Önce müjdeyi verelim. Paris İklim Anlaşması'nın (PA) onaylanmasına dair kanun teklifi 1 Ekim Cuma günü Meclis'e teslim edildi. 28 Eylül'de Erdoğan'ın imzası ile Meclis'e havale edilen Anlaşma, 1 Ekim'de Meclis Başkanı'nın imzası ile Meclis Başkanlığına teslim edildi ve Meclis Başkanı komisyona havale etti.
Hayırlı olsun.
MAJESTELERİNİN İKLİMİ
Ama dahası var. PA'nın onaylanmasına dair kanun teklifi ile şubat ayında Meclis'te alelacele kurulmuş iklim komisyonu boşa çıktı gibi. Ya da işin kılıfı mı oldu, bilemiyoruz. Komisyon raporu da sanki her şey baştan biliniyormuş gibi cuma günü tamamlandı. Düşünün, şubat ayında kurulan komisyon çalışmalarını sessiz sedasız sürdürdü ve Erdoğan'ın New York'a uçtuğu esnada 729 sayfalık taslak rapor çıktı. Müthiş zamanlama, müthiş planlama.
En güzeli, nefis iki çalımla iklim politikaları artık Meclis ve eski rejimin bakanlar kurulundan çıkmıştı. Eski anlaşmalar rafa kaldırılmış ve konu başkanlık rejimine geçmiş oldu.
Böylece Meclis'imiz iklimde yetkilerin tek kişiye toplanması işini yerine getirecek.
Muhtemelen ekim ayı içinde kanun teklifi genel kurula gelecek. Ama bu anlaşmayı öğrenmek isteyenler için bu işin anlatılmayan hikayelerini, verilerini paylaşalım.
PARİSLİLER PARİS'İ PROTESTO EDİLİYOR
Öncelikle Paris Anlaşması önceki anlaşmalara göre gayet "light" bir anlaşma. İklim değişikliğinde bilimin sıcaklık artışını 1,5 °C'de sınırlama hedefinin yanına 2°C gibi ölümcül ve siyasi bir hedefi koyarak içini boşalttı. Yetmedi, iklimi değiştiren sera gazlarını azaltma bir yana, arttırmayı hayata geçirdi. Bir anlamda iklimi değiştirme anlaşması. Böyle olduğu için ülkeler hedeflerini sallıyor, bunları insanlar gördüğü için yalan politikalar yerine gerçek eylemler talep eden protestolar düzenliyor. Paris'te bile!
Ama bizim için anlamı daha farklı. PA için verilen niyet beyanında 1990'da bir birim olan sera gazı salımlarını 2030'da 4-5 birime çıkartıyor. Hem de indirimden sonra.
Peki Türkiye neden taraf oluyor? Resmi olarak Türkiye taraf oluyor ama pratikte Türkiye taraf olmuyor. Çünkü bunu bir iklim anlaşması olarak görmüyor, finans fırsatı olarak kullanıyor. PA'nın arkasında 3 milyar dolarlık bir kredi görüşmesi olduğunu artık kamuoyu biliyor. Bu haberden tam bir hafta sonra ilk taksitin haberi geldi bile. 28 Eylül'de Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası (EBRD) Türkiye'ye 500 milyon Euro'nun üzerinde kaynak sağlayacak "Yeşil Ekonomi Finansman Programı" projesini onayladı.
Müthiş değil mi, bir anda komisyon kuruluyor, Erdoğan New York'a giderken raporun taslağı çıkıyor, dönünce Paris Anlaşması'nı meclise havale ettiği gün 500 milyon Euro kararı çıkıyor.
Ama tabii bunu size kimse böyle anlatmadı ki!
İKLİMİ NAKDE ÇEVİRMEK!
Son bir şey daha anlatalım ve resmi sadeleştirelim. PA ile Türkiye'nin iklim politikalarının değişeceğini, bazı şeylerin mümkün olmayacağını, yeni bir dönemin açılacağını iddia edenler görebilirsiniz. İnanmayın. Onlar Kyoto Protokolü zamanında da vardı.
İnanmayın derken, öncelikle sorgulayın demek istiyorum. Bunun yolu Türkiye'nin mevcut uluslararası anlaşmalar sonrası ne yaptığına bakmaktan, bir izleme raporu hazırlamaktan geçiyor. Size küçük bir paket hazırladım ve kritik göstergeleri hazırladım.
