Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu AKP Gümüşhacıköy İlçe Başkanlığı ziyaretinde yaptığı konuşmada, "Bize gelen büyükelçiler ve yabancı mevkidaşlarımız yollarımızı kullandıklarında, 'Keşke bizim ülkemizde de bu yollar, tüneller olsa' diye övgüler yağdırıyor"
"Dünya bizi kıskanıyor!" dendiğinde ciddiye almayanlar oluyor. "Keşke bizim ülkemizde de bu yollar, metrolar olsa..." cümlesi, tipik bir kıskançlık ifadesidir. Arkasından "yağan övgüler" de tipiktir. Genellikle kıskançlık ifadeleriyle birlikte, kıskançlığı perdelemek için kullanılır.
Bakanın açıklamasından sonra kıskanıldığımıza -bir kez daha- ikna oldum.
Sık sık "nasıl yaptığımızı" da sorarlar. Karaismailoğlu, benzer bir açıklamayı iki sene önce de yapmıştı: "Biz bir taraftan uzaya uydu gönderirken diğer taraftan hızlı trenlerimizi yapıyoruz. Dünyanın en gelişmiş ülkeleri bile büyükelçilerini bize göndererek bu projeleri nasıl yaptığımızı bizlere soruyorlar''
Soranların, "Dünyanın en gelişmiş ülkeleri" olduğu gözden kaçmasın lütfen.
Onlar sorsun, biz cevap vermeyelim. Dudaklarımızda müstehzi bir tebessüm... yüzlerine bakalım sadece. Verilebilecek en etkili cevaptan daha etkili olur.
Bize "Nasıl?" diye sormaları istisna bir durum değildir.
Mesela Bekir Pakdemirli: "Amerika'da hala yangınlar devam ediyor, büyükelçi 'Sizden öğreneceğimiz birçok şey var' diyor"
Büyükelçi, "Sizden öğreneceğimiz birçok şey var" derken, diplomatik bir dille "Abi, siz bu yangınları nasıl söndürüyorsunuz?" diye soruyor aslında.
Böyle bir durumda cevabımız ne olabilir ki? "Biz su atıyoruz yangının üzerine." veya "Bekleyin, kendisi söner." mi diyelim? "A hakikaten. Biz niye düşünmedik. Biz de gidip su sıkalım." mı derler?
Veya Karasmailoğlu "Valla biz arsa sahibiyiz, yer gösterdik. Çanakkale Köprüsünü Koreliler yaptı." mı desin? Böyle olursa, bir daha bize sorarlar mı? Büyükelçilerini Kore'ye gönderip, onlara sorarlar.
Müstehzi tebessüm, çevresinde bulunan insanlara ya da olaylara; eğlenen, onları ciddiye almayan bir gülümsemeyle bakmak diye ifade edilir. Müstehzi bir tebessümle bakmak; her zaman, daha etkilidir.
Nureddin Nebati, İslam Kalkınma Bankası (İKB) Guvernörler Kurulu Yıllık Toplantıları sırasında AA muhabirinin sorularını cevaplarken: "... Böylesine bir başarıyı sürekli hale getirmesini, ülkeler merak ediyorlar"
Merak etmekle kalmayıp sorduklarını, Nebati'nin; "Bizde anlatıyoruz" diye devam etmesinden anlıyoruz.
Ama keşke Nebati de anlatmasaydı. Müstehzi bir tebessümle bakmakla yetinseydi.
Erdoğan: "Almanya'dan çok çok ilerdeyiz onu söyleyeyim, Merkel'e 8 milyon 400 bin üniversite gençliğimiz var deyince şöyle bir üff dedi"
"Üff...", devamında bir soruya da uygundur. "Üff! Nasıl yapıyorsunuz?" gibi. Yani Erdoğan "Merkel bana 'siz Almanya'dan çok çok ilerdesiniz, bunu nasıl yapıyorsunuz diye sordu." deseydi, aynı şeyi söylemiş olurdu.
***
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, "Tayyip Erdoğan, sadece Türkiye'deki teröristleri değil, dünyadaki teröristleri temizleyecek"
Dünyanın en gelişmiş ülkeleri, Büyükelçilerini gönderip "Dünyadaki teröristler... derken? Sadece kendi teröristlerinizi mi... yoksa bizimkiler de dahil mi?" diye sorarlarsa, haklı bir soru olur.
Olumlu cevap almaları halinde, muhtemelen bütçe ayarlamaları yapıp, terörle mücadeleye ayırdıkları payı azaltır, başka alanlara kaydırırlar. Yani önemli bir soru.
Ama cevabı müstehzi bir tebessüm olmalı.
