Türkiye de o kadar çok sorun var ki hangisinden başlanacağına kara vermek konusunda idarecilerimiz oldukça zorlanıyor olmalılar.
Ama sebebi olduğunuz sorunları çözmek gibi bir şansınızın var olmasını düşünmek de oldukça iyi niyetli bir yaklaşım elbette. Dahası bunu gerçekten isteyip istemediğiniz bile izaha muhtaç ne yazık ki. Sadece alt alta yazmaya kalksanız kitap olabilecek sorunlar yaşayan bir ülke de bugünlerin geleceğini anlamamış olamayız değil mi? O zaman neden izin verdik biz bu duruma toplum olarak? Asıl soru siyaset erbabı açısından bu.
Ama içine düştüğümüz sarmaldan çıkabilmenin yollarını ararken bir kez daha bilime kulak vermeye niyetlenenler olabiliyor aramızda. Ekonomi, eğitim, sağlık, diplomasi, sosyoloji ve daha nice bilim dalları ile uğraşan bir sürü insan, siyasetle de uğraştığı için işimiz elbette her zamanki gibi çok zor.
Ben artık yazıp söylemekten sıkıldım. Yapısal reform diye onlarca kez değiştirilen bir ülkenin sistemleri her yapısal reformun! Ardından başka başka kahramanlara zemin etüdü yapmak şeklinde tezahür etti.
Kurumları ve kurallar, bu iki kelimeyi o kadar çok kullandım ki son yıllarda açıkçası kelimeler bile sıkıldı. Belki de eskisi kadar ağırlıkları kalmadı artık dilde. Eskiden de var mıydı o da tartışılır. Hep birilerinin gelip bizim adımıza gerekenleri yapmasını ve bizi kurtarmasını bekledik. Bu gün bile o durumdayız. İçinde yaşadığımız cendereden son dakika asgari ücret, emekli maaşları gibi düzenlemelerle çıkabileceğimize inanan çok önemli bir kalabalık olduğuna ne yazık ki eminim.
Ama bu durum onların hatası mı yoksa onların bu durumundan beslendikleri için çok uzun zamandır uygulanagelen politikaların sonuçları mı o da ayrıca tartışılmalı. Öyle görünüyor ki ideolojilerine iman etmiş toplumların karınlarının doyması durumunda bu imanlarından şüphe etmeleri olası değil. Yarın yine ekonomik olarak içinde bulundukları duruma bakarak yapacaklar tercihlerini. Halk kendisi için neyin iy olduğunu bilemez gibi bir analize gidiyor yazı sanki. Oradan hemen çark etmek lazım zaten içinde bulunduğumuz durum bu ön kabulün sonucu aslında. Halk bunu pekala bilir ama başka bir alternatif sunmadığınızda seçimini de ona göre yapar.
400 yıldır süregelen ve her gün bir öncekinden daha kötüye giden bir düşünsel atalet içinde yaşayan bir halk doğal olarak asıl menfaatine yabancılaşır. Üzerine düşünmez ve uzanabildiğini alır. Uzanamadığı zaman da hırçınlaşır.
Bilmiyorum tahammül edip 3. Sayfalardan bütün sayfalara kadar genişleyen şiddet olaylarını takip etmeye devam ediyor musunuz. Ben bir gazeteci olarak dahi takip ederken son derece isteksizim aslında. Ama kaçabileceğimiz bir yer kalmadı ne yazık ki
İnsanlar erdem olarak vazedilen bir çok şeyin artık kendilerini kandırmak üzere egemen tarafından tanımlandığını ama egemenin bu erdemli davranışlardan feragat ettiğini düşünüyor. Hatta bunu insanlara açıkça söyleyen bir dil bile oluşturuldu. “Cennetlik fakirler”
Bütün bu girizgahın ardından o 3. Sayfa haberlerini yeniden burada okumanıza gerek yok sanırım. Önce size Mitchel Foucoult’un bşr cümlesini aktarayım ve oradan devam edelim. “Hapishaneler suçlu üretir” Her ne kadar bu bakış açısının alt yapısını izah etmeden buraya yazdığımızda anlam kayması oluyorsa da istatistiklere baktığımızda sözün bir başka anlamının gerçekleştiğini görüyoruz.
Okulların camilerin sayıları da artıyor memlekette ama onların nicelikleri ile nitelikleri arasındaki ilişki çok daha önemli. Dahası onların niteliklerinde pek de başarılı olunamaz ise hapishanelerin niceliklerine katkı veriyor bu durum. Yani eğitim ve inanç, vicdan gibi şeylerin kalitesi düştüğünde hapishanelerin de sayıları artıyor doğal olarak.
Peki biz bu hapishaneler konusunda ne durumdayız acaba elbette yaptığımız yatırımlarla birlikte açık ara Avrupa lideri durumundayız. Hem de bu konudaki başarımızı özellikle son 10 yılda taçlandırmışız. Bir ara şartları olumsuz olan bir çok hapishanemizi yıkıp daha modernlerini yaparak inşaat sektörüne de epey bir katkı sağlamıştık. Ama elbette yeterli olmadı her gün yaşanan şiddet olaylarında görüyoruz ki onlarca sabıkası olan ve dışarıda elini kolunu sallayarak suç işlemeye devam eden kalabalıklarımız var. Çoğu olay da madde etkisinden bahsediliyor. Etrafta bir sürü suçlu kahraman var çocuklara rol model olsun diye. Çalışarak üreterek yasalara ve kurumlara inanarak bir şey kazanamayacağını fark eden bir toplum. Üzerine bir de hapishanelerde yer olmadığı için ve başka bir çok sebeple dışarıda kalacağını ve hatta bazılarının da muteber olacağını fark ederse ki bence etmiş. Ondan sonrasını hepimiz biliyoruz aslında; orman kanunları…
Ama sebebi olduğunuz sorunları çözmek gibi bir şansınızın var olmasını düşünmek de oldukça iyi niyetli bir yaklaşım elbette. Dahası bunu gerçekten isteyip istemediğiniz bile izaha muhtaç ne yazık ki. Sadece alt alta yazmaya kalksanız kitap olabilecek sorunlar yaşayan bir ülke de bugünlerin geleceğini anlamamış olamayız değil mi? O zaman neden izin verdik biz bu duruma toplum olarak? Asıl soru siyaset erbabı açısından bu.
