-Politik Sistem Karşılaştırmaları-
II. Dünya Savaşı`ndan sonra iki kutuplu bir Dünya`da yaşadık: ABD ve SSCB. İki sistem, yaşamın her alanında yarıştı ve çarpıştı. Sonucu biliyorsunuz...
***
SSCB`nin dağılmasından sonra Dünya`mızda tek aktör vardı: ABD. Teknolojisiyle, kapitalist sistemiyle ve askeri gücüyle.
***
Rusya`nın kendisini toparlamasıyla 90'lı yılların sonuna doğru Dünya`mızda politik ve askeri aktör sayısı tekrar ikiye çıktı.
***
1980li yılların başında yaptığı açılımlar ve 1990lı yıllarda başdöndürücü bir hızla sanayileşmesi ve de teknolojiye yaptığı yatırımlarla ortaya dev gibi bir 3ncü aktör ortaya çıktı: Çin. O çin ki; teknolojisi, karma ekonomik ve politik sistemi ve askeri gücüyle Rusya`yı solladı ve hatta çoğu alanlarda ABD`ni zorlamaya başladı. Bilim insanları, Çin`in 2030lu, en geç 2040lı yıllarda Dünya`nın bir numaralı aktörü olacağı öngörüsünde bulunuyorlar.
***
Ama, halen dev gibi bir başka aktör adayı ayağa kalkmak üzere: Hindistan. Hem coğrafya ve alan, hem nüfus ve mesleki kalite alanında, hem teknoloji ve hem de askeri alanda muazzam bir gelişme içersinde bu ülke.
***
Hindistan`dan önce AB bu rolü üstlenebilirdi... Ama, zamanlama hatası aptı Avrupa Birliği daha doğrusu Almanya. Eğer AB Türkiye`yi ve Ukrayna`yı iyi bir zamanlamayla Avrupa Birliği`ne üyesi kabul etseydi, Rusya-Ukrayna Savaşı önlenebilirdi... Almanya daha doğrusu AB, ABD hegomonyasından kurtularak Dünya`nın 4ncü aktörü olarak yerini alabilirdi. Bu sürecin böyle yürümemesinin tek sebebi Almanya`nın/AB`in zamanlama hatası değil elbetteki. Bu süreci çok ustaca hazırlayıp uygulayan ABD`ni unutmayalım. Brexit numarasıyla İngiltereyi AB`nden kopartarak zayıflattı. Tam bir `vekalet savaşı` olan Rusya- Ukrayna Savaşı`nı çıkart(tırar)arak can çekişen NATO`yu yeniden hayata döndürdü. Devamı var. Bir hayli soğumuş olan ABD-AB ilişkilerini yeniden ısıttı. AB ülkelerinin NATO giderlerine yaptığı maddi katkının yükseltilmesini sağladı.
***
Geldik bu güne, üç kutuplu bir Dünya. Dördüncü aktör ayağa kalkmaya çalışıyor. Ve de Avrupa Birliği kendisini toparlama çabasında...
***
Peki bu yazdıklarımı hangi verilerden hareketle dile getiriyorum? Elbette ki ülkenin toprak büyüklüğü, coğrafyası başta geliyor. Bunu hemen o ülkenin politik sistemi ve bu sistemin yönetim tarafından ne derece esnek ve başarılı uygulanması takip ediyor. Bunların yanında askeri güç, atom silahları ve teknoloji belirleyici. Tabii ki bütün bunları çekip çevirecek köşeli devlet adamları... Böylesi süreçlerde bir Mustafa Kemal ATATÜK, bir General Charles De GAULLE, bir Alman Şansölye Conrad ADENAUER, Dünya`da sosyal demokrasinin ikonu Willy BRANDT gerekir... Çapsız ikinci sınıf politikacılar ülkelerini yönetebilirler, ama ülke tarihine mim koyamazlar...
