Meclis'imiz ilk haftasını adeta bayram havasında geçirdi. Bir taraftan Paris Anlaşması'nın oybirliği ile geçmesinin coşkusu, diğer taraftan 6 partinin geçmiş günlerdeki yapılan "istikşafi" kıvamında "güçlendirilmiş parlamenter sistem" görüşmelerinin verdiği o güven vardı.
Önden bu coşkuyu verenler arkada nükleer bir felakete imza attılar. Baştan söyleyelim, gelecekte bir felaket riski ama bugün için bir nükleer siyasi felaket. Bütün bu felaket 15 dakika sürdü.
6 Ekim günü Meclis Genel Kurulu toplandı ve Meclis TV kapanmadan
Akşam Paris Anlaşması'nda şov yapanlar ağızlarını açmadı. Sanki mutlak bir sessizlik vardı. Neydi, nerden böyle sessiz geçti? Neden kimse itiraz etmedi ve tek bir laf dahi etmedi? Yoksa halktan saklamak konusunda anlaşmışlar mıydı?
88 SIRA SAYILI KANUN
Paris onaylandıktan hemen sonra Başkan 88 sıra sayılı kanun teklifini gündeme aldı. Kanun teklifi 26 Nisan 2019'da Meclis'e teslim edilmişti. 30 Mayıs 2019'da Dışişleri komisyonu raporu çıkmış ve Genel Kurul'da görüşülebilecekti.
88 Sayılı Kanun teklifi günlerce, haftalarca ve aylarca bekledi. Paris Anlaşması'nın arkasından Genel Kurul'da görüşülmeye başlandı. Tam adı "Kullanılmış Yakıt İdaresinin ve Radyoaktif Atık İdaresinin Güvenliği Üzerine Birleşik Sözleşmesi". İsmi bile ürkütücü. Tam da Çernobil'in 33. yıldönümünde Meclis'e gelen bu nükleer anlaşma 895 gün Meclis'te bekledikten sonra 6 Ekim'de görüşüldü. Komisyonda bir tane vekil muhalefet şerhi yazmıştı. O kadar. Kendisine minnet duymamız gereken sayın Ahmet Ünal Çeviköz (i) kullanılmış nükleer atıkların Türkiye'ye getirilmesinin önünün açılması, (ii) Türkiye'nin kullanılmış nükleer atık transfer ülkesi olacak olması ve (iii) zaten Akkuyu'nun bile iki defa temelinin çatlamış olması gibi basit ve sıkı yaşamsal gerekçeler yazdı.
Sayın Çeviköz dışında hiç itiraz eden olmadı. Türkiye nükleer atık çöplüğü yapacak bir anlaşmaydı bu.
İşte bu anlaşma 6 Ekim gece 22:15'te geçti. İYİ Parti'den 13 vekil KABUL oyu verdi, 23 vekil oy kullanmadı. HDP'den 20 vekil ÇEKİMSER kaldı, 36 vekil oy kullanmadı. CHP'den ise 78 vekil RED verirken 57 vekil oylamaya katılmadı.
TİP ise rekor kırdı, 4 vekilin üçü ile RED oyu verdi.
210 SIRA SAYILI KANUN
Sonraki 7 dakika önceki 7 dakika gibiydi, rüzgâr gibi geçti. 210 sıra sayılı kanun teklifi gündeme geldi. Kanun teklifi 13 Kasım 2019 tarihinde Meclis'e gelmiş, Nisan 2020'de komisyonda görüşülerek raporu yazılmıştı. 18 ay boyunca Genel Kurul'da görüşülmeyi bekledi. Ta ki Paris İklim Anlaşması'nın görüşülmesine kadar.
Kanunun adı "28 Ocak 1964 Tarihli Ek Protokol ve 16 Kasım 1982 Tarihli Protokol ile Değiştirilen 29 Temmuz 1960 Tarihli Nükleer Enerji Alanında Üçüncü Şahıslara Karşı Hukuki Mesuliyete Dair Sözleşmeyi Değiştiren Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi ". Çok acayip bir uluslararası anlaşma. Bu kadar eski tarihlere dair düzenleme neden şimdi onaylanıyordu? Bu kadar beklenmesi doğru mu idi? Bu anlaşma olmadan mı Akkuyu yapılıyordu? Sorular, sorular ve nükleer korkular. Tek bir kişiden, Adana vekili Tulay Hatımoğulları Oruç'tan itiraz gelmişti. Sayın Oruç Türkiye'nin uluslararası anlaşmalarda yükümlülüklerini yerine getirmemesi, olası bir kaza ihtimali, tazminat miktarı gibi konularda itirazda bulunmuştu.
Akkuyu'dan yola çıkarak yaptığı bu itirazlar dışında hiçbir itiraz gelmedi.
