Birgün yazarı Müslüm Gülhan Beşiktaş'taki son gelişmeleri kaleme aldı
Müslüm Gülhan'ın yazısı şu şekilde: Futbol kendine has iktisat kurgusundaki dinamikleriyle, toplumsal hayattaki sosyal etkisiyle ve ekonomisiyle süreç içerisinde büyümüştür. Bu ekonomik büyüme, futbolu bir endüstri haline getirmiştir. Profesyonelliğin ön plana çıktığı, sadece yenme-yenilme üzerine düşünülen ve rekabet üzerine kurgulanan futbol, kapitalist kurgu içinde metaya dönüştürülerek, küreselleşme politikaları içinde büyük bir pazar haline getirildi. Futboldaki bu dönüşüm yönetim anlamında yeni bir model ve modülleri de ortaya çıkardı. Kulüplerin ekonomik ve sportif başarısını üst seviyeye çıkarmak için tüm kulüp enstrümanlarını ve varlıklarının iyi sonuç verecek bir şekilde kullanılması için yönetim fonksiyonlarının uygun hale getirilmesi şart oldu. Özellikle Bosman kurallarının sistematik olarak kurumsallaşması neticesinde kulüplerin mevcut gücünü korumak ve geliştirmek için yeni kaynaklar-açılımlar bulma ihtiyacı ortaya çıktı. Yani, kulüplere sadece sportif başarı yeterli olmamakta ve bunları kulüp lehine daha profesyonel ve planlı bir şekilde yürütülmesi gerekmektedir. Türkiye'de ise esnaf kökenli kişilerin yönetiminde olan futbol, kurumsal yönetim anlayışına uzak yapıda-başkan odaklı yönetim modeli, yapılan büyük harcamalara rağmen sistematik kurgu eksikliğinden dolayı kulüpleri iflasa sürükleyecek noktaya getirmiştir. Sportif başarısızlık haliyle finansal başarısızlığa dönüşmektedir. Ülkede kulüp yönetici profiline baktığımızda; esnaf kurgusu içinden gelmiş ya aile işine-şirketine dönüşmüş ya da belediye-devlet ihaleleri üzerinden büyümüş ve siyasi bağımlı şirket haline gelmiş patron kişilerden oluşmaktadır. Hepsinin ortak yanı spor kültüründen uzak olmalarıdır. Buradaki farklılık uluslararası ölçekli şirket sahibi Koç, Sabancı, Eczacıbaşı... gibi aile burjuvazisi içinden gelen kişilerin ayrıcalığının olmasıdır. İşte bu ayrıcalık içinden gelen Ali Koç hariç, diğer tüm başkanlar gibi burjuvazi kültüründen uzak ve kendi aile büyüğünün mesleği üzerinden geliştirilen bir iş ortamında yetişmiş olan Ahmet Nur Çebi, 29 Ağustos Salı günü bir basın toplantısı düzenledi. Bu toplantıdaki başlıkları analiz etmek BJK için ve ülke futbol başkan profili açısından kesinlikle yararlı olacağını düşünüyorum. Öncelikle, Başkan, Beşiktaş camiasının kendisi için yokmuş gibi davranmasını eleştirirken niyet olarak kötü düşündükleri üzerinden eleştiri yaparken bir uyuşmazlığın söz konusu olduğunu ima etmektedir. Camianın neden yanında olmadığı konusunu düşünmesi gerekirken bu yanıt talihsizlik olmuş. Aynı eleştiriyi taraftar tepkisi içinde kullandı. Bu çelişkiler bir kulüp başkanı için ciddi açmazdır. Borçları ödemek için "ben plaza satmam" söylemi üzerinden gittiğimizde de karşımıza 'Fulya Projesi' çıkmakta. 95 milyon dolar kulübün alacağı olduğunu kendisinin söylemesine rağmen, 95 milyon TL karşılığı konuyu kapatmaya çalışan Başkan, burada kurduğu hakem heyeti sayesinde (!) kulübün zararı karşısında tutunduğu tavır camia tarafından tabii ki kabul edilemez. Futbolcuların nasıl hata yaparsa yöneticilerinde hata yapma hakkı olduğu üzerine yorum yapması; kendi konumu hakkında yeterli donananıma sahip olmadığı kanısını uyandırmaktadır. Kulüpler hiyerarşik bir yapıya sahiptir. Yönetim ve başkan bu yapının başında yer alırken; yapacakları hata sadece saha içini bağlamamaktadır. Bir başkanın ve yönetimin yapacağı hataların bir camiayı iflasa sürükleyecek