***
Bundan sonra olacakları kestirmek, öngörüde bulunmak hayli zor. 50 ülkeden oluşmuş olan ABD`deki gelişmeler yakın gelecekte nasıl evrilir bilemiyorum. Daha doğrusu, biliyorum da, yazarsam tam bir `komplo teorisi` olur. Rusya`daki gelişmeler, iç faktörlerden çok dış faktörlere bağlı gibi görünüyor. Burada en sağlam duran, ayakları yere sağlam basan Çin. Yukarıda izah etmeye çalıştığım gibi, yakın gelecekte Hindistan, Avrupa Birliği ve birleşmiş bir Kore devleti çok önemli roller oynayacaktır...
İkinci Lig`de oynayan bir iki Latin Amerika ülkesini ve de Ortadoğu`daki Türkiye, Mısır ve İran`ı da yabana atmayalım derim. Bütün bunları, Kaptan`dan (Attila İLHAN`dan) ödünç aldığım bir deyişle bağlamak isterim: ``Bunları `sinek pislemedik bir yere` yazın.`` Ve de 5-10 yıl sonra tekrar okuyun lütfen.
***
Sonuç ne peki? Bir ülke Dünya`da baş aktörlerden birisi olmak istiyorsa, bu yazının başlığındaki faktörlerin hepsine sahip olacak. Öbür türlü ağır aksak yürür...
***
Demek ki neymiş? Mustafa Kemal ATATÜRK bu konuda da haklı. Toprak bütünlüğünü sağlayacaksın. Daha savaş sürecinde 1. Marif Kongresi`ni düzenleyeceksin ve açılış konuşmasını yapacaksın. Savaşın hemen peşinden 17 Şubat 1923 tarihinde İzmir İktisat Kongresi`ni toplayacaksın. Müthiş bir sanayileşme ve eğitim seferberliği başlatacaksın. Yurt dışına öğrenci göndererek teknoloji transferine altyapı hazırlayacaksın. Modası geçmek üzere olan sanayi dallarına değil, o günün şartlarına göre ileri teknolojik yatırımlar yapacaksın. 1925lerde uçak ve helikopter yapacaksın ve de bunları Avrupa ülkelerine satacaksın. Tarıma ağırlık vererek beslenme ve giderekten sağlık sorunlarını çözmeye başlayacaksın.
Üye olacağın kurumları kendin kuracaksın Balkan Antanttı ve Sadabat Paktı gibi. Ve çıkıp diyeceksin ki, `` Yurtta Sulh, Cihanda Sulh.`` Ama, birileri (Faşist Benito MUSSOLİNİ) senden toprak isteyince, ``Söyleyin O`na, bana çizmelerimi tekrar giydirtmesin!`` diyeceksin. Ve dediğin inandırıcı olacak.
Ve giderekten, o bölgenin halkı isterse, vatan toprağına toprak katacaksın, Hatay gibi.
***
Öyle kolay olmuyor bu işler... Önce 4.000 kitap okuyacaksın... Birkaç yabancı dil bileceksin... Oturup kitap yazacaksın. Halkınla içiçe olacaksın... Küreklerini bizzat çektiğin kayığa bir yurttaşı alacaksın yanına... Ve toprağa bağdaş kurup türkü söyleyeceksin, söyleyebileceksin... Ne diyordu büyük usta Neşet ERTAŞ? ``Nerede bir türkü söyleyen görsen, yanına otur ve dinle. Kimseye zarar gelmez.``
***
I.Yüzyıl`ın başında bir Kemal çıktı ve mücadele arkadaşlarıyla Türkiye Cumhuriyeti devletini kurdu atalarımızla birlikte. Kimbilir, yer yarılır, yerden bir arslan çıkar... II. Yüzyıl`ın başlarında ikinci bir Kemal çıkar ve bu ülkenin gelişmesini sağlar, ülkeyi dönüştürür halkıyla birlikte... Sanayileşmiş bir ülke; katma değeri yüksek sanayi ürünleri üretimi ve ihracatı; eğitim, tarım, sağlık ve beslenme sorunlarını çözmüş bir Türkiye... İşte özlemimiz bu.
Bekliyoruz. Göreceğiz. Ama, çalışmadan beklemek yok. Karınca gibi çalışmalıyız yaşamın her alanında.
