Yine bir seçim dönemine, ekonomik sıkıntıların doruğa ulaştığı bir atmosferde giriyoruz. Bu görüntü ister istemez 2002 seçimlerini hatırlatıyor. MHP lideri Bahçeli'nin ANAP-DSP-MHP koalisyonunu bozup erken seçim kararı alması ile birlikte koalisyon ortaklarının hiç birisinin seçim barajını geçemediği bir süreç yaşanmış, son 20 yıldır tek başına iktidara gelen AKP'nin önü açılmıştı. Rahmetli Ecevit'in seçimleri "siyasi intihar" olarak değerlendiren sözleri hala hafızamdaki yerini koruyor.
O dönemin koşulları içinde duayen ekonomistler mevcut sistemin temel sorununun büyümenin istikrarsızlığı olduğunu vurguluyor, Türkiye'nin sürdürülebilir bir modele geçmesinin önemine işaret ediyorlardı. Siyaset bilimciler ve sosyologlar ise mevcut sistemin sürdürülebilirliğe imkan tanımadığının altını çiziyorlardı. Kasım 2002 seçimine giderken tek umut adeta kurtarıcı olarak Dünya Bankası'ndaki görevini bırakıp Türkiye'ye gelen Kemal Derviş'ti.
Mevcut sistemi, daha doğru ifadesi ile sistemsizliği ortadan kaldırıp yerine makul bir sistem getirecek Derviş kurallarına tek karşı çıkan Bahçeli (anlaşıldığı kadarı ile sistemsizlikten en fazla nemalanan o günün MHP kadrolarıydı) koalisyonu bozup ülkeyi erken seçime zorlarken, bugüne kadar uzanan siyasi tarih yolculuğunun da baş aktörü olacaktı.
Son 20 yılın analizi bu kısa yazının satırlarına sığamayacak kadar uzun. Çok kısa özetle iktidarının ilk yıllarında Derviş reformlarına bağlı kalan AKP oylarını giderek artırmış, ancak reformları bir kenara ittiği andan itibaren sistem yerine sistemsizliği ön plana çıkardığı ölçüde gerileme dönemine girmişti.
2002 seçim döneminde yapılan bir kamuoyu anketi ilgimi çok çekmişti. Türkiye'de yaşayan insanlar ekonomik kriz derinleştikçe kamu kurumlarına olan güvenlerini büyük ölçüde yitiriyorlardı. En güvenilen kurum olan ordu yüzde ellilerin üzerinde yer alırken, diğer bütün devlet kurumlarının güvenirliği yerlerde sürünüyordu. Dördüncü güç medyanın da sıralamadaki yeri "güvenilmez" kategorisindeydi.
Ama ankette en ilgi çeken olgu iki gizli sorunun cevabında yatıyordu. Şimdi sıralamasını hatırlamadığım ilk soru, galiba ilk on içinde yer alıyor, "milletvekillerine güveniyor musunuz" mealindeydi. Cevap yüzde 95'den fazla "hayır" şeklindeydi. 100 küsuruncu soru ise "eğer kızınız varsa bir milletvekiliyle evlenmesini ister misiniz?" şeklindeydi. Cevap yüzde 95'den fazla "evet" olarak verilmişti.
Bu basit denklemden kendimce çıkarttığım sonuç, sistemsizlik güven erozyonuna yol açıyor, ekonomik olarak kendisini güvende hissetmeyen bireyler, en güvenmedikleri kişiye kızını emanet etmekten çekinmiyorlardı.
Peki bugün aynı anket yapılsa sonuç nasıl çıkar. Bence pek farklı bir sonuçla karşı karşıya kalmayız. Türkiye'de güven duyulan bir sistemin olmadığı bir gerçek. Mevcut sistemsizliği ortadan kaldıracak bir siyasi irade seçimlerin ardından göreve gelebilecek mi? Belirsiz, temenni düzeyinde belki.
Son dönemlerde giderek artan ve cinnet noktasına gelen şiddetin arka planında hangi faktörler yer alıyor? Psikolog değilim fazla yorum yapamam. Ancak belirsizliğe bağlı olarak ekonomi daha da kötüye gittikçe, bendenizi televizyon haberlerini izleyemez noktaya getiren şiddet görüntülerinin hızla arttığı bir gerçek.