İşte bu anlaşma 6 Ekim gece 22:22'de geçti. İYİ Parti'den 13 vekil KABUL oyu verdi, 23 vekil oy kullanmadı. HDP'den 19 vekil RED verdi, 37 vekil oy kullanmadı. CHP'den ise 78 vekil ÇEKİMSER kalırken 57 vekil oylamaya katılmadı.
TİP ise rekorunu egale etti, 4 vekilin üçü ile RED oyu verdi.
Gece vekil danışmanları büyük bir coşku ile "nasıl Paris Anlaşması'nı kabul ettik/ettirdik" tweetlerini attı. Sabah uyandığımızda herkeste bir huzur vardı.
Organize bir iş dönmüştü. Çok organize.
Buradan çok şey öğrenebiliriz.
RADYOAKTİF PARLAMENTER KAZA
Ben çok büyük bir şey öğrendim. 2004'te Çerçeve Sözleşmesi'ni Meclis'ten geçirdikten sonra arkasından rödovans yolu ile elektrik üretimi, ithal kömür santralleri geçirilmişti. Bir iklim anlaşması suistimal etmek için kabul edilir diyebilirim. 2009'da Kyoto Protokolü'ne taraf olduğumuzda arkadan rödovans yolu ile elektrik üretimi, 3. köprü, Çanakkale köprüsü, 3. havalimanı, AOÇ'ye Saraykondu gelmişti. Şimdi önden Paris Anlaşması'na taraf olanların arkadan neyi suistimal edeceklerinin cevabını ilk 15 dakikada ben aldım. AK Parti baştan verdi ve çok iyi verdi.
Peki hepimiz ne öğrendik? 6 partinin "güçlendirilmiş parlamenter sistem" görüşmeleri ile toplumda coşku yaratıp, arkadan parlamenter sisteme katılmadıklarını gördük. 235 muhalefet vekili 6 Ekim'de oy kullanmadı. Kullananlar da AKP ile aynı oyu kullandı (Bknz. İYİP). Kalanlar da ya çekimser ya da RET verdi. Dahası, 895 gün boyunca hiç kimsenin konuyu gündem etmediği, sadece birer vekilin muhalefet şerhi verdiği, Genel Kurul'da kimsenin ağzından laf kaçırmadığı, ülkeyi nükleer çöplüğe çevirecek 88 sıra sayılı kanun, nükleer bilinmezliğe taşıyacak 210 sıra sayılı kanun geçti
Oldu mu şimdi? Hani güçlendirilmiş parlamenter sistem için görüşüyordunuz? Ama siz ülkeyi tam bir nükleer bir parlamenter kazaya kurban ettiniz.
Notlar:
1- Paris Anlaşmaları görüşmelerinde kabul oyunu eleştirel veren ve Türkiye'nin asfalt-beton-fosil politikalarına dair geçen haftaki yazımızdaki itirazlarımızı Genel Kurul tartışmalarına taşıyan Eskişehir vekilimiz Jale Nur Süllü, Mersin vekilimiz Zeki Hakan Sıdalı ve Şırnak vekilimiz Hüseyin Kaçmaz'a teşekkür ediyorum.
2- Geçen yıl Türkiye Çevre Ajansı'nda da benzer bir resim vardı. O gün Meclis'te süreci izlemiş "Kimseyi ilgilendirmeyen kanun mecliste", "Türkiye Çevre Ajansı halkı ne kadar soyacak?", "Hanımın Ajansı" gibi üç analiz ile durumu açıklamıştık. Bu analizler aslında bu olayların olacağını ve bu sürecin daha başında olduğumuzu gösteriyor. O gün bu tartışmaları izlemiş ve takip etmiş olan insan sayısı tahminimden fazla. Bu çok güzel. Ama daha güzeli, bu tartışmayı daha büyütüp önlem almak, müdahil olmak. Lütfen bu yazıyı da geleceğe yönelik bir yazı ile sınırlı olarak görmeyin. Siyasetin bizde yaratmaya çalıştığı bu illüzyonlara karşı gerçekleri görmek bir iş ise, çözümü üretmek çok daha zor ve de kıymetli iş.
3- Buradaki eleştiriler vekillere yönelik olsa da asıl eleştiriyi kendimize yapmalıyız. Halk olarak "halklığımızı" yapsak, verdiğimiz oyun, yaptığımız tartışmanın hesabını sorsak partiler "partiliğini" yapmaz mı? Ayrıca "bu meclisten bi'şey çıkmaz" diyerek iktidarın ekmeğine yağ sürmek yerine "meclisi halka açmak" için kendi görevlerimizi yerine getirsek çok güzel olmaz mı?
