Türk iç politikasında çok hızlı günler yaşıyoruz.
Geçen hafta İyi Parti lideri Meral Akşener'in Altılı Masayı önce dağıtması, ardından geri dönmesi, Kemal Kılıçdaroğlu'nun Millet İttifakı'nın Cumhurbaşkanı adayı olması, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 14 Mayıs'ı seçim tarihi olarak beyan etmesi ve YSK'nın seçim takvimini açıklaması geçtiğimiz haftanın ana gündem maddeleriydi.
Bütün bu gelişmeler yaşanırken, siyaset konularını yakından takip eden ve olgulara kuşkucu bakışı ile tanıdığım bir dostum, "ister misin, depremle geldiler, depremle gittiler!" diye bir parantez aralığında son 20 yılda yaşananları özetlemiş olalım diye yine kafamı karıştırdı.
Doğru ya, 1999 depreminin ardından yaşanan süreçle başlayan AKP iktidarı, dış yansımaları, vs. 2023 depremi ile birlikte sona erebilir. Şimdilik bütün göstergeler bu yönde.
Peki her şey Millet İttifakı için bu denli kolay olabilir mi?
Önce ilk algılara bakalım.
Meral Hanım masaya ya da Millet İttifakı'na geri dönmekle kalmadı, İstanbul ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanları'nın adlarının da olası Cumhurbaşkanı yardımcıları olarak İttifak Protokolüne yazılmasını sağlayarak, İttifak adına daha da büyük bir oy konsolidasyonu gerçekleştirdi.
Henüz bu yeni durumla ilgili kamuoyu anketleri tam olarak gerçekleştirilmediği için bilemiyoruz.
Ama hemen iki çekincemizi belirtelim.
Son yazımızda anlatmaya çalışmıştık. Meral Hanım ittifaka geri dönse bile, ciddi bir güven sorunuyla karşı karşıya geldi. Kendisine duyulan bu tepkilere bağlı olarak geri döndüğü aşikar. Bu durum bütün İyi Parti oylarının ittifaka yazılması için ne kadar güvenilir?
İkinci olarak her ne kadar İttifak seçim protokolü 12 madde olarak düzenlenmiş olsa da, sayın Kılıçdaroğlu Saadet Partisi önünde yaptığı açıklamalarda, 12 yerine 11 maddeye işaret etti, İmamoğlu ve Yavaş'ın varlığını CHP önünde yaptığı açıklamalarda her iki belediye başkanını da yanına alarak ve ellerini havaya kaldırarak kabul etti. Kaldı ki 12. Madde iki belediye başkanının görev tanımlarını boşlukta bırakmış duruyor.
Her ne olursa olsun, ilk algı pozitif.
Öte yandan başta HDP olmak üzere diğer sol oluşumların da Kılıçdaroğlu'nun adaylığına pozitif bakmaları.
Özellikle HDP'nin seçime bağlı ödeneğinin Anayasa Mahkemesi tarafından serbest bırakılması önemli bir gelişme. İyi de 11 Nisan'a bırakılan karar duruşması, yani partinin kapatılıp kapatılmayacağı konusundaki kuşkuların bu tarihe kadar belirsizliğe itilmesinin sonuçları ne olabilir? Evet İyi Parti HDP ile temas halinde gözükmemek için her türlü diyalogdan uzak duracak ama Kemal Bey'in de HDP ile oturup konuşmasına karşı çıkmayacak, vs.
Bu durum mevcut Millet İttifak'ı oylarına HDP seçmeninin oylarının da katılmasını beraberinde getirirse, hani Kemal Bey'in ilk turda yüzde 60'lar seviyesinde bir oy almasını beraberinde getirir mi?
Her şey güllük gülistanlık derken ister istemez karşı cepheyi düşünmemek mümkün mü?
Özellikle Bahçeli'nin Bursaspor taraftarının yaptığı gösteriyi destekleyen açıklamaları yeterince mide bulandırıcı değil mi? Ciddi anlamda insanlığa karşı suç mahiyetindeki açıklamaları yapmakta beis duymayan Sayın Bahçeli'nin seçimlerin kaybedilmesi halinde yargı sürecinden kaçamayacağı açık değil mi?
