Seçimin ikinci tura kalmasının muhalefet açısından mantıklı olacağı düşüncesinde değilim.
Nasıl bir riski olduğunu; örneklerle, bugünden geçmişe doğru şöyle anlatacağım...
Önce 2018 seçimlerini ele alalım.
2018 yılında ilk turda çok aday çıkaralım; ikinci turda hangi muhalif aday fazla oy alırsa ikinci turda ona destek veririz taktiği uygulandı.
İlk bakışta herkese mantıklı gelmişti bu düşünce.
Fakat evdeki hesap çarşıya uymadı.
Muhalefet birbiriyle çarpışırken, Cumhurbaşkanı Erdoğan aradan kolayca sıyrılarak yine seçimleri kazanmıştı.
2015 Seçimleri
Şimdi bir öncesine 2015 seçimlerine gidelim.
2015 yılı seçimleri ilk turunda hiçbir siyasi parti tek başına iktidar olmak için gerekli sandalye sayısına ulaşamamış, AKP %40 oyla, ilk defa Meclis çoğunluğunu sağlayamamıştı.
Muhalefetin hükümet kurma görevini yerine getirmesi beklenirken, Bahçeli "AKP'siz koalisyon olmaz" diyerek bu ihtimali ortadan kaldırmıştı.
Güvenoyu alabilecek bir hükûmetin kurulamaması sebebiyle Cumhurbaşkanı Erdoğan erken seçim kararı aldı, sonrasında YSK seçim tarihi olarak 1 Kasım 2015'i belirledi.
Peki, 7 Haziran'dan 1 Kasım'a giden süreçte neler yaşandı?
2009 yılında Oslo görüşmeleri olarak adlandırılan MİT-PKK görüşmeleri ile başlayan Çözüm Süreci'nin bitişi 7 Haziran Seçimi'nden sonraya Temmuz ayına denk geliyordu.
Sürecin bitişinden yalnızca günler sonra 20 Temmuz 2015'te Şanlıurfa'nın Suruç ilçesinde bombalı intihar saldırısı gerçekleştirildi.
Saldırı, terör örgütü IŞID tarafından; basın açıklamasında bulunan Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu üyelerine yönelik olarak gerçekleşmişti.
34 kişinin öldüğü terör saldırısında, 100'ü geçkin kişi ise yaralanmıştı.
Suruç saldırısının iki gün sonrasında ise Şanlıurfa - Ceylanpınar'da iki polis memuru susturucu silahla öldürüldü.
İlk etapta saldırı PKK'ya bağlı HPG tarafından üstenilerek Suruç'taki misilleme olduğu söylendi. Fakat günler sonra BBC'ye konuşan KCK sözcüsü Demhat Agit, saldırının PKK ve birimleri tarafından yapılmadığını öne sürdü.
23 Temmuz 2015 tarihinde IŞİD ve PKK'nın yaptığı saldırılara cevap niteliğinde saldırıların başladığı belirtildi.
PKK'nın kandil kampı dahil diğer kamplarına ve belirlenen IŞİD hedeflerine karşı hava destekli operasyonlar başlatıldı.
Tansiyon gittikçe yükseliyordu.
Nitekim 25 Temmuz'da PKK tarafı, "Ateşkesin bir anlamı kalmadı" şeklinde duyuruda bulundu.
Ve terör örgütü saldırılarına yeniden başladı...
28 Temmuz tarihinde ise; çözüm sürecinin hükümetin "samimi" yaklaşımıyla başladığına işaret eden Erdoğan, "Bundan rahatsız olanlar oldu. Son seçimlere ve 30 Mart seçimlerine giderken çözüm sürecinin istismar olduğunu gördük. Çözüm süreci karşılığını bulmadı. Daha sonra yapılan genel seçimlere geldiğimizde bunun hasar gördüğünü fark ettik. Artık ortada bir gerçek var. Milli birliğimize ve kardeşliğimize kast edenlerle çözüm sürecini devam ettirmek mümkün değil" diyerek sürece noktayı koydu.
10 Ağustos'ta Demokratik Bölgeler Partisi'nin (DBP) içerisinde yer aldığı Şırnak Halk Meclisi, "Bundan sonra kentimizi de kendimizi de bizler yöneteceğiz. Başkalarına yönettirmeyeceğiz" diyerek öz yönetim açıklamasında bulundu.
