Dünyanın en büyük iklim toplantısında ülkemiz "Günün Fosili" ödülünün sahibi oldu. "Vavvvv, uluslararası bir platformda hem de iklim krizini önlemek için yapılan bir toplantıda ödül almak!" diyerek sevinelim mi? Hayır, bilakis üzülelim çünkü bu ödül, iklim değişikliğine karşı "en azı başarmak için en fazlasını yapan" ülkelere veriliyor.
Yaklaşık 2 haftadır Mısır'da olağan üstü kalabalık bir toplantı var. Binlerce kişi, dünyanın en önemli en kapsamlı iklim toplantısında bir araya geldiler COP27 başlığı altında. BM kapsamında 1995 yılından beri her yıl yapılan bu toplantılarda "İKLİM KRİZİ"nin önlenebilmesi için ülkeler önlemlerini açıklıyorlar, çözümler sunup altına imzalar atıyorlar. Örneğin geçtiğimiz yıl "Ormansızlaşmayı önleme" konusunda hemen hemen tüm ülkeler bir protokol altında birleştiler, Türkiye de var bu ülkeler arasında. Bununla birlikte "Kömürsüzleşme" protokolüne imza atmayan ülkeler arasındayız maalesef. Bir de bu toplantılarda ülkeler kendi çalışmalarını açıklıyorlar, iklim krizini önlemek ve iklim krizine uyumlanmak adına. Buna da ülkelerin Ulusal Katkı Beyanı deniliyor. Geçen yıl yapılan taahhütlerin büyük bir kısmı yetersiz bulunmuş hatta ülkelerden beyanlarında güncellenme yapılması istenmişti.
Ne için yetersiz bulunmuştu? Açıklamaya çalışayım;
İklim Krizinin sebebi yeryüzünün kısa sürede insan faaliyetleri sebebi ile ısınmasıydı, bunu artık biliyoruz. İşte yeryüzünün artık ısınmaya tahammülü yok. Daha fazla ısındığı takdirde dünyanın döngüsü bozulacağı için bildiğimizin dışında bir dünyada yaşamaya çalışacak tüm canlılar. Buna çocuklarımız da dahil maalesef. İşte uzmanlar diyor ki "dünya en fazla 1.5 derece ısınmaya toleranslı ama şu anda bile 1.1 derece ısınmış durumda. Ve ülkeler üretimlerine bu şekilde devam ederse, fosil yakıtlardan vazgeçilmez ise dünya 4 hatta 5 dereceye kadar ısınabilir. İşte o yüzden tabiri caiz ise ülkelerin ayaklarını denk alması gerekiyor.
Bizim ülkemiz de Ulusal Katkı Beyanı yeterli bulunulmayan ülkeler arasındaydı. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı da Mısır'daki bu toplantıya gitmeden önce yeni bir taahhüt açıklayacağını duyurmuştu. Olmadı duyuramadı, toplantıya yetişemedi. Bunun üzerine bakanlık ülkemizin yeni iklim eylem planının duyurusu için COP27 adresini verdi. İşte o açıklama hafta içi geldi. Ve bu açıklama bize bir de ödül getirdi.
Günün Fosili ödülü. COP'ta bulunan sivil toplum temsilcilerinin oylarıyla seçilen ve Uluslararası İklim Eylem Ağı (CAN ) tarafından, iklim değişikliğine karşı "EN AZI BAŞARMAK İÇİN EN FAZLASINI YAPAN" ülkelere verilen bir ödül.
Maalesef ki; Türkiye'nin yeni hedefi, beklendiği gibi %35 mutlak emisyon azaltımı değil, %30'un üzerinde emisyon artışı anlamına geliyor.
Yani demek istiyorum ki; Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum tarafından açıklanan güncellenmiş Ulusal Katkı Beyanı ile kirli gazların azaltımından söz etmek mümkün değil.
