Michael Rubin, özellikle Ortadoğu konularında uzmanlaşmış Amerikalı bir tarihçi. American Enterprise Institute isimli düşünce kuruluşunun önde gelen araştırmacılarından. Aynı zamanda haber-makale sitesi 19fortyfive.com'da yazıları yayımlanıyor. Rubin, seçildiği ilk yıllardan itibaren AKP iktidarına ve lideri Tayyip Erdoğan'a sert muhalefet etmesiyle biliniyor. 19fortyfive.com'da iki gün önce yer alan yazısının başlığı "Bir Sonraki 9/11 Türkiye'den Kaynaklanabilir mi?"
Birlikte okuyalım:
"New York'taki Dünya Ticaret Merkezi ve Washington'da Pentagon'u vuran 11 Eylül 2001 tarihli terör saldırıları öncesi Suudi Arabistan sütten çıkmış ak kaşıktı. Suudi liderler Amerikalı meslektaşlarını pek de güzel ikna etmişlerdi. Gerek Demokrat gerekse de Cumhuriyetçi yönetimler, Suudi Arabistan'la imzalanmış olan güvenlik ortaklığı anlaşmasına dayanarak Riyad yönetiminin radikal İslam'ı desteklediği kaygılarını kesinlikle ciddiye almıyorlardı.
"Gerçekte olanları ciddiye almamaları biraz da kasıtlıydı. Çünkü Suudilerle ters düşmek onlardan elde ettikleri çıkarlara veda etmek anlamına gelecekti.
"Bugünkü yeni nesil Amerikalı siyaset yapıcıların geçmiş olaylardan ders almadıkları anlaşılıyor. Türkiye bugün 21. Yüzyılın Suudi Arabistan'ı haline geldi. Yani Ankara aşırı unsurlar ve küresel militanlığın yetiştirildiği bir kuvöz oldu. "
HİKMETYAR'IN DİZİNİN DİBİNDEKİ ERDOÐAN
İktidara gelişinin ilk bir kaç yılında Erdoğan'ın makul, dengeli bir siyasetçi görünümü verdiğine dikkat çeken Rubin şöyle devam ediyor:
"Amerikan karşıtlığı söylemleri dinleyen ya da Afganlı terorist lider Gülbeddin Hikmetyar'ın dizinin dibinde ondan akıl alan Erdoğan'ı videoları var. Başbakanlığa gelmeden önce söyledikleri Erdoğan'ın beyninin gerisindeki gerçek gündeminin ne olduğunu açığa vurmuştur. Onun Batı yanlısı söylemleri istisnadır; kaideyi bozmaz.
George Bush'tan Donald Trump'a kadar iş başında olan Başkanlar Erdoğan'ı ortak olarak görmüştür ama Erdoğan'ın gerçek gündemi her zaman farklı olmuştur. "
Rubin'in yazısının bundan sonraki bölümü ilginç bilgiler veriyor. Şöyle:
"Gizli telefon dinlemelerinden elde edilen bilgiler Erdoğan'ın ofisinin Nijeryalı IŞİD militanlarına silah yardımı yaptığına işaret ediyor. Kimileri Erdoğan Yönetimi'yle IŞİD arasındaki ilişkilerin Dünya Ticaret Merkezi saldırısından önce Suudi Arabistan'la El Kaide arasındaki ilişkilerden bile daha geniş çaplı olduğunu söylüyor.
"Türkiye adına vesayet savaşında çarpışanlar Suriye'nin kuzeyinde Afrin gibi bölgeleri Kürtlerin elinden aldıktan sonra buraları İslamcı terorist yetiştirme kamplarına dönüştürdüler. "
Rubin yazısının ilerleyen bölümlerinde Rusya Lideri Putin'in özellikle Ukrayna Savaşı'nda kullandığı Wagner isimli katiller ordusunun Türkiye'ye silah yardımı için baş vurduğunu, ancak ne cevap aldıklarının bilinmediğini şu cümlelerle anlatıyor:
"Bu şimdilik gizli tutuluyor ancak Türkiye'nin Kremlin'in marifetlerini açıklamaya yanaşmayacağı da bir gerçek.
