Dün sabah Covid testi olarak başladım güne. Yıllardan beri tekrarladığımız altı kişilik yeni yılı karşılama yemeğine katılan dostlarımızdan biri işyerinden gelen uyarıyla Covid testi olup pozitif çıkınca mecburen biz de ertesi sabah ilk iş olarak PCR testi yaptırmaya gittik. Değişik testler için sıkça gittiğimiz test merkezine tam 8.30'da ulaştığımızda hiç alışık olmadığımız bir manzarayla karşılaştık. Caddeye kadar taşan bir bekleyenler kuyruğu vardı. Hemen sıraya girip 42 ve 43 sıra numaralarını aldık. Adını vermeyeyim, Etiler'deki test merkezi mükemmel bir düzen içinde çalışarak yarım saatten fazla bekletmedi bizi. 2021'in son yazısını yazarken test sonucunu henüz bilmiyordum tabii.
Batı'nın eseri olan düş kırıklığı
Ben yaşamakta olduğumuz pandemi sürecinin, 21.yüzyılda yolunu şaşıran insanlığa müthiş bir uyarı, eşi bulunmaz bir ders olduğunu düşünüyorum. Bu uyarıyı en fazla hakkedenlerin ise, eşitsizliği büyüterek insanlığı yeni hedeflere taşıyan bir sistemi, yani kapitalizmi, Marx ve Engels'in 1848'de öngördüğü gibi, bir dünya sistemi haline getiren Batılı toplumlar olduğuna inanıyorum. Batılı olmadığı halde çocukluktan itibaren Batı'nın uygarlığa yaptığı rakipsiz katkıyı özümsemeye koşullandırılmış birinin ileri yaşında daha keskin biçimde hissettiği bir düş kırıklığı da denebilir belki buna.
Ben 11 Eylül saldırısından sonra artan düş kırıklığımı, o tarihten bu yana, çevremdeki birçok kimsenin komşu kapısı haline getirdiği Amerika'ya hiç gitmeyerek gösterdim. Pandemi sürecinde, New York'un hastanelerinde tam bir can pazarı yaşanırken birkaç blok ötede Wall Street'de borsada kırılan rekorların şampanyayla kutlanması da gözümün önünden gitmiyor. ABD'deki çürümeye son katkıyı ise Donald Trump yaptı kuşkusuz. Pandemi sürecinde bütün cehaletini sergileyerek salgının önemine inanmadığını söyleyen ve ABD'deki kayıp sayısının artmasına yol açan Başkan Trump seçim sonuçlarını hiçe sayarak darbe yapmaya kalkıştı ama onu da yüzüne gözüne bulaştırdı. Trump seçimi kaybetti , fakat 80 milyon dolayında bir seçmen tabanı olduğunu unutmamak gerekiyor. Trump'ın ABD'de geldiği yer bu toplumda cehaletin ve ilkelliğin hangi boyutlarda olduğunu gösteriyor.
Teknolojiyle cehaletin birlikte yükselişi
Küreselleşmenin yanısıra dünyanın düzenini değiştiren ikinci çarpıcı gelişme dijital devrim oldu. Yaşamın ve bilimin hemen her alanını etkileyen teknolojideki sıçramalar ilk kez dünyadaki insanların büyük bir bölümünün aynı sanal alanda buluşmasına imkan verdi. Cebinde bir telefon olan herkesin şu ya da bu ölçüde küresel oyunu etkileme gücü var artık. Bu olanağın kullanılması ise toplumlardaki insan profilinin çok daha iyi anlaşılmasını sağladı.
Bu sayede ABD başta olmak üzere Batı toplumlarındaki cehaletin düzeyi de kendini göstermeye ve siyasi sonuçlar doğurmaya başladı. Trump gibi bir cahil ABD'nin başına geçip dünyanın kaderiyle de oynayacak konuma gelebildi. Bu sayede sınırlı ellerde toplanan büyük veri tabanının ticari ve manipülatif amaçlarla kullanılması da mümkün hale geldi ve bu olanak siyasi gücü ele geçirenlerin işine yaradı ve onları şımarttı.
Türkiye'yi nasıl okumalı?
Bugün Türkiye'yi tek başına yönetme yetkisini ele geçirmiş olan Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın da bu olanağı sonuna kadar kullanarak, Putin ya da Şinping gibi ömür boyu iktidarda kalmanın yollarını araması hiç şaşırtıcı değil. Bunu yapmaya çalışırken kendisini hiç bilgi sahibi olmadığı konularda bile alim gibi göstererek toplumun en azından bir kesimine kendisini her şeye kadir lider olarak kabul ettirmek istemesi de doğal.
Ancak sorun, Sayın Erdoğan'ın sınırlı birikimiyle hedefine gitmesini iyi bilen bir politikacı olmasının ötesinde, onun karşısında yer alanların da bu kısır döngüyü kıracak bilgi ve birikimi ortaya koymakta yetersiz kalmalarından kaynaklanıyor.