"Neden Kütahya Zafer Havaalanı gibi yolcusu olmayan bir havaalanı yaptınız?" diye sormazlar. Açık kaynaklarda bu sorunun cevabı var. Binali Yıldırım "Yolları bu kadar güzel yapınca, insanlar Kütahya'ya gitmişken havaalanına gideceğine buradan devam edeyim İstanbul'a hemen varırım diye düşünüyor" diye
Umarım bu kez de "Madem güzel yollar yaptınız, havaalanını niye yaptınız? Madem havaalanını yaptınız, yanı başına güzel yolları niye yaptınız?" demezler. Bu, İçişlerimize karışmak olur ki diplomatik temayüllere ters.
Zaten buna verecek cevap, müstehzi bir tebessüm olmaz. Miting meydanlarında "Eyyy!.." diye başlayan cümleler olur.
Mesela "Neden havaalanı pistine hastane binasını diktiniz?", "Çanakkale geçişini niye o kadar uzun bir köprüyle yaptınız?", "Karadeniz'de aynı bölgede Romanya'nın bulamadığı veya çıkarmaya değer görmediği gazı siz nasıl buldunuz?" gibi soruların cevabı "Eyyy!.." diye başlayan cümleler olabilir ancak.
***
Şimdikiler bilmez. Tek kanallı siyah beyaz TRT döneminde Clark Gable filmlerinin dilimize kazandırdığı "Klark çekmek" deyimi vardı. Bir kaş yukarda olmak suretiyle hafifçe bir gülümsemeyle birlikte atılan bakışı ifade ederdi. Bizde biraz Ayhan Işık, biraz Cüneyt Arkın, biraz da Kadir İnanır denemişti filmlerinde.
İşte "Abi nasıl yapıyorsunuz?" tadında soru soran gelişmiş ülkelerin Büyükelçilerine; "Klark çekerek" de karşılık verilebilir.
Ama "Klark çekmek" eller cepte, bir ayak önde... gibi beden dilini de kapsadığından herkese uygun olmayabilir.
Binali Yıldırım, Numan Kurtulmuş, Adil Karaismailoğlu, Fahrettin Koca gibi siyasilerin beden dili konusunda şanslı insanlar oldukları söylenemez. Süleyman Soylunun veya Mustafa Varank'ın zengin bir beden dilleri var. Ama klark çekmenin ritmine uygun değil. Birininki biraz sert, diğerininki biraz yumuşak kalıyor. Bunlar için müstehzi bir tebessüm, yerinde olur.
Ama mesela Berat Albayrak, Nurettin Nebati... kesinlikle klark çekmeliler.
Misafirler için gizlenen link, görmek için
Giriş yap veya üye ol.
."Dünya bizi kıskanıyor!" dendiğinde ciddiye almayanlar oluyor. "Keşke bizim ülkemizde de bu yollar, metrolar olsa..." cümlesi, tipik bir kıskançlık ifadesidir. Arkasından "yağan övgüler" de tipiktir. Genellikle kıskançlık ifadeleriyle birlikte, kıskançlığı perdelemek için kullanılır.
Bakanın açıklamasından sonra kıskanıldığımıza -bir kez daha- ikna oldum.
Sık sık "nasıl yaptığımızı" da sorarlar. Karaismailoğlu, benzer bir açıklamayı iki sene önce de yapmıştı: "Biz bir taraftan uzaya uydu gönderirken diğer taraftan hızlı trenlerimizi yapıyoruz. Dünyanın en gelişmiş ülkeleri bile büyükelçilerini bize göndererek bu projeleri nasıl yaptığımızı bizlere soruyorlar''
Misafirler için gizlenen link, görmek için
Giriş yap veya üye ol.
.Soranların, "Dünyanın en gelişmiş ülkeleri" olduğu gözden kaçmasın lütfen.
Onlar sorsun, biz cevap vermeyelim. Dudaklarımızda müstehzi bir tebessüm... yüzlerine bakalım sadece. Verilebilecek en etkili cevaptan daha etkili olur.
Bize "Nasıl?" diye sormaları istisna bir durum değildir.
Mesela Bekir Pakdemirli: "Amerika'da hala yangınlar devam ediyor, büyükelçi 'Sizden öğreneceğimiz birçok şey var' diyor"
Misafirler için gizlenen link, görmek için
Giriş yap veya üye ol.
.Büyükelçi, "Sizden öğreneceğimiz birçok şey var" derken, diplomatik bir dille "Abi, siz bu yangınları nasıl söndürüyorsunuz?" diye soruyor aslında.
Böyle bir durumda cevabımız ne olabilir ki? "Biz su atıyoruz yangının üzerine." veya "Bekleyin, kendisi söner." mi diyelim? "A hakikaten. Biz niye düşünmedik. Biz de gidip su sıkalım." mı derler?
Veya Karasmailoğlu "Valla biz arsa sahibiyiz, yer gösterdik. Çanakkale Köprüsünü Koreliler yaptı." mı desin? Böyle olursa, bir daha bize sorarlar mı? Büyükelçilerini Kore'ye gönderip, onlara sorarlar.
