TURKIYE CUMHURIYETI'NIN IKI TEMEL ILKESITurkiye Cumhuriyeti'nin temsil ettigi bu uygarlik projesi, gercekte ozleri ayni olan iki temel ilkeye ve bunlarin gereklerini tutarli ve ictenlikli olarak yerine getirmesine dayalidir. Bu ilkelerden biri "bilimsel dusunce yapisi", oburu ise "demokratik yonetim"dir. Gercekten de Turkiye Cumhuriyeti ve cagdas Turk toplumunun tum kurumlari, bir yandan "Yasamda en dogru yol gosterici bilimdir!" ilkesine, ote yandan "Egemenlik kisitlamasiz, kosulsuz olarak ulusundur" ilkesine dayalidir. Bu iki ilke tum cagdas Turk kulturunun eksenini olusturagelmistir. Her iki ilkeyi, birer slogan olmaktan cikarmak, gerekceleriyle ogrenilmesini ve benimsenmesini saglamak, Turkiye Cumhuriyeti'nin basarisinin geregidir.
Turkiye Cumhuriyeti, ayni zamanda, demokratik yonetim ile bilimsel dusunus biciminin ozlerinin ayni oldugu bilinci uzerinde yukselmistir. Baska deyisle, Turkiye Cumhuriyeti, bilimsel dusuncenin gecerlilik ilkeleri ile demokratik duzenin mesruluk ilkelerinin ayni nitelikte oldugu bilincine dayalidir ve ona tum uygar insanliga orneklik edebilecek niteligini kazandiran da bu bilincidir.
Bir ulkenin ancak bilimle yonetilebilecegi gozleminin temelindeki gerekcelere bakalim: bilimi insanligin bunca bastaci etmesi, izledigi yontemin gecerli olmasindan dolayidir. Gercekten de bilim demek, dogru yontem demektir; dogru arastirma ve gozlem yapma, dogru akil yurutme ve sonuc cikarma yontemi demektir. Hic bir arastirma bulgusu, ne denli goz kamastirici olursa olsun, onu elde etmegi olanakli kilan yonteminden daha degerli olamaz. Oyleyse "Yasamda en dogru yol gosterici bilimdir!" derken gercekte "Bilim yontemidir" demis oluyor Turk Devrimi.
Neden? Bilimsel yontemin gecerliligini saglayan olcutleri nelerdir? Bunlarin demokratik yonetimin mesruluk olculeriyle ayni nitelikte oldugu gorusu neye dayaniyor?
A) Bilimsel yontemin gecerlilik ilkelerinden biri "nesnellik"tir. Bu, olgulari ve olaylari, olduklari gibi, yani eksiksiz, artiksiz, carpitmaksizin, saklamaksizin goz onunde bulundurmayi anlatir. Cikarlarimiza, inanc ve kanilarimiza, aliskanliklarimiza uygun dusmese de gercek ne ise oldugu gibi gozonunde bulundurmak demektir. Gunumuzun gelismis toplumlari, bu temel ilke sayesinde bu duzeylerine gelmislerdir. Yalniz toplum bilimleri icin degil, fizik, kimya, tip, muhendislik gibi doga bilimlerinin gelisebilmesi icin de nesnellik vazgecilmez temel olmustur. Ornegin daha 19. yuzyilda Fransiz kimyacisi Claude Bernard, "Deney odasina girerken yalniz pardosumu degil, inanclarimi da kapinin disinda birakirim!" diyordu. Cunku gozlemleyecegi gercek, inanclarina uygun dusmediginde gercege gozunu kapamak degil, inanclarinda gerekli duzeltmeyi yapmak gerektigini goruyordu. Insanlik daha onceki yuzyillarda, yerlesik inanclara aykiri gozlemleri bagnazca yadsimanin, arastirmalari yasaklamanin cok aci yikimlarini, baskilarini yasamisti. Ornegin kilisenin inandiginin tersine olarak, dunyanin duz degil yuvarlak oldugunu, gunesin dunya cevresinde degil, asil dunyanin gunesin cevresinde donen bir uydu oldugunu gozlemleyen Gelile, kilise mahkemesince olum cezasina carptirilmis, ancak bu gercegi inkar ederek ve bir daha arastirma yapmamaya soz vererek canini kurtarabilmisti. Ama kisiligi alcaltilmisti. Islam dunyasinda basim makinesinin ucyuz yildan daha uzun sure din adina yasaklanmasi, bugun tum musluman halklarin icinde bulunduklari geriligin temel nnedeni olmustur ve bunun etkisi hala tam olarak giderilmemistir.
