Bilmiyorum henüz Türkiyede gelmiş geçmiş bazı siyasilerin basın ve medya ile ilgili konuşmalarını toparlayıp bir kitap haline getirme projesi var mı? Yoksa meslekdaşlara öneririm. Bu konuşmaları bir araya getiriniz. İlginç bir basın özgürlüğü anlayışının ne olduğunu, basın ve medyanın nasıl şekillendirilebileceğini görmek imkanı çıkar.Böyle bir çalışma iletişimcilere bir elkitabı da sağlamış olur medya ve özgürlük konularında.
Bölük pörçük konuşmalar, gazete arşivlerinde kaybolmasın, bunları tarihleri ve konuşma yapılan yerleri de belirterek zaman içinde, gerek kendilerine demokrat sıfatı veren, gerekse kendilerine bazılarınca "ılımlı İslamcı" denilen siyasetçilerin basın ve medya ile görüşlerinin ne olduğunu merak eden geleceğin medya ve iletişim araştırmacıları için iyi bir kaynak oluşturmuş olursunuz. Böyle bir derleme kendilerine ve partilerine yakınlık duymayan, farklı görüşler bildiren gazeteci ve yazarların bazı siyasilerce ne tür muameleye tabi tutulduklarını gözler önüne serecek ve bu siyasilerin demokrasi anlayışının dünyada kabul görmüş demokratik kurallara ne derece uyduğunu da göstermiş olacaktır. Böyle bir çalışma bizdeki sivil demokrasinin hangi aşamalarda ve hangi sorunlar karşısında tek çareyi basın ve medyayı susturmak, etkilerini azaltmak ve koskoca bir basın-yayın sektörünü nasıl ele geçirme çabalarında bulunduklarını anlatmak bakımından da ders alma örnekleri ortaya çıkarır. Unutulanları veya unutturulmak istenenleri yeniden hatırlatıp okuyucuya ve siyasilere belki de bir vicdan muhasebesi yapma imkanı sağlar.
Bazı siyasilerin basın ve medya ile ilgili konuşmalarının büyük bir çoğunluğunda medyaya nızam vermeye yönelik görüşler, bazılarının gazetecilere açtıkları tazminat davalarının sayısal olarak rekor düzeye ulaşması, bir anlamda farklı fikirlere, kendilerine destek olmayanlara yönelik talimatlar, emirler, uyarılar, ve açık-kapalı tehditler siyasi tarihimizde sürekli akılda tutulması ve iletişimci ve siyasetçi yeni kuşakların ders alması gereken ilginç ve örnek olaylar belgelenmiş olacaktır.
AKP dinci iktdarının medya karnesi maalesef çok zayıflarla dolu.Bu iktidarın değişik medya ve basın organına yapılan baskının nedeni ne olursa olsun, gerek iç ve gerekse dış kamu oyundaki algı "muhalefet susturuluyor" algısıdır. Özellikle muhalif TV kanallarına RTÜK eliyle yapılan yasallığı tartışılabilir baskı ve cezalar dış dünyada da dikkatle izleniyor. AKP li Cumhurbakanı Erdoğanın çok kullandığı Cumhurbaşkanına hakaret davalarına konu olan yasal düzenlemenin partili Cumhurbaşkanına da aynı hakkı tanıyıp tanımadığı Anayasa Mahkemesine götürülecek bir uygulamadır.Partiler üstü ve tarafsız bir Cumhurbaşkanına verilen yasal yetki partili Cumhurbaşkanına verilmemiş olabilir. Bu konuda siyasi partiler ve hukukçular konuya eğilmelidirler. Türkiye artık demokratik olmayan ve fikir özgürlüğü baskı altında tutulan ve hukukun kuşkulu olduğu ülkeler arasında sayılıyor maalesef.Hangi siyasi, hangi amatör siyaset meraklısı ne derse desin bu algılama zor değişir. İletişimin kuralı olan" sizin algınız sizin gerçeğinizdir"cümlesini hatırlayalım.
Zaten siyasi tarih göstermiştir ki, ekonomik, toplumsal, dış politika ve iç politikada sorunlarla karşılaşan siyasi iktidarların ilk yaptıkları şey muhalefeti susturmak olmuştur.
Bazı Siyasilerin hırslı, sürekli biribirlerini suçlayan, sürekli hücum eden söylemlerinin halkın ruhsal durumuna nasıl etki ettiğine de bir bakmak gerek. Siyasiler eğer merak ediyorlarsa son bilmem yıllarda ülkede depresyon ilacı satışlarının niye yüzde 85 arttığı iddialarını ve nedenlerini bir araştırsınlar. Eğer merak ediyorlarsa kadınlara yönelik suçların son bilmem kaç yılda niye yüzde 1400 oranında artış gösterdiği iddialarını ve bunların nedenlerini araştırsınlar, belki de üsluplarının ve yaptıklarının halka nelere mal olduğunu görme fırsatı ortaya çıkar. Kaç kişinin psikolojik tedavi gördüğünün istatistiklerine bir baksınlar. Belki de söylemlerini ve politikalarını değiştirler. Kanımca öncelik verilmesi gereken konular bunlardır. Depremin üstünden o kadar zaman geçti ama hala iktidarın bu konudaki yetersizliği ve becersiksizliği devam ediyor ve bir yandan da ülkeyi bu duruma getiren zihniyet seçimlerde aday olmaya hazırlanıyor.
