Vay Canına
Forum Üyesi
Dünya hâkimiyetini gaye edinmiş olan Fatih, her adımını buna göre atmaktadır. Bu gayenin tahakkuku için birçok kez ölümle karşı karşıya gelmiş, bilhassa dünya muvazenesinde milletinin sesi ve soluğu olan ordusunun bozgununu görmektense ölmeyi tercih etmiş ve en zor anlarda hep en önde olmuştur.
Bu konuda pek çok misâl olup, bazıları şunlardır...
İstanbul kuşatması esnasında Papa, Bizans'a yardım maksadıyla gemiler göndermişti. Bu gemilerin gelmekte olduğu II. Mehmed'e bildirildiğinde hemen atına atlayıp: "hadem ü haşemle deniz kenarına indi."(1)
Müttefik gemileri yüksek bordalı "göğe" denilen gemilerden, Osmanlılarınki ise kadırgalardan oluştuğundan, gemilerin birbirlerine yanaştıkları sırada yüksek bordalı düşman gemileri, kendilerine yanaşıp çıkmak isteyen Osmanlı askerlerine yağmur gibi ok ve Grejuva ateşiyle mukabele ederek zayiat verdirdiler. Bunun üzerine muvaffak olamayacağını anlayan donanma sahile doğru çekildi.(2)
Türk donanmasının, kendisinin bulunduğu tarafa doğru geldiğini görünce büyük bir teessüre kapılmış, at üstünde bulunduğu halde, denize doğru atılmıştır. Bizans tarihçisi Dukas'ın ifadesiyle: "atı ile beraber yüzerek ve denizi yararak kadırgalara doğru, sesi çıktığı kadar bağırıyor, emirler veriyordu." (3)
Onun bu konudaki azmi, samimiyeti, hedefine ulaşmak için maddi-mânevî herşeyini ortaya koyması sonunda, bin yıllık Bizans İmparatorluğu ve karanlık bir çağ aydınlık yolun ay yüzlüleri önünde eriyip gidiyordu.
Onun destanlaştığı bir savaş meydanı da Belgrad önleriydi. Rumeli topraklarını elde tutabilmek ve kuzeyden gelebilecek tehlikeleri durdurabilmek, aynı zamanda Macaristan'da muvaffakiyetle harekâta girişebilmek için Tuna kıyılarının ve bilhassa Belgrad müstahkem kalesinin elde bulunması iktiza ediyordu.
Fatih 1476'da Belgrad Önlerine geldi. Topçu atışıyla Belgrad surları yer yer yıkılmış, hatta bir kısım kuvvetler şehre girmişti. Belgrad Orta Avrupa'nın kilidi sayıldığı için Papa, şehrin düşmemesi için Macar kralı Hünyadi Yanoş'a yardımcı kuvvetler gönderdi. Osmanlı askerleri şehre girmeye başladığında Yanoş, büyük kuvvetlerle Belgrad'a ulaşmıştı. Osmanlılar her taraftan Macarların hücumuna maruz kalmışlar ve çekilmeğe başlamışlardı. Bu çekilme Macarlara yeniden cesaret verdiğinden Osmanlı askerlerini şehirden karargâha kadar takip ettiler.(4)
Bu kritik durumunda vezirleri Fatih'e, karargâhtan çekilmeyi tavsiye ettiler. Fakat o: "düşmandan yüz döndürmek sıngun (mağlubiyet) nişanıdır." (5) diyerek bu teklifi reddetti. Padişah daha fazla sabredemeyerek coştu, haykırdı ve yanında bulunan Yeniçeri ağasını fena halde hırpaladı; çünkü yeniçeriler meydanda yoktu.(6).
Askerin geri çekildiğini görünce baştanbaşa öfke kesilmiş ve başına çıkan kanın şiddetinden dudakları yarılarak kanamaya başlamıştı.(7). Dudakları, Hoca Saadeddin Efendinin ifadesiyle "şiddet-i hiddet-i gazaptan gonce-i nevşüküfte gibi şikâfete olmuş." (8) yani yeni açılmış bir gonca gibi yarılmış ve çatlamıştı. "Padişah atına suvar olup; Hay yiğitler, niçün durursuz?.." deyip küffarın üzerine yürüdü (9) Sultan Mehmed, kendisini mücadelenin, kavganın içine atmıştı. (10)
Bir düşman eri padişahın üzerine saldırdı. Fakat genç hükümdar onu ve ondan sonra üzerine gelen iki düşmanı öldürmeye muvaffak oldu. İşte bu sırada padişah bacağındanyaralandı. Ancak Fatih'in bu kahramanca hareketi, Osmanlı ordusunun maneviyatı üzerinde pek müessir oldu ve toplanan Osmanlı kuvvetleri ve bir kısım akıncılar şiddetle düşmana saldırdılar. Savaşın tekrar başladığı bu sırada devlet büyükleri, yaralı padişahı bu tehlikeli sahadan "atının dizginine yapışıp" âdeta zorla uzaklaştırdılar. Biraz sonra dağınık Osmanlı ordusu toplanmış ve Macarları ordugâhtan dışarı atarak, kaleye kadar kovalamıştı.(11)
Fatih'in buradaki cesareti, sebatı ve kahramanlığı büyük bir bozgunu önlemiş, hatta düşman kaleye geri çekilirken ağır kayıplar verdirilmiştir.
