alphatm
Forum Üyesi
Dilin hastalıklarından kendimizi alamıyoruz.
Dil, kötü konuşur, söver, kırar, gıybet eder, iftira eder, yalan söyler, lanet okur, beddua eder, alay eder, boş konuşur, yani söyler söyler, sonra da “Neden söyledim” diye pişmanlık duyduğunu söyler.
Biri diline sahip olamamış: “Ah dilim, seni dilim dilim dilseydim,” demiş derler.
Şair de:
“Bana benden olur ne olursa,
Başım rahat eder dilim durursa,” demiş.
Peygamber (as) Müslüman’ı tarif ederken “Elinden ve dilinden başkalarının emin olduğu kimsedir,” diye tarif etmiştir. (R.Salihin:1512)
Bir önceki hadiste de “Allah’a ve ahret gününe inanan; ya hayır söylesin ya da sussun,” buyurmuştur.
Bir hadiste de: “İki çene arasıyla iki bacak arası için garanti verene cennet için kefilim,” buyurur. (Age:1513)
Kur’an’da da şöyle haber veriliyor:
“İnsanların ağzından çıkan her sözü yazıp tespit eden melekler vardır.” (Kaf:18)
“Birbirinizin gıybetini yapmayınız. Sizden biri ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı?” (Hücurat:12)
* * *
Dile sahip olunmuyor; ağzı olan konuşuyor. Bilen de konuşuyor, bilmeyen de konuşuyor. Düşünmeden konuşuluyor. Delilsiz konuşuluyor. Atıp tutuluyor. “Atıyorum” diye söze başlanıyor.
Cenab-ı Allah:
“İnsan hiçbir söz söylemez ki, yanında gözetleyen, yazmaya hazır bir melek bulunmasın.” (Kaf:18) buyuruyor.
Peygamberimiz de şöyle buyuruyor:
“Özür dilemek zorunda kalacağın bir sözü söyleme.” (İbn-i Mace Zühd:15)
“insanın hatalarının çoğu dilindendir.” (Ramuz el-Ehadis:80/5) buyurur.
Dilini muhafaza etmeyenin başı çok ağrır. Onun için peygamberimiz de şöyle buyurur:
“Kim dilini iffet ve namusunu koruma sözü verirse, ben ona cennete kefilim.” (Buhari Rikak:23)
* * *
Çok konuşma hastasıyız. Çok konuşmayı seviyoruz. O derece ki; karşı tarafa söz söyleme fırsatı bile vermiyoruz.
Çok konuşmak, çok hataya, yalana sebep olur.
Atalarımız: “Az ye, az uyu, az konuş,” demişlerdir. Fazla uyumanın, fazla yemenin sıkıntısı çabuk geçer. Ama fazla konuşmanın, yerinde konuşmamanın sıkıntısı kolay kolay geçmez.
Ağzını açan sağlığından, rızkından şikâyet edip duruyor. Hep dert, hep şikâyet. Kimi kime şikâyet?…
Peygamber (as) şöyle buyuruyor:
“Bir kimsenin sözü çok olursa, hatası çok olur. Hatası çok olanın yalanı çok olur. Yalanı çok olana da ateş evla olur.” (Ramuz el-Ehadis:441/2)
“Ölen her insanın sözü ile ameli tartılır. Sözü amelinden çok olanın ameli kabul edilmez. Eğer ameli sözünden ağır gelirse, ameli kabul edilir.” (Age:379/11)
* * *
Dilimizi yalandan, yeminden, kötü sözden alıkoyamıyoruz. “Valla, billa” deyiveriyoruz.
Hâlbuki Müslüman yemin etmez. Doğru insan yalan söylemez. Güzel insan kötü söz söylemez.
Peygamber (as) müslümanı tarif ederken: “Elinden, dilinden başkalarının zarar görmediği kimsedir,” demiştir. (Buhari, İman:4)
“Ya hayır söyle, ya sus!” (Buhari, Edep:31)
Şöyle dua etmiştir:
“Allah’ım! Kulağımın, gözümün, dilimin kalbimin ve cinsel organımın şerrinden sana sığınırım.” (R.Salihin:1512)
Birçok kir çıkarda, sözün kiri çok zor çıkar.
Hz. Ali: “Mızrak yarası iyi olur, dil yarası iyi olmaz,” demiştir.
