Bülent Bilirgen Duhuliye.com için yazdı...
Futbolseverlerin sıkıldığı hadi artık lig başlasın dediği dönemden geçiyoruz. Bir de son yıllarda oluşan transfer curcunasında o isim geldi bu isim geldi o uçtu bu kaçtı lafları, insanlara bitsin şu transfer dönemi dedirtmiyor da değil. Özellikle bu ikinci konu ile başlayalım. Duyumcu furyası. Tweter aleminde insanların duyguları ile oynamaya bayılan şununla konuştum kesin bitti bununla konuştum oyuncu sıcak değil karısı ile konuştum Türkiye'de yaşamak istemiyor vs vs vs. Bazılarına bakıyorsunuz devletin Tv sinde çalışıyor, bazıları özel Tvlerde.. Bazıları kurumsal hayattan ayrılmış dijital ortamda kendi dükkanını açmış bazıları kongre üyesi çok takipçisi var bazısı koca koca işletme sahibi (yada oğlu,kızı) herkes bir etkileşim peşinde. Ekmek parası peşinde olanlara bir nebze saygı duymaya çalışsam da (duyamıyorum) diğerlerinin nasıl bir psikoloji içerisinde bunları yaptıklarını anlamak çok güç. Bir gazeteci oğlu olarak içinde yaşadığımızdan biliyorum ki, eskilerde gazetecilik jargonunda haber atlatmak kullanılırdı. Bir habercinin gözden kaçırdığı ve haber değeri taşıyan bir olayın başka bir haberci tarafından kullanılması büyük işti...Önceleri Haber 1903 şimdilerde Duhuliye olarak yayın hayatına devam eden bu site de ilk kurulduğu yıllarda bu işleri haber seviyesinde çok başarılı yaptı ve bu haberler ile büyük kitlenin güvenini doğru istihbarat ile kazandı. Ama bakıyorum da maşallah o kadar çok yalan ve uydurma bilgiler ortalarda uçuşuyor ki bu site dahi transfer döneminin TRT si gibi kalıyor. Sevgili Beşiktaşlılar büyük bir kültür erozyonuna uğruyoruz. Bu sözde gazeteci özde duyumcuların sağdan soldan duyduklarının üzerine kendi beyinlerindekini ekleyip servis etmeleri on binlerce kişinin duygularını yukarı aşşağı oynatıp psikolojilerini değiştirmelerine yol açıyor. Gerçek dünyadan, sorunlardan uzaklaşıp kendi camiamız ile ilgili farkındalığımızı kaybediyoruz. (Duyumcuların içinde yönetimin yanına çektiği bir çok kişiden söz ediliyor ama gözümle görmüşlüğüm olmadığı için bilmiyorum bu konuyu) Sözlerim, aklı başında, popüleriteyi kendi camiasının sınırları ile yaşamayı bilen yani Beşiktaş'ın ne olduğunu özümsemiş kişilere. Allah aşkına bu furyaya önce kendiniz sonra da etrafınız için dur deyin. Paye vermeyin. Bizler de bu işin parçası olduğumuzda Beşiktaş'ın yönetim biçimine zorluk çıkartmaya başlıyoruz.Bu konuyu kesip yönetim lafı ile birlikte 3-5 lafta başımızdakiler için edelim. Yapmayın etmeyin. Ben geçtim Tadic'i Halil'i Pepe'yi Tete'yi.. İster transfer çalımı yesin yöneticim ister golü beni şuan için zerre kadar ilgilendirmiyor. Ben kadromun peşindeyim. Önce takımı sayı olarak tamamlayın sonra piyasada caka satacak yarışlara girin. Nerede Ghezzal yada muadili? Nerede yedek solbek? Sağ stoper?Sol stoper? Hücuma dönük orta saha? Yahu bir takıma 7-8 transfer lazım dediğimizde kadroda Tayfur,Redmond ve Saiss vardı. Cenk de sakat değildi. Emrecan Uzunhan da. Bu iş de bir iş var. Daha önceki yazılarımdan birinde yazdım. Derin bir politik sıkıntı olduğunu düşünüyorum.. Evet neden politik sıkıntı varı hissediyorum çünkü TFF başkanının son 1 yıldır bizim başkanımıza komutan postasının bölük çaycısına yaptığı muameleye yakın bir yaklaşımı olduğunu görüyorum.