KCK da 12 Ağustos tarihinde "Kürdistan halkı için öz yönetimden başka bir seçenek kalmamıştır" dedi ve Şırnak'ın, Silopi, Nusaybin, Cizre ilçesinin ardından, Batman, Bitlis ile Hakkâri'nin Yüksekova, Muş'un Varto, Bulanık, Van'ın Erdemit, Ağrı'nın Doğubayazıt, Diyarbakır'ın Sur, Silvan, Lice'nin dahil olduğu birçok ilçede "öz yönetim ilan edildi" açıklamaları yaptı.
Şu anda hapiste olan, dönemin HDP Eş Genel Başkanı olan Selahattin Demirtaş "Bazı yerlerde göstericilerin eline silah alarak 'özerklik ilan ettik' demesini doğru bulmuyorum. Bu bir sivil inisiyatiftir" yorumunda bulunmuş; "PKK silah bırakmalı, hükümet operasyonlara son vermeli" demişti.
Çağrılar yanıtsız kalacak ve HDP, PKK ile ilişkisinden dolayı suçlanacaktı.
Özyönetim ve demokratik özerlik ilanları devam etmiş ve çatışmalar şehir merkezlerine doğru kaymıştı.
Ağustos ayının sonunda, Türkiye siyasi tarihinde ilk kez seçimlerin yenilenmesi kararı alındı...
Eylül ayının başında terör saldırıları ve çatışmalar çoğalmıştı, Dağlıca saldırısında (6 Eylül) 16 askerimiz şehit olmuştu.
7 Eylül tarihinde PKK bu sefer Iğdır'a saldırmış, 13 polis yol kenarına döşenen mayınla katledilmişti.
Bu saldırıların tepkisi HDP'ye olacaktı.
Birçok şehirde parti binalarına saldırılar düzenlenirken, HDP Genel Merkezi'ne de saldırılmış (8 Eylül) ve bina ateşe verilmişti.
10 Ekim 2015'te
IŞİD'in gerçekleştirdiği intihar saldırısında, 109 vatandaşımız ölmüş; Türkiye tarihinin en büyük terör eylemi gerçekleşmişti.
İnsanlar o meydana çatışmaların son bulması için toplanmıştı.
DİSK, KESK, Türk Tabipleri Birliği, TMMOB, HDP ve pek çok sivil toplum örgütünün katılımıyla Barış Mitingi düzenlenmişti.
IŞİD'in 3 saniye arayla gerçekleştirdiği 2 patlama 100'ü aşkın canımızı almıştı.
Bugün Altılı Masa'nın aktörlerinden biri olan dönemin başbakanı Davutoğlu katliam için IŞID'ın yanı sıra PKK'yı da hedef göstermişti.
Saldırı sonrasında katıldığı bir canlı yayında ise şu şok sözleri kullanmıştı:
"Şimdi Ankara'da ki terör saldırısı sonrasında anket yaptık ve kamuoyunun nabzını tutuyoruz oylarımızda bir yükseliş trendi var."
O günlerin bir karanlık ifadesi daha yine aynı isimden gelmişti.
Davutoğlu partisinin Van mitinginde, "Biliyorlar ki; AK Parti iktidardan indirilirse buralarda terör çeteleri dolaşacak, beyaz toroslar dolaşacak" demişti.
Satır arası şunu da aktaralım; Geçtiğimiz günlerde Bursaspor - Amedspor maçında tribünler tarafından beyaz Torosların bulunduğu pankartlar yer almış, olaylar çıkmıştı.
Beyaz Toros, 90'lı yıllardaki faili meçhul cinayetleri ve JİTEM'i simgeliyordu...
Ve 1 Kasım 2015 seçimi
Seçimde ne mi oldu?
AKP oylarını yüzde 10'a yakın oranda yükseltti.
%49,5 oy ve 317 milletvekiliyle tek başına iktidarı göğüsledi.
HDP ve MHP seçim barajını az farkla geçerken, CHP'nin oyları az miktarda artarak yüzde 25,3 olmuştu...
Sonuç olarak;
7 Haziran'dan 1 Kasım'a kadar Türkiye yalnızca kan ve kaosu görmüştü.
Bu ortamı kimin yarattığı ya da oluşturmak istediği konusunda net bir şey diyebilme şansımız yok.