Dil; iftiradan, gıybetten, yalandan, küfürden, alaydan, iki yüzlülükten, müstehcen sözden, boş konuşmaktan, sır ifşa etmekten alıkonmadıkça, insan kendisinde huzur bulmaz, başkalarına da huzur vermez.
* * *
Konuşulduğu zaman bağıra bağıra konuşuluyor.
Yolda, arabada, işyerinde, misafirlikte… bağıra bağıra, yüksek sesle konuşuluyor. Bilhassa telefon konuşması yapılıyor. Bu bir kabalıktır, ayıptır. Böylelerine ikaz ve uyarı da yapamazsınız. Çünkü alacağın cevapda “sana ne”, “sen kendi işine bak”, “ne karışıyorsun” şeklinde kabaca olur.
Bu konuda Cenab-ı Allah şöyle uyarıyor:
“Yeryüzünde tabii ol, sesini alçalt. Unutma ki seslerin en çirkini merkep sesidir.” (Lokman:19)
Peygamber efendimiz de şöyle buyuruyor:
“Allah; kaba, haris, mütekebbir olanlara ve çarşıda sesi çok çıkanlara buğz eder.” (Ramuz el-Ehadis:92/11)
“Size ümmetimin en şerlilerini haber vereyim mi? Onlar bağırarak konuşurlar. Belağatla konuşmaya çalışanlar ve çok konuşanlardır.” (Age:164/8)
* * *
İkide bir lanet okumak, “lanet olsun” demek, “Kahrolsun”, “Allah lanet etsin” gibi sözlerle rahatlamaya çalışılıyor.
Normal bir insan lanet okumaz, birinin kahrolmasını istemez. Karşı taraf lanetli değilse, lanet geri döner, söyleyene zarar verir.
“Kötü söz söyleyene aittir,” denmiştir.
“Lanet olsun” demekle hiçbir şey lanetlik olmaz. “Kahrolsun” demekle hiçbir şey kahrolmaz.
Lanet okumakla, sövmekle insan rahatlamaz, strese girer.
Lanet okumak, kahrolsun deyip durmak daha çok hasta ruhlu insanların işidir.
Peygamber (as): “Müslüman, kusur bulucu ve lanetleyici değildir,” buyurmuştur. (B.Hadis Ans:4/274)
* * *
Söz taşıma hastalığı var. Duyduğunu ona buna iletmek, mikrop taşıyan sinek gibi laf taşımak, olgun insan işi değildir. Fitneci, fesatçı kimselerin işidir.
İyi insan, kötülüğe sebep olmaz. Kendini ilgilendirmeyen şeylerle uğraşmaz.
Peygamberimiz: “Dilini tutan kurtuldu.” (Tirmizi Kıyamet:50)
“İnsanlar arasında söz taşıyan cennete giremez,” buyuruyor. (Buhari, Edep:50)
Yapmadığını söyleme, söylediğini yapmama kusuru salgın bir hastalık gibi.
Ne sözünde duran var, ne de söylediği gibi olan var. “Atıyorum” diyerek söze başlanıyor, atılıyor da atılıyor. Bu münafıklığın ta kendisidir.
Allah: “Dosdoğru söz söyleyin,” diyor. (Ahzap:70)
Yapmadığını söylemek, söylediğini yapmamak büyük yalandır.
Şair: “Laf ile verir dünyaya nizamât,
Bin türlü kötülük bulunur hanelerinde,” demiştir.
Allah şu uyarılarda bulunuyor:
“Yapmadığını söyleme!” (Ba44)
“Yapmadığın şeyi niçin söylüyorsun?” (Saf:2)
Peygamber (as) miraç dönüşü şöyle anlatır:
“Miraç gecesi bir kavme rastladım. Ateşten bir makasla dudakları kırpılıyordu. “Bunlar kim?” diye Cebrail’e sordum. Bana: “Bunlar dünyada başkalarına iyilik emreden, fakat kendileri yapmayan kimselerdir,” dedi.” (Ramuz el-Ehadis: 392/13)
Yine peygamber (as) şöyle bir olayı haber vermiştir:
“Kıyamet günü bir adam cehenneme atılır. Bağırsakları dışarıda değirmen döndüren merkep gibi döner durur. Etrafındaki insanlar ona: “Sana ne oldu? Sen bize iyiliği emredip, kötülükten sakındırmaz mıydın?” derler. Oda: “Evet iyiliği emrederdim, fakat kendim yapmazdım; kötülükten men ederdim fakat kendim yapardım,” der.” (Müslim, Zühd:51)
ALINTI
Dil, kötü konuşur, söver, kırar, gıybet eder, iftira eder, yalan söyler, lanet okur, beddua eder, alay eder, boş konuşur, yani söyler söyler, sonra da “Neden söyledim” diye pişmanlık duyduğunu söyler.