Fatih'in ölümün üzerine yürüdüğü bir mücadele alanı da Boğdan (Kuzey Romanya) topraklarıdır. Karadeniz hakimiyetinin tamamlanması için Boğdan'ın fethi gerekiyordu.
Fatih'in başında olduğu Osmanlı ordusu sık ormanlarından dolayı Türklerin "Ağaç Denizi" dedikleri Rüzboynu vadisine girince Boğdanlılarla karşı karşıya geldiler. Boğdanlılar bölgeyi siper ve hendekler açarak, ağaç ve arabalardan manialar yaparak tahkim etmişlerdi. Bundan başka atlan önlere dizmişler ve toplarla ordugâhı geçilmez bir hale getirmişlerdi. 26 Temmuz 1476'da iki taraf arasında vukua gelen muharebede Anadolu ve Rumeli tımarlı sipahileri büyük gayret göstermişler, fakat düşmanın siper ve orman içinden açtıkları şiddetli top ateşiyle yeniçeri askerleri yüzü koyun yere yatmışlardı.(12).
Fatih, bunu görünce:
"Ben onlardan daha ziyâde cesaret beklerdim" dedi ve atını iki tarafından mahmuzlayarak düşmanın üzerine atıldı.(13). Fatih'in bu hareketini gören "... gaziler dahi gayret-i islâm'ı muhkem edip, kaviyyü'l-kalb olup, küffarın topuna tüfeğine bakmayıp gulûv (hücum) edip, göz açtırmayıp ceng ettiler." (14)
Padişahın ölümü hiçe sayarak ileri atılması Boğdan'ın hakimiyet altına alınmasıyla neticelenmiştir. Onların çabalan, emekleri ve fedakârlıkları üzerinde yükselen devlet, dünya muvazenesinde yerini almıştı.
"Artık söz onun, devran onundu; atını en karanlık noktalara kadar sürecek; her uğradığı yere gönlünün ilhamlarını boşaltacak; mazlum ve mağdurların ahım dindirecek, sivri süngüsü ve keskin kılıcıyla, bütün zâlim ve müstebitleri zapt ü rabt altına alacak ve dünya devletleri seviyesinde cihan sulh ve muvazenesinin en gür sesi haline gelecekti..." (15)
Çetin Sungur
Kaynaklar:
1) İbn Kemâl, Tevârih-i Âl-i Osman. VII. Defter. Ank.l957,s.56.
2) Uzunçarşılı, Prof. Dr. İ. Hakkı, Osmanlı Tarihi c.l. Ank. 1982, s. 478.
3) Dukas. Bizans Tarihi (Çev. VL. Mirmiroğlu)İst. 1956, s–165.
4) Kritovulos. Târih-i Sultan Mehmed Hân-ı Sini (çev. M. Gökman) İsı. 1967. s. 139.
5) Turun Bey, Târihi Ebü'l-Feth (har.. Dr. A. M. Tulum) 1«. 1977. s. 82.
6) Tansel, Dr. Selâhattin. Osmanlı Kaynaklarına güre Fatih... İsi. 1971, s. 125.
7) Namık Kemal, Evrâk-ı Perişan, (haz. RaifKaradağ), İst. 1001 Temel Eser, s. 132.
8) Hoca Sa'adeddin Efendi, Tac'üt-Tevârih, c. 1. İst. 1280, s. 459
9) Mehmed Nesri. Kitâb-ı Cihan-nüma, c.2, Ank. 1987. s. 723.
10) Babinger, Franz. Mehmed ıhe Conquerar, s. 459. and his time. New Icrsey, 1978, s. 142.
11) Tansel , a.g.e.,s. 127.
12) Uzunçarşılı, c.3, s. 83.
13) Hammer. Ivon. Osmanlı Devleti Tarihi,c.3. Isı. 1984, s. 770.