Insan kisiligine saygi, insan hak ve ozgurluklerinin guvence altinda bulunmasi demek olan demokratik duzen de gercege saygiyi, yani nesnelligi mesruluk ilkesi olarak alir. Ataturk'un Turkiye Cumhuriyetine temel olan anlatimiyla soyleyelim: "Ulusa ait isler, ulustan gizli edilemez!" Ne bir inanc adina, ne bir siyasal gorus adina, ne bir cikar adina, ne su ya da bu kisi oyle istiyor diye gerceklerin arastirilmasi ve kamuya duyurulmasi engellenemez. Boyle bir tutum demokratik duzende mesrulugunu yitirmek demektir. Ornegin bir ulkede issizlik ya da pahalilik oraninin ne oldugunu, gelir dagiliminin nasil oldugunu, hukumetin uluslararasi iliskilerde ne gibi yukumlulukler ustlendigini...arastirmanin engellenmesi, ya da kamu makamlarinca bu konularda gercege aykiri bildirimlerde bulunulmasi demokratik duzenin mesruluk olculerine aykiridir.
Gercege baglilik, yani nesnellik, ayni zamanda demokrasinin vazgecilmez geregi olan uzlasmalarin guzelligini de ortaya kor ve toplumsal barisa temel olur.
Turkiye Cumhuriyeti bilimsel arastirma ve incelemeleri de, kamu yararinin arastirilip tartisilmasini da ozgur kilma temeli uzerine kurulmustur.
B) Gercegin hep somut olarak belirdi, yani yere ve zamana bagli olarak az ya da cok degisik bicimlerde ortaya ciktigi olgusundan, bilimsel yontemin bir baska gecerlilik ilkesi olan arastiricilik ilkesi dogar. Ne denli yetkin olursa olsun, hicbir bilimsel aciklama, konusunu olusturan olaylari her yer ve zamandaki belirisiyle aciklamaya yetmez. Bilim insanlarin hizmetinde uygulanmak icindir. Uygulama ise, kitaplarin anlatmaya yetmeyecegi olcude yerden yere, zamandan zamana degisiklikler gosterir. O nedenle yalnizca kuramsal kitap bilgisiyle insan hizmetinde basarili isler yapmaya olanak yoktur. Hizmet nerede ve ne zaman yapilacaksa, o yerin ve o zamanin ozel kosullarini gozlemleyerek kitaplardaki genel kuramsal bilgiler tamamlanmalidir.
Bilim nasil her zaman ve her yer icin gecerli aciklama olamayacagi ilkesine dayali ise, demokratik yonetim de kamu yararini surgit aciklayacak herhangi bir doktrin ya da inanc sistemi olabilecegini kabul etmez. Demokrasinin ayni zamanda laikligi zorunlu kilmasi bundan dolayidir. Cunku demokratik duzende degismez yasa konulamaz. Turkiye Cumhuriyetinde insanlar arasi iliskileri duzenlemek uzere yasa yapmak yetkisinin yalnizca Turkiye Buyuk Millet Meclisinde bulunmasinin gerekcesi budur. Bu meclisin belli araliklarla yapilacak secimlerle yenilenmesii zorunlugunun gerekcesi budur. Cunku her secim, egemenligin asil sahibi olan ulus bireylerinin bir onceki secimde yapmis olabilecegi gozlem eksikliklerini, degerlendirme yanlislarini duzeltme hakkinin kabulu demektir; ayrica o secimden sonra ortaya cikabilecek yeni kosullar nedeniyle oyunu degistirme hakkinin da guvencesi demektir. Bundan baska meclis, -olmaz ya- secmenlerin tumunun oyunu alan tek bir partinin uyelerinden bile kurulu olsa, degismez yasa koymaya kalkisamaz, kalkistigi anda mesrulugunu yitirir. Cunku bu, egemenligin asil sahibinin iradesini kisitlamak olur; vekil, asilin yerine gecemez. Asil de kosullarin gerektirdigi yonde gorusunu gelistirmek, degistirmek, yani "ictihat etmek" hakkina sahiptir. Bilim de, demokrasi de ayni seyi gerektirmektedir.