"20. Yüzyılda Suudi Arabistan cami ve medreseleri bulunan küresel bir takım yardım örgütlerine (Rabıta gibi-L.E.T.) destek verdi. Bugün Türkiye aynısını yapıyor. Erdoğan bir zamanlar müttefiki olan, şimdi ise düşmanı ilan ettiği Fethullah Gülen'in eğitim sistemini yok ederken öbür taraftan da Müslüman Kardeşler'i temel alan kendi eğitim sistemini özellikle Afrika ülkelerine yayıyor."
TÜRK ENERJİ ŞİRKETLERİNDE ÇALIŞAN ESKİ ABD'Lİ DİPLOMATLAR
Bütün bunlara rağmen Türkiye'nin ABD'de hala kısmen de olsa itibarının bulunduğunu vurgulayan Rubin yazısına zehir zemberek cümlelerle devam ediyor:
"Türkiye'de bir zamanlar görev yapmış olan eski büyükelçiler ve savunma ataşeleri bugün Türkiye içinde iş hayatına atılmış durumdalar. Bunlardan kimileri de Türkiye'deki enerji şirketlerinde görevliler. Bu kişiler Türkiye'deki resmi görevleri sırasında Erdoğan'ın İslam militanlığıyla bağlantılı olduğunu hep reddetmişlerdi. Şimdi ortaya çıkan kanıtlarla bunu reddetmeleri imkanı kalmadı. Ama şimdi de Türkiye'nin NATO üyeliği ve askeri öneminin büyüklüğünü savunuyorlar.
"Çoğu Türkiye'den hesap sorulursa ülkenin Rus ya da Çin kampına kayabileceği tehlikesinden söz ediyor. Bütün bu yazdıklarım iki taraf arasındaki ilişkinin ne kadar çürüdüğünü gösteriyor.
"Açık söylemek gerekirse Erdoğan bizzat ABD aleyhinde komplo kurmuyor olabilir; tıpkı Suudi eski Kralı Fahd gibi belki radikal İslamcı unsurları kendi çıkarı için kontrol altında tutabileceğine fazlasıyla güvenmiştir. Ama hatalıdır. Bu tür radikal gruplar hiç bir zaman kontrol edilemezler.
"Bugün Amerikalı yetkililer 20. Yüzyılda Suudi Arabistan'la ilişkilerde yaptıkları hataları Türkiye'yle ilişkilerde tekrar edecekler mi? Sırf Türkiye 'yle ilişkiler ABD'nin ulusal çıkarlarına hizmet ediyor diye Beyaz Saray, Dışişleri Bakanlığı, Pentagon'daki yetkililer ve düşünce kuruluşları, tıpkı 20. Yüzyılda Suudi Arabistan'a olduğu gibi Ankara'nın kötücül davranışlarını ve ihanetlerini ört bas etmeye devam edecekler mi? "
Michael Rubin'in bu yazısında işaret ettiği Türk-ABD ilişkilerinin zaman içinde ne kadar çürüdüğü ve ortalığa leş gibi kokuların yayıldığı yeni bir bilgi değil. Ankara'daki görevinden ayrıldıktan sonra İHLAS Holding şirketlerinde çalışan, o zamanki İHLAS'ın patronu Enver Ören'e danışmanlık yapan ABD Büyükelçilerini biliyoruz. Hatta bu büyükelçilerden birisi diplomatlık sonrası atıldığı iş yaşamında tanıdığı bir hanım kızımızla evlenmişti. Hayırlara vesile olsun. Yazıda en çok dikkat edilmesi gereken bölüm bana göre, kimi Amerikalı diplomatların, kendi çıkarları (isterseniz bunu kendi keseleri diye okuyun) uğruna olan bitene seyirci kalmaları, seyirci kalmakla yetinmeyip gerçekleri ört bas etmeleridir. Ben Michael Rubin gibi kötümserlik edip Türkiye'yi 21. Yüzyılın Suudi Arabistan'ı olarak görmek istemiyorum. Ancak 14 Mayıs seçimlerine bir aydan daha kısa bir zaman kalmışken de kaygılanmaktan kendimi alamıyorum.