14) Nesri.a.g.e.,s. 831.
15) Şahin. M. Abdulfettah, Yitirilmiş Cennete Doğru 3, İzmir 1990, s.3.
Bu konuda pek çok misâl olup, bazıları şunlardır...
İstanbul kuşatması esnasında Papa, Bizans'a yardım maksadıyla gemiler göndermişti. Bu gemilerin gelmekte olduğu II. Mehmed'e bildirildiğinde hemen atına atlayıp: "hadem ü haşemle deniz kenarına indi."(1)
Müttefik gemileri yüksek bordalı "göğe" denilen gemilerden, Osmanlılarınki ise kadırgalardan oluştuğundan, gemilerin birbirlerine yanaştıkları sırada yüksek bordalı düşman gemileri, kendilerine yanaşıp çıkmak isteyen Osmanlı askerlerine yağmur gibi ok ve Grejuva ateşiyle mukabele ederek zayiat verdirdiler. Bunun üzerine muvaffak olamayacağını anlayan donanma sahile doğru çekildi.(2)
Türk donanmasının, kendisinin bulunduğu tarafa doğru geldiğini görünce büyük bir teessüre kapılmış, at üstünde bulunduğu halde, denize doğru atılmıştır. Bizans tarihçisi Dukas'ın ifadesiyle: "atı ile beraber yüzerek ve denizi yararak kadırgalara doğru, sesi çıktığı kadar bağırıyor, emirler veriyordu." (3)
Onun bu konudaki azmi, samimiyeti, hedefine ulaşmak için maddi-mânevî herşeyini ortaya koyması sonunda, bin yıllık Bizans İmparatorluğu ve karanlık bir çağ aydınlık yolun ay yüzlüleri önünde eriyip gidiyordu.
Onun destanlaştığı bir savaş meydanı da Belgrad önleriydi. Rumeli topraklarını elde tutabilmek ve kuzeyden gelebilecek tehlikeleri durdurabilmek, aynı zamanda Macaristan'da muvaffakiyetle harekâta girişebilmek için Tuna kıyılarının ve bilhassa Belgrad müstahkem kalesinin elde bulunması iktiza ediyordu.
Fatih 1476'da Belgrad Önlerine geldi. Topçu atışıyla Belgrad surları yer yer yıkılmış, hatta bir kısım kuvvetler şehre girmişti. Belgrad Orta Avrupa'nın kilidi sayıldığı için Papa, şehrin düşmemesi için Macar kralı Hünyadi Yanoş'a yardımcı kuvvetler gönderdi. Osmanlı askerleri şehre girmeye başladığında Yanoş, büyük kuvvetlerle Belgrad'a ulaşmıştı. Osmanlılar her taraftan Macarların hücumuna maruz kalmışlar ve çekilmeğe başlamışlardı. Bu çekilme Macarlara yeniden cesaret verdiğinden Osmanlı askerlerini şehirden karargâha kadar takip ettiler.(4)
Bu kritik durumunda vezirleri Fatih'e, karargâhtan çekilmeyi tavsiye ettiler. Fakat o: "düşmandan yüz döndürmek sıngun (mağlubiyet) nişanıdır." (5) diyerek bu teklifi reddetti. Padişah daha fazla sabredemeyerek coştu, haykırdı ve yanında bulunan Yeniçeri ağasını fena halde hırpaladı; çünkü yeniçeriler meydanda yoktu.(6).
Askerin geri çekildiğini görünce baştanbaşa öfke kesilmiş ve başına çıkan kanın şiddetinden dudakları yarılarak kanamaya başlamıştı.(7). Dudakları, Hoca Saadeddin Efendinin ifadesiyle "şiddet-i hiddet-i gazaptan gonce-i nevşüküfte gibi şikâfete olmuş." (8) yani yeni açılmış bir gonca gibi yarılmış ve çatlamıştı. "Padişah atına suvar olup; Hay yiğitler, niçün durursuz?.." deyip küffarın üzerine yürüdü (9) Sultan Mehmed, kendisini mücadelenin, kavganın içine atmıştı. (10)
Bir düşman eri padişahın üzerine saldırdı. Fakat genç hükümdar onu ve ondan sonra üzerine gelen iki düşmanı öldürmeye muvaffak oldu. İşte bu sırada padişah bacağındanyaralandı. Ancak Fatih'in bu kahramanca hareketi, Osmanlı ordusunun maneviyatı üzerinde pek müessir oldu ve toplanan Osmanlı kuvvetleri ve bir kısım akıncılar şiddetle düşmana saldırdılar. Savaşın tekrar başladığı bu sırada devlet büyükleri, yaralı padişahı bu tehlikeli sahadan "atının dizginine yapışıp" âdeta zorla uzaklaştırdılar. Biraz sonra dağınık Osmanlı ordusu toplanmış ve Macarları ordugâhtan dışarı atarak, kaleye kadar kovalamıştı.(11)
Fatih'in buradaki cesareti, sebatı ve kahramanlığı büyük bir bozgunu önlemiş, hatta düşman kaleye geri çekilirken ağır kayıplar verdirilmiştir.