Kılıçdaroğlu başta olmak üzere çeşitli siyasi suikast ihbarlarının havada uçuşması yeterince mide bulandırıcı ve dikkate alınması gerekiyor. Unutmayalım son 20 yılda paranın trafiği çok fazla yer değiştirdi ve olası iktidar değişikliği bu trafiğin işine gelmeyecek. Hatta bu bağlamda Ortodoks para politikalarından heterodoks para politikasına geçerek enflasyonu azdırmanın da bilinçli olarak bir kaynak transferi sağladığını araştırmanın da vaktidir.
Öte yandan seçimlerin Ramazan ayının hemen ardından yapılacağını da dikkate almak da yarar var. Bir ay boyunca bütün uhrevi duyguların sonuna kadar sömürüleceğinin açık işaretleri şimdiden gelmeye başladı. Erdoğan'a oy vermenin öteki dünyada karşılık bulacağını söyleyen siyasi kimliklere bakınca, cennetten yer satan ortaçağ Vatikan temsilcilerini görür gibi oluyorum. Etkileri yok mu? Maalesef var.
Peki dış dünya bu seçimlerde etkili olmayacak mı?
Şüphesiz olacak. Özellikle Erdoğan'ı destekleyen Putin Rusya'sı ile Batı Dünyası karşı karşıya gelecek. Hoş Batı'nın kimi destekleyeceği konusundaki spekülasyonlar da eksik değil.
Doğal olarak bu yazıyı Cumhurbaşkanlığı seçimleri üzerine kurguladım. Ama unutmayalım, önemi hiç de azımsanmayacak olan TBMM seçimleri de eş zamanlı yapılacak. Umalım Millet İttifakında bir fay hattı kırığı bu seçim vesilesiyle oluşmaz. Bu konuyu daha sonraki yazılarda ayrıntılandırmak üzere kalın sağlıcakla...
Geçen hafta İyi Parti lideri Meral Akşener'in Altılı Masayı önce dağıtması, ardından geri dönmesi, Kemal Kılıçdaroğlu'nun Millet İttifakı'nın Cumhurbaşkanı adayı olması, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 14 Mayıs'ı seçim tarihi olarak beyan etmesi ve YSK'nın seçim takvimini açıklaması geçtiğimiz haftanın ana gündem maddeleriydi.
Bütün bu gelişmeler yaşanırken, siyaset konularını yakından takip eden ve olgulara kuşkucu bakışı ile tanıdığım bir dostum, "ister misin, depremle geldiler, depremle gittiler!" diye bir parantez aralığında son 20 yılda yaşananları özetlemiş olalım diye yine kafamı karıştırdı.
Doğru ya, 1999 depreminin ardından yaşanan süreçle başlayan AKP iktidarı, dış yansımaları, vs. 2023 depremi ile birlikte sona erebilir. Şimdilik bütün göstergeler bu yönde.
Peki her şey Millet İttifakı için bu denli kolay olabilir mi?
Önce ilk algılara bakalım.
Meral Hanım masaya ya da Millet İttifakı'na geri dönmekle kalmadı, İstanbul ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanları'nın adlarının da olası Cumhurbaşkanı yardımcıları olarak İttifak Protokolüne yazılmasını sağlayarak, İttifak adına daha da büyük bir oy konsolidasyonu gerçekleştirdi.
Henüz bu yeni durumla ilgili kamuoyu anketleri tam olarak gerçekleştirilmediği için bilemiyoruz.
Ama hemen iki çekincemizi belirtelim.
Son yazımızda anlatmaya çalışmıştık. Meral Hanım ittifaka geri dönse bile, ciddi bir güven sorunuyla karşı karşıya geldi. Kendisine duyulan bu tepkilere bağlı olarak geri döndüğü aşikar. Bu durum bütün İyi Parti oylarının ittifaka yazılması için ne kadar güvenilir?