Birlikte okuyalım:
"New York'taki Dünya Ticaret Merkezi ve Washington'da Pentagon'u vuran 11 Eylül 2001 tarihli terör saldırıları öncesi Suudi Arabistan sütten çıkmış ak kaşıktı. Suudi liderler Amerikalı meslektaşlarını pek de güzel ikna etmişlerdi. Gerek Demokrat gerekse de Cumhuriyetçi yönetimler, Suudi Arabistan'la imzalanmış olan güvenlik ortaklığı anlaşmasına dayanarak Riyad yönetiminin radikal İslam'ı desteklediği kaygılarını kesinlikle ciddiye almıyorlardı.
"Gerçekte olanları ciddiye almamaları biraz da kasıtlıydı. Çünkü Suudilerle ters düşmek onlardan elde ettikleri çıkarlara veda etmek anlamına gelecekti.
"Bugünkü yeni nesil Amerikalı siyaset yapıcıların geçmiş olaylardan ders almadıkları anlaşılıyor. Türkiye bugün 21. Yüzyılın Suudi Arabistan'ı haline geldi. Yani Ankara aşırı unsurlar ve küresel militanlığın yetiştirildiği bir kuvöz oldu. "
HİKMETYAR'IN DİZİNİN DİBİNDEKİ ERDOÐAN
İktidara gelişinin ilk bir kaç yılında Erdoğan'ın makul, dengeli bir siyasetçi görünümü verdiğine dikkat çeken Rubin şöyle devam ediyor:
"Amerikan karşıtlığı söylemleri dinleyen ya da Afganlı terorist lider Gülbeddin Hikmetyar'ın dizinin dibinde ondan akıl alan Erdoğan'ı videoları var. Başbakanlığa gelmeden önce söyledikleri Erdoğan'ın beyninin gerisindeki gerçek gündeminin ne olduğunu açığa vurmuştur. Onun Batı yanlısı söylemleri istisnadır; kaideyi bozmaz.
George Bush'tan Donald Trump'a kadar iş başında olan Başkanlar Erdoğan'ı ortak olarak görmüştür ama Erdoğan'ın gerçek gündemi her zaman farklı olmuştur. "
Rubin'in yazısının bundan sonraki bölümü ilginç bilgiler veriyor. Şöyle:
"Gizli telefon dinlemelerinden elde edilen bilgiler Erdoğan'ın ofisinin Nijeryalı IŞİD militanlarına silah yardımı yaptığına işaret ediyor. Kimileri Erdoğan Yönetimi'yle IŞİD arasındaki ilişkilerin Dünya Ticaret Merkezi saldırısından önce Suudi Arabistan'la El Kaide arasındaki ilişkilerden bile daha geniş çaplı olduğunu söylüyor.
"Türkiye adına vesayet savaşında çarpışanlar Suriye'nin kuzeyinde Afrin gibi bölgeleri Kürtlerin elinden aldıktan sonra buraları İslamcı terorist yetiştirme kamplarına dönüştürdüler. "
Rubin yazısının ilerleyen bölümlerinde Rusya Lideri Putin'in özellikle Ukrayna Savaşı'nda kullandığı Wagner isimli katiller ordusunun Türkiye'ye silah yardımı için baş vurduğunu, ancak ne cevap aldıklarının bilinmediğini şu cümlelerle anlatıyor:
"Bu şimdilik gizli tutuluyor ancak Türkiye'nin Kremlin'in marifetlerini açıklamaya yanaşmayacağı da bir gerçek.
