Rümeysa
Forum Üyesi
- Katılım
- 22 Eyl 2022
- Mesajlar
- 1,367
- Puanları
- 0
Vaktiyle Bağdat şehrinin hâli vakti yerinde olanları hacca gitmek niyetiyle hazırlığa başladılar. Şehirde fakir fakat tevekkül sahibi sâlih yani haramlardan kaçan dinin emirlerine tam uyan bir kimse vardı. Bu kimse kendi kendine:
Onların malı mülkü varsa benim de Allahü Teâlâ'ya ve Habib'ine çok muhabbetim var. Bu muhabbetin hürmetine Rabbim beni yolda bırakmaz, diyerek onlarla beraber yola çıktı.
Hac kafilesinde olanlar, bu zâtın bineksiz, azıksız olarak hac yolculuğuna çıktığını görünce şaşırdılar.
Bir komşusu dedi ki:
Hayrola komşu, yolculuk nereye?
Allah nasip ederse hacca gidiyorum.
Bak herkesin bineği var, yol parası ve azıkları var senin bir şeyin yok böyle uzun yola nasıl çıktın?
Allahü Teâlâ Rezzâk-ı âlemdir, yarattıklarının rızıklarına kefil olmuştur. Rabbim beni yolda koymaz.
Komşusu, fakirin bu sözlerine gülüp alaylı bir şekilde kendisine bakıp bir şey söylemeden oradan ayrıldı. Bir daha da hiç karşılaşmadılar.
Fakir kimse, Allahü Teâlâ'ya tam tevekkülü sebebiyle sağ-salim, Mekke'ye vardı. Tavafım yaptıktan sonra, geri döndü. Yolda, aynı komşusu ile karşılaştı. Komşusu sordu:
Kâbe-i şerifi tavaf yapabildin mi?
Elhamdülillah Rabbim bana bu nimeti nasip etti.
Komşusu bu saf kalpli fakir ile alay etmek istedi.
Peki, sana berat verildi mi? Yani Allahü Teâlâ senin günahlarını affettiğine ve haccını kabul ettiği ne dair senet verdi mi?
Hayır, bu söylediğin nasıl bir şeydir?
Alaycı kimse cebinden rastgele bir kâğıt parçası çıkartarak
fakire gösterdi:
İşte böyle bir senet. Burada günahlarımızın affedildiği yazılıdır.
Fakir, buna kanıp ağlayarak geri döndü. Yolda karşılaştığı kimselere de niçin geri döndüğünü anlattı. Herkes hâline gülüp geçti.
Fakir, uzun yolculuktan sonra Kâbe-i Şerîfe varıp, ağlayarak hâlini bildirdi:
Ey âlemlerin Rabbi olan Allah'ım! Sen her şeye Kadirsin. Diğer hacılara Cehennemden azâd edildiklerine dair berat vermişsin! Benim beratım verilmedi. Yâ Rabbî beni bundan mahrum etme!
Bu şekilde sel gibi akan gözyaşı ile yalvardı. Sonunda bitkin hâle düşüp, kendinden geçti.
Sonra bir kişi gelip dedi ki: Kaldır başını, ey Allah'ın temiz kalpli kulu. Al şu beratını da arkadaşlarına yetiş!
Fakir beratını aldığı gibi sevinçle koşarak yola koyuldu. Allahü Teâlâ'nın izniyle, kısa zamanda arkadaşlarına yetişti. Komşusu yine alaylı bir şekilde sordu: Beratını aldın mı?
Evet aldım.
Ver bakalım bir görelim.
Al! Benimkini de seninkini yanına koy, bir zarar gelmesin Ben Ölünce, kabrime koyarsın!
Komşusu, beratı görünce, şaşırıp kaldı. Berat hiç dünya kâğıtlarına benzemiyordu. Dünya misklerine benzemeyen bir de kokusu vardı. Kokusundan mest olup kendinden geçerek atından aşağıya düştü. Kendine geldiğinde şöyle söyleniyordu:
Çok yazık bana! Bütün ömrümü boşuna geçirmişim! Şu küçümsediğim, fakir komşumun tevekkülü ben de yokmuş. Keşke bende onun gibi Allahü Teâlâ'ya sâdık kul olup onun kavuştuğu derecelere kavuşabilseydim.
