YAŞAMAYA HAKKI OLMAYANLAR
Eline geçirdiği yaba ile defalarca şişleyerek masum ve savunmasız bir yavru köpeği katleden “yaratık”ın bir saniye bile yaşamaya hakkı yoktur.
Maraş depreminin enkazından küçük Çınar’ı kurtaran, güzeller güzeli Aleks köpeği zehirleyen yaratıkların bir saniye bile yaşaması, Tanrıya küfürdür.
Yayın yasaklarıyla vs. ne kadar saklanmaya çalışılırsa çalışılsın, yeni bir, tarikat bağlantılı “çocuk gelin” cinayeti olduğu yönünde çok güçlü belirtiler olan, daha bebek sayılabilecek Narin Güran olayının faili katil, bu dünyada bir saniye bile yaşamayı hak etmemektedir.
Biri ağzında emziği ile dört çocuğunu ve boşanma aşamasındaki eşini katleden, insan sıfatına bürünmüş iblisin, bugüne kadar yaşamış olması bile Tanrıya hakarettir.
Yine boşanma aşamasında olduğu eşini, sokakta, kafasına kaldırım taşı vurarak hunharca öldüren vahşi yaratığın bu dünyaya gelmiş olması bile en büyük günahtır.
ÜLKEYE EN BÜYÜK KÖTÜLÜK
Ülkeyi 23 yılda cehenneme çeviren; insanların cinnet geçirmesine yol açan; kadınların, çocukların, insanın kadim tarihten beri en yakın ve sadık dostu olan kedilerin, köpeklerin katledilmesini söz ve hareketleri ile özendiren, cesaretlendiren vicdansızların, bir saniye bile ülkeyi yönetmeleri, bu ülkeye ve ulusa yapılabilecek en büyük kötülük, Tanrıya karşı işlenebilecek en büyük suç ve günahtır.
Her saniye ülke insanlarını birbirine karşı kışkırtan, ötekileştiren, düşmanlaştıran ve bundan medet uman; bir avuç yandaş dışında ülke insanını yoksulluğa, açlığa mahkûm ederek ruh sağlığını bozan bir yönetimin bu tutumu nedeniyle cinnet geçiren toplumu bir de tepeden tırnağa silahlandıran bir iktidarın görevde kaldığı her saniye, Türkiye Cumhuriyeti’nin sonunu çabuklaştırmaktadır.
ÜLKENİN VARLIKLARINI ELDEN ÇIKARDILAR
Cumhuriyet’in yoktan var ettiği varlıklarını bir bir elden çıkaran; ülkenin bütün zenginliklerini, kaynaklarını emperyalizmin doymak bilmeyen iştahına terk eden; sömürge ülkelerinde bile görülmedik düzenlemelerle üç beş yandaşa ve emperyalistlere devreden; Türkiye’yi altından kalkamayacağı bir dış borç batağına sürükleyerek, Osmanlıyı batıran “Düyun-u Umumiye” dönemini geri getiren bir iktidarın, görevde kaldığı her dakika sadece felaketi çabuklaştırmakta ve ağırlaştırmaktadır.
Elde avuçta kalmayınca ülkenin doğal varlıklarına, zenginliklerine göz diken; yanmasına, yakılmasına göz yumduğu orman arazilerini, rant amacıyla yandaşlarına tahsis eden; Anayasa’nın amir hükümlerine hatta kesin yargı kararlarına rağmen orman arazilerini, tek imza ile orman dışına çıkaran bir iktidarın görevde kaldığı her saniye ülkenin felaketini yaklaştırmaktadır.
İnci Kefali gibi sadece Türkiye’ye özgü endemik veya kum zambağı gibi ender ve değerli fauna ve flora türlerimizi, hoyratça ve adeta özel bir amaçla yok eden; eşi bulunmaz, dünyada nam salmış Mavi Yolculuk gibi turizm etkinliklerinin gözbebeği olması gereken kıyılarımızı; üç beş yandaşa peşkeş çeken bir iktidarın görevde bulunduğu her dakika, ülkeye onarılmaz zararlar vermektedir.
