ayhanx21
Forum Üyesi
İnsanda yaratılış gereği birbirine iki zıt duygu bir arada bulunuyor. Bunlardan ilki sosyallik, diğeri ise bireysellik. Bizler bir yandan toplumun içine katılıp insanlarla iç içe olmak, onlarla iletişim ve etkileşim halinde olmak istiyoruz. Yeni arkadaş ilişkileri kurmak, akraba ziyaretleri yapmak bizleri mutlu ediyor. Kısacası, sosyalleşmek istiyoruz. Sosyalliğin tam karşı tarafında ise bireysellik duygusu bulunuyor. Bu duygu da en az sosyallik kadar önemli bizim için. Gün oluyor, kendi başımıza kalıp insanlardan uzak bir yerde kafa dinlemek istememiz bireysellik duygumuzun bir tezahürü. Hayatta kendimize has alanlar kuruyoruz ve yorgun düştüğümüz zamanlarda köşemize çekilip içimize dönmek ve bireyselliğimizi yaşamak istiyoruz. Yalnız kalarak bireysellikte yeteri doyuma ulaşan bizler, bir süre sonra tekrar sosyalleşmeye başlıyor ve insanlarla iletişime geçiyoruz.
Normal insan, bireysellikle sosyallik duyguları arasında mekik dokur. Gün içinde sosyal ortamlara girip sosyallik hissini tatmin ettiği gibi akşamları kendi köşesine çekilip bireysellik ihtiyacını da giderebilir. Sorun, insanın mekik dokuyamadığı, yani sosyallik ve bireysellik sarkacının bir ucunda takıldığı zaman ortaya çıkıyor.
Sosyalliğini yaşayan ve modern hayat sistemi nedeniyle daima yapacak ve bitirecek işleri olan insan, yalnız kalıp dinlenemiyor. Sarkacın sosyallik ucuna takılıp kalıyor ve bireysellik ihtiyacını gideremiyor. Bunun neticesi olarak da yalnızlık özlemi ortaya çıkıyor. Eğer bu özlem ya da bireysellik ihtiyacı giderilmezse psikolojik hastalıklar, hayata karşı bıkkınlık, monotonluk ortaya çıkıyor. Bu durumun tam aksine bazı insanlar da sarkacın bireysellik ucuna takılıp kalıyorlar. Bu insanlar ise yaşadıkları yalnızlıktan bıkıyor ve artık topluma karışıp insanlarla iletişim kurmak istiyorlar. Eğer bunu yapacak gücü kendilerinde bulamazlarsa ya da yaptıkları teşebbüs boşa çıkarsa durum daha da kötüleşiyor ve insanlar soluğu psikolojik danışma bürolarında alıyorlar.
Acaba insanlar neden sarkacın bir ucuna takılıp kalıyorlar?
İnsanların sarkacın sosyallik ucuna takılıp kalmasının nedeni, modern hayat sisteminin insana bireyselliğini yaşayacağı alan ve zaman bırakmamasıdır. Gün boyu yoğun hayat temposunda yaşayan insan, eve geldiğinde aşırı bir şekilde yorgun oluyor. Yemeğini yiyip televizyonun karşısına geçiyor ve kısa bir süre sonra da uykuya dalıyor. Bu süre zarfında insan kendiyle baş başa kalamıyor. Daima hayatında ve çevresinde birileri oluyor. Ve sessiz bir ortamı kişi bu çevrede bulamıyor. Haftada bir gün olan tatilin yarısı öğlene kadar uyumakla, yarısı da bir hafta boyunca biriken işlerin peşinde koşmakla geçiyor ve hemen yeni bir hafta daha başlıyor. Kısacası insan, daima koşuyor. Zamanı yakalamaya çalışıyor. Ve bunları yaparken yalnız kalamıyor.
Normal insan, bireysellikle sosyallik duyguları arasında mekik dokur. Gün içinde sosyal ortamlara girip sosyallik hissini tatmin ettiği gibi akşamları kendi köşesine çekilip bireysellik ihtiyacını da giderebilir. Sorun, insanın mekik dokuyamadığı, yani sosyallik ve bireysellik sarkacının bir ucunda takıldığı zaman ortaya çıkıyor.
Sosyalliğini yaşayan ve modern hayat sistemi nedeniyle daima yapacak ve bitirecek işleri olan insan, yalnız kalıp dinlenemiyor. Sarkacın sosyallik ucuna takılıp kalıyor ve bireysellik ihtiyacını gideremiyor. Bunun neticesi olarak da yalnızlık özlemi ortaya çıkıyor. Eğer bu özlem ya da bireysellik ihtiyacı giderilmezse psikolojik hastalıklar, hayata karşı bıkkınlık, monotonluk ortaya çıkıyor. Bu durumun tam aksine bazı insanlar da sarkacın bireysellik ucuna takılıp kalıyorlar. Bu insanlar ise yaşadıkları yalnızlıktan bıkıyor ve artık topluma karışıp insanlarla iletişim kurmak istiyorlar. Eğer bunu yapacak gücü kendilerinde bulamazlarsa ya da yaptıkları teşebbüs boşa çıkarsa durum daha da kötüleşiyor ve insanlar soluğu psikolojik danışma bürolarında alıyorlar.
Acaba insanlar neden sarkacın bir ucuna takılıp kalıyorlar?
İnsanların sarkacın sosyallik ucuna takılıp kalmasının nedeni, modern hayat sisteminin insana bireyselliğini yaşayacağı alan ve zaman bırakmamasıdır. Gün boyu yoğun hayat temposunda yaşayan insan, eve geldiğinde aşırı bir şekilde yorgun oluyor. Yemeğini yiyip televizyonun karşısına geçiyor ve kısa bir süre sonra da uykuya dalıyor. Bu süre zarfında insan kendiyle baş başa kalamıyor. Daima hayatında ve çevresinde birileri oluyor. Ve sessiz bir ortamı kişi bu çevrede bulamıyor. Haftada bir gün olan tatilin yarısı öğlene kadar uyumakla, yarısı da bir hafta boyunca biriken işlerin peşinde koşmakla geçiyor ve hemen yeni bir hafta daha başlıyor. Kısacası insan, daima koşuyor. Zamanı yakalamaya çalışıyor. Ve bunları yaparken yalnız kalamıyor.