Önden bu coşkuyu verenler arkada nükleer bir felakete imza attılar. Baştan söyleyelim, gelecekte bir felaket riski ama bugün için bir nükleer siyasi felaket. Bütün bu felaket 15 dakika sürdü.
6 Ekim günü Meclis Genel Kurulu toplandı ve Meclis TV kapanmadan
Misafirler için gizlenen link, görmek için
Giriş yap veya üye ol.
'nı görüşmeye başladı. Meclis TV kapandıktan ve insanlar akşam için köşelerine çekildikten sonra gece 22:08'de Paris Anlaşması onaylandı. 7 dakika sonra bir başka anlaşma, 7 dakika sonra üçüncü bir anlaşma daha geçti.Akşam Paris Anlaşması'nda şov yapanlar ağızlarını açmadı. Sanki mutlak bir sessizlik vardı. Neydi, nerden böyle sessiz geçti? Neden kimse itiraz etmedi ve tek bir laf dahi etmedi? Yoksa halktan saklamak konusunda anlaşmışlar mıydı?
88 SIRA SAYILI KANUN
Paris onaylandıktan hemen sonra Başkan 88 sıra sayılı kanun teklifini gündeme aldı. Kanun teklifi 26 Nisan 2019'da Meclis'e teslim edilmişti. 30 Mayıs 2019'da Dışişleri komisyonu raporu çıkmış ve Genel Kurul'da görüşülebilecekti.
88 Sayılı Kanun teklifi günlerce, haftalarca ve aylarca bekledi. Paris Anlaşması'nın arkasından Genel Kurul'da görüşülmeye başlandı. Tam adı "Kullanılmış Yakıt İdaresinin ve Radyoaktif Atık İdaresinin Güvenliği Üzerine Birleşik Sözleşmesi". İsmi bile ürkütücü. Tam da Çernobil'in 33. yıldönümünde Meclis'e gelen bu nükleer anlaşma 895 gün Meclis'te bekledikten sonra 6 Ekim'de görüşüldü. Komisyonda bir tane vekil muhalefet şerhi yazmıştı. O kadar. Kendisine minnet duymamız gereken sayın Ahmet Ünal Çeviköz (i) kullanılmış nükleer atıkların Türkiye'ye getirilmesinin önünün açılması, (ii) Türkiye'nin kullanılmış nükleer atık transfer ülkesi olacak olması ve (iii) zaten Akkuyu'nun bile iki defa temelinin çatlamış olması gibi basit ve sıkı yaşamsal gerekçeler yazdı.
Sayın Çeviköz dışında hiç itiraz eden olmadı. Türkiye nükleer atık çöplüğü yapacak bir anlaşmaydı bu.
İşte bu anlaşma 6 Ekim gece 22:15'te geçti. İYİ Parti'den 13 vekil KABUL oyu verdi, 23 vekil oy kullanmadı. HDP'den 20 vekil ÇEKİMSER kaldı, 36 vekil oy kullanmadı. CHP'den ise 78 vekil RED verirken 57 vekil oylamaya katılmadı.
TİP ise rekor kırdı, 4 vekilin üçü ile RED oyu verdi.
210 SIRA SAYILI KANUN
Sonraki 7 dakika önceki 7 dakika gibiydi, rüzgâr gibi geçti. 210 sıra sayılı kanun teklifi gündeme geldi. Kanun teklifi 13 Kasım 2019 tarihinde Meclis'e gelmiş, Nisan 2020'de komisyonda görüşülerek raporu yazılmıştı. 18 ay boyunca Genel Kurul'da görüşülmeyi bekledi. Ta ki Paris İklim Anlaşması'nın görüşülmesine kadar.
Kanunun adı "28 Ocak 1964 Tarihli Ek Protokol ve 16 Kasım 1982 Tarihli Protokol ile Değiştirilen 29 Temmuz 1960 Tarihli Nükleer Enerji Alanında Üçüncü Şahıslara Karşı Hukuki Mesuliyete Dair Sözleşmeyi Değiştiren Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi ". Çok acayip bir uluslararası anlaşma. Bu kadar eski tarihlere dair düzenleme neden şimdi onaylanıyordu? Bu kadar beklenmesi doğru mu idi? Bu anlaşma olmadan mı Akkuyu yapılıyordu? Sorular, sorular ve nükleer korkular. Tek bir kişiden, Adana vekili Tulay Hatımoğulları Oruç'tan itiraz gelmişti. Sayın Oruç Türkiye'nin uluslararası anlaşmalarda yükümlülüklerini yerine getirmemesi, olası bir kaza ihtimali, tazminat miktarı gibi konularda itirazda bulunmuştu.
