Bu sefer de bitti evet ve bir kez daha bize gösterdi ki arada sırada kazanabilirsiniz. Yani bir sisteminiz olmasa da; herkesin istisnasız uyacağı kurallarınız ve kuralları zamana göre yenileyebilen güvenilir kadrolarınız olmasa da, yeterince çalışmasanız da, arada bir kazabilirsiniz.
Ama bir süre sonra o istisnai kazanımlar biter, istisnai kazananlar yorulur, yaşlanır. Sporda da öyle olur, bilimde de, kültürde de hele ekonomi de kesin öyle olur ve ekonomi öyle olunca da her yere yansır.
En iyi bizim bir arkadaşın çocuğu koşamaz mesela, en uzağa da başka biri atlıyor olabilir en yükseğe de bizim fırkadan olmayan biri zıplıyor olabilir.
Peki bunu kabul etsek bile neredeyse Cumhuriyet kurulmadan önce başladığımız bu sportif faaliyetler konusunda da hemen her konuda olduğu gibi nasıl bu kadar istikrarsız olabiliyoruz ki? Yani bunu nasıl düzeltebiliriz ki? Zaten her konuda olduğu gibi arada bir kahraman ya da kahramanlar grubu çıkıp bizi kurtarmıyor mu?
İşte durumumuz Olimpiyatlarda da bir kez daha kendimize kanıtladığımız hali ile budur. Konuyu da şu aşamada sadece Olimpiyatlar ve spor üzerinden alarak değerlendirsek dahi aslında bu yapısal bir sorundur o da ayrı bir konu. Yani kayırmacılık orada da var, ama olmasa da konu çözüme kavuşur mu acaba. Bence hiçbir kayırmacılık olmasa dahi sistem kurmadan bu konu da diğerleri gibi bir yerde tıkanacaktır.
Peki o zaman önerin var mı diye soranları duyar gibiyim şu anda. İnanmazsınız ama var. Yani sadece eleştiri yapmamak açısından genel öneriler yerine bu sefer bir de özel örnek vereyim.
ADO 92
İspanya 1992’de düzenlenecek olimpiyatları yapmaya hak kazanınca 1988 yeni bir planla harekete geçti. ADO 92 diye bir program yaptı. ADO’nun açılımı ise ; Olimpik Sporlar Birliği programı. Bu program kapsamında İspanya spor tarihinde ilk kez özel sponsorlarla anlaştı. ADO 92, sponsorlardan gelen parayla her federasyon için ek kaynaklar oluşturdu. Bu şekilde 92 Olimpiyatlara katılacak sporcular için maddi imkansızlıklar ortadan kaldırılmış oldu.
Yine ADO 92 ile sporculara yıllık yardımlarda bulunuldu. Altyapı ve tesislerdeki eksiklikler giderildi, yeni tesisiler yapıldı. İşlerini en iyi şekilde yapan teknik adam ve antrenörlerle anlaşıldı. İspanya'da ve yurt dışındaki müsabakalara katılan sporculara maddi yardımda bulunuldu.
1989'da 900 sporcu program kapsamına alındı. Bunlardan en iyi 268 sporcu 1992 yılında düzenlenen Barcelona Olimpiyatlarına katıldı. İlk meyvelerini İspanya burada aldı. Önceki olimpiyat oyunlarında alınan 4 altın, 92 Barcelona Olimpiyatlarında 13 altına çıktı.
O güne kadar ortalama bir Avrupa ülkesi kadar dahi başarılı olmayan İspanya özellikle bazı branşlarda ve genelde bütün spor dallarında önemli bir atılıma imza attı. Özellikle futbolda o zamana kadar klüpler seviyesinde kalan başarılar milli takıma da yansıdı.
Program durdurulmadı aksine genişletildi ve devam etti.
Okullara ve kamu kurumlarına da yayılan program meyvelerini vermeye daha sonra da devam etti.
Futbol ve basketboldaki başarıların dışında da İspanya dünya sporunda çok önemli isimlerle vitrine çıktı. Bunların en önemlilerinden birisi ünlü tenisçi Rafael Nadal oldu mesela.
Nadal'ın dışında İspanyol Albert Costa ve Juan Carlos Ferrero da grand-slam kazanan tenisçiler arasına girdiler
Motor sporlarında da son yıllarda çok başarılı olan İspanyollar, bu dallarda da şampiyonlar çıkardı. Formula 1'de İspanyol Fernando Alonso, 2005'te Alman Michael Schumacher'in 5 yıllık egemenliğine son vererek 2 yıl üst üste şampiyon oldu ve dünyanın en iyi pilotlarının arasına girdi.
Örnekler daha da artırılabilir ama meselenin özü bellidir. Spor da diğer her şey gibi bir sistem meselesidir. Her alanın kendine has farklı dinamikleri vardır. Alt yapılarda çok başarılı olan birçok sporcumuz sistemin yanlış işlemesi nedeni ile üst yaş gruplarında sporu bırakmayı dahi tercih edebilirler.
Her konuda olduğu gibi günü kurtarmak ve o an kazanarak menfaat elde etmek hedefi ile hareket etmek sistemli ve kalıcı başarıyı engeller. Mesele sadece spor değildir, ama işin mantığını spor üzerinden algılamak sanırım daha keyifli olur.