Şimdi biraz rakamlara boğulacaksınız ama ne demek istediğimi bir de teknik olarak burada açıklamak istiyorum. Okurken burayı atlayabilirsiniz, konunun bütünlüğünü bozmaz. Sadece ilgilenenler için;
Şimdi;
Türkiye 2053 yılında net sıfır emisyon taahhüttü vermişti Paris İklim Sözleşmesini imzalayarak. Şu denilmişti bu imza ile; "2053 yılında ürettiğimiz kirli gazları, yapacağımız çeşitli uygulamalar ile sıfırlayacağız. Ama o zamana kadar yaptığımız üretimler olacak elbette ülkemizin gelişebilmesi için, bu süre için de de bu gazların azaltılması yönünde çalışmalar yapılacak"
Türkiye ilk taahhüdünü 2015'te %21 azaltım hedefi olarak beyan etmişti. 2020 yılında öngörülen toplam emisyonun (sera gazlarını arttıran kirleticiler olarak düşünelim) 599 Milyon Ton CO2e olacağı hesaplanmıştı. Ancak hiçbir azaltım önlemi olmaksızın, TÜİK verilerine göre, 2020 yılında Türkiye'nin toplam emisyonu 524 Milyon Ton CO2e olarak gerçekleşti. Aslında 75 Milyon Ton CO2e bir azalım var gibi gözüküyor değil mi? Hayır yok; durum şu: sadece ilk öngörülen rakam çok yüksek hesaplanmış. 599 Milyon Ton zaten dünyayı 1.5 dereceden fazla ısıtacak bir rakam. Yani başarılı azaltım politika ve uygulamalarıyla değil, öngörülen emisyon miktarının yüksek tahmini nedeniyle tutturulmuş gibi gözüken bir hedef. Böyle bir rakam daha öncede yazdığım gibi zaten dünyanın 1.5 dereceden daha fazla ısınmasını öngörüyor.
Bakan Kurum, yeni yaptığı açıklama ile Türkiye'nin, 2015'de verilen baz senaryo uyarınca 2030'da 1175 Milyon Ton CO2e olması beklenen emisyonlardan %41 azaltım yapacağını taahhüt etti. 2020 yılında 524 milyon Ton CO2e emisyonunun 8 yıl içinde 1175 Milyon tona yükseleceğini öngörmek ve %41 azaltım hedefi koymak, 693,25 milyon Ton CO2e salım olacağını kabul etmek demek. Burada da bir azaltımdan bahsetmek mümkün değil. Bakan ayrıca Türkiye emisyonlarının 2038 yılında zirve yapacağını da açıkladı.
Rakamlardan boğulduk değil mi? Hemen çıkıyorum, Ben yine bu ödül meselesine dönmek istiyorum. Bu ödül sadece bize verilmedi. Yani tek hak eden biz değiliz. İşte diğer ülkelere ve ödülü alma sebeplerine de bakalım birlikte.
Bakan Kurum'un konuşmasında yer verdiği "hiç kimseyi ve hiçbir şeyi geride bırakmamak" ifadesine katılıyorum. Doğaya ekonomik bir girdi olarak bakma yaklaşımından vazgeçilmeli artık.. Ormanlar, meralar, sulak alanlar ve topraklarımız daha gerçekçi iklim hedefi ve katılımcı bir iklim kanunuyla koruma altına alınmalı. İklim Kanunu çalışmalarının da halen devam ettiğinin notunu bırakayım buraya.
Bugün sona erecek toplantıdan bakalım neler çıkacak. Zengin ülkelerin iklim krizinden en çok etkilenen ülkeler için fon sağlama konusunda KAYIP- ZARAR ayak diremesinin sonucunu merak ediyorum en çok da. Bir yanda iklim krizi sonucu evlerini, barklarını, annelerini, çocuklarını, gıdalarını, kısacası her şeylerini kaybeden ülkeler, en son Pakistan'daki selde yaşananlar gibi, ülkenin 3 de 1 'i sular altında kaldı, diğer yanda son bir yılda 170 milyar dolar kâr bildiren fosil yakıt şirketlerine sahip ülkeler. İşte "Bu fon için nerden para bulabiliriz? "diye soranlar için işte şahane bir kaynak.
Yaklaşık 2 haftadır Mısır'da olağan üstü kalabalık bir toplantı var. Binlerce kişi, dünyanın en önemli en kapsamlı iklim toplantısında bir araya geldiler COP27 başlığı altında. BM kapsamında 1995 yılından beri her yıl yapılan bu toplantılarda "İKLİM KRİZİ"nin önlenebilmesi için ülkeler önlemlerini açıklıyorlar, çözümler sunup altına imzalar atıyorlar. Örneğin geçtiğimiz yıl "Ormansızlaşmayı önleme" konusunda hemen hemen tüm ülkeler bir protokol altında birleştiler, Türkiye de var bu ülkeler arasında. Bununla birlikte "Kömürsüzleşme" protokolüne imza atmayan ülkeler arasındayız maalesef. Bir de bu toplantılarda ülkeler kendi çalışmalarını açıklıyorlar, iklim krizini önlemek ve iklim krizine uyumlanmak adına. Buna da ülkelerin Ulusal Katkı Beyanı deniliyor. Geçen yıl yapılan taahhütlerin büyük bir kısmı yetersiz bulunmuş hatta ülkelerden beyanlarında güncellenme yapılması istenmişti.