TARIM, HAYVANCILIK YOK OLDU
Kendisini besleyen ender bir ülke devralan ancak 23 yılda tarım ve hayvancılığı bitiren; hemen her konuda dışa, ithalata muhtaç bir ülke konumuna indirgeyen bir iktidarın, bir gün daha görevde kalması, Türk ulusunun aç, biilaç halini daha da ağırlaştıracaktır.
Ülkeyi kısa sürede içine düşürdüğü vahim ekonomik durum nedeniyle de dış politikada ülke çıkarlarını korumaktan aciz -belki de zaten böyle bir amacı bulunmayan -Türkiye için beka sorunu olan Kıbrıs, Ege, Doğu Akdeniz, AB vb benzeri temel dış politika alanlarında ülkenin seçeneklerini sıfırlayan; her türlü baskıya ve yönlendirmeye açık hale getiren bir iktidarın bir saniye daha görevde kalması, Türkiye Cumhuriyeti’nin sonunu çabuklaştıran bir durumdur.
TEK KONU BU İKTİDARDAN KURTULMAKTIR
Yukarıdaki kısacık özet bile göstermektedir ki Türkiye Cumhuriyeti’nin tek, en önemli ve ivedi sorunu, Erdoğan tek adam rejiminden ve AKP iktidarından kurtulmaktır. Bunun yöntemi, en kısa zamanda erken seçimdir.
Aslında gidici olduklarını onlar da görmekte, bilmekte hatta AKP önde gelenleri bunu artık açıkça dile de getirmektedirler. Ancak, erken seçim özellikle Erdoğan’ın korkulu rüyasıdır ve bunu engellemek için her şeyi yapmaya hazır olduğu anlaşılmaktadır. Bu da erken seçimin muhalefet özellikle de CHP tarafından zorlanması gerektiğini göstermektedir ki demokrasilerde doğrusu da budur.
CHP, artık sadece biran önce erken seçimi zorlamaya odaklanmalı ve tüm çalışmalarını bu hedefe yönlendirmelidir.
CHP’DEN BEKLENEN, ERKEN SEÇİMİ DAYATMAKTIR. GERİSİ ABESLE İŞTİGALDİR
Bir yanda İmamoğlu’nun cumhurbaşkanlığı, bir yanda Kılıçdaroğlu’nun yeniden CHP başkanlığı hırsları; bir yanda geçmişte her mevkie gelmiş olup da ülkenin bugünlere gelmesini engelleyemedikleri halde hala “vatan kurtaran aslan” rolüne soyunmaya çalışanların veya onlara böyle bir olanak tanıyan şimdiki CHP yönetiminin, “normalleşme” gibi safsataları veya zaten bugünkü tüzükle bile yapılmasına bir engel bulunmayan, “ön seçim” vb kararı almak bahanesiyle Tüzük Kurultayı gibi anlamsız ve zamansız uğraşılarla zaman yitirip ülkenin geleceğini tehlikeye atmaya hakları yoktur. Kurultay yapılacaksa orada sadece ve sadece, iktidara gelindiğinde hangi alanda, nelerin yapılacağı tartışılmalı, bunlar metinlere geçirilmeli ve zaman kaybedilmeden kamuoyuna açıklanmalıdır.
CHP, toplumu harekete geçirip, sürekli toplumsal muhalefetle en kısa zamanda bir erken seçimi dayatıp, bu iktidarı değiştiremezse, korkarım çok geçmeden, laik, demokratik, sosyal hukuk devleti, Atatürk Türkiye’sinden geriye hiç bir şey kalmayacaktır.
Özgür Özel, İsmet İnönü’nün, “namuslular, namussuzlar kadar cesur olmak zorundadırlar.” sözlerini tekrarlarken doğru söylüyordu. CHP en az, mezuniyet töreninde kılıçlarını çekip, “Mustafa Kemal’in askerleriyiz.” diyerek, AKP’nin kaldırdığı andı okuyan Kara Harp Okulu mezunları; Özgür Özel de onlara liderlik eden, Kara Harp Okulu Birincisi, gururumuz kadın Teğmen Ebru Eroğlu kadar cesur olmalıdır.
