Vay Canına
Forum Üyesi
Tarih emperyalizmin anahtarıdır. Bir milletin mazisini ele geçiren geleceğine de hükmedebilir. Rahmetli Cengiz Aytmatov'un tasvir ve tavsif ettiği Mankurt bunun fert planındaki güzel bir örneğidir.
Ayakta durmak, büyük inkılaplar gerçekleştirmek isteyen milletlerin kendilerine güven duymaları şarttır. Milletler bu güveni tarihteki muvaffakiyetlerinden alırlar. Bu yüzdendir ki milletler arasındaki mücadelenin gerçekleştiği mühim sahalardan biri tarihtir. Bizler nasıl fizikte, kimyada, matematikte geri kalmışsak tarih ilminde de geri kaldık. Üstelik bunun yol açtığı felaketlerden bihaber kendi tarihimizi başkalarından öğrendik.
Her milletin tarihinde inişler ve çıkışlar, ihtişamlı ve bazen de dramatik sahneler vardır. Tarihte pek az millet yere düştükten sonra tekrar ayağa kalkmaya muvaffak olmuştur. Düşülen yerden kalkmanın birinci şartı yıkılış sebebini bilmektir. Tarihi rakipleri tarafından yazılıp tanzim edilmiş bir millet bu hakikati nasıl bilebilir?
Osmanlı'nın yıkılışıyla alakalı şu dahiyane izahı sıkça işitiyoruz: "Hürrem'in tesiriyle Kanuni, Türk hanımından olan oğlu Mustafa'yı öldürtmüş, yerine sarhoş Sarı Selim tahta geçmiş..." Koca bir devletin istikbalini sarhoş ya da beceriksiz dahi olsa bir idarecisinin acziyetine bağlamak ne kadar akıl kârıdır? Tarih sağlam sosyal bünyeye sahip devletlerin aciz ve yetersiz hükümdarlar döneminde dahi tekamül ettiğini ispat eden misallerle doludur. Nitekim, IV. Mehmed yedi yaşında tahta çıkmış ve fütuhat devam etmemiş midir?
Tarih kitaplarımız inanılmaz hatalarla doludur ve bunların ekserisi de masum hatalar değildir. Hatta bu çarpıklıklar bizi tarihimizden uzaklaştırmak için özenle düzenlenmiş gibidir. Bu yanlışlıkların en barizlerinden biri ilk dönem, özellikle ilk üç Osmanlı padişahının cehaletiyle ilgili olanıdır. Çeşitli kaynaklarda alperen tabiatlı, kendilerinden sonra yüzlerce yıl yaşayacak koca bir devletin banisi olan ilk üç Osmanlı padişahının okur yazar olmadığı zikrediliyor. Anadolu Selçuklularının sağ uç beyi olan Ertuğrul Gazi'nin oğlu Osman, Amasya'daki Selçuklu Sarayı'nda büyümüştür. O zamanki töreye göre uç beylerinin veliahtları hem babalarının itaatini temin için merkezde alıkonur hem de gelecekte elde etmeleri muhtemel mevkiler için yetiştirilirdi. Selçuklu Sarayı'nda dönemin en meşhur alimleri tarafından eğitilen Osman Gazi'nin okuma yazma bilmemesi nasıl mümkün olabilir?
Osman Gazi, Bilecik Beyliği'ni yönetmesi için görevlendirmeyi düşündüğü mahdumu Alaaddin'i eğitmesi için Şeyh Edebali'ye tekke yaptırır. Bilecik beyi olmasını istediği oğlunun eğitimini dert edinen Osman Gazi'nin tahta geçirmeyi düşündüğü Orhan'ı eğitimsiz bırakması nasıl düşünülebilir? Keza, Kosova Savaşı'nın yapıldığı günden evvelki geceyi sabaha kadar gözyaşlarıyla Kur'an tilavet ederek geçiren Murad Hüdavendigâr, Kur'an'ı ezbere okuyor da okuma yazma bilmiyor mu? İlk üç padişahın okuma yazma bilmediklerinin söylenmesinden maksat, onları birer haydut yahut töre tanımaz eşkıya gibi göstermek, kurdukları devletin de yalnızca şansın ve yıkıcılığın yardımıyla başarıya ulaştığını iddia etmektir. Benzer bir iddia Timur için de ileri sürülmüştür. Halbuki Timur'un yedi yaşında iken okuma yazma öğrendiği, on iki yaşına girdiğinde Kur'an'ı hıfzettiği biliniyor.
Popüler kaynaklara bakarsak İstanbul'un fethi Macaristan'dan getirilen Urban Usta'nın döktüğü toplar sayesinde mümkün olmuştur. Bu bilgi müfredatımıza da girmiş, yıllar yılı çocuklarımıza ezberletilmiştir. Oysa topları döken ustaların başında Saruca Muslihiddin Efendi vardır. Topların birçoğu onun bilgisi ve gözetimi dahilinde dökülmüştür. Urban Usta'nın bugün bile hatırlanıyor olmasının sebebi, döktüğü topun henüz tecrübe aşamasındayken patlayıp kendisini öldürmesidir. Milletimiz gayretine mükâfat olarak adını yaşatmıştır, fakat topların mimarı yahut ustası o değildir.
Avrupa, Rönesans'ını tarihini keşfederek başlattı. Tarih, geçmişi bildirirken geleceğin teklif ve modellerini çizer. Bu bilgilerin nasıl kullanılacağına milli şuur rehberlik eder fakat biricik kaynağı doğru tarih bilgisi olmalıdır.