Ne için yetersiz bulunmuştu? Açıklamaya çalışayım;
İklim Krizinin sebebi yeryüzünün kısa sürede insan faaliyetleri sebebi ile ısınmasıydı, bunu artık biliyoruz. İşte yeryüzünün artık ısınmaya tahammülü yok. Daha fazla ısındığı takdirde dünyanın döngüsü bozulacağı için bildiğimizin dışında bir dünyada yaşamaya çalışacak tüm canlılar. Buna çocuklarımız da dahil maalesef. İşte uzmanlar diyor ki "dünya en fazla 1.5 derece ısınmaya toleranslı ama şu anda bile 1.1 derece ısınmış durumda. Ve ülkeler üretimlerine bu şekilde devam ederse, fosil yakıtlardan vazgeçilmez ise dünya 4 hatta 5 dereceye kadar ısınabilir. İşte o yüzden tabiri caiz ise ülkelerin ayaklarını denk alması gerekiyor.
Bizim ülkemiz de Ulusal Katkı Beyanı yeterli bulunulmayan ülkeler arasındaydı. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı da Mısır'daki bu toplantıya gitmeden önce yeni bir taahhüt açıklayacağını duyurmuştu. Olmadı duyuramadı, toplantıya yetişemedi. Bunun üzerine bakanlık ülkemizin yeni iklim eylem planının duyurusu için COP27 adresini verdi. İşte o açıklama hafta içi geldi. Ve bu açıklama bize bir de ödül getirdi.
Günün Fosili ödülü. COP'ta bulunan sivil toplum temsilcilerinin oylarıyla seçilen ve Uluslararası İklim Eylem Ağı (CAN ) tarafından, iklim değişikliğine karşı "EN AZI BAŞARMAK İÇİN EN FAZLASINI YAPAN" ülkelere verilen bir ödül.
Maalesef ki; Türkiye'nin yeni hedefi, beklendiği gibi %35 mutlak emisyon azaltımı değil, %30'un üzerinde emisyon artışı anlamına geliyor.
Yani demek istiyorum ki; Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum tarafından açıklanan güncellenmiş Ulusal Katkı Beyanı ile kirli gazların azaltımından söz etmek mümkün değil.
Şimdi biraz rakamlara boğulacaksınız ama ne demek istediğimi bir de teknik olarak burada açıklamak istiyorum. Okurken burayı atlayabilirsiniz, konunun bütünlüğünü bozmaz. Sadece ilgilenenler için;
Şimdi;
Türkiye 2053 yılında net sıfır emisyon taahhüttü vermişti Paris İklim Sözleşmesini imzalayarak. Şu denilmişti bu imza ile; "2053 yılında ürettiğimiz kirli gazları, yapacağımız çeşitli uygulamalar ile sıfırlayacağız. Ama o zamana kadar yaptığımız üretimler olacak elbette ülkemizin gelişebilmesi için, bu süre için de de bu gazların azaltılması yönünde çalışmalar yapılacak"
Türkiye ilk taahhüdünü 2015'te %21 azaltım hedefi olarak beyan etmişti. 2020 yılında öngörülen toplam emisyonun (sera gazlarını arttıran kirleticiler olarak düşünelim) 599 Milyon Ton CO2e olacağı hesaplanmıştı. Ancak hiçbir azaltım önlemi olmaksızın, TÜİK verilerine göre, 2020 yılında Türkiye'nin toplam emisyonu 524 Milyon Ton CO2e olarak gerçekleşti. Aslında 75 Milyon Ton CO2e bir azalım var gibi gözüküyor değil mi? Hayır yok; durum şu: sadece ilk öngörülen rakam çok yüksek hesaplanmış. 599 Milyon Ton zaten dünyayı 1.5 dereceden fazla ısıtacak bir rakam. Yani başarılı azaltım politika ve uygulamalarıyla değil, öngörülen emisyon miktarının yüksek tahmini nedeniyle tutturulmuş gibi gözüken bir hedef. Böyle bir rakam daha öncede yazdığım gibi zaten dünyanın 1.5 dereceden daha fazla ısınmasını öngörüyor.
Bakan Kurum, yeni yaptığı açıklama ile Türkiye'nin, 2015'de verilen baz senaryo uyarınca 2030'da 1175 Milyon Ton CO2e olması beklenen emisyonlardan %41 azaltım yapacağını taahhüt etti. 2020 yılında 524 milyon Ton CO2e emisyonunun 8 yıl içinde 1175 Milyon tona yükseleceğini öngörmek ve %41 azaltım hedefi koymak, 693,25 milyon Ton CO2e salım olacağını kabul etmek demek. Burada da bir azaltımdan bahsetmek mümkün değil. Bakan ayrıca Türkiye emisyonlarının 2038 yılında zirve yapacağını da açıkladı.