Turkiye Cumhuriyeti nasil bilimin, gercekleri surekli degisimleri icinde ozgurce gozlemleyebilmesi icin medresenin yerine cagdas universiteyi gecirdiyse, demokrasinin bu mesruluk ilkesini isletmek uzere devleti de laik kilmis, boylece devlet ve toplum yonetimi icin herhangi bir tartisilmaz, dokunulmaz, kutsal doktrin ya da inanc koymaya kalkisilmasini bile onlemistir.
C) Bilimsel yontemi gecerli kilan bir baska ilke "sorgulayicilik" ilkesi oldugu gibi, demokratik duzenin buna uyan mesruluk olcusu, Ataturk'un deyisiyle, "Kamu yararinin her gun, yeniden yeniye ozgurce tartisilabilmesi" ilkesidir.
Bilimsel yontem, en iyi bildigimizi sandigimiz bir konuda bile zaman zaman bilgilerimizi sorgulamayi gerektirir: "acaba arastirmami, gozlemimi, sonuc-cikarma islemimi dogru yaptim mi?" diye sorup o konuyu bir daha gozden gecirmemizi gerektirir. "Bakalim ayni konuyu benden bagimsiz olarak arastirip dusunenler, benimkine benzer sonuclara variyorlar mi?" diye sormamizi zorunlu kilar. Ne bir din adina, ne bir doktrin adina, ne bir kisi adina bu sorgulamanin engellenememesi geregini anlatir. Bize bilgi, kani ve goruslerimizdeki eksik ve yanlislari gosterenlere kizmak soyle dursun, tesekkur duymamizi gerektirir. Eksigini, yanlisini gosterene yalnizca tesekkur etmek geregini kabul eden, yalniz bilimsel dusuncedir; ne dinsel, ne de baska turden "tek-dogrucu" goruslerde bu bilinc yoktur. Gunumuzun ileri ve guclu toplumlari, "Cok bilen cok yanilir" diyen bu sorgulayicilik ilkesini yasamlarina temel yapabildikleri icin bu duzeye gelebilmislerdir. Unlu Ingiliz dusunuru Francis Bacon, daha 17. yuzyilda "Kati goruslerle yola cikanlar, cok gecmeden kuskularin en koyu karanligi icine duserler" uyarisinda bulunmustu. Alman filozofu Lessing, "Kanit sormadan inanmanin ne degeri var?" demis, onu izleyen Kant da her birey icin bizzat denemenin, yoklamanin, sorgulamanin zorunlulugunu vurgulamisti. Turkiye ise Osmanli yonetimi altinda Bati'nin uyanisi demek olan bu Ronesans, Reform, Kesifler ve Aydinlanma devinimlerinin tumunun disinda, bunlardan habersiz birakilmisti.
Iste Cumhuriyet, Turk insanini okullarda "Ne, nerde, nicin, nasil, ne zaman?" diye sormaya alistirmayi amacladi; "kitaplar yaziyor diye, falanca buyuk kisi buyurmus diye, atalardan kalmis diye bir seyi dogru saymamak gerektigini" anlatti. "Ben de arastiracagim" demeyi ve kimsenin agizdan dolma tufegi olmamayi bilmemizi istedi.
Bunun gibi toplum ve devlet yasaminda da, kamu yararinin hergun yeniden yeniye ozgurce tartisilmasinin kurumsal ve egitsel guvencelerini olusturdu; farkli goruste olan yurttaslari birbirleriyle baris icinde gorus alis-verisinde bulunmaya yonlendirdi.
Ve butun bunlari 1930'lu yillarda bir yandan fasizm ve nazizmin, ote yandan komunizmin estirdigi firtinalar altinda Bati Avrupa toplumlarinin bile demokrasiye olan guvenleri sarsiliyorken, inancli ve kararli bir bicimde yapti.