Seçim sürecine gerdiğimiz günümüz koşullarında siyasetin dilinin giderek daha da sertleşeceğini söylemek için de kahin olmaya gerek yok. Umarım siyasi üslup toplumun daha da fazla karamsarlaşmasına ve çıkış yolu olarak bir toplumsal sistem arayışı yerine bireysel şiddetten medet ummaya yol açmaz.
O dönemin koşulları içinde duayen ekonomistler mevcut sistemin temel sorununun büyümenin istikrarsızlığı olduğunu vurguluyor, Türkiye'nin sürdürülebilir bir modele geçmesinin önemine işaret ediyorlardı. Siyaset bilimciler ve sosyologlar ise mevcut sistemin sürdürülebilirliğe imkan tanımadığının altını çiziyorlardı. Kasım 2002 seçimine giderken tek umut adeta kurtarıcı olarak Dünya Bankası'ndaki görevini bırakıp Türkiye'ye gelen Kemal Derviş'ti.
Mevcut sistemi, daha doğru ifadesi ile sistemsizliği ortadan kaldırıp yerine makul bir sistem getirecek Derviş kurallarına tek karşı çıkan Bahçeli (anlaşıldığı kadarı ile sistemsizlikten en fazla nemalanan o günün MHP kadrolarıydı) koalisyonu bozup ülkeyi erken seçime zorlarken, bugüne kadar uzanan siyasi tarih yolculuğunun da baş aktörü olacaktı.
Son 20 yılın analizi bu kısa yazının satırlarına sığamayacak kadar uzun. Çok kısa özetle iktidarının ilk yıllarında Derviş reformlarına bağlı kalan AKP oylarını giderek artırmış, ancak reformları bir kenara ittiği andan itibaren sistem yerine sistemsizliği ön plana çıkardığı ölçüde gerileme dönemine girmişti.
2002 seçim döneminde yapılan bir kamuoyu anketi ilgimi çok çekmişti. Türkiye'de yaşayan insanlar ekonomik kriz derinleştikçe kamu kurumlarına olan güvenlerini büyük ölçüde yitiriyorlardı. En güvenilen kurum olan ordu yüzde ellilerin üzerinde yer alırken, diğer bütün devlet kurumlarının güvenirliği yerlerde sürünüyordu. Dördüncü güç medyanın da sıralamadaki yeri "güvenilmez" kategorisindeydi.
Ama ankette en ilgi çeken olgu iki gizli sorunun cevabında yatıyordu. Şimdi sıralamasını hatırlamadığım ilk soru, galiba ilk on içinde yer alıyor, "milletvekillerine güveniyor musunuz" mealindeydi. Cevap yüzde 95'den fazla "hayır" şeklindeydi. 100 küsuruncu soru ise "eğer kızınız varsa bir milletvekiliyle evlenmesini ister misiniz?" şeklindeydi. Cevap yüzde 95'den fazla "evet" olarak verilmişti.
Bu basit denklemden kendimce çıkarttığım sonuç, sistemsizlik güven erozyonuna yol açıyor, ekonomik olarak kendisini güvende hissetmeyen bireyler, en güvenmedikleri kişiye kızını emanet etmekten çekinmiyorlardı.
Peki bugün aynı anket yapılsa sonuç nasıl çıkar. Bence pek farklı bir sonuçla karşı karşıya kalmayız. Türkiye'de güven duyulan bir sistemin olmadığı bir gerçek. Mevcut sistemsizliği ortadan kaldıracak bir siyasi irade seçimlerin ardından göreve gelebilecek mi? Belirsiz, temenni düzeyinde belki.
Son dönemlerde giderek artan ve cinnet noktasına gelen şiddetin arka planında hangi faktörler yer alıyor? Psikolog değilim fazla yorum yapamam. Ancak belirsizliğe bağlı olarak ekonomi daha da kötüye gittikçe, bendenizi televizyon haberlerini izleyemez noktaya getiren şiddet görüntülerinin hızla arttığı bir gerçek.
Seçim sürecine gerdiğimiz günümüz koşullarında siyasetin dilinin giderek daha da sertleşeceğini söylemek için de kahin olmaya gerek yok. Umarım siyasi üslup toplumun daha da fazla karamsarlaşmasına ve çıkış yolu olarak bir toplumsal sistem arayışı yerine bireysel şiddetten medet ummaya yol açmaz.