İkinci olarak her ne kadar İttifak seçim protokolü 12 madde olarak düzenlenmiş olsa da, sayın Kılıçdaroğlu Saadet Partisi önünde yaptığı açıklamalarda, 12 yerine 11 maddeye işaret etti, İmamoğlu ve Yavaş'ın varlığını CHP önünde yaptığı açıklamalarda her iki belediye başkanını da yanına alarak ve ellerini havaya kaldırarak kabul etti. Kaldı ki 12. Madde iki belediye başkanının görev tanımlarını boşlukta bırakmış duruyor.
Her ne olursa olsun, ilk algı pozitif.
Öte yandan başta HDP olmak üzere diğer sol oluşumların da Kılıçdaroğlu'nun adaylığına pozitif bakmaları.
Özellikle HDP'nin seçime bağlı ödeneğinin Anayasa Mahkemesi tarafından serbest bırakılması önemli bir gelişme. İyi de 11 Nisan'a bırakılan karar duruşması, yani partinin kapatılıp kapatılmayacağı konusundaki kuşkuların bu tarihe kadar belirsizliğe itilmesinin sonuçları ne olabilir? Evet İyi Parti HDP ile temas halinde gözükmemek için her türlü diyalogdan uzak duracak ama Kemal Bey'in de HDP ile oturup konuşmasına karşı çıkmayacak, vs.
Bu durum mevcut Millet İttifak'ı oylarına HDP seçmeninin oylarının da katılmasını beraberinde getirirse, hani Kemal Bey'in ilk turda yüzde 60'lar seviyesinde bir oy almasını beraberinde getirir mi?
Her şey güllük gülistanlık derken ister istemez karşı cepheyi düşünmemek mümkün mü?
Özellikle Bahçeli'nin Bursaspor taraftarının yaptığı gösteriyi destekleyen açıklamaları yeterince mide bulandırıcı değil mi? Ciddi anlamda insanlığa karşı suç mahiyetindeki açıklamaları yapmakta beis duymayan Sayın Bahçeli'nin seçimlerin kaybedilmesi halinde yargı sürecinden kaçamayacağı açık değil mi?
Kılıçdaroğlu başta olmak üzere çeşitli siyasi suikast ihbarlarının havada uçuşması yeterince mide bulandırıcı ve dikkate alınması gerekiyor. Unutmayalım son 20 yılda paranın trafiği çok fazla yer değiştirdi ve olası iktidar değişikliği bu trafiğin işine gelmeyecek. Hatta bu bağlamda Ortodoks para politikalarından heterodoks para politikasına geçerek enflasyonu azdırmanın da bilinçli olarak bir kaynak transferi sağladığını araştırmanın da vaktidir.
Öte yandan seçimlerin Ramazan ayının hemen ardından yapılacağını da dikkate almak da yarar var. Bir ay boyunca bütün uhrevi duyguların sonuna kadar sömürüleceğinin açık işaretleri şimdiden gelmeye başladı. Erdoğan'a oy vermenin öteki dünyada karşılık bulacağını söyleyen siyasi kimliklere bakınca, cennetten yer satan ortaçağ Vatikan temsilcilerini görür gibi oluyorum. Etkileri yok mu? Maalesef var.
Peki dış dünya bu seçimlerde etkili olmayacak mı?
Şüphesiz olacak. Özellikle Erdoğan'ı destekleyen Putin Rusya'sı ile Batı Dünyası karşı karşıya gelecek. Hoş Batı'nın kimi destekleyeceği konusundaki spekülasyonlar da eksik değil.
Doğal olarak bu yazıyı Cumhurbaşkanlığı seçimleri üzerine kurguladım. Ama unutmayalım, önemi hiç de azımsanmayacak olan TBMM seçimleri de eş zamanlı yapılacak. Umalım Millet İttifakında bir fay hattı kırığı bu seçim vesilesiyle oluşmaz. Bu konuyu daha sonraki yazılarda ayrıntılandırmak üzere kalın sağlıcakla...