Tek diyebileceğimiz,
Hiçbir şey olmasa bile bir şey olmuştu!
Nasıl bir riski olduğunu; örneklerle, bugünden geçmişe doğru şöyle anlatacağım...
Önce 2018 seçimlerini ele alalım.
2018 yılında ilk turda çok aday çıkaralım; ikinci turda hangi muhalif aday fazla oy alırsa ikinci turda ona destek veririz taktiği uygulandı.
İlk bakışta herkese mantıklı gelmişti bu düşünce.
Fakat evdeki hesap çarşıya uymadı.
Muhalefet birbiriyle çarpışırken, Cumhurbaşkanı Erdoğan aradan kolayca sıyrılarak yine seçimleri kazanmıştı.
2015 Seçimleri
Şimdi bir öncesine 2015 seçimlerine gidelim.
2015 yılı seçimleri ilk turunda hiçbir siyasi parti tek başına iktidar olmak için gerekli sandalye sayısına ulaşamamış, AKP %40 oyla, ilk defa Meclis çoğunluğunu sağlayamamıştı.
Muhalefetin hükümet kurma görevini yerine getirmesi beklenirken, Bahçeli "AKP'siz koalisyon olmaz" diyerek bu ihtimali ortadan kaldırmıştı.
Güvenoyu alabilecek bir hükûmetin kurulamaması sebebiyle Cumhurbaşkanı Erdoğan erken seçim kararı aldı, sonrasında YSK seçim tarihi olarak 1 Kasım 2015'i belirledi.
Peki, 7 Haziran'dan 1 Kasım'a giden süreçte neler yaşandı?
2009 yılında Oslo görüşmeleri olarak adlandırılan MİT-PKK görüşmeleri ile başlayan Çözüm Süreci'nin bitişi 7 Haziran Seçimi'nden sonraya Temmuz ayına denk geliyordu.
Sürecin bitişinden yalnızca günler sonra 20 Temmuz 2015'te Şanlıurfa'nın Suruç ilçesinde bombalı intihar saldırısı gerçekleştirildi.
Saldırı, terör örgütü IŞID tarafından; basın açıklamasında bulunan Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu üyelerine yönelik olarak gerçekleşmişti.
34 kişinin öldüğü terör saldırısında, 100'ü geçkin kişi ise yaralanmıştı.
Suruç saldırısının iki gün sonrasında ise Şanlıurfa - Ceylanpınar'da iki polis memuru susturucu silahla öldürüldü.
İlk etapta saldırı PKK'ya bağlı HPG tarafından üstenilerek Suruç'taki misilleme olduğu söylendi. Fakat günler sonra BBC'ye konuşan KCK sözcüsü Demhat Agit, saldırının PKK ve birimleri tarafından yapılmadığını öne sürdü.
23 Temmuz 2015 tarihinde IŞİD ve PKK'nın yaptığı saldırılara cevap niteliğinde saldırıların başladığı belirtildi.
PKK'nın kandil kampı dahil diğer kamplarına ve belirlenen IŞİD hedeflerine karşı hava destekli operasyonlar başlatıldı.
Tansiyon gittikçe yükseliyordu.
Nitekim 25 Temmuz'da PKK tarafı, "Ateşkesin bir anlamı kalmadı" şeklinde duyuruda bulundu.
Ve terör örgütü saldırılarına yeniden başladı...
28 Temmuz tarihinde ise; çözüm sürecinin hükümetin "samimi" yaklaşımıyla başladığına işaret eden Erdoğan, "Bundan rahatsız olanlar oldu. Son seçimlere ve 30 Mart seçimlerine giderken çözüm sürecinin istismar olduğunu gördük. Çözüm süreci karşılığını bulmadı. Daha sonra yapılan genel seçimlere geldiğimizde bunun hasar gördüğünü fark ettik. Artık ortada bir gerçek var. Milli birliğimize ve kardeşliğimize kast edenlerle çözüm sürecini devam ettirmek mümkün değil" diyerek sürece noktayı koydu.
10 Ağustos'ta Demokratik Bölgeler Partisi'nin (DBP) içerisinde yer aldığı Şırnak Halk Meclisi, "Bundan sonra kentimizi de kendimizi de bizler yöneteceğiz. Başkalarına yönettirmeyeceğiz" diyerek öz yönetim açıklamasında bulundu.