"20. Yüzyılda Suudi Arabistan cami ve medreseleri bulunan küresel bir takım yardım örgütlerine (Rabıta gibi-L.E.T.) destek verdi. Bugün Türkiye aynısını yapıyor. Erdoğan bir zamanlar müttefiki olan, şimdi ise düşmanı ilan ettiği Fethullah Gülen'in eğitim sistemini yok ederken öbür taraftan da Müslüman Kardeşler'i temel alan kendi eğitim sistemini özellikle Afrika ülkelerine yayıyor."
TÜRK ENERJİ ŞİRKETLERİNDE ÇALIŞAN ESKİ ABD'Lİ DİPLOMATLAR
Bütün bunlara rağmen Türkiye'nin ABD'de hala kısmen de olsa itibarının bulunduğunu vurgulayan Rubin yazısına zehir zemberek cümlelerle devam ediyor:
"Türkiye'de bir zamanlar görev yapmış olan eski büyükelçiler ve savunma ataşeleri bugün Türkiye içinde iş hayatına atılmış durumdalar. Bunlardan kimileri de Türkiye'deki enerji şirketlerinde görevliler. Bu kişiler Türkiye'deki resmi görevleri sırasında Erdoğan'ın İslam militanlığıyla bağlantılı olduğunu hep reddetmişlerdi. Şimdi ortaya çıkan kanıtlarla bunu reddetmeleri imkanı kalmadı. Ama şimdi de Türkiye'nin NATO üyeliği ve askeri öneminin büyüklüğünü savunuyorlar.
"Çoğu Türkiye'den hesap sorulursa ülkenin Rus ya da Çin kampına kayabileceği tehlikesinden söz ediyor. Bütün bu yazdıklarım iki taraf arasındaki ilişkinin ne kadar çürüdüğünü gösteriyor.
"Açık söylemek gerekirse Erdoğan bizzat ABD aleyhinde komplo kurmuyor olabilir; tıpkı Suudi eski Kralı Fahd gibi belki radikal İslamcı unsurları kendi çıkarı için kontrol altında tutabileceğine fazlasıyla güvenmiştir. Ama hatalıdır. Bu tür radikal gruplar hiç bir zaman kontrol edilemezler.
"Bugün Amerikalı yetkililer 20. Yüzyılda Suudi Arabistan'la ilişkilerde yaptıkları hataları Türkiye'yle ilişkilerde tekrar edecekler mi? Sırf Türkiye 'yle ilişkiler ABD'nin ulusal çıkarlarına hizmet ediyor diye Beyaz Saray, Dışişleri Bakanlığı, Pentagon'daki yetkililer ve düşünce kuruluşları, tıpkı 20. Yüzyılda Suudi Arabistan'a olduğu gibi Ankara'nın kötücül davranışlarını ve ihanetlerini ört bas etmeye devam edecekler mi? "
Michael Rubin'in bu yazısında işaret ettiği Türk-ABD ilişkilerinin zaman içinde ne kadar çürüdüğü ve ortalığa leş gibi kokuların yayıldığı yeni bir bilgi değil. Ankara'daki görevinden ayrıldıktan sonra İHLAS Holding şirketlerinde çalışan, o zamanki İHLAS'ın patronu Enver Ören'e danışmanlık yapan ABD Büyükelçilerini biliyoruz. Hatta bu büyükelçilerden birisi diplomatlık sonrası atıldığı iş yaşamında tanıdığı bir hanım kızımızla evlenmişti. Hayırlara vesile olsun. Yazıda en çok dikkat edilmesi gereken bölüm bana göre, kimi Amerikalı diplomatların, kendi çıkarları (isterseniz bunu kendi keseleri diye okuyun) uğruna olan bitene seyirci kalmaları, seyirci kalmakla yetinmeyip gerçekleri ört bas etmeleridir. Ben Michael Rubin gibi kötümserlik edip Türkiye'yi 21. Yüzyılın Suudi Arabistan'ı olarak görmek istemiyorum. Ancak 14 Mayıs seçimlerine bir aydan daha kısa bir zaman kalmışken de kaygılanmaktan kendimi alamıyorum.