Biri diline sahip olamamış: “Ah dilim, seni dilim dilim dilseydim,” demiş derler.
Şair de:
“Bana benden olur ne olursa,
Başım rahat eder dilim durursa,” demiş.
Peygamber (as) Müslüman’ı tarif ederken “Elinden ve dilinden başkalarının emin olduğu kimsedir,” diye tarif etmiştir. (R.Salihin:1512)
Bir önceki hadiste de “Allah’a ve ahret gününe inanan; ya hayır söylesin ya da sussun,” buyurmuştur.
Bir hadiste de: “İki çene arasıyla iki bacak arası için garanti verene cennet için kefilim,” buyurur. (Age:1513)
Kur’an’da da şöyle haber veriliyor:
“İnsanların ağzından çıkan her sözü yazıp tespit eden melekler vardır.” (Kaf:18)
“Birbirinizin gıybetini yapmayınız. Sizden biri ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı?” (Hücurat:12)
* * *
Dile sahip olunmuyor; ağzı olan konuşuyor. Bilen de konuşuyor, bilmeyen de konuşuyor. Düşünmeden konuşuluyor. Delilsiz konuşuluyor. Atıp tutuluyor. “Atıyorum” diye söze başlanıyor.
Cenab-ı Allah:
“İnsan hiçbir söz söylemez ki, yanında gözetleyen, yazmaya hazır bir melek bulunmasın.” (Kaf:18) buyuruyor.
Peygamberimiz de şöyle buyuruyor:
“Özür dilemek zorunda kalacağın bir sözü söyleme.” (İbn-i Mace Zühd:15)
“insanın hatalarının çoğu dilindendir.” (Ramuz el-Ehadis:80/5) buyurur.
Dilini muhafaza etmeyenin başı çok ağrır. Onun için peygamberimiz de şöyle buyurur:
“Kim dilini iffet ve namusunu koruma sözü verirse, ben ona cennete kefilim.” (Buhari Rikak:23)
* * *
Çok konuşma hastasıyız. Çok konuşmayı seviyoruz. O derece ki; karşı tarafa söz söyleme fırsatı bile vermiyoruz.
Çok konuşmak, çok hataya, yalana sebep olur.
Atalarımız: “Az ye, az uyu, az konuş,” demişlerdir. Fazla uyumanın, fazla yemenin sıkıntısı çabuk geçer. Ama fazla konuşmanın, yerinde konuşmamanın sıkıntısı kolay kolay geçmez.
Ağzını açan sağlığından, rızkından şikâyet edip duruyor. Hep dert, hep şikâyet. Kimi kime şikâyet?…
Peygamber (as) şöyle buyuruyor:
“Bir kimsenin sözü çok olursa, hatası çok olur. Hatası çok olanın yalanı çok olur. Yalanı çok olana da ateş evla olur.” (Ramuz el-Ehadis:441/2)
“Ölen her insanın sözü ile ameli tartılır. Sözü amelinden çok olanın ameli kabul edilmez. Eğer ameli sözünden ağır gelirse, ameli kabul edilir.” (Age:379/11)
* * *
Dilimizi yalandan, yeminden, kötü sözden alıkoyamıyoruz. “Valla, billa” deyiveriyoruz.
Hâlbuki Müslüman yemin etmez. Doğru insan yalan söylemez. Güzel insan kötü söz söylemez.
Peygamber (as) müslümanı tarif ederken: “Elinden, dilinden başkalarının zarar görmediği kimsedir,” demiştir. (Buhari, İman:4)
“Ya hayır söyle, ya sus!” (Buhari, Edep:31)
Şöyle dua etmiştir:
“Allah’ım! Kulağımın, gözümün, dilimin kalbimin ve cinsel organımın şerrinden sana sığınırım.” (R.Salihin:1512)
Birçok kir çıkarda, sözün kiri çok zor çıkar.
Hz. Ali: “Mızrak yarası iyi olur, dil yarası iyi olmaz,” demiştir.
Dil; iftiradan, gıybetten, yalandan, küfürden, alaydan, iki yüzlülükten, müstehcen sözden, boş konuşmaktan, sır ifşa etmekten alıkonmadıkça, insan kendisinde huzur bulmaz, başkalarına da huzur vermez.