(Kadın okuyuculardan özür dilyorum çok ağır bir erkek örneği oldu)..TFF postası pardon başkanı öyle bir yerlere güveniyor ki Beşiktaş başkanı kim oluyor kardeşimi hissediriyor bize. Neyse çok da uzatmayayım. İnşallah sadece benim Hüsnü kuruntumdur..Son olarak sporcularının maaşlarındaki kap ve mantık arasındaki farkın açıklanması ile bir kaç kelam. Siz bakmayın Fenerbahçe başkanının Galatasaray başkanına Zaha konusunda yaptığı çıkışa. Transferi kaptırınca zengin çocuğun maç topunu alıp kaçmaya çalışması gibi mızıkçılık yapıyor sasdece. Yoksa aynı şey Tadic'in maaşında yok mu? Yurtdışına transfer olan oyuncuların bonservis bedellerini kimin ödediği konusundaki emin olunan ama ispatlanamayan konular yok mu ? Ha bizim camia da süt değildir ha. Çekiç, çivi Vida muhabbetine hiç girmeyelim. Ama biz hiç bir zaman pişkin pişkin kap ın üzerini sponsor ödüyor deyip sıyrılmadık işin içinden. Adamlar harcama kotaları dolmasın, takım içinde dengeler bozulmasın, uefa bana çökmesin diye sponsor adı altında hülle yolu bulmuşlar ve çıkıp hiç yüzleri kızarmadan anlatıyorlar. Yahu benim bildiğim biri sponsor olur ise bangır bangır bağırır bu organizasyonu yada herhangi bir okazyonu benim sayemde izliyorsunuz ben olmasam sizler birer çöpsünüz, hiçsiniz hissini verir bize. Gözümüze, kulağımıza sokar markasını, adını. Bunların sponsor babalar ise sanki sosyal yardım yapan ve adının açıklanmasını istemeyen birkaç hayırsever. Vay be arkadaş. Millet nerelerden neler bulup içinde bizim de olduğumuz piyasada rekabete giriyor, bizim camia üç beş fazla takipçisi olup biraz populeritesi artan paşaların sağda solda kavgalarını takip edip, sabah kalktığında bugün Beşiktaş'a kimi alsam diyen duyumcuların peşinden koşuyor. Sonra iki büyük yapılmaya çalışılıyor hikayesi pişirilip pişirilip önüne geliyor. Ülke öyle planlama ve programlama ile bir yerelere gidiyor ki, sen sen olmaz isen sen kendi kalitenin markanın değerini bilmez isen ülkede değil 2 değil 3, 5 büyük olsa bile biri sen olamazsın haberin olsun..
Futbolseverlerin sıkıldığı hadi artık lig başlasın dediği dönemden geçiyoruz. Bir de son yıllarda oluşan transfer curcunasında o isim geldi bu isim geldi o uçtu bu kaçtı lafları, insanlara bitsin şu transfer dönemi dedirtmiyor da değil. Özellikle bu ikinci konu ile başlayalım. Duyumcu furyası. Tweter aleminde insanların duyguları ile oynamaya bayılan şununla konuştum kesin bitti bununla konuştum oyuncu sıcak değil karısı ile konuştum Türkiye'de yaşamak istemiyor vs vs vs. Bazılarına bakıyorsunuz devletin Tv sinde çalışıyor, bazıları özel Tvlerde.. Bazıları kurumsal hayattan ayrılmış dijital ortamda kendi dükkanını açmış bazıları kongre üyesi çok takipçisi var bazısı koca koca işletme sahibi (yada oğlu,kızı) herkes bir etkileşim peşinde. Ekmek parası peşinde olanlara bir nebze saygı duymaya çalışsam da (duyamıyorum) diğerlerinin nasıl bir psikoloji içerisinde bunları yaptıklarını anlamak çok güç. Bir gazeteci oğlu olarak içinde yaşadığımızdan biliyorum ki, eskilerde gazetecilik jargonunda haber atlatmak kullanılırdı. Bir habercinin gözden kaçırdığı ve haber değeri taşıyan bir olayın başka bir haberci tarafından kullanılması büyük işti...Önceleri Haber 1903 şimdilerde Duhuliye olarak yayın hayatına devam eden bu site de ilk kurulduğu yıllarda bu işleri haber seviyesinde çok başarılı yaptı ve bu haberler ile büyük kitlenin güvenini doğru istihbarat ile kazandı. Ama bakıyorum da maşallah o kadar çok yalan ve uydurma bilgiler ortalarda uçuşuyor ki bu site dahi transfer döneminin TRT si gibi kalıyor. Sevgili Beşiktaşlılar büyük bir kültür erozyonuna uğruyoruz. Bu sözde gazeteci özde duyumcuların sağdan soldan duyduklarının üzerine kendi beyinlerindekini ekleyip servis etmeleri on binlerce kişinin