Müstehzi tebessüm, çevresinde bulunan insanlara ya da olaylara; eğlenen, onları ciddiye almayan bir gülümsemeyle bakmak diye ifade edilir. Müstehzi bir tebessümle bakmak; her zaman, daha etkilidir.
Nureddin Nebati, İslam Kalkınma Bankası (İKB) Guvernörler Kurulu Yıllık Toplantıları sırasında AA muhabirinin sorularını cevaplarken: "... Böylesine bir başarıyı sürekli hale getirmesini, ülkeler merak ediyorlar"
Misafirler için gizlenen link, görmek için
Giriş yap veya üye ol.
.Merak etmekle kalmayıp sorduklarını, Nebati'nin; "Bizde anlatıyoruz" diye devam etmesinden anlıyoruz.
Ama keşke Nebati de anlatmasaydı. Müstehzi bir tebessümle bakmakla yetinseydi.
Erdoğan: "Almanya'dan çok çok ilerdeyiz onu söyleyeyim, Merkel'e 8 milyon 400 bin üniversite gençliğimiz var deyince şöyle bir üff dedi"
Misafirler için gizlenen link, görmek için
Giriş yap veya üye ol.
."Üff...", devamında bir soruya da uygundur. "Üff! Nasıl yapıyorsunuz?" gibi. Yani Erdoğan "Merkel bana 'siz Almanya'dan çok çok ilerdesiniz, bunu nasıl yapıyorsunuz diye sordu." deseydi, aynı şeyi söylemiş olurdu.
***
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, "Tayyip Erdoğan, sadece Türkiye'deki teröristleri değil, dünyadaki teröristleri temizleyecek"
Misafirler için gizlenen link, görmek için
Giriş yap veya üye ol.
.Dünyanın en gelişmiş ülkeleri, Büyükelçilerini gönderip "Dünyadaki teröristler... derken? Sadece kendi teröristlerinizi mi... yoksa bizimkiler de dahil mi?" diye sorarlarsa, haklı bir soru olur.
Olumlu cevap almaları halinde, muhtemelen bütçe ayarlamaları yapıp, terörle mücadeleye ayırdıkları payı azaltır, başka alanlara kaydırırlar. Yani önemli bir soru.
Ama cevabı müstehzi bir tebessüm olmalı.
"Neden Kütahya Zafer Havaalanı gibi yolcusu olmayan bir havaalanı yaptınız?" diye sormazlar. Açık kaynaklarda bu sorunun cevabı var. Binali Yıldırım "Yolları bu kadar güzel yapınca, insanlar Kütahya'ya gitmişken havaalanına gideceğine buradan devam edeyim İstanbul'a hemen varırım diye düşünüyor" diye
Misafirler için gizlenen link, görmek için
Giriş yap veya üye ol.
.Umarım bu kez de "Madem güzel yollar yaptınız, havaalanını niye yaptınız? Madem havaalanını yaptınız, yanı başına güzel yolları niye yaptınız?" demezler. Bu, İçişlerimize karışmak olur ki diplomatik temayüllere ters.
Zaten buna verecek cevap, müstehzi bir tebessüm olmaz. Miting meydanlarında "Eyyy!.." diye başlayan cümleler olur.
Mesela "Neden havaalanı pistine hastane binasını diktiniz?", "Çanakkale geçişini niye o kadar uzun bir köprüyle yaptınız?", "Karadeniz'de aynı bölgede Romanya'nın bulamadığı veya çıkarmaya değer görmediği gazı siz nasıl buldunuz?" gibi soruların cevabı "Eyyy!.." diye başlayan cümleler olabilir ancak.
***
Şimdikiler bilmez. Tek kanallı siyah beyaz TRT döneminde Clark Gable filmlerinin dilimize kazandırdığı "Klark çekmek" deyimi vardı. Bir kaş yukarda olmak suretiyle hafifçe bir gülümsemeyle birlikte atılan bakışı ifade ederdi. Bizde biraz Ayhan Işık, biraz Cüneyt Arkın, biraz da Kadir İnanır denemişti filmlerinde.
İşte "Abi nasıl yapıyorsunuz?" tadında soru soran gelişmiş ülkelerin Büyükelçilerine; "Klark çekerek" de karşılık verilebilir.
Ama "Klark çekmek" eller cepte, bir ayak önde... gibi beden dilini de kapsadığından herkese uygun olmayabilir.
Binali Yıldırım, Numan Kurtulmuş, Adil Karaismailoğlu, Fahrettin Koca gibi siyasilerin beden dili konusunda şanslı insanlar oldukları söylenemez. Süleyman Soylunun veya Mustafa Varank'ın zengin bir beden dilleri var. Ama klark çekmenin ritmine uygun değil. Birininki biraz sert, diğerininki biraz yumuşak kalıyor. Bunlar için müstehzi bir tebessüm, yerinde olur.
Ama mesela Berat Albayrak, Nurettin Nebati... kesinlikle klark çekmeliler.