Ama bir süre sonra o istisnai kazanımlar biter, istisnai kazananlar yorulur, yaşlanır. Sporda da öyle olur, bilimde de, kültürde de hele ekonomi de kesin öyle olur ve ekonomi öyle olunca da her yere yansır.
En iyi bizim bir arkadaşın çocuğu koşamaz mesela, en uzağa da başka biri atlıyor olabilir en yükseğe de bizim fırkadan olmayan biri zıplıyor olabilir.
Peki bunu kabul etsek bile neredeyse Cumhuriyet kurulmadan önce başladığımız bu sportif faaliyetler konusunda da hemen her konuda olduğu gibi nasıl bu kadar istikrarsız olabiliyoruz ki? Yani bunu nasıl düzeltebiliriz ki? Zaten her konuda olduğu gibi arada bir kahraman ya da kahramanlar grubu çıkıp bizi kurtarmıyor mu?
İşte durumumuz Olimpiyatlarda da bir kez daha kendimize kanıtladığımız hali ile budur. Konuyu da şu aşamada sadece Olimpiyatlar ve spor üzerinden alarak değerlendirsek dahi aslında bu yapısal bir sorundur o da ayrı bir konu. Yani kayırmacılık orada da var, ama olmasa da konu çözüme kavuşur mu acaba. Bence hiçbir kayırmacılık olmasa dahi sistem kurmadan bu konu da diğerleri gibi bir yerde tıkanacaktır.
Peki o zaman önerin var mı diye soranları duyar gibiyim şu anda. İnanmazsınız ama var. Yani sadece eleştiri yapmamak açısından genel öneriler yerine bu sefer bir de özel örnek vereyim.
ADO 92
İspanya 1992’de düzenlenecek olimpiyatları yapmaya hak kazanınca 1988 yeni bir planla harekete geçti. ADO 92 diye bir program yaptı. ADO’nun açılımı ise ; Olimpik Sporlar Birliği programı. Bu program kapsamında İspanya spor tarihinde ilk kez özel sponsorlarla anlaştı. ADO 92, sponsorlardan gelen parayla her federasyon için ek kaynaklar oluşturdu. Bu şekilde 92 Olimpiyatlara katılacak sporcular için maddi imkansızlıklar ortadan kaldırılmış oldu.
Yine ADO 92 ile sporculara yıllık yardımlarda bulunuldu. Altyapı ve tesislerdeki eksiklikler giderildi, yeni tesisiler yapıldı. İşlerini en iyi şekilde yapan teknik adam ve antrenörlerle anlaşıldı. İspanya'da ve yurt dışındaki müsabakalara katılan sporculara maddi yardımda bulunuldu.
1989'da 900 sporcu program kapsamına alındı. Bunlardan en iyi 268 sporcu 1992 yılında düzenlenen Barcelona Olimpiyatlarına katıldı. İlk meyvelerini İspanya burada aldı. Önceki olimpiyat oyunlarında alınan 4 altın, 92 Barcelona Olimpiyatlarında 13 altına çıktı.
O güne kadar ortalama bir Avrupa ülkesi kadar dahi başarılı olmayan İspanya özellikle bazı branşlarda ve genelde bütün spor dallarında önemli bir atılıma imza attı. Özellikle futbolda o zamana kadar klüpler seviyesinde kalan başarılar milli takıma da yansıdı.
Program durdurulmadı aksine genişletildi ve devam etti.
Okullara ve kamu kurumlarına da yayılan program meyvelerini vermeye daha sonra da devam etti.
Futbol ve basketboldaki başarıların dışında da İspanya dünya sporunda çok önemli isimlerle vitrine çıktı. Bunların en önemlilerinden birisi ünlü tenisçi Rafael Nadal oldu mesela.
Nadal'ın dışında İspanyol Albert Costa ve Juan Carlos Ferrero da grand-slam kazanan tenisçiler arasına girdiler
Motor sporlarında da son yıllarda çok başarılı olan İspanyollar, bu dallarda da şampiyonlar çıkardı. Formula 1'de İspanyol Fernando Alonso, 2005'te Alman Michael Schumacher'in 5 yıllık egemenliğine son vererek 2 yıl üst üste şampiyon oldu ve dünyanın en iyi pilotlarının arasına girdi.
Örnekler daha da artırılabilir ama meselenin özü bellidir. Spor da diğer her şey gibi bir sistem meselesidir. Her alanın kendine has farklı dinamikleri vardır. Alt yapılarda çok başarılı olan birçok sporcumuz sistemin yanlış işlemesi nedeni ile üst yaş gruplarında sporu bırakmayı dahi tercih edebilirler.
Her konuda olduğu gibi günü kurtarmak ve o an kazanarak menfaat elde etmek hedefi ile hareket etmek sistemli ve kalıcı başarıyı engeller. Mesele sadece spor değildir, ama işin mantığını spor üzerinden algılamak sanırım daha keyifli olur.
Misafirler için gizlenen link, görmek için
Giriş yap veya üye ol.