Türkiye BMİDÇS, yani Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi'ni 2003 yılında Meclis'ten geçirdi ve 24 Mayıs 2004'te 189. taraf olarak katıldı.
Kyoto Protokolü'ne ise 5 Şubat 2009'da Türkiye Büyük Millet Meclisi'nce kabulü ardından 26 Ağustos 2009 tarihinde taraf oldu.
BMİDÇC 1992'de Rio'da, KP ise 1997'de karara bağlanmıştı. Yani her ikisini 12 yıl bekletti. Beklettiğine değdi mi, neye değdi bir bakalım.
Türkiye BMİDÇS'ye taraf olunca ilk iş rödovans yolu ile kömür üretimini patlatmak oldu. İthal kömür santralleri patlattı. Deli gibi kömürcü oldu. Böylece Güney Amerika'da liman kapatan Yıldırım Holding, Soma'da 301 cana kıyıp İstanbul'da gökdelen yapan Torunlar gibi markalarımız oldu.
KP'ye taraf olunca ne yaptı? Rödovans yolu ile elektrik üretimi modeline geçti. Böylece "Rödovans Modeliyle İklim Değişikliği" gibi bir model çıkarmış oldu. Beraberinde kömür santrallerini özelleştirdi, 3. Köprü, 3. Havalimanı gibi bütün iklimi değiştiren projelere yol verdi.
İki anlaşma ile ülkenin iklimi alt üst oldu. Bu politikaların sonucu, özetlersek daha iyi anlaşılacaktır. 2004 yılında BMİDÇ'ye, 2009 yılında KP'ye taraf olan Türkiye 2004'ten sonra 2019'a kadar 422 milyon ton kömür ithal etti, bir milyar ton kömür çıkarttı, 612 milyar doları kömür, petrol ve gaz ithalatına verdi ve yarım milyar ton asfalt serip 812 milyon ton çimento kardı. Böylece 2004'te 4,6 milyon araba sayısını 13 milyona çıkardı. Atmosfere 6,5 milyar ton sera gazı salarak 2020 yılının en sıcak üçüncü yıl, aşırı iklim olaylarında da rekor kıran yıl olmasını sağladı.
Böylece sadece 2019'da 20 milyon ton buğday üreten Türkiye 41,7 milyon ton asfalt ve 45,4 milyon ton çimento sererek ve bunun için 422 milyon ton inşaat malzemesi çıkartarak doğanın canına okudu. 42,8 milyon ton petrolü, 45 milyar sm³ gazı, 125,9 milyon ton kömürü yakarak, atmosfere 399,3 milyon ton karbondioksit salarak iklimin canına okudu ve bunun ithalatı için de 41,2 milyar dolar ödeyerek halkın cüzdanına dokundu.
Şimdi iklimin, Meclis'teki yasamanın, zamların ilişkisi çok net değil mi?
AMA FİNANSMAN!
Türkiye zaten iklimi hep para olarak gördü. "İklimi değiştireyim ve üstüne para da alayım" mealinde bir politika izledi. Daha 2011'de kalkınma bankaları aldıkları iklim fonlarının yüzde 90'ını HES'lere harcadılar ve "iklim fonları HES'lere gitmesin" diye işin başında itiraz edenler oldu.
Sonrasında Türkiye, Konutlarda Enerji Verimliliği Finansman Programı ile 300 milyon dolarlık kredi sağladı. Bu kredilerden klimalar bile yararlandı diyelim ve başka yorum yapmayalım. Türkiye Sürdürülebilir Enerji Finansman Programı 666 milyon euro finansman sağladı. Bu kredilerden HES'ler bile yararlandı diyelim ve başka yorum yapmayalım. Türkiye Orta Ölçekli Sürdürülebilir Enerji Finansman Programı ile 1,2 milyar euro finansman sağlandı. Bu kredilerin 274 milyon eurosundan 17 HES projesi yararlandı diyelim ve başka yorum yapmayalım.
Bu finansman ne işe yaradı bilinmez ama Türkiye 3 milyar dolara yakın finansman sağlamış ve emisyonlarını 2019'da 2004'e göre yüzde 60 arttırmış.
Türkiye hayırlısıyla Paris Anlaşması'na taraf olacak. Böylece 3 milyar dolar kredimiz olacak, iklime ayrılması gereken paralar Kanal İstanbul'a ayrılabilecek. Tabii ki bu da yetmeyecek, zamlarla finansman desteklenecek.