duygularını yukarı aşşağı oynatıp psikolojilerini değiştirmelerine yol açıyor. Gerçek dünyadan, sorunlardan uzaklaşıp kendi camiamız ile ilgili farkındalığımızı kaybediyoruz. (Duyumcuların içinde yönetimin yanına çektiği bir çok kişiden söz ediliyor ama gözümle görmüşlüğüm olmadığı için bilmiyorum bu konuyu) Sözlerim, aklı başında, popüleriteyi kendi camiasının sınırları ile yaşamayı bilen yani Beşiktaş'ın ne olduğunu özümsemiş kişilere. Allah aşkına bu furyaya önce kendiniz sonra da etrafınız için dur deyin. Paye vermeyin. Bizler de bu işin parçası olduğumuzda Beşiktaş'ın yönetim biçimine zorluk çıkartmaya başlıyoruz.Bu konuyu kesip yönetim lafı ile birlikte 3-5 lafta başımızdakiler için edelim. Yapmayın etmeyin. Ben geçtim Tadic'i Halil'i Pepe'yi Tete'yi.. İster transfer çalımı yesin yöneticim ister golü beni şuan için zerre kadar ilgilendirmiyor. Ben kadromun peşindeyim. Önce takımı sayı olarak tamamlayın sonra piyasada caka satacak yarışlara girin. Nerede Ghezzal yada muadili? Nerede yedek solbek? Sağ stoper?Sol stoper? Hücuma dönük orta saha? Yahu bir takıma 7-8 transfer lazım dediğimizde kadroda Tayfur,Redmond ve Saiss vardı. Cenk de sakat değildi. Emrecan Uzunhan da. Bu iş de bir iş var. Daha önceki yazılarımdan birinde yazdım. Derin bir politik sıkıntı olduğunu düşünüyorum.. Evet neden politik sıkıntı varı hissediyorum çünkü TFF başkanının son 1 yıldır bizim başkanımıza komutan postasının bölük çaycısına yaptığı muameleye yakın bir yaklaşımı olduğunu görüyorum.(Kadın okuyuculardan özür dilyorum çok ağır bir erkek örneği oldu)..TFF postası pardon başkanı öyle bir yerlere güveniyor ki Beşiktaş başkanı kim oluyor kardeşimi hissediriyor bize. Neyse çok da uzatmayayım. İnşallah sadece benim Hüsnü kuruntumdur..Son olarak sporcularının maaşlarındaki kap ve mantık arasındaki farkın açıklanması ile bir kaç kelam. Siz bakmayın Fenerbahçe başkanının Galatasaray başkanına Zaha konusunda yaptığı çıkışa. Transferi kaptırınca zengin çocuğun maç topunu alıp kaçmaya çalışması gibi mızıkçılık yapıyor sasdece. Yoksa aynı şey Tadic'in maaşında yok mu? Yurtdışına transfer olan oyuncuların bonservis bedellerini kimin ödediği konusundaki emin olunan ama ispatlanamayan konular yok mu ? Ha bizim camia da süt değildir ha. Çekiç, çivi Vida muhabbetine hiç girmeyelim. Ama biz hiç bir zaman pişkin pişkin kap ın üzerini sponsor ödüyor deyip sıyrılmadık işin içinden. Adamlar harcama kotaları dolmasın, takım içinde dengeler bozulmasın, uefa bana çökmesin diye sponsor adı altında hülle yolu bulmuşlar ve çıkıp hiç yüzleri kızarmadan anlatıyorlar. Yahu benim bildiğim biri sponsor olur ise bangır bangır bağırır bu organizasyonu yada herhangi bir okazyonu benim sayemde izliyorsunuz ben olmasam sizler birer çöpsünüz, hiçsiniz hissini verir bize. Gözümüze, kulağımıza sokar markasını, adını. Bunların sponsor babalar ise sanki sosyal yardım yapan ve adının açıklanmasını istemeyen birkaç hayırsever. Vay be arkadaş. Millet nerelerden neler bulup içinde bizim de olduğumuz piyasada rekabete giriyor, bizim camia üç beş fazla takipçisi olup biraz populeritesi artan paşaların sağda solda kavgalarını takip edip, sabah kalktığında bugün Beşiktaş'a kimi alsam diyen duyumcuların peşinden koşuyor. Sonra iki büyük yapılmaya çalışılıyor hikayesi pişirilip pişirilip önüne geliyor. Ülke öyle planlama ve programlama ile bir yerelere gidiyor ki, sen sen olmaz isen sen kendi kalitenin markanın değerini bilmez isen ülkede değil 2 değil 3, 5 büyük olsa bile biri sen olamazsın haberin olsun..