reaksiyon zincirine sebep olacak sonuçları doğuracağının iyi bilmesi gerekir. Stadın boş olduğu konusunda yapılan yorumlara tepki verirken, aynı zamanda 20 bin kombine satıldığını ve 12 bin kombinenin daha var olduğunu-satılmadığını belirtirken, kombine sahiplerinin maça gelmemesini de eleştirerek aslında stadın neden boş olduğunu kendisi açıklamış oldu. Denetleme Kurulu ile yaşanılan sorunu-süreci kendisi yanında evraklar getirmesine rağmen, kendisinin de söylediği gibi konuşmak istememiş-fakat gelen soru üzerine açıklama yapmak zorunda kaldı. AŞ için bağımsız kurum tarafından yapılan denetleme sonucunda yazılan raporu Denetleme Kurulu görmek istemesine karşı gelirken, bu raporda özel şeylerin yazılı olabileceğini bunların görülmesinin doğru olmadığı ifade etti. Şimdi, BJK içindeki AŞ için bir raporda nasıl bir özel şey olur ki bunu kimsenin görmemesi gerekir? Ve bu nasıl bir manipülasyona neden olur? Bu sorular merak konusu... Denetleme Kurluna burada bir parantez açmak istiyorum. Fulya Davası sonuçlarına karşılık alınan 95 milyon TL için Başkan daha önce bu parayı ister Fulya'ya, ister- mahkeme kazanılarak ibrası iptal edilen Genel Kurul sonrası hak doğuran 15-16 milyon dolar karşılığı olan paradan söz ediyor-ister Del Bosque ve Ferrari'ye sayın derken, acaba bu para AŞ kasasına konuldu mu, konulmadı mı? İşte esas bu konu Denetleme Kurulunun işi bu noktada olmalıydı. Üstelik 95 milyon TL karşılığı 95 milyon dolar değil sadece 6 milyon dolar karşılığı yapmaktaydı. Diğer bir husus ki bence çok önemli, transferleri Hoca'nın istek ve talepleri doğrultusunda yapılıp-yapılmadığını söylemesiydi. Hatırlarsınız, Şenol Güneş Talisca hariç hiç isim vermeden taleplerde bulunmuştu ve sorumluluk almama görüntüsü vermeye özen göstermişti. Halbuki öyle değilmiş... Tadic'i istemediği gibi ki-parası yüzündenmiş- diğer tüm futbolcular için irade ortay koyarken bunları niye komu oyundan saklamaya çalıştı anlamak zor. Ama ben anlıyorum! Uzun cümleler kurup hiçbir şey anlatmaması bu yüzdendi. Sadece Bahtiyar Zaynutdinov transferindeki farklılığa dikkat çekmek istiyorum. Sportif Direktörlükten istifa eden Ceyhun Kazancının ki eski işi menajerlik olan bu kişinin, bu kadar yönetici ve hoca varken bu transferi yapması etik midir, değil midir? Bu konunun Başkan tarafından açıklanması gerek. Ve Ramos transferi... Sorun transferin olup olmaması değil. Sorun süreç içinde yaşanılanlar. Serhan Çetinsaya'nın istifaya kadar giden olay silsilesinin sonucunda Başkan'ın yapmış olduğu açıklama sıkıntılıydı. Bugün çok büyük şirketlerin başında 35 ile 40 yaş aralığında olan genç CEO'lar bulunmaktadır. Artık tecrübe yaş odaklı birikimden çıkıp bilgi odaklı hacimsel büyüklüğe dönmüştür. Haliyle, genç insanların tecrübe ile ilgili bir tasarrufu olma beklentisi ortadan kalkmıştır ki-yaş olarak ileri olan Başkan gibi kişilerin birikim sorunları da tartışma konusudur. Serhan Çetinsaya bir sorumluluk almış ve bunu yerine getirerek için kendi donanımları ile BJK çıkarları doğrultusunda hareket etmeye çalışmıştır. Tekrar ediyorum transfer olur olmaz bu ayrı konu. Başkan'ın basın toplantısında Serhan Çatinsaya'nın finans sorununu çözmek için sorumluluk alma isteğine rağmen, babasına karşı sorumlu olduğunu ima edecek bir yaklaşımda bulunması Serhan Çetinsaya ve babası için büyük talihsizliktir. Gençleri yetiştirmekten bahsediyor başkan ama, işin pedagojik formatın varlığından sanırım haberdar değil. Ben 30 yıllık eğitimci-akademisyen olarak böyle