Akkuyu'dan yola çıkarak yaptığı bu itirazlar dışında hiçbir itiraz gelmedi.
İşte bu anlaşma 6 Ekim gece 22:22'de geçti. İYİ Parti'den 13 vekil KABUL oyu verdi, 23 vekil oy kullanmadı. HDP'den 19 vekil RED verdi, 37 vekil oy kullanmadı. CHP'den ise 78 vekil ÇEKİMSER kalırken 57 vekil oylamaya katılmadı.
TİP ise rekorunu egale etti, 4 vekilin üçü ile RED oyu verdi.
Gece vekil danışmanları büyük bir coşku ile "nasıl Paris Anlaşması'nı kabul ettik/ettirdik" tweetlerini attı. Sabah uyandığımızda herkeste bir huzur vardı.
Organize bir iş dönmüştü. Çok organize.
Buradan çok şey öğrenebiliriz.
RADYOAKTİF PARLAMENTER KAZA
Ben çok büyük bir şey öğrendim. 2004'te Çerçeve Sözleşmesi'ni Meclis'ten geçirdikten sonra arkasından rödovans yolu ile elektrik üretimi, ithal kömür santralleri geçirilmişti. Bir iklim anlaşması suistimal etmek için kabul edilir diyebilirim. 2009'da Kyoto Protokolü'ne taraf olduğumuzda arkadan rödovans yolu ile elektrik üretimi, 3. köprü, Çanakkale köprüsü, 3. havalimanı, AOÇ'ye Saraykondu gelmişti. Şimdi önden Paris Anlaşması'na taraf olanların arkadan neyi suistimal edeceklerinin cevabını ilk 15 dakikada ben aldım. AK Parti baştan verdi ve çok iyi verdi.
Peki hepimiz ne öğrendik? 6 partinin "güçlendirilmiş parlamenter sistem" görüşmeleri ile toplumda coşku yaratıp, arkadan parlamenter sisteme katılmadıklarını gördük. 235 muhalefet vekili 6 Ekim'de oy kullanmadı. Kullananlar da AKP ile aynı oyu kullandı (Bknz. İYİP). Kalanlar da ya çekimser ya da RET verdi. Dahası, 895 gün boyunca hiç kimsenin konuyu gündem etmediği, sadece birer vekilin muhalefet şerhi verdiği, Genel Kurul'da kimsenin ağzından laf kaçırmadığı, ülkeyi nükleer çöplüğe çevirecek 88 sıra sayılı kanun, nükleer bilinmezliğe taşıyacak 210 sıra sayılı kanun geçti
Oldu mu şimdi? Hani güçlendirilmiş parlamenter sistem için görüşüyordunuz? Ama siz ülkeyi tam bir nükleer bir parlamenter kazaya kurban ettiniz.
Notlar:
1- Paris Anlaşmaları görüşmelerinde kabul oyunu eleştirel veren ve Türkiye'nin asfalt-beton-fosil politikalarına dair geçen haftaki yazımızdaki itirazlarımızı Genel Kurul tartışmalarına taşıyan Eskişehir vekilimiz Jale Nur Süllü, Mersin vekilimiz Zeki Hakan Sıdalı ve Şırnak vekilimiz Hüseyin Kaçmaz'a teşekkür ediyorum.
2- Geçen yıl Türkiye Çevre Ajansı'nda da benzer bir resim vardı. O gün Meclis'te süreci izlemiş "Kimseyi ilgilendirmeyen kanun mecliste", "Türkiye Çevre Ajansı halkı ne kadar soyacak?", "Hanımın Ajansı" gibi üç analiz ile durumu açıklamıştık. Bu analizler aslında bu olayların olacağını ve bu sürecin daha başında olduğumuzu gösteriyor. O gün bu tartışmaları izlemiş ve takip etmiş olan insan sayısı tahminimden fazla. Bu çok güzel. Ama daha güzeli, bu tartışmayı daha büyütüp önlem almak, müdahil olmak. Lütfen bu yazıyı da geleceğe yönelik bir yazı ile sınırlı olarak görmeyin. Siyasetin bizde yaratmaya çalıştığı bu illüzyonlara karşı gerçekleri görmek bir iş ise, çözümü üretmek çok daha zor ve de kıymetli iş.
3- Buradaki eleştiriler vekillere yönelik olsa da asıl eleştiriyi kendimize yapmalıyız. Halk olarak "halklığımızı" yapsak, verdiğimiz oyun, yaptığımız tartışmanın hesabını sorsak partiler "partiliğini" yapmaz mı? Ayrıca "bu meclisten bi'şey çıkmaz" diyerek iktidarın ekmeğine yağ sürmek yerine "meclisi halka açmak" için kendi görevlerimizi yerine getirsek çok güzel olmaz mı?