Haydi hepimize kolay gelsin.
II. Dünya Savaşı`ndan sonra iki kutuplu bir Dünya`da yaşadık: ABD ve SSCB. İki sistem, yaşamın her alanında yarıştı ve çarpıştı. Sonucu biliyorsunuz...
***
SSCB`nin dağılmasından sonra Dünya`mızda tek aktör vardı: ABD. Teknolojisiyle, kapitalist sistemiyle ve askeri gücüyle.
***
Rusya`nın kendisini toparlamasıyla 90'lı yılların sonuna doğru Dünya`mızda politik ve askeri aktör sayısı tekrar ikiye çıktı.
***
1980li yılların başında yaptığı açılımlar ve 1990lı yıllarda başdöndürücü bir hızla sanayileşmesi ve de teknolojiye yaptığı yatırımlarla ortaya dev gibi bir 3ncü aktör ortaya çıktı: Çin. O çin ki; teknolojisi, karma ekonomik ve politik sistemi ve askeri gücüyle Rusya`yı solladı ve hatta çoğu alanlarda ABD`ni zorlamaya başladı. Bilim insanları, Çin`in 2030lu, en geç 2040lı yıllarda Dünya`nın bir numaralı aktörü olacağı öngörüsünde bulunuyorlar.
***
Ama, halen dev gibi bir başka aktör adayı ayağa kalkmak üzere: Hindistan. Hem coğrafya ve alan, hem nüfus ve mesleki kalite alanında, hem teknoloji ve hem de askeri alanda muazzam bir gelişme içersinde bu ülke.
***
Hindistan`dan önce AB bu rolü üstlenebilirdi... Ama, zamanlama hatası aptı Avrupa Birliği daha doğrusu Almanya. Eğer AB Türkiye`yi ve Ukrayna`yı iyi bir zamanlamayla Avrupa Birliği`ne üyesi kabul etseydi, Rusya-Ukrayna Savaşı önlenebilirdi... Almanya daha doğrusu AB, ABD hegomonyasından kurtularak Dünya`nın 4ncü aktörü olarak yerini alabilirdi. Bu sürecin böyle yürümemesinin tek sebebi Almanya`nın/AB`in zamanlama hatası değil elbetteki. Bu süreci çok ustaca hazırlayıp uygulayan ABD`ni unutmayalım. Brexit numarasıyla İngiltereyi AB`nden kopartarak zayıflattı. Tam bir `vekalet savaşı` olan Rusya- Ukrayna Savaşı`nı çıkart(tırar)arak can çekişen NATO`yu yeniden hayata döndürdü. Devamı var. Bir hayli soğumuş olan ABD-AB ilişkilerini yeniden ısıttı. AB ülkelerinin NATO giderlerine yaptığı maddi katkının yükseltilmesini sağladı.
***
Geldik bu güne, üç kutuplu bir Dünya. Dördüncü aktör ayağa kalkmaya çalışıyor. Ve de Avrupa Birliği kendisini toparlama çabasında...
***
Peki bu yazdıklarımı hangi verilerden hareketle dile getiriyorum? Elbette ki ülkenin toprak büyüklüğü, coğrafyası başta geliyor. Bunu hemen o ülkenin politik sistemi ve bu sistemin yönetim tarafından ne derece esnek ve başarılı uygulanması takip ediyor. Bunların yanında askeri güç, atom silahları ve teknoloji belirleyici. Tabii ki bütün bunları çekip çevirecek köşeli devlet adamları... Böylesi süreçlerde bir Mustafa Kemal ATATÜK, bir General Charles De GAULLE, bir Alman Şansölye Conrad ADENAUER, Dünya`da sosyal demokrasinin ikonu Willy BRANDT gerekir... Çapsız ikinci sınıf politikacılar ülkelerini yönetebilirler, ama ülke tarihine mim koyamazlar...