Yitirilecek zaman kalmamıştır. Yoksa her şey için çok geç olacaktır.
Maraş depreminin enkazından küçük Çınar’ı kurtaran, güzeller güzeli Aleks köpeği zehirleyen yaratıkların bir saniye bile yaşaması, Tanrıya küfürdür.
Yayın yasaklarıyla vs. ne kadar saklanmaya çalışılırsa çalışılsın, yeni bir, tarikat bağlantılı “çocuk gelin” cinayeti olduğu yönünde çok güçlü belirtiler olan, daha bebek sayılabilecek Narin Güran olayının faili katil, bu dünyada bir saniye bile yaşamayı hak etmemektedir.
Biri ağzında emziği ile dört çocuğunu ve boşanma aşamasındaki eşini katleden, insan sıfatına bürünmüş iblisin, bugüne kadar yaşamış olması bile Tanrıya hakarettir.
Yine boşanma aşamasında olduğu eşini, sokakta, kafasına kaldırım taşı vurarak hunharca öldüren vahşi yaratığın bu dünyaya gelmiş olması bile en büyük günahtır.
ÜLKEYE EN BÜYÜK KÖTÜLÜK
Ülkeyi 23 yılda cehenneme çeviren; insanların cinnet geçirmesine yol açan; kadınların, çocukların, insanın kadim tarihten beri en yakın ve sadık dostu olan kedilerin, köpeklerin katledilmesini söz ve hareketleri ile özendiren, cesaretlendiren vicdansızların, bir saniye bile ülkeyi yönetmeleri, bu ülkeye ve ulusa yapılabilecek en büyük kötülük, Tanrıya karşı işlenebilecek en büyük suç ve günahtır.
Her saniye ülke insanlarını birbirine karşı kışkırtan, ötekileştiren, düşmanlaştıran ve bundan medet uman; bir avuç yandaş dışında ülke insanını yoksulluğa, açlığa mahkûm ederek ruh sağlığını bozan bir yönetimin bu tutumu nedeniyle cinnet geçiren toplumu bir de tepeden tırnağa silahlandıran bir iktidarın görevde kaldığı her saniye, Türkiye Cumhuriyeti’nin sonunu çabuklaştırmaktadır.
ÜLKENİN VARLIKLARINI ELDEN ÇIKARDILAR
Cumhuriyet’in yoktan var ettiği varlıklarını bir bir elden çıkaran; ülkenin bütün zenginliklerini, kaynaklarını emperyalizmin doymak bilmeyen iştahına terk eden; sömürge ülkelerinde bile görülmedik düzenlemelerle üç beş yandaşa ve emperyalistlere devreden; Türkiye’yi altından kalkamayacağı bir dış borç batağına sürükleyerek, Osmanlıyı batıran “Düyun-u Umumiye” dönemini geri getiren bir iktidarın, görevde kaldığı her dakika sadece felaketi çabuklaştırmakta ve ağırlaştırmaktadır.
Elde avuçta kalmayınca ülkenin doğal varlıklarına, zenginliklerine göz diken; yanmasına, yakılmasına göz yumduğu orman arazilerini, rant amacıyla yandaşlarına tahsis eden; Anayasa’nın amir hükümlerine hatta kesin yargı kararlarına rağmen orman arazilerini, tek imza ile orman dışına çıkaran bir iktidarın görevde kaldığı her saniye ülkenin felaketini yaklaştırmaktadır.
İnci Kefali gibi sadece Türkiye’ye özgü endemik veya kum zambağı gibi ender ve değerli fauna ve flora türlerimizi, hoyratça ve adeta özel bir amaçla yok eden; eşi bulunmaz, dünyada nam salmış Mavi Yolculuk gibi turizm etkinliklerinin gözbebeği olması gereken kıyılarımızı; üç beş yandaşa peşkeş çeken bir iktidarın görevde bulunduğu her dakika, ülkeye onarılmaz zararlar vermektedir.
TARIM, HAYVANCILIK YOK OLDU
Kendisini besleyen ender bir ülke devralan ancak 23 yılda tarım ve hayvancılığı bitiren; hemen her konuda dışa, ithalata muhtaç bir ülke konumuna indirgeyen bir iktidarın, bir gün daha görevde kalması, Türk ulusunun aç, biilaç halini daha da ağırlaştıracaktır.