Onların malı mülkü varsa benim de Allahü Teâlâ'ya ve Habib'ine çok muhabbetim var. Bu muhabbetin hürmetine Rabbim beni yolda bırakmaz, diyerek onlarla beraber yola çıktı.
Hac kafilesinde olanlar, bu zâtın bineksiz, azıksız olarak hac yolculuğuna çıktığını görünce şaşırdılar.
Bir komşusu dedi ki:
Hayrola komşu, yolculuk nereye?
Allah nasip ederse hacca gidiyorum.
Bak herkesin bineği var, yol parası ve azıkları var senin bir şeyin yok böyle uzun yola nasıl çıktın?
Allahü Teâlâ Rezzâk-ı âlemdir, yarattıklarının rızıklarına kefil olmuştur. Rabbim beni yolda koymaz.
Komşusu, fakirin bu sözlerine gülüp alaylı bir şekilde kendisine bakıp bir şey söylemeden oradan ayrıldı. Bir daha da hiç karşılaşmadılar.
Fakir kimse, Allahü Teâlâ'ya tam tevekkülü sebebiyle sağ-salim, Mekke'ye vardı. Tavafım yaptıktan sonra, geri döndü. Yolda, aynı komşusu ile karşılaştı. Komşusu sordu:
Kâbe-i şerifi tavaf yapabildin mi?
Elhamdülillah Rabbim bana bu nimeti nasip etti.
Komşusu bu saf kalpli fakir ile alay etmek istedi.
Peki, sana berat verildi mi? Yani Allahü Teâlâ senin günahlarını affettiğine ve haccını kabul ettiği ne dair senet verdi mi?
Hayır, bu söylediğin nasıl bir şeydir?
Alaycı kimse cebinden rastgele bir kâğıt parçası çıkartarak
fakire gösterdi:
İşte böyle bir senet. Burada günahlarımızın affedildiği yazılıdır.
Fakir, buna kanıp ağlayarak geri döndü. Yolda karşılaştığı kimselere de niçin geri döndüğünü anlattı. Herkes hâline gülüp geçti.
Fakir, uzun yolculuktan sonra Kâbe-i Şerîfe varıp, ağlayarak hâlini bildirdi:
Ey âlemlerin Rabbi olan Allah'ım! Sen her şeye Kadirsin. Diğer hacılara Cehennemden azâd edildiklerine dair berat vermişsin! Benim beratım verilmedi. Yâ Rabbî beni bundan mahrum etme!
Bu şekilde sel gibi akan gözyaşı ile yalvardı. Sonunda bitkin hâle düşüp, kendinden geçti.
Sonra bir kişi gelip dedi ki: Kaldır başını, ey Allah'ın temiz kalpli kulu. Al şu beratını da arkadaşlarına yetiş!
Fakir beratını aldığı gibi sevinçle koşarak yola koyuldu. Allahü Teâlâ'nın izniyle, kısa zamanda arkadaşlarına yetişti. Komşusu yine alaylı bir şekilde sordu: Beratını aldın mı?
Evet aldım.
Ver bakalım bir görelim.
Al! Benimkini de seninkini yanına koy, bir zarar gelmesin Ben Ölünce, kabrime koyarsın!
Komşusu, beratı görünce, şaşırıp kaldı. Berat hiç dünya kâğıtlarına benzemiyordu. Dünya misklerine benzemeyen bir de kokusu vardı. Kokusundan mest olup kendinden geçerek atından aşağıya düştü. Kendine geldiğinde şöyle söyleniyordu:
Çok yazık bana! Bütün ömrümü boşuna geçirmişim! Şu küçümsediğim, fakir komşumun tevekkülü ben de yokmuş. Keşke bende onun gibi Allahü Teâlâ'ya sâdık kul olup onun kavuştuğu derecelere kavuşabilseydim.