bir müfredat görmedim. Son olarak BJK'nin son başkanı olan Süleyman Seba açıklamalarına gelmek istiyorum. Süleyman Seba BJK kültürünün tarihsel derinliğine sahip ve bunun ortaya koyduğu tüm kodları uygulayan gerçek bir Beşiktaşlıydı. Ahmet Nur Çebi Trabzonspor kökenli biri olarak başkan seçildi. Buradaki kültürel derinlikle ilgili bir birikime sahip olması mümkün değildir. Ayrıca, Öz Kaynak düzenin yıkılması, BJK kurumsal yapısının devamı olan Seba dönemi tüm çalışanların işten çıkartılması, Fulya projesinin zarara uğratılması, transfer politikalarının değişmesi ve kulübün zarara uğratılması, Genel Kurul yapısının değiştirilmesine rağmen ve artı bakiyede bıraktığı kulübün 7 milyar TL borca sokulması Seba ile aynı çizgide olma olasılığını ortadan kaldırıyor. Bir de hatırlatma yapmak istiyorum, Başkan küfür ve hakaretten çok şikâyetçi olması ile eleştirilere medeni şekilde cevap vereceğini ve bu konuda açık olduğunu söyledi. Sanırım İdari ve Mali Genel Kuruldaydı, Tamer Mert kendisini ekonomik veriler üzerinden-ki profesyonel işi bu-eleştirdikten sonra kendisi kürsüye çıkıp "Allah senin belanı versin" demesinin nezaket boyutunu açıklarsa sevinirim. Günümüzde futbolun artık finansal boyuta geçmesi birlikte beklentilerin ve sportif başarının veya başarısızlığın nedeni olarak başkan ve yönetim görülmektedir. Başkan ve yönetim kulübün bütün varlıklarından ve bu varlıkların nasıl korunup geliştirildiğinden-kullanıldığından, tüm başarı veya başarısızlıktan sorumludur. Kulüpler birer sivil toplum kuruluşu olmakla birlikte kamuya ait varlıklardır. Her başkanın ve yöneticinin kamuya karşı sorumluluğu vardır. Ve kamu bir zarar veya başarısızlık gördüğü anda hesap sorma hakkına sahiptir. Bunun adı kamu denetimidir. Ve son derece demokratik taleptir.
Müslüm Gülhan'ın yazısı şu şekilde: Futbol kendine has iktisat kurgusundaki dinamikleriyle, toplumsal hayattaki sosyal etkisiyle ve ekonomisiyle süreç içerisinde büyümüştür. Bu ekonomik büyüme, futbolu bir endüstri haline getirmiştir. Profesyonelliğin ön plana çıktığı, sadece yenme-yenilme üzerine düşünülen ve rekabet üzerine kurgulanan futbol, kapitalist kurgu içinde metaya dönüştürülerek, küreselleşme politikaları içinde büyük bir pazar haline getirildi. Futboldaki bu dönüşüm yönetim anlamında yeni bir model ve modülleri de ortaya çıkardı. Kulüplerin ekonomik ve sportif başarısını üst seviyeye çıkarmak için tüm kulüp enstrümanlarını ve varlıklarının iyi sonuç verecek bir şekilde kullanılması için yönetim fonksiyonlarının uygun hale getirilmesi şart oldu. Özellikle Bosman kurallarının sistematik olarak kurumsallaşması neticesinde kulüplerin mevcut gücünü korumak ve geliştirmek için yeni kaynaklar-açılımlar bulma ihtiyacı ortaya çıktı. Yani, kulüplere sadece sportif başarı yeterli olmamakta ve bunları kulüp lehine daha profesyonel ve planlı bir şekilde yürütülmesi gerekmektedir. Türkiye'de ise esnaf kökenli kişilerin yönetiminde olan futbol, kurumsal yönetim anlayışına uzak yapıda-başkan odaklı yönetim modeli, yapılan büyük harcamalara rağmen sistematik kurgu eksikliğinden dolayı kulüpleri iflasa sürükleyecek noktaya getirmiştir. Sportif başarısızlık haliyle finansal başarısızlığa dönüşmektedir. Ülkede kulüp yönetici profiline baktığımızda; esnaf kurgusu içinden gelmiş ya aile işine-şirketine dönüşmüş ya da belediye-devlet ihaleleri üzerinden büyümüş ve siyasi bağımlı şirket haline gelmiş patron kişilerden oluşmaktadır. Hepsinin ortak yanı spor kültüründen uzak