolu, sınır ötesinde Suriye’ye ilerleyecekse bunun için Ankara’nın, Bağdat toplantısından önce, hem Irak hükumeti ile uzlaşması, hem de Şam ile teknik konularda istişareye başlamış olması önemli. Bağdat’ın böyle bir gelişmeye de kucak açması anlamlı.
Somut Ekonomik Çıkar Uzatılan Zeytin Dalına Eş Değer
Onca senli-benli, sarmaş- dolaş yakınlıktan sonra yıllarca birbirine “gözden ve gönülden Irak olan” iki liderin Bağdat’ta yeniden buluşması ve el sıkışması iyi bir gelişme olacak. Şimdi Ankara’nın Şam’a zeytin dalından öte somut bir ekonomik umut vermesi normalleşmeye ivme kazandıracaktır. Esat en zor koşullarda bile bırakıp gitmediği ülkesinin, içinde bulunduğu bölgede üretim ve ticaret yoluyla artacak refahtan pay alacağını bilme hakkına sahip. Bu fevkalade istikrarsız bölgede, barış, refahın insanlar kadar ülkeler arasındaki adil dağılımına bağlı. Eğer koşullar önümüzdeki aylarda gerçekten Erdoğan-Esat görüşmelerine imkân verirse, “İkiz Kuru Kanal” dan verilecek pay Esat için Suriye’nin toprak bütünlüğüne gösterilecek saygının bir başka işareti olacak. Türkiye Şam ve Ankara ilişkilerinin normalleşmesi için böyle bir projenin bölgesel barışa hizmet edeceği, sınır aşırı terörü azaltacağı ve bölgesel güvenliğe katkıda bulunacağı mutlaka Esat’a telkin edilmeli. Bağdat’ta, bu bölgesel projeye Suriye’nin de katılımının tescili, Ankara’ya Kuzey Suriye’yi usta bir siyasi manevra ile terk etme şansı verecektir. Belki de aynı zamanda projenin ortak güvenliğinin sağlanması konusunda iki ülkeye gelecekte bir işbirliği fırsatı da olur.
[1] Güftesi Vecdi Bingöl, Bestesi ise Münir Nurettin’e ait Mahur şarkıyı, belki Sayın Cumhurbaşkanı zaten seviyordur.
[2] Sema Kalaycıoğlu( 22 Mart, 2024) “Bölgesel kalkınma ve güvenlik”, bknz Muhalif Gazetesi
Misafirler için gizlenen link, görmek için
Giriş yap veya üye ol.
Misafirler için gizlenen link, görmek için
Giriş yap veya üye ol.