Rakamlardan boğulduk değil mi? Hemen çıkıyorum, Ben yine bu ödül meselesine dönmek istiyorum. Bu ödül sadece bize verilmedi. Yani tek hak eden biz değiliz. İşte diğer ülkelere ve ödülü alma sebeplerine de bakalım birlikte.
- İlk "Günün Fosili" ödülü, Amerika Birleşik Devletleri'ne verildi. "Enerji Geçişi Hızlandırıcısı"programı ile aldı bu ödülü Amerika. ÖDÜLÜN VERİLİŞ NEDENİ; bu programın bir iklim eylemi olarak satılmaya çalışılması ve ABD'nin Rockefeller Vakfı ve Bezos Earth Fund gibi kurumsal gruplarla ortaklaşa yürüteceği bir karbon ofset planı olması.
- Bu arada Amerika KAYIP-ZARAR fonunu da desteklemeyeceğini açıkladı. Bu yılki toplantının ana gündem maddesi "kayıp ve zarar fonu". Yani "İklim Krizine" en az katkısı olup da iklim krizinden en çok etkilenen ekonomik girdileri daha düşük olan ülkelere yapılması gereken yardım. İşte bu yılki toplantıda ana konu bu yardımların yapılması için bir fon kurulmasıydı, ancak Amerika böyle bir fonu desteklemeyeceğini onun yerine hali hazırdaki fonların kullanılmasını istediğini açıkladı.
- İkinci "Günün Fosili" Ödülü, Rusya'nın oldu. ÖDÜLÜN VERİLİŞ NEDENİ; Rusya'nın Ukrayna'da sürdürdüğü işgali fosil yakıt parası ile finanse etmesi. Rusya, Ukrayna Savaşı'nda şu anda kadar 33 milyon tondan fazla karbondioksit emisyonu üretti.
- Bir diğer ödüle layık görülen ülke ev sahibi Mısır oldu. Kıskanmayalım ama Mısır iki gün üst üste Günün Fosili Ödülü'nü kazandı. Ancak ikinci günün ödülünü Birleşik Arap Emirlikleri ile paylaşmak zorunda kaldı. (COP28'in önümüzdeki yıl BAE de yapılması planlanıyor). Bu ülkelere ÖDÜLÜN VERİLİŞ NEDENİ ise şöyle: Mısır'ın fosil yakıtlara verdiği desteğin sürmesi. Mısır Enerji Bakanının, doğal gazı "en az emisyonlu" geçiş dönemi yakıtı olarak tanımlaması.
- BAE'nin nedeni ise gerçekten çok komik, ben bunu öğrendiğimde çok güldüm. İklim Krizinin önlenmesi için yapılan bu büyük organizasyonda kendisine ayrılan alanı doğal gaz sanayisini tanıtmak için kullanmış olması. STK'ların bu durumu yorumlama şeklini de çok gerçekçi buldum açıkçası; diyorlar ki; "BAE burayı iklim değişikliğini önlemek için yapılan bir toplantı değil de fosil yakıt üreticileri konferansı sanıyor"
Bakan Kurum'un konuşmasında yer verdiği "hiç kimseyi ve hiçbir şeyi geride bırakmamak" ifadesine katılıyorum. Doğaya ekonomik bir girdi olarak bakma yaklaşımından vazgeçilmeli artık.. Ormanlar, meralar, sulak alanlar ve topraklarımız daha gerçekçi iklim hedefi ve katılımcı bir iklim kanunuyla koruma altına alınmalı. İklim Kanunu çalışmalarının da halen devam ettiğinin notunu bırakayım buraya.
Bugün sona erecek toplantıdan bakalım neler çıkacak. Zengin ülkelerin iklim krizinden en çok etkilenen ülkeler için fon sağlama konusunda KAYIP- ZARAR ayak diremesinin sonucunu merak ediyorum en çok da. Bir yanda iklim krizi sonucu evlerini, barklarını, annelerini, çocuklarını, gıdalarını, kısacası her şeylerini kaybeden ülkeler, en son Pakistan'daki selde yaşananlar gibi, ülkenin 3 de 1 'i sular altında kaldı, diğer yanda son bir yılda 170 milyar dolar kâr bildiren fosil yakıt şirketlerine sahip ülkeler. İşte "Bu fon için nerden para bulabiliriz? "diye soranlar için işte şahane bir kaynak.