* * *
Konuşulduğu zaman bağıra bağıra konuşuluyor.
Yolda, arabada, işyerinde, misafirlikte… bağıra bağıra, yüksek sesle konuşuluyor. Bilhassa telefon konuşması yapılıyor. Bu bir kabalıktır, ayıptır. Böylelerine ikaz ve uyarı da yapamazsınız. Çünkü alacağın cevapda “sana ne”, “sen kendi işine bak”, “ne karışıyorsun” şeklinde kabaca olur.
Bu konuda Cenab-ı Allah şöyle uyarıyor:
“Yeryüzünde tabii ol, sesini alçalt. Unutma ki seslerin en çirkini merkep sesidir.” (Lokman:19)
Peygamber efendimiz de şöyle buyuruyor:
“Allah; kaba, haris, mütekebbir olanlara ve çarşıda sesi çok çıkanlara buğz eder.” (Ramuz el-Ehadis:92/11)
“Size ümmetimin en şerlilerini haber vereyim mi? Onlar bağırarak konuşurlar. Belağatla konuşmaya çalışanlar ve çok konuşanlardır.” (Age:164/8)
* * *
İkide bir lanet okumak, “lanet olsun” demek, “Kahrolsun”, “Allah lanet etsin” gibi sözlerle rahatlamaya çalışılıyor.
Normal bir insan lanet okumaz, birinin kahrolmasını istemez. Karşı taraf lanetli değilse, lanet geri döner, söyleyene zarar verir.
“Kötü söz söyleyene aittir,” denmiştir.
“Lanet olsun” demekle hiçbir şey lanetlik olmaz. “Kahrolsun” demekle hiçbir şey kahrolmaz.
Lanet okumakla, sövmekle insan rahatlamaz, strese girer.
Lanet okumak, kahrolsun deyip durmak daha çok hasta ruhlu insanların işidir.
Peygamber (as): “Müslüman, kusur bulucu ve lanetleyici değildir,” buyurmuştur. (B.Hadis Ans:4/274)
* * *
Söz taşıma hastalığı var. Duyduğunu ona buna iletmek, mikrop taşıyan sinek gibi laf taşımak, olgun insan işi değildir. Fitneci, fesatçı kimselerin işidir.
İyi insan, kötülüğe sebep olmaz. Kendini ilgilendirmeyen şeylerle uğraşmaz.
Peygamberimiz: “Dilini tutan kurtuldu.” (Tirmizi Kıyamet:50)
“İnsanlar arasında söz taşıyan cennete giremez,” buyuruyor. (Buhari, Edep:50)
Yapmadığını söyleme, söylediğini yapmama kusuru salgın bir hastalık gibi.
Ne sözünde duran var, ne de söylediği gibi olan var. “Atıyorum” diyerek söze başlanıyor, atılıyor da atılıyor. Bu münafıklığın ta kendisidir.
Allah: “Dosdoğru söz söyleyin,” diyor. (Ahzap:70)
Yapmadığını söylemek, söylediğini yapmamak büyük yalandır.
Şair: “Laf ile verir dünyaya nizamât,
Bin türlü kötülük bulunur hanelerinde,” demiştir.
Allah şu uyarılarda bulunuyor:
“Yapmadığını söyleme!” (Ba44)
“Yapmadığın şeyi niçin söylüyorsun?” (Saf:2)
Peygamber (as) miraç dönüşü şöyle anlatır:
“Miraç gecesi bir kavme rastladım. Ateşten bir makasla dudakları kırpılıyordu. “Bunlar kim?” diye Cebrail’e sordum. Bana: “Bunlar dünyada başkalarına iyilik emreden, fakat kendileri yapmayan kimselerdir,” dedi.” (Ramuz el-Ehadis: 392/13)
Yine peygamber (as) şöyle bir olayı haber vermiştir:
“Kıyamet günü bir adam cehenneme atılır. Bağırsakları dışarıda değirmen döndüren merkep gibi döner durur. Etrafındaki insanlar ona: “Sana ne oldu? Sen bize iyiliği emredip, kötülükten sakındırmaz mıydın?” derler. Oda: “Evet iyiliği emrederdim, fakat kendim yapmazdım; kötülükten men ederdim fakat kendim yapardım,” der.” (Müslim, Zühd:51)
ALINTI