olmalarıdır. Buradaki farklılık uluslararası ölçekli şirket sahibi Koç, Sabancı, Eczacıbaşı... gibi aile burjuvazisi içinden gelen kişilerin ayrıcalığının olmasıdır. İşte bu ayrıcalık içinden gelen Ali Koç hariç, diğer tüm başkanlar gibi burjuvazi kültüründen uzak ve kendi aile büyüğünün mesleği üzerinden geliştirilen bir iş ortamında yetişmiş olan Ahmet Nur Çebi, 29 Ağustos Salı günü bir basın toplantısı düzenledi. Bu toplantıdaki başlıkları analiz etmek BJK için ve ülke futbol başkan profili açısından kesinlikle yararlı olacağını düşünüyorum. Öncelikle, Başkan, Beşiktaş camiasının kendisi için yokmuş gibi davranmasını eleştirirken niyet olarak kötü düşündükleri üzerinden eleştiri yaparken bir uyuşmazlığın söz konusu olduğunu ima etmektedir. Camianın neden yanında olmadığı konusunu düşünmesi gerekirken bu yanıt talihsizlik olmuş. Aynı eleştiriyi taraftar tepkisi içinde kullandı. Bu çelişkiler bir kulüp başkanı için ciddi açmazdır. Borçları ödemek için "ben plaza satmam" söylemi üzerinden gittiğimizde de karşımıza 'Fulya Projesi' çıkmakta. 95 milyon dolar kulübün alacağı olduğunu kendisinin söylemesine rağmen, 95 milyon TL karşılığı konuyu kapatmaya çalışan Başkan, burada kurduğu hakem heyeti sayesinde (!) kulübün zararı karşısında tutunduğu tavır camia tarafından tabii ki kabul edilemez. Futbolcuların nasıl hata yaparsa yöneticilerinde hata yapma hakkı olduğu üzerine yorum yapması; kendi konumu hakkında yeterli donananıma sahip olmadığı kanısını uyandırmaktadır. Kulüpler hiyerarşik bir yapıya sahiptir. Yönetim ve başkan bu yapının başında yer alırken; yapacakları hata sadece saha içini bağlamamaktadır. Bir başkanın ve yönetimin yapacağı hataların bir camiayı iflasa sürükleyecek reaksiyon zincirine sebep olacak sonuçları doğuracağının iyi bilmesi gerekir. Stadın boş olduğu konusunda yapılan yorumlara tepki verirken, aynı zamanda 20 bin kombine satıldığını ve 12 bin kombinenin daha var olduğunu-satılmadığını belirtirken, kombine sahiplerinin maça gelmemesini de eleştirerek aslında stadın neden boş olduğunu kendisi açıklamış oldu. Denetleme Kurulu ile yaşanılan sorunu-süreci kendisi yanında evraklar getirmesine rağmen, kendisinin de söylediği gibi konuşmak istememiş-fakat gelen soru üzerine açıklama yapmak zorunda kaldı. AŞ için bağımsız kurum tarafından yapılan denetleme sonucunda yazılan raporu Denetleme Kurulu görmek istemesine karşı gelirken, bu raporda özel şeylerin yazılı olabileceğini bunların görülmesinin doğru olmadığı ifade etti. Şimdi, BJK içindeki AŞ için bir raporda nasıl bir özel şey olur ki bunu kimsenin görmemesi gerekir? Ve bu nasıl bir manipülasyona neden olur? Bu sorular merak konusu... Denetleme Kurluna burada bir parantez açmak istiyorum. Fulya Davası sonuçlarına karşılık alınan 95 milyon TL için Başkan daha önce bu parayı ister Fulya'ya, ister- mahkeme kazanılarak ibrası iptal edilen Genel Kurul sonrası hak doğuran 15-16 milyon dolar karşılığı olan paradan söz ediyor-ister Del Bosque ve Ferrari'ye sayın derken, acaba bu para AŞ kasasına konuldu mu, konulmadı mı? İşte esas bu konu Denetleme Kurulunun işi bu noktada olmalıydı. Üstelik 95 milyon TL karşılığı 95 milyon dolar değil sadece 6 milyon dolar karşılığı yapmaktaydı. Diğer bir husus ki bence çok önemli, transferleri Hoca'nın istek ve talepleri doğrultusunda yapılıp-yapılmadığını söylemesiydi. Hatırlarsınız, Şenol Güneş Talisca hariç hiç isim vermeden taleplerde bulunmuştu ve sorumluluk almama görüntüsü vermeye özen göstermişti. Halbuki