MEHMED NİYAZİ
Ayakta durmak, büyük inkılaplar gerçekleştirmek isteyen milletlerin kendilerine güven duymaları şarttır. Milletler bu güveni tarihteki muvaffakiyetlerinden alırlar. Bu yüzdendir ki milletler arasındaki mücadelenin gerçekleştiği mühim sahalardan biri tarihtir. Bizler nasıl fizikte, kimyada, matematikte geri kalmışsak tarih ilminde de geri kaldık. Üstelik bunun yol açtığı felaketlerden bihaber kendi tarihimizi başkalarından öğrendik.
Her milletin tarihinde inişler ve çıkışlar, ihtişamlı ve bazen de dramatik sahneler vardır. Tarihte pek az millet yere düştükten sonra tekrar ayağa kalkmaya muvaffak olmuştur. Düşülen yerden kalkmanın birinci şartı yıkılış sebebini bilmektir. Tarihi rakipleri tarafından yazılıp tanzim edilmiş bir millet bu hakikati nasıl bilebilir?
Osmanlı'nın yıkılışıyla alakalı şu dahiyane izahı sıkça işitiyoruz: "Hürrem'in tesiriyle Kanuni, Türk hanımından olan oğlu Mustafa'yı öldürtmüş, yerine sarhoş Sarı Selim tahta geçmiş..." Koca bir devletin istikbalini sarhoş ya da beceriksiz dahi olsa bir idarecisinin acziyetine bağlamak ne kadar akıl kârıdır? Tarih sağlam sosyal bünyeye sahip devletlerin aciz ve yetersiz hükümdarlar döneminde dahi tekamül ettiğini ispat eden misallerle doludur. Nitekim, IV. Mehmed yedi yaşında tahta çıkmış ve fütuhat devam etmemiş midir?
Tarih kitaplarımız inanılmaz hatalarla doludur ve bunların ekserisi de masum hatalar değildir. Hatta bu çarpıklıklar bizi tarihimizden uzaklaştırmak için özenle düzenlenmiş gibidir. Bu yanlışlıkların en barizlerinden biri ilk dönem, özellikle ilk üç Osmanlı padişahının cehaletiyle ilgili olanıdır. Çeşitli kaynaklarda alperen tabiatlı, kendilerinden sonra yüzlerce yıl yaşayacak koca bir devletin banisi olan ilk üç Osmanlı padişahının okur yazar olmadığı zikrediliyor. Anadolu Selçuklularının sağ uç beyi olan Ertuğrul Gazi'nin oğlu Osman, Amasya'daki Selçuklu Sarayı'nda büyümüştür. O zamanki töreye göre uç beylerinin veliahtları hem babalarının itaatini temin için merkezde alıkonur hem de gelecekte elde etmeleri muhtemel mevkiler için yetiştirilirdi. Selçuklu Sarayı'nda dönemin en meşhur alimleri tarafından eğitilen Osman Gazi'nin okuma yazma bilmemesi nasıl mümkün olabilir?
Osman Gazi, Bilecik Beyliği'ni yönetmesi için görevlendirmeyi düşündüğü mahdumu Alaaddin'i eğitmesi için Şeyh Edebali'ye tekke yaptırır. Bilecik beyi olmasını istediği oğlunun eğitimini dert edinen Osman Gazi'nin tahta geçirmeyi düşündüğü Orhan'ı eğitimsiz bırakması nasıl düşünülebilir? Keza, Kosova Savaşı'nın yapıldığı günden evvelki geceyi sabaha kadar gözyaşlarıyla Kur'an tilavet ederek geçiren Murad Hüdavendigâr, Kur'an'ı ezbere okuyor da okuma yazma bilmiyor mu? İlk üç padişahın okuma yazma bilmediklerinin söylenmesinden maksat, onları birer haydut yahut töre tanımaz eşkıya gibi göstermek, kurdukları devletin de yalnızca şansın ve yıkıcılığın yardımıyla başarıya ulaştığını iddia etmektir. Benzer bir iddia Timur için de ileri sürülmüştür. Halbuki Timur'un yedi yaşında iken okuma yazma öğrendiği, on iki yaşına girdiğinde Kur'an'ı hıfzettiği biliniyor.
Popüler kaynaklara bakarsak İstanbul'un fethi Macaristan'dan getirilen Urban Usta'nın döktüğü toplar sayesinde mümkün olmuştur. Bu bilgi müfredatımıza da girmiş, yıllar yılı çocuklarımıza ezberletilmiştir. Oysa topları döken ustaların başında Saruca Muslihiddin Efendi vardır. Topların birçoğu onun bilgisi ve gözetimi dahilinde dökülmüştür. Urban Usta'nın bugün bile hatırlanıyor olmasının sebebi, döktüğü topun henüz tecrübe aşamasındayken patlayıp kendisini öldürmesidir. Milletimiz gayretine mükâfat olarak adını yaşatmıştır, fakat topların mimarı yahut ustası o değildir.
Avrupa, Rönesans'ını tarihini keşfederek başlattı. Tarih, geçmişi bildirirken geleceğin teklif ve modellerini çizer. Bu bilgilerin nasıl kullanılacağına milli şuur rehberlik eder fakat biricik kaynağı doğru tarih bilgisi olmalıdır.
MEHMED NİYAZİ