Fatih'in ölümün üzerine yürüdüğü bir mücadele alanı da Boğdan (Kuzey Romanya) topraklarıdır. Karadeniz hakimiyetinin tamamlanması için Boğdan'ın fethi gerekiyordu.
Fatih'in başında olduğu Osmanlı ordusu sık ormanlarından dolayı Türklerin "Ağaç Denizi" dedikleri Rüzboynu vadisine girince Boğdanlılarla karşı karşıya geldiler. Boğdanlılar bölgeyi siper ve hendekler açarak, ağaç ve arabalardan manialar yaparak tahkim etmişlerdi. Bundan başka atlan önlere dizmişler ve toplarla ordugâhı geçilmez bir hale getirmişlerdi. 26 Temmuz 1476'da iki taraf arasında vukua gelen muharebede Anadolu ve Rumeli tımarlı sipahileri büyük gayret göstermişler, fakat düşmanın siper ve orman içinden açtıkları şiddetli top ateşiyle yeniçeri askerleri yüzü koyun yere yatmışlardı.(12).
Fatih, bunu görünce:
"Ben onlardan daha ziyâde cesaret beklerdim" dedi ve atını iki tarafından mahmuzlayarak düşmanın üzerine atıldı.(13). Fatih'in bu hareketini gören "... gaziler dahi gayret-i islâm'ı muhkem edip, kaviyyü'l-kalb olup, küffarın topuna tüfeğine bakmayıp gulûv (hücum) edip, göz açtırmayıp ceng ettiler." (14)
Padişahın ölümü hiçe sayarak ileri atılması Boğdan'ın hakimiyet altına alınmasıyla neticelenmiştir. Onların çabalan, emekleri ve fedakârlıkları üzerinde yükselen devlet, dünya muvazenesinde yerini almıştı.
"Artık söz onun, devran onundu; atını en karanlık noktalara kadar sürecek; her uğradığı yere gönlünün ilhamlarını boşaltacak; mazlum ve mağdurların ahım dindirecek, sivri süngüsü ve keskin kılıcıyla, bütün zâlim ve müstebitleri zapt ü rabt altına alacak ve dünya devletleri seviyesinde cihan sulh ve muvazenesinin en gür sesi haline gelecekti..." (15)
Çetin Sungur
Kaynaklar:
1) İbn Kemâl, Tevârih-i Âl-i Osman. VII. Defter. Ank.l957,s.56.
2) Uzunçarşılı, Prof. Dr. İ. Hakkı, Osmanlı Tarihi c.l. Ank. 1982, s. 478.
3) Dukas. Bizans Tarihi (Çev. VL. Mirmiroğlu)İst. 1956, s–165.
4) Kritovulos. Târih-i Sultan Mehmed Hân-ı Sini (çev. M. Gökman) İsı. 1967. s. 139.
5) Turun Bey, Târihi Ebü'l-Feth (har.. Dr. A. M. Tulum) 1«. 1977. s. 82.
6) Tansel, Dr. Selâhattin. Osmanlı Kaynaklarına güre Fatih... İsi. 1971, s. 125.
7) Namık Kemal, Evrâk-ı Perişan, (haz. RaifKaradağ), İst. 1001 Temel Eser, s. 132.
8) Hoca Sa'adeddin Efendi, Tac'üt-Tevârih, c. 1. İst. 1280, s. 459
9) Mehmed Nesri. Kitâb-ı Cihan-nüma, c.2, Ank. 1987. s. 723.
10) Babinger, Franz. Mehmed ıhe Conquerar, s. 459. and his time. New Icrsey, 1978, s. 142.
11) Tansel , a.g.e.,s. 127.
12) Uzunçarşılı, c.3, s. 83.
13) Hammer. Ivon. Osmanlı Devleti Tarihi,c.3. Isı. 1984, s. 770.
14) Nesri.a.g.e.,s. 831.
15) Şahin. M. Abdulfettah, Yitirilmiş Cennete Doğru 3, İzmir 1990, s.3.