KCK da 12 Ağustos tarihinde "Kürdistan halkı için öz yönetimden başka bir seçenek kalmamıştır" dedi ve Şırnak'ın, Silopi, Nusaybin, Cizre ilçesinin ardından, Batman, Bitlis ile Hakkâri'nin Yüksekova, Muş'un Varto, Bulanık, Van'ın Erdemit, Ağrı'nın Doğubayazıt, Diyarbakır'ın Sur, Silvan, Lice'nin dahil olduğu birçok ilçede "öz yönetim ilan edildi" açıklamaları yaptı.
Şu anda hapiste olan, dönemin HDP Eş Genel Başkanı olan Selahattin Demirtaş "Bazı yerlerde göstericilerin eline silah alarak 'özerklik ilan ettik' demesini doğru bulmuyorum. Bu bir sivil inisiyatiftir" yorumunda bulunmuş; "PKK silah bırakmalı, hükümet operasyonlara son vermeli" demişti.
Çağrılar yanıtsız kalacak ve HDP, PKK ile ilişkisinden dolayı suçlanacaktı.
Özyönetim ve demokratik özerlik ilanları devam etmiş ve çatışmalar şehir merkezlerine doğru kaymıştı.
Ağustos ayının sonunda, Türkiye siyasi tarihinde ilk kez seçimlerin yenilenmesi kararı alındı...
Eylül ayının başında terör saldırıları ve çatışmalar çoğalmıştı, Dağlıca saldırısında (6 Eylül) 16 askerimiz şehit olmuştu.
7 Eylül tarihinde PKK bu sefer Iğdır'a saldırmış, 13 polis yol kenarına döşenen mayınla katledilmişti.
Bu saldırıların tepkisi HDP'ye olacaktı.
Birçok şehirde parti binalarına saldırılar düzenlenirken, HDP Genel Merkezi'ne de saldırılmış (8 Eylül) ve bina ateşe verilmişti.
10 Ekim 2015'te
IŞİD'in gerçekleştirdiği intihar saldırısında, 109 vatandaşımız ölmüş; Türkiye tarihinin en büyük terör eylemi gerçekleşmişti.
İnsanlar o meydana çatışmaların son bulması için toplanmıştı.
DİSK, KESK, Türk Tabipleri Birliği, TMMOB, HDP ve pek çok sivil toplum örgütünün katılımıyla Barış Mitingi düzenlenmişti.
IŞİD'in 3 saniye arayla gerçekleştirdiği 2 patlama 100'ü aşkın canımızı almıştı.
Bugün Altılı Masa'nın aktörlerinden biri olan dönemin başbakanı Davutoğlu katliam için IŞID'ın yanı sıra PKK'yı da hedef göstermişti.
Saldırı sonrasında katıldığı bir canlı yayında ise şu şok sözleri kullanmıştı:
"Şimdi Ankara'da ki terör saldırısı sonrasında anket yaptık ve kamuoyunun nabzını tutuyoruz oylarımızda bir yükseliş trendi var."
O günlerin bir karanlık ifadesi daha yine aynı isimden gelmişti.
Davutoğlu partisinin Van mitinginde, "Biliyorlar ki; AK Parti iktidardan indirilirse buralarda terör çeteleri dolaşacak, beyaz toroslar dolaşacak" demişti.
Satır arası şunu da aktaralım; Geçtiğimiz günlerde Bursaspor - Amedspor maçında tribünler tarafından beyaz Torosların bulunduğu pankartlar yer almış, olaylar çıkmıştı.
Beyaz Toros, 90'lı yıllardaki faili meçhul cinayetleri ve JİTEM'i simgeliyordu...
Ve 1 Kasım 2015 seçimi
Seçimde ne mi oldu?
AKP oylarını yüzde 10'a yakın oranda yükseltti.
%49,5 oy ve 317 milletvekiliyle tek başına iktidarı göğüsledi.
HDP ve MHP seçim barajını az farkla geçerken, CHP'nin oyları az miktarda artarak yüzde 25,3 olmuştu...
Sonuç olarak;
7 Haziran'dan 1 Kasım'a kadar Türkiye yalnızca kan ve kaosu görmüştü.
Bu ortamı kimin yarattığı ya da oluşturmak istediği konusunda net bir şey diyebilme şansımız yok.
Tek diyebileceğimiz,
Hiçbir şey olmasa bile bir şey olmuştu!