Ama içine düştüğümüz sarmaldan çıkabilmenin yollarını ararken bir kez daha bilime kulak vermeye niyetlenenler olabiliyor aramızda. Ekonomi, eğitim, sağlık, diplomasi, sosyoloji ve daha nice bilim dalları ile uğraşan bir sürü insan, siyasetle de uğraştığı için işimiz elbette her zamanki gibi çok zor.
Ben artık yazıp söylemekten sıkıldım. Yapısal reform diye onlarca kez değiştirilen bir ülkenin sistemleri her yapısal reformun! Ardından başka başka kahramanlara zemin etüdü yapmak şeklinde tezahür etti.
Kurumları ve kurallar, bu iki kelimeyi o kadar çok kullandım ki son yıllarda açıkçası kelimeler bile sıkıldı. Belki de eskisi kadar ağırlıkları kalmadı artık dilde. Eskiden de var mıydı o da tartışılır. Hep birilerinin gelip bizim adımıza gerekenleri yapmasını ve bizi kurtarmasını bekledik. Bu gün bile o durumdayız. İçinde yaşadığımız cendereden son dakika asgari ücret, emekli maaşları gibi düzenlemelerle çıkabileceğimize inanan çok önemli bir kalabalık olduğuna ne yazık ki eminim.
Ama bu durum onların hatası mı yoksa onların bu durumundan beslendikleri için çok uzun zamandır uygulanagelen politikaların sonuçları mı o da ayrıca tartışılmalı. Öyle görünüyor ki ideolojilerine iman etmiş toplumların karınlarının doyması durumunda bu imanlarından şüphe etmeleri olası değil. Yarın yine ekonomik olarak içinde bulundukları duruma bakarak yapacaklar tercihlerini. Halk kendisi için neyin iy olduğunu bilemez gibi bir analize gidiyor yazı sanki. Oradan hemen çark etmek lazım zaten içinde bulunduğumuz durum bu ön kabulün sonucu aslında. Halk bunu pekala bilir ama başka bir alternatif sunmadığınızda seçimini de ona göre yapar.
400 yıldır süregelen ve her gün bir öncekinden daha kötüye giden bir düşünsel atalet içinde yaşayan bir halk doğal olarak asıl menfaatine yabancılaşır. Üzerine düşünmez ve uzanabildiğini alır. Uzanamadığı zaman da hırçınlaşır.
Bilmiyorum tahammül edip 3. Sayfalardan bütün sayfalara kadar genişleyen şiddet olaylarını takip etmeye devam ediyor musunuz. Ben bir gazeteci olarak dahi takip ederken son derece isteksizim aslında. Ama kaçabileceğimiz bir yer kalmadı ne yazık ki
İnsanlar erdem olarak vazedilen bir çok şeyin artık kendilerini kandırmak üzere egemen tarafından tanımlandığını ama egemenin bu erdemli davranışlardan feragat ettiğini düşünüyor. Hatta bunu insanlara açıkça söyleyen bir dil bile oluşturuldu. “Cennetlik fakirler”
Bütün bu girizgahın ardından o 3. Sayfa haberlerini yeniden burada okumanıza gerek yok sanırım. Önce size Mitchel Foucoult’un bşr cümlesini aktarayım ve oradan devam edelim. “Hapishaneler suçlu üretir” Her ne kadar bu bakış açısının alt yapısını izah etmeden buraya yazdığımızda anlam kayması oluyorsa da istatistiklere baktığımızda sözün bir başka anlamının gerçekleştiğini görüyoruz.
Okulların camilerin sayıları da artıyor memlekette ama onların nicelikleri ile nitelikleri arasındaki ilişki çok daha önemli. Dahası onların niteliklerinde pek de başarılı olunamaz ise hapishanelerin niceliklerine katkı veriyor bu durum. Yani eğitim ve inanç, vicdan gibi şeylerin kalitesi düştüğünde hapishanelerin de sayıları artıyor doğal olarak.
Peki biz bu hapishaneler konusunda ne durumdayız acaba elbette yaptığımız yatırımlarla birlikte açık ara Avrupa lideri durumundayız. Hem de bu konudaki başarımızı özellikle son 10 yılda taçlandırmışız. Bir ara şartları olumsuz olan bir çok hapishanemizi yıkıp daha modernlerini yaparak inşaat sektörüne de epey bir katkı sağlamıştık. Ama elbette yeterli olmadı her gün yaşanan şiddet olaylarında görüyoruz ki onlarca sabıkası olan ve dışarıda elini kolunu sallayarak suç işlemeye devam eden kalabalıklarımız var. Çoğu olay da madde etkisinden bahsediliyor. Etrafta bir sürü suçlu kahraman var çocuklara rol model olsun diye. Çalışarak üreterek yasalara ve kurumlara inanarak bir şey kazanamayacağını fark eden bir toplum. Üzerine bir de hapishanelerde yer olmadığı için ve başka bir çok sebeple dışarıda kalacağını ve hatta bazılarının da muteber olacağını fark ederse ki bence etmiş. Ondan sonrasını hepimiz biliyoruz aslında; orman kanunları…
Misafirler için gizlenen link, görmek için
Giriş yap veya üye ol.