C) Bilimsel yontemi gecerli kilan ilkelerden biri de "kullandigi kavramlari aciklikla tanimlama" ilkesidir. Bilindigi gibi her dilde onbinlerce sozcuk vardir. Ama toplum yasaminda, insanlar arasi iliskilerde irmaklar gibi akan bu sozcukler icinde az sayida kimi kilit sozcukler vardir ki, butun obur binlerce sozcuk bunlarin cevresinde donup dolasirlar; bu kilit sozcuklere verilen anlama gore kendi anlamlarina kavusurlar. Iste bu kilit sozcuklere kavram denir ve ilgili olduklari konunun ozunu temsil ederler. Bilimsel aciklamanin gecerli olabilmesi kullandigi kavramlarin aciklikla tanimlanmasina ve tutarli olarak kullanilmasina baglidir. Demokratik duzende de ayni aciklik ve soze baglilik temel bir mesruluk ilkesidir. Demokraside yonetime gelenler, verdikleri soze baglidirlar. "Ben onu demek istememistim" ya da "O gun oyle soylemem secimi kazanmam icin gerekliydi" gibi tutumlarin demokratik mesruluk olculerine sigar bir yani yoktur. Siyasal partiler ve siyaset adamlari ulusa verdikleri sozlerden de, yaptiklari islerden de ulusa karsi sorumludurlar. Bunun icin programlarinin ve aciklamalarinin her turlu belirsizlikten, degisik yonlere cekilebilir nitelikten arinmis olmasi zorunludur. Ataturk, Cumhuriyetin Onuncu yildonumunde Turk ulusuna sunu soyleyebilmisti:
"Turk ulusu! Onbes yildan beri basari sozu veren bircok sozlerimi isittin. Mutluyum ki, bu verdigim sozlerin hicbirinde ulusumun hakkimdaki guvenini sarsacak bir isabetsizlige ugramadim!"
Iste demokrasilerde her yonetici her zaman ayni seyi soyleyebilecek durumda olmali, degilse gorevini birakmayi bilmelidir.
Ataturk, Turkiye Cumhuriyetinin temel kavramlarina hem acik, hem de bilimsel tanimlar getirmistir. Osmanli Devletinin yikilis doneminde yonetici ve aydinlarin kurtulus yollari ararken icine dustukleri ve toplumu da icine dusurdukleri kavram kargasasini, Ataturk, ozellikle ulus, yurt, kultur, uygarlik, ozgurluk, laiklik, demokrasi gibi temel kavramlara cagdas ve acik tanimlar getirerek asmamizi saglamistir. Bu kavramlara getirdigi tanimlarin, tumuyle "demokrasinin belirgin nitelikleri"ne uygun, bu bakimdan uygar insanliga yol gosterici tanimlar oldugu da gorulmektedir.
Turkiye Cumhuriyeti, ayni zamanda, demokratik yonetim ile bilimsel dusunus biciminin ozlerinin ayni oldugu bilinci uzerinde yukselmistir. Baska deyisle, Turkiye Cumhuriyeti, bilimsel dusuncenin gecerlilik ilkeleri ile demokratik duzenin mesruluk ilkelerinin ayni nitelikte oldugu bilincine dayalidir ve ona tum uygar insanliga orneklik edebilecek niteligini kazandiran da bu bilincidir.
Bir ulkenin ancak bilimle yonetilebilecegi gozleminin temelindeki gerekcelere bakalim: bilimi insanligin bunca bastaci etmesi, izledigi yontemin gecerli olmasindan dolayidir. Gercekten de bilim demek, dogru yontem demektir; dogru arastirma ve gozlem yapma, dogru akil yurutme ve sonuc cikarma yontemi demektir. Hic bir arastirma bulgusu, ne denli goz kamastirici olursa olsun, onu elde etmegi olanakli kilan yonteminden daha degerli olamaz. Oyleyse "Yasamda en dogru yol gosterici bilimdir!" derken gercekte "Bilim yontemidir" demis oluyor Turk Devrimi.
Neden? Bilimsel yontemin gecerliligini saglayan olcutleri nelerdir? Bunlarin demokratik yonetimin mesruluk olculeriyle ayni nitelikte oldugu gorusu neye dayaniyor?