Bazı siyasilerin çok öykündükleri ABD anayasasının First Amendmend-Birinci Ek-maddesi şöyle yazar:
"Kongre konuşma ve Basın Özgürlüğünü kısıtlayıcı kanun yapmayacaktır'"
Bölük pörçük konuşmalar, gazete arşivlerinde kaybolmasın, bunları tarihleri ve konuşma yapılan yerleri de belirterek zaman içinde, gerek kendilerine demokrat sıfatı veren, gerekse kendilerine bazılarınca "ılımlı İslamcı" denilen siyasetçilerin basın ve medya ile görüşlerinin ne olduğunu merak eden geleceğin medya ve iletişim araştırmacıları için iyi bir kaynak oluşturmuş olursunuz. Böyle bir derleme kendilerine ve partilerine yakınlık duymayan, farklı görüşler bildiren gazeteci ve yazarların bazı siyasilerce ne tür muameleye tabi tutulduklarını gözler önüne serecek ve bu siyasilerin demokrasi anlayışının dünyada kabul görmüş demokratik kurallara ne derece uyduğunu da göstermiş olacaktır. Böyle bir çalışma bizdeki sivil demokrasinin hangi aşamalarda ve hangi sorunlar karşısında tek çareyi basın ve medyayı susturmak, etkilerini azaltmak ve koskoca bir basın-yayın sektörünü nasıl ele geçirme çabalarında bulunduklarını anlatmak bakımından da ders alma örnekleri ortaya çıkarır. Unutulanları veya unutturulmak istenenleri yeniden hatırlatıp okuyucuya ve siyasilere belki de bir vicdan muhasebesi yapma imkanı sağlar.
Bazı siyasilerin basın ve medya ile ilgili konuşmalarının büyük bir çoğunluğunda medyaya nızam vermeye yönelik görüşler, bazılarının gazetecilere açtıkları tazminat davalarının sayısal olarak rekor düzeye ulaşması, bir anlamda farklı fikirlere, kendilerine destek olmayanlara yönelik talimatlar, emirler, uyarılar, ve açık-kapalı tehditler siyasi tarihimizde sürekli akılda tutulması ve iletişimci ve siyasetçi yeni kuşakların ders alması gereken ilginç ve örnek olaylar belgelenmiş olacaktır.
AKP dinci iktdarının medya karnesi maalesef çok zayıflarla dolu.Bu iktidarın değişik medya ve basın organına yapılan baskının nedeni ne olursa olsun, gerek iç ve gerekse dış kamu oyundaki algı "muhalefet susturuluyor" algısıdır. Özellikle muhalif TV kanallarına RTÜK eliyle yapılan yasallığı tartışılabilir baskı ve cezalar dış dünyada da dikkatle izleniyor. AKP li Cumhurbakanı Erdoğanın çok kullandığı Cumhurbaşkanına hakaret davalarına konu olan yasal düzenlemenin partili Cumhurbaşkanına da aynı hakkı tanıyıp tanımadığı Anayasa Mahkemesine götürülecek bir uygulamadır.Partiler üstü ve tarafsız bir Cumhurbaşkanına verilen yasal yetki partili Cumhurbaşkanına verilmemiş olabilir. Bu konuda siyasi partiler ve hukukçular konuya eğilmelidirler. Türkiye artık demokratik olmayan ve fikir özgürlüğü baskı altında tutulan ve hukukun kuşkulu olduğu ülkeler arasında sayılıyor maalesef.Hangi siyasi, hangi amatör siyaset meraklısı ne derse desin bu algılama zor değişir. İletişimin kuralı olan" sizin algınız sizin gerçeğinizdir"cümlesini hatırlayalım.
Zaten siyasi tarih göstermiştir ki, ekonomik, toplumsal, dış politika ve iç politikada sorunlarla karşılaşan siyasi iktidarların ilk yaptıkları şey muhalefeti susturmak olmuştur.
Bazı Siyasilerin hırslı, sürekli biribirlerini suçlayan, sürekli hücum eden söylemlerinin halkın ruhsal durumuna nasıl etki ettiğine de bir bakmak gerek. Siyasiler eğer merak ediyorlarsa son bilmem yıllarda ülkede depresyon ilacı satışlarının niye yüzde 85 arttığı iddialarını ve nedenlerini bir araştırsınlar. Eğer merak ediyorlarsa kadınlara yönelik suçların son bilmem kaç yılda niye yüzde 1400 oranında artış gösterdiği iddialarını ve bunların nedenlerini araştırsınlar, belki de üsluplarının ve yaptıklarının halka nelere mal olduğunu görme fırsatı ortaya çıkar. Kaç kişinin psikolojik tedavi gördüğünün istatistiklerine bir baksınlar. Belki de söylemlerini ve politikalarını değiştirler. Kanımca öncelik verilmesi gereken konular bunlardır. Depremin üstünden o kadar zaman geçti ama hala iktidarın bu konudaki yetersizliği ve becersiksizliği devam ediyor ve bir yandan da ülkeyi bu duruma getiren zihniyet seçimlerde aday olmaya hazırlanıyor.
Bazı siyasilerin çok öykündükleri ABD anayasasının First Amendmend-Birinci Ek-maddesi şöyle yazar:
"Kongre konuşma ve Basın Özgürlüğünü kısıtlayıcı kanun yapmayacaktır'"