Bu çıkmazı izlerken iyice bunalan biri olarak bu yazıya başlık ararken Tanju Okan'in unutulmaz şarkılarından birini hatırladım. O şarkının ilk iki dörtlüğü şöyle:
"Öyle sarhoş olsam ki
Bir an seni unutsam
Unutsam bugünleri
Yarınları unutsam
Öyle sarhoş olsam ki
Bir daha ayılmasam
Her şey bir rüya olsa
Unutarak uyansam".
"Sarhoş" sözcüğünün yerine "cahil" sözcüğünü koyup yeni yıla Tanju Okan'la avunarak girebilir miyiz acaba?
Batı'nın eseri olan düş kırıklığı
Ben yaşamakta olduğumuz pandemi sürecinin, 21.yüzyılda yolunu şaşıran insanlığa müthiş bir uyarı, eşi bulunmaz bir ders olduğunu düşünüyorum. Bu uyarıyı en fazla hakkedenlerin ise, eşitsizliği büyüterek insanlığı yeni hedeflere taşıyan bir sistemi, yani kapitalizmi, Marx ve Engels'in 1848'de öngördüğü gibi, bir dünya sistemi haline getiren Batılı toplumlar olduğuna inanıyorum. Batılı olmadığı halde çocukluktan itibaren Batı'nın uygarlığa yaptığı rakipsiz katkıyı özümsemeye koşullandırılmış birinin ileri yaşında daha keskin biçimde hissettiği bir düş kırıklığı da denebilir belki buna.
Ben 11 Eylül saldırısından sonra artan düş kırıklığımı, o tarihten bu yana, çevremdeki birçok kimsenin komşu kapısı haline getirdiği Amerika'ya hiç gitmeyerek gösterdim. Pandemi sürecinde, New York'un hastanelerinde tam bir can pazarı yaşanırken birkaç blok ötede Wall Street'de borsada kırılan rekorların şampanyayla kutlanması da gözümün önünden gitmiyor. ABD'deki çürümeye son katkıyı ise Donald Trump yaptı kuşkusuz. Pandemi sürecinde bütün cehaletini sergileyerek salgının önemine inanmadığını söyleyen ve ABD'deki kayıp sayısının artmasına yol açan Başkan Trump seçim sonuçlarını hiçe sayarak darbe yapmaya kalkıştı ama onu da yüzüne gözüne bulaştırdı. Trump seçimi kaybetti , fakat 80 milyon dolayında bir seçmen tabanı olduğunu unutmamak gerekiyor. Trump'ın ABD'de geldiği yer bu toplumda cehaletin ve ilkelliğin hangi boyutlarda olduğunu gösteriyor.
Teknolojiyle cehaletin birlikte yükselişi
Küreselleşmenin yanısıra dünyanın düzenini değiştiren ikinci çarpıcı gelişme dijital devrim oldu. Yaşamın ve bilimin hemen her alanını etkileyen teknolojideki sıçramalar ilk kez dünyadaki insanların büyük bir bölümünün aynı sanal alanda buluşmasına imkan verdi. Cebinde bir telefon olan herkesin şu ya da bu ölçüde küresel oyunu etkileme gücü var artık. Bu olanağın kullanılması ise toplumlardaki insan profilinin çok daha iyi anlaşılmasını sağladı.
Bu sayede ABD başta olmak üzere Batı toplumlarındaki cehaletin düzeyi de kendini göstermeye ve siyasi sonuçlar doğurmaya başladı. Trump gibi bir cahil ABD'nin başına geçip dünyanın kaderiyle de oynayacak konuma gelebildi. Bu sayede sınırlı ellerde toplanan büyük veri tabanının ticari ve manipülatif amaçlarla kullanılması da mümkün hale geldi ve bu olanak siyasi gücü ele geçirenlerin işine yaradı ve onları şımarttı.
Türkiye'yi nasıl okumalı?
Bugün Türkiye'yi tek başına yönetme yetkisini ele geçirmiş olan Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın da bu olanağı sonuna kadar kullanarak, Putin ya da Şinping gibi ömür boyu iktidarda kalmanın yollarını araması hiç şaşırtıcı değil. Bunu yapmaya çalışırken kendisini hiç bilgi sahibi olmadığı konularda bile alim gibi göstererek toplumun en azından bir kesimine kendisini her şeye kadir lider olarak kabul ettirmek istemesi de doğal.
Ancak sorun, Sayın Erdoğan'ın sınırlı birikimiyle hedefine gitmesini iyi bilen bir politikacı olmasının ötesinde, onun karşısında yer alanların da bu kısır döngüyü kıracak bilgi ve birikimi ortaya koymakta yetersiz kalmalarından kaynaklanıyor.
Bu çıkmazı izlerken iyice bunalan biri olarak bu yazıya başlık ararken Tanju Okan'in unutulmaz şarkılarından birini hatırladım. O şarkının ilk iki dörtlüğü şöyle:
"Öyle sarhoş olsam ki
Bir an seni unutsam
Unutsam bugünleri
Yarınları unutsam
Öyle sarhoş olsam ki
Bir daha ayılmasam
Her şey bir rüya olsa
Unutarak uyansam".
"Sarhoş" sözcüğünün yerine "cahil" sözcüğünü koyup yeni yıla Tanju Okan'la avunarak girebilir miyiz acaba?