A) Bilimsel yontemin gecerlilik ilkelerinden biri "nesnellik"tir. Bu, olgulari ve olaylari, olduklari gibi, yani eksiksiz, artiksiz, carpitmaksizin, saklamaksizin goz onunde bulundurmayi anlatir. Cikarlarimiza, inanc ve kanilarimiza, aliskanliklarimiza uygun dusmese de gercek ne ise oldugu gibi gozonunde bulundurmak demektir. Gunumuzun gelismis toplumlari, bu temel ilke sayesinde bu duzeylerine gelmislerdir. Yalniz toplum bilimleri icin degil, fizik, kimya, tip, muhendislik gibi doga bilimlerinin gelisebilmesi icin de nesnellik vazgecilmez temel olmustur. Ornegin daha 19. yuzyilda Fransiz kimyacisi Claude Bernard, "Deney odasina girerken yalniz pardosumu degil, inanclarimi da kapinin disinda birakirim!" diyordu. Cunku gozlemleyecegi gercek, inanclarina uygun dusmediginde gercege gozunu kapamak degil, inanclarinda gerekli duzeltmeyi yapmak gerektigini goruyordu. Insanlik daha onceki yuzyillarda, yerlesik inanclara aykiri gozlemleri bagnazca yadsimanin, arastirmalari yasaklamanin cok aci yikimlarini, baskilarini yasamisti. Ornegin kilisenin inandiginin tersine olarak, dunyanin duz degil yuvarlak oldugunu, gunesin dunya cevresinde degil, asil dunyanin gunesin cevresinde donen bir uydu oldugunu gozlemleyen Gelile, kilise mahkemesince olum cezasina carptirilmis, ancak bu gercegi inkar ederek ve bir daha arastirma yapmamaya soz vererek canini kurtarabilmisti. Ama kisiligi alcaltilmisti. Islam dunyasinda basim makinesinin ucyuz yildan daha uzun sure din adina yasaklanmasi, bugun tum musluman halklarin icinde bulunduklari geriligin temel nnedeni olmustur ve bunun etkisi hala tam olarak giderilmemistir.
Insan kisiligine saygi, insan hak ve ozgurluklerinin guvence altinda bulunmasi demek olan demokratik duzen de gercege saygiyi, yani nesnelligi mesruluk ilkesi olarak alir. Ataturk'un Turkiye Cumhuriyetine temel olan anlatimiyla soyleyelim: "Ulusa ait isler, ulustan gizli edilemez!" Ne bir inanc adina, ne bir siyasal gorus adina, ne bir cikar adina, ne su ya da bu kisi oyle istiyor diye gerceklerin arastirilmasi ve kamuya duyurulmasi engellenemez. Boyle bir tutum demokratik duzende mesrulugunu yitirmek demektir. Ornegin bir ulkede issizlik ya da pahalilik oraninin ne oldugunu, gelir dagiliminin nasil oldugunu, hukumetin uluslararasi iliskilerde ne gibi yukumlulukler ustlendigini...arastirmanin engellenmesi, ya da kamu makamlarinca bu konularda gercege aykiri bildirimlerde bulunulmasi demokratik duzenin mesruluk olculerine aykiridir.
Gercege baglilik, yani nesnellik, ayni zamanda demokrasinin vazgecilmez geregi olan uzlasmalarin guzelligini de ortaya kor ve toplumsal barisa temel olur.
Turkiye Cumhuriyeti bilimsel arastirma ve incelemeleri de, kamu yararinin arastirilip tartisilmasini da ozgur kilma temeli uzerine kurulmustur.
B) Gercegin hep somut olarak belirdi, yani yere ve zamana bagli olarak az ya da cok degisik bicimlerde ortaya ciktigi olgusundan, bilimsel yontemin bir baska gecerlilik ilkesi olan arastiricilik ilkesi dogar. Ne denli yetkin olursa olsun, hicbir bilimsel aciklama, konusunu olusturan olaylari her yer ve zamandaki belirisiyle aciklamaya yetmez. Bilim insanlarin hizmetinde uygulanmak icindir. Uygulama ise, kitaplarin anlatmaya yetmeyecegi olcude yerden yere, zamandan zamana degisiklikler gosterir. O nedenle yalnizca kuramsal kitap bilgisiyle insan hizmetinde basarili isler yapmaya olanak yoktur. Hizmet nerede ve ne zaman yapilacaksa, o yerin ve o zamanin ozel kosullarini gozlemleyerek kitaplardaki genel kuramsal bilgiler tamamlanmalidir.