Paris Anlaşması'nın anlatılmayan hikayesi bir aşk filmi değil belki ama dramın en güzeli sayılabilir. İçinde kredi var, asfalt- beton var, kömür-petrol-gaz var, hatta klima var, HES de var. Ama asla halk yok, iklim ise hiç yok.
Hayırlı olsun.
MAJESTELERİNİN İKLİMİ
Ama dahası var. PA'nın onaylanmasına dair kanun teklifi ile şubat ayında Meclis'te alelacele kurulmuş iklim komisyonu boşa çıktı gibi. Ya da işin kılıfı mı oldu, bilemiyoruz. Komisyon raporu da sanki her şey baştan biliniyormuş gibi cuma günü tamamlandı. Düşünün, şubat ayında kurulan komisyon çalışmalarını sessiz sedasız sürdürdü ve Erdoğan'ın New York'a uçtuğu esnada 729 sayfalık taslak rapor çıktı. Müthiş zamanlama, müthiş planlama.
En güzeli, nefis iki çalımla iklim politikaları artık Meclis ve eski rejimin bakanlar kurulundan çıkmıştı. Eski anlaşmalar rafa kaldırılmış ve konu başkanlık rejimine geçmiş oldu.
Böylece Meclis'imiz iklimde yetkilerin tek kişiye toplanması işini yerine getirecek.
Muhtemelen ekim ayı içinde kanun teklifi genel kurula gelecek. Ama bu anlaşmayı öğrenmek isteyenler için bu işin anlatılmayan hikayelerini, verilerini paylaşalım.
PARİSLİLER PARİS'İ PROTESTO EDİLİYOR
Öncelikle Paris Anlaşması önceki anlaşmalara göre gayet "light" bir anlaşma. İklim değişikliğinde bilimin sıcaklık artışını 1,5 °C'de sınırlama hedefinin yanına 2°C gibi ölümcül ve siyasi bir hedefi koyarak içini boşalttı. Yetmedi, iklimi değiştiren sera gazlarını azaltma bir yana, arttırmayı hayata geçirdi. Bir anlamda iklimi değiştirme anlaşması. Böyle olduğu için ülkeler hedeflerini sallıyor, bunları insanlar gördüğü için yalan politikalar yerine gerçek eylemler talep eden protestolar düzenliyor. Paris'te bile!
Ama bizim için anlamı daha farklı. PA için verilen niyet beyanında 1990'da bir birim olan sera gazı salımlarını 2030'da 4-5 birime çıkartıyor. Hem de indirimden sonra.
Peki Türkiye neden taraf oluyor? Resmi olarak Türkiye taraf oluyor ama pratikte Türkiye taraf olmuyor. Çünkü bunu bir iklim anlaşması olarak görmüyor, finans fırsatı olarak kullanıyor. PA'nın arkasında 3 milyar dolarlık bir kredi görüşmesi olduğunu artık kamuoyu biliyor. Bu haberden tam bir hafta sonra ilk taksitin haberi geldi bile. 28 Eylül'de Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası (EBRD) Türkiye'ye 500 milyon Euro'nun üzerinde kaynak sağlayacak "Yeşil Ekonomi Finansman Programı" projesini onayladı.
Müthiş değil mi, bir anda komisyon kuruluyor, Erdoğan New York'a giderken raporun taslağı çıkıyor, dönünce Paris Anlaşması'nı meclise havale ettiği gün 500 milyon Euro kararı çıkıyor.
Ama tabii bunu size kimse böyle anlatmadı ki!
İKLİMİ NAKDE ÇEVİRMEK!
Son bir şey daha anlatalım ve resmi sadeleştirelim. PA ile Türkiye'nin iklim politikalarının değişeceğini, bazı şeylerin mümkün olmayacağını, yeni bir dönemin açılacağını iddia edenler görebilirsiniz. İnanmayın. Onlar Kyoto Protokolü zamanında da vardı.
İnanmayın derken, öncelikle sorgulayın demek istiyorum. Bunun yolu Türkiye'nin mevcut uluslararası anlaşmalar sonrası ne yaptığına bakmaktan, bir izleme raporu hazırlamaktan geçiyor. Size küçük bir paket hazırladım ve kritik göstergeleri hazırladım.
Türkiye BMİDÇS, yani Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi'ni 2003 yılında Meclis'ten geçirdi ve 24 Mayıs 2004'te 189. taraf olarak katıldı.
Kyoto Protokolü'ne ise 5 Şubat 2009'da Türkiye Büyük Millet Meclisi'nce kabulü ardından 26 Ağustos 2009 tarihinde taraf oldu.