Ülkeyi kısa sürede içine düşürdüğü vahim ekonomik durum nedeniyle de dış politikada ülke çıkarlarını korumaktan aciz -belki de zaten böyle bir amacı bulunmayan -Türkiye için beka sorunu olan Kıbrıs, Ege, Doğu Akdeniz, AB vb benzeri temel dış politika alanlarında ülkenin seçeneklerini sıfırlayan; her türlü baskıya ve yönlendirmeye açık hale getiren bir iktidarın bir saniye daha görevde kalması, Türkiye Cumhuriyeti’nin sonunu çabuklaştıran bir durumdur.
TEK KONU BU İKTİDARDAN KURTULMAKTIR
Yukarıdaki kısacık özet bile göstermektedir ki Türkiye Cumhuriyeti’nin tek, en önemli ve ivedi sorunu, Erdoğan tek adam rejiminden ve AKP iktidarından kurtulmaktır. Bunun yöntemi, en kısa zamanda erken seçimdir.
Aslında gidici olduklarını onlar da görmekte, bilmekte hatta AKP önde gelenleri bunu artık açıkça dile de getirmektedirler. Ancak, erken seçim özellikle Erdoğan’ın korkulu rüyasıdır ve bunu engellemek için her şeyi yapmaya hazır olduğu anlaşılmaktadır. Bu da erken seçimin muhalefet özellikle de CHP tarafından zorlanması gerektiğini göstermektedir ki demokrasilerde doğrusu da budur.
CHP, artık sadece biran önce erken seçimi zorlamaya odaklanmalı ve tüm çalışmalarını bu hedefe yönlendirmelidir.
CHP’DEN BEKLENEN, ERKEN SEÇİMİ DAYATMAKTIR. GERİSİ ABESLE İŞTİGALDİR
Bir yanda İmamoğlu’nun cumhurbaşkanlığı, bir yanda Kılıçdaroğlu’nun yeniden CHP başkanlığı hırsları; bir yanda geçmişte her mevkie gelmiş olup da ülkenin bugünlere gelmesini engelleyemedikleri halde hala “vatan kurtaran aslan” rolüne soyunmaya çalışanların veya onlara böyle bir olanak tanıyan şimdiki CHP yönetiminin, “normalleşme” gibi safsataları veya zaten bugünkü tüzükle bile yapılmasına bir engel bulunmayan, “ön seçim” vb kararı almak bahanesiyle Tüzük Kurultayı gibi anlamsız ve zamansız uğraşılarla zaman yitirip ülkenin geleceğini tehlikeye atmaya hakları yoktur. Kurultay yapılacaksa orada sadece ve sadece, iktidara gelindiğinde hangi alanda, nelerin yapılacağı tartışılmalı, bunlar metinlere geçirilmeli ve zaman kaybedilmeden kamuoyuna açıklanmalıdır.
CHP, toplumu harekete geçirip, sürekli toplumsal muhalefetle en kısa zamanda bir erken seçimi dayatıp, bu iktidarı değiştiremezse, korkarım çok geçmeden, laik, demokratik, sosyal hukuk devleti, Atatürk Türkiye’sinden geriye hiç bir şey kalmayacaktır.
Özgür Özel, İsmet İnönü’nün, “namuslular, namussuzlar kadar cesur olmak zorundadırlar.” sözlerini tekrarlarken doğru söylüyordu. CHP en az, mezuniyet töreninde kılıçlarını çekip, “Mustafa Kemal’in askerleriyiz.” diyerek, AKP’nin kaldırdığı andı okuyan Kara Harp Okulu mezunları; Özgür Özel de onlara liderlik eden, Kara Harp Okulu Birincisi, gururumuz kadın Teğmen Ebru Eroğlu kadar cesur olmalıdır.
Yitirilecek zaman kalmamıştır. Yoksa her şey için çok geç olacaktır.
Misafirler için gizlenen link, görmek için
Giriş yap veya üye ol.