Bilim nasil her zaman ve her yer icin gecerli aciklama olamayacagi ilkesine dayali ise, demokratik yonetim de kamu yararini surgit aciklayacak herhangi bir doktrin ya da inanc sistemi olabilecegini kabul etmez. Demokrasinin ayni zamanda laikligi zorunlu kilmasi bundan dolayidir. Cunku demokratik duzende degismez yasa konulamaz. Turkiye Cumhuriyetinde insanlar arasi iliskileri duzenlemek uzere yasa yapmak yetkisinin yalnizca Turkiye Buyuk Millet Meclisinde bulunmasinin gerekcesi budur. Bu meclisin belli araliklarla yapilacak secimlerle yenilenmesii zorunlugunun gerekcesi budur. Cunku her secim, egemenligin asil sahibi olan ulus bireylerinin bir onceki secimde yapmis olabilecegi gozlem eksikliklerini, degerlendirme yanlislarini duzeltme hakkinin kabulu demektir; ayrica o secimden sonra ortaya cikabilecek yeni kosullar nedeniyle oyunu degistirme hakkinin da guvencesi demektir. Bundan baska meclis, -olmaz ya- secmenlerin tumunun oyunu alan tek bir partinin uyelerinden bile kurulu olsa, degismez yasa koymaya kalkisamaz, kalkistigi anda mesrulugunu yitirir. Cunku bu, egemenligin asil sahibinin iradesini kisitlamak olur; vekil, asilin yerine gecemez. Asil de kosullarin gerektirdigi yonde gorusunu gelistirmek, degistirmek, yani "ictihat etmek" hakkina sahiptir. Bilim de, demokrasi de ayni seyi gerektirmektedir.
Turkiye Cumhuriyeti nasil bilimin, gercekleri surekli degisimleri icinde ozgurce gozlemleyebilmesi icin medresenin yerine cagdas universiteyi gecirdiyse, demokrasinin bu mesruluk ilkesini isletmek uzere devleti de laik kilmis, boylece devlet ve toplum yonetimi icin herhangi bir tartisilmaz, dokunulmaz, kutsal doktrin ya da inanc koymaya kalkisilmasini bile onlemistir.
C) Bilimsel yontemi gecerli kilan bir baska ilke "sorgulayicilik" ilkesi oldugu gibi, demokratik duzenin buna uyan mesruluk olcusu, Ataturk'un deyisiyle, "Kamu yararinin her gun, yeniden yeniye ozgurce tartisilabilmesi" ilkesidir.
Bilimsel yontem, en iyi bildigimizi sandigimiz bir konuda bile zaman zaman bilgilerimizi sorgulamayi gerektirir: "acaba arastirmami, gozlemimi, sonuc-cikarma islemimi dogru yaptim mi?" diye sorup o konuyu bir daha gozden gecirmemizi gerektirir. "Bakalim ayni konuyu benden bagimsiz olarak arastirip dusunenler, benimkine benzer sonuclara variyorlar mi?" diye sormamizi zorunlu kilar. Ne bir din adina, ne bir doktrin adina, ne bir kisi adina bu sorgulamanin engellenememesi geregini anlatir. Bize bilgi, kani ve goruslerimizdeki eksik ve yanlislari gosterenlere kizmak soyle dursun, tesekkur duymamizi gerektirir. Eksigini, yanlisini gosterene yalnizca tesekkur etmek geregini kabul eden, yalniz bilimsel dusuncedir; ne dinsel, ne de baska turden "tek-dogrucu" goruslerde bu bilinc yoktur. Gunumuzun ileri ve guclu toplumlari, "Cok bilen cok yanilir" diyen bu sorgulayicilik ilkesini yasamlarina temel yapabildikleri icin bu duzeye gelebilmislerdir. Unlu Ingiliz dusunuru Francis Bacon, daha 17. yuzyilda "Kati goruslerle yola cikanlar, cok gecmeden kuskularin en koyu karanligi icine duserler" uyarisinda bulunmustu. Alman filozofu Lessing, "Kanit sormadan inanmanin ne degeri var?" demis, onu izleyen Kant da her birey icin bizzat denemenin, yoklamanin, sorgulamanin zorunlulugunu vurgulamisti. Turkiye ise Osmanli yonetimi altinda Bati'nin uyanisi demek olan bu Ronesans, Reform, Kesifler ve Aydinlanma devinimlerinin tumunun disinda, bunlardan habersiz birakilmisti.