öyle değilmiş... Tadic'i istemediği gibi ki-parası yüzündenmiş- diğer tüm futbolcular için irade ortay koyarken bunları niye komu oyundan saklamaya çalıştı anlamak zor. Ama ben anlıyorum! Uzun cümleler kurup hiçbir şey anlatmaması bu yüzdendi. Sadece Bahtiyar Zaynutdinov transferindeki farklılığa dikkat çekmek istiyorum. Sportif Direktörlükten istifa eden Ceyhun Kazancının ki eski işi menajerlik olan bu kişinin, bu kadar yönetici ve hoca varken bu transferi yapması etik midir, değil midir? Bu konunun Başkan tarafından açıklanması gerek. Ve Ramos transferi... Sorun transferin olup olmaması değil. Sorun süreç içinde yaşanılanlar. Serhan Çetinsaya'nın istifaya kadar giden olay silsilesinin sonucunda Başkan'ın yapmış olduğu açıklama sıkıntılıydı. Bugün çok büyük şirketlerin başında 35 ile 40 yaş aralığında olan genç CEO'lar bulunmaktadır. Artık tecrübe yaş odaklı birikimden çıkıp bilgi odaklı hacimsel büyüklüğe dönmüştür. Haliyle, genç insanların tecrübe ile ilgili bir tasarrufu olma beklentisi ortadan kalkmıştır ki-yaş olarak ileri olan Başkan gibi kişilerin birikim sorunları da tartışma konusudur. Serhan Çetinsaya bir sorumluluk almış ve bunu yerine getirerek için kendi donanımları ile BJK çıkarları doğrultusunda hareket etmeye çalışmıştır. Tekrar ediyorum transfer olur olmaz bu ayrı konu. Başkan'ın basın toplantısında Serhan Çatinsaya'nın finans sorununu çözmek için sorumluluk alma isteğine rağmen, babasına karşı sorumlu olduğunu ima edecek bir yaklaşımda bulunması Serhan Çetinsaya ve babası için büyük talihsizliktir. Gençleri yetiştirmekten bahsediyor başkan ama, işin pedagojik formatın varlığından sanırım haberdar değil. Ben 30 yıllık eğitimci-akademisyen olarak böyle bir müfredat görmedim. Son olarak BJK'nin son başkanı olan Süleyman Seba açıklamalarına gelmek istiyorum. Süleyman Seba BJK kültürünün tarihsel derinliğine sahip ve bunun ortaya koyduğu tüm kodları uygulayan gerçek bir Beşiktaşlıydı. Ahmet Nur Çebi Trabzonspor kökenli biri olarak başkan seçildi. Buradaki kültürel derinlikle ilgili bir birikime sahip olması mümkün değildir. Ayrıca, Öz Kaynak düzenin yıkılması, BJK kurumsal yapısının devamı olan Seba dönemi tüm çalışanların işten çıkartılması, Fulya projesinin zarara uğratılması, transfer politikalarının değişmesi ve kulübün zarara uğratılması, Genel Kurul yapısının değiştirilmesine rağmen ve artı bakiyede bıraktığı kulübün 7 milyar TL borca sokulması Seba ile aynı çizgide olma olasılığını ortadan kaldırıyor. Bir de hatırlatma yapmak istiyorum, Başkan küfür ve hakaretten çok şikâyetçi olması ile eleştirilere medeni şekilde cevap vereceğini ve bu konuda açık olduğunu söyledi. Sanırım İdari ve Mali Genel Kuruldaydı, Tamer Mert kendisini ekonomik veriler üzerinden-ki profesyonel işi bu-eleştirdikten sonra kendisi kürsüye çıkıp "Allah senin belanı versin" demesinin nezaket boyutunu açıklarsa sevinirim. Günümüzde futbolun artık finansal boyuta geçmesi birlikte beklentilerin ve sportif başarının veya başarısızlığın nedeni olarak başkan ve yönetim görülmektedir. Başkan ve yönetim kulübün bütün varlıklarından ve bu varlıkların nasıl korunup geliştirildiğinden-kullanıldığından, tüm başarı veya başarısızlıktan sorumludur. Kulüpler birer sivil toplum kuruluşu olmakla birlikte kamuya ait varlıklardır. Her başkanın ve yöneticinin kamuya karşı sorumluluğu vardır. Ve kamu bir zarar veya başarısızlık gördüğü anda hesap sorma hakkına sahiptir. Bunun adı kamu denetimidir. Ve son derece demokratik taleptir.