BMİDÇC 1992'de Rio'da, KP ise 1997'de karara bağlanmıştı. Yani her ikisini 12 yıl bekletti. Beklettiğine değdi mi, neye değdi bir bakalım.
Türkiye BMİDÇS'ye taraf olunca ilk iş rödovans yolu ile kömür üretimini patlatmak oldu. İthal kömür santralleri patlattı. Deli gibi kömürcü oldu. Böylece Güney Amerika'da liman kapatan Yıldırım Holding, Soma'da 301 cana kıyıp İstanbul'da gökdelen yapan Torunlar gibi markalarımız oldu.
KP'ye taraf olunca ne yaptı? Rödovans yolu ile elektrik üretimi modeline geçti. Böylece "Rödovans Modeliyle İklim Değişikliği" gibi bir model çıkarmış oldu. Beraberinde kömür santrallerini özelleştirdi, 3. Köprü, 3. Havalimanı gibi bütün iklimi değiştiren projelere yol verdi.
İki anlaşma ile ülkenin iklimi alt üst oldu. Bu politikaların sonucu, özetlersek daha iyi anlaşılacaktır. 2004 yılında BMİDÇ'ye, 2009 yılında KP'ye taraf olan Türkiye 2004'ten sonra 2019'a kadar 422 milyon ton kömür ithal etti, bir milyar ton kömür çıkarttı, 612 milyar doları kömür, petrol ve gaz ithalatına verdi ve yarım milyar ton asfalt serip 812 milyon ton çimento kardı. Böylece 2004'te 4,6 milyon araba sayısını 13 milyona çıkardı. Atmosfere 6,5 milyar ton sera gazı salarak 2020 yılının en sıcak üçüncü yıl, aşırı iklim olaylarında da rekor kıran yıl olmasını sağladı.
Böylece sadece 2019'da 20 milyon ton buğday üreten Türkiye 41,7 milyon ton asfalt ve 45,4 milyon ton çimento sererek ve bunun için 422 milyon ton inşaat malzemesi çıkartarak doğanın canına okudu. 42,8 milyon ton petrolü, 45 milyar sm³ gazı, 125,9 milyon ton kömürü yakarak, atmosfere 399,3 milyon ton karbondioksit salarak iklimin canına okudu ve bunun ithalatı için de 41,2 milyar dolar ödeyerek halkın cüzdanına dokundu.
Şimdi iklimin, Meclis'teki yasamanın, zamların ilişkisi çok net değil mi?
AMA FİNANSMAN!
Türkiye zaten iklimi hep para olarak gördü. "İklimi değiştireyim ve üstüne para da alayım" mealinde bir politika izledi. Daha 2011'de kalkınma bankaları aldıkları iklim fonlarının yüzde 90'ını HES'lere harcadılar ve "iklim fonları HES'lere gitmesin" diye işin başında itiraz edenler oldu.
Sonrasında Türkiye, Konutlarda Enerji Verimliliği Finansman Programı ile 300 milyon dolarlık kredi sağladı. Bu kredilerden klimalar bile yararlandı diyelim ve başka yorum yapmayalım. Türkiye Sürdürülebilir Enerji Finansman Programı 666 milyon euro finansman sağladı. Bu kredilerden HES'ler bile yararlandı diyelim ve başka yorum yapmayalım. Türkiye Orta Ölçekli Sürdürülebilir Enerji Finansman Programı ile 1,2 milyar euro finansman sağlandı. Bu kredilerin 274 milyon eurosundan 17 HES projesi yararlandı diyelim ve başka yorum yapmayalım.
Bu finansman ne işe yaradı bilinmez ama Türkiye 3 milyar dolara yakın finansman sağlamış ve emisyonlarını 2019'da 2004'e göre yüzde 60 arttırmış.
Türkiye hayırlısıyla Paris Anlaşması'na taraf olacak. Böylece 3 milyar dolar kredimiz olacak, iklime ayrılması gereken paralar Kanal İstanbul'a ayrılabilecek. Tabii ki bu da yetmeyecek, zamlarla finansman desteklenecek.
Paris Anlaşması'nın anlatılmayan hikayesi bir aşk filmi değil belki ama dramın en güzeli sayılabilir. İçinde kredi var, asfalt- beton var, kömür-petrol-gaz var, hatta klima var, HES de var. Ama asla halk yok, iklim ise hiç yok.