***
Bundan sonra olacakları kestirmek, öngörüde bulunmak hayli zor. 50 ülkeden oluşmuş olan ABD`deki gelişmeler yakın gelecekte nasıl evrilir bilemiyorum. Daha doğrusu, biliyorum da, yazarsam tam bir `komplo teorisi` olur. Rusya`daki gelişmeler, iç faktörlerden çok dış faktörlere bağlı gibi görünüyor. Burada en sağlam duran, ayakları yere sağlam basan Çin. Yukarıda izah etmeye çalıştığım gibi, yakın gelecekte Hindistan, Avrupa Birliği ve birleşmiş bir Kore devleti çok önemli roller oynayacaktır...
İkinci Lig`de oynayan bir iki Latin Amerika ülkesini ve de Ortadoğu`daki Türkiye, Mısır ve İran`ı da yabana atmayalım derim. Bütün bunları, Kaptan`dan (Attila İLHAN`dan) ödünç aldığım bir deyişle bağlamak isterim: ``Bunları `sinek pislemedik bir yere` yazın.`` Ve de 5-10 yıl sonra tekrar okuyun lütfen.
***
Sonuç ne peki? Bir ülke Dünya`da baş aktörlerden birisi olmak istiyorsa, bu yazının başlığındaki faktörlerin hepsine sahip olacak. Öbür türlü ağır aksak yürür...
***
Demek ki neymiş? Mustafa Kemal ATATÜRK bu konuda da haklı. Toprak bütünlüğünü sağlayacaksın. Daha savaş sürecinde 1. Marif Kongresi`ni düzenleyeceksin ve açılış konuşmasını yapacaksın. Savaşın hemen peşinden 17 Şubat 1923 tarihinde İzmir İktisat Kongresi`ni toplayacaksın. Müthiş bir sanayileşme ve eğitim seferberliği başlatacaksın. Yurt dışına öğrenci göndererek teknoloji transferine altyapı hazırlayacaksın. Modası geçmek üzere olan sanayi dallarına değil, o günün şartlarına göre ileri teknolojik yatırımlar yapacaksın. 1925lerde uçak ve helikopter yapacaksın ve de bunları Avrupa ülkelerine satacaksın. Tarıma ağırlık vererek beslenme ve giderekten sağlık sorunlarını çözmeye başlayacaksın.
Üye olacağın kurumları kendin kuracaksın Balkan Antanttı ve Sadabat Paktı gibi. Ve çıkıp diyeceksin ki, `` Yurtta Sulh, Cihanda Sulh.`` Ama, birileri (Faşist Benito MUSSOLİNİ) senden toprak isteyince, ``Söyleyin O`na, bana çizmelerimi tekrar giydirtmesin!`` diyeceksin. Ve dediğin inandırıcı olacak.
Ve giderekten, o bölgenin halkı isterse, vatan toprağına toprak katacaksın, Hatay gibi.
***
Öyle kolay olmuyor bu işler... Önce 4.000 kitap okuyacaksın... Birkaç yabancı dil bileceksin... Oturup kitap yazacaksın. Halkınla içiçe olacaksın... Küreklerini bizzat çektiğin kayığa bir yurttaşı alacaksın yanına... Ve toprağa bağdaş kurup türkü söyleyeceksin, söyleyebileceksin... Ne diyordu büyük usta Neşet ERTAŞ? ``Nerede bir türkü söyleyen görsen, yanına otur ve dinle. Kimseye zarar gelmez.``
***
I.Yüzyıl`ın başında bir Kemal çıktı ve mücadele arkadaşlarıyla Türkiye Cumhuriyeti devletini kurdu atalarımızla birlikte. Kimbilir, yer yarılır, yerden bir arslan çıkar... II. Yüzyıl`ın başlarında ikinci bir Kemal çıkar ve bu ülkenin gelişmesini sağlar, ülkeyi dönüştürür halkıyla birlikte... Sanayileşmiş bir ülke; katma değeri yüksek sanayi ürünleri üretimi ve ihracatı; eğitim, tarım, sağlık ve beslenme sorunlarını çözmüş bir Türkiye... İşte özlemimiz bu.
Bekliyoruz. Göreceğiz. Ama, çalışmadan beklemek yok. Karınca gibi çalışmalıyız yaşamın her alanında.
Haydi hepimize kolay gelsin.