Iste Cumhuriyet, Turk insanini okullarda "Ne, nerde, nicin, nasil, ne zaman?" diye sormaya alistirmayi amacladi; "kitaplar yaziyor diye, falanca buyuk kisi buyurmus diye, atalardan kalmis diye bir seyi dogru saymamak gerektigini" anlatti. "Ben de arastiracagim" demeyi ve kimsenin agizdan dolma tufegi olmamayi bilmemizi istedi.
Bunun gibi toplum ve devlet yasaminda da, kamu yararinin hergun yeniden yeniye ozgurce tartisilmasinin kurumsal ve egitsel guvencelerini olusturdu; farkli goruste olan yurttaslari birbirleriyle baris icinde gorus alis-verisinde bulunmaya yonlendirdi.
Ve butun bunlari 1930'lu yillarda bir yandan fasizm ve nazizmin, ote yandan komunizmin estirdigi firtinalar altinda Bati Avrupa toplumlarinin bile demokrasiye olan guvenleri sarsiliyorken, inancli ve kararli bir bicimde yapti.
C) Bilimsel yontemi gecerli kilan ilkelerden biri de "kullandigi kavramlari aciklikla tanimlama" ilkesidir. Bilindigi gibi her dilde onbinlerce sozcuk vardir. Ama toplum yasaminda, insanlar arasi iliskilerde irmaklar gibi akan bu sozcukler icinde az sayida kimi kilit sozcukler vardir ki, butun obur binlerce sozcuk bunlarin cevresinde donup dolasirlar; bu kilit sozcuklere verilen anlama gore kendi anlamlarina kavusurlar. Iste bu kilit sozcuklere kavram denir ve ilgili olduklari konunun ozunu temsil ederler. Bilimsel aciklamanin gecerli olabilmesi kullandigi kavramlarin aciklikla tanimlanmasina ve tutarli olarak kullanilmasina baglidir. Demokratik duzende de ayni aciklik ve soze baglilik temel bir mesruluk ilkesidir. Demokraside yonetime gelenler, verdikleri soze baglidirlar. "Ben onu demek istememistim" ya da "O gun oyle soylemem secimi kazanmam icin gerekliydi" gibi tutumlarin demokratik mesruluk olculerine sigar bir yani yoktur. Siyasal partiler ve siyaset adamlari ulusa verdikleri sozlerden de, yaptiklari islerden de ulusa karsi sorumludurlar. Bunun icin programlarinin ve aciklamalarinin her turlu belirsizlikten, degisik yonlere cekilebilir nitelikten arinmis olmasi zorunludur. Ataturk, Cumhuriyetin Onuncu yildonumunde Turk ulusuna sunu soyleyebilmisti:
"Turk ulusu! Onbes yildan beri basari sozu veren bircok sozlerimi isittin. Mutluyum ki, bu verdigim sozlerin hicbirinde ulusumun hakkimdaki guvenini sarsacak bir isabetsizlige ugramadim!"
Iste demokrasilerde her yonetici her zaman ayni seyi soyleyebilecek durumda olmali, degilse gorevini birakmayi bilmelidir.
Ataturk, Turkiye Cumhuriyetinin temel kavramlarina hem acik, hem de bilimsel tanimlar getirmistir. Osmanli Devletinin yikilis doneminde yonetici ve aydinlarin kurtulus yollari ararken icine dustukleri ve toplumu da icine dusurdukleri kavram kargasasini, Ataturk, ozellikle ulus, yurt, kultur, uygarlik, ozgurluk, laiklik, demokrasi gibi temel kavramlara cagdas ve acik tanimlar getirerek asmamizi saglamistir. Bu kavramlara getirdigi tanimlarin, tumuyle "demokrasinin belirgin nitelikleri"ne uygun, bu bakimdan uygar insanliga yol gosterici tanimlar oldugu da gorulmektedir.