Bir ülke düşünün aynı gün olan olayları yan yana yazmak bile zor hale gelmiş. Yangınlar, kavgalar sınırlardan kaçak göçmenlerin geçiş görüntüleri. Sokak ortasında ellerinde bıçaklarla dolaşan seri caniler. Aynı günlerde Meclisinde Anayasa Mahkemesinin verdiği bir hak ihlali kararı üzerinde oylama yapılacakken kürsüye çıkan bir vekil şahsen benim hiç de hazzetmediğim cümleler kuruyor. Ama ben o vekili eleştirmeye hazırlanırken bir başkası ona şiddet uygulayarak karşılık veriyor. Olay başka bir yere gidiyor.
Futbol sahaları bile futboldan çok kaosla anılıyor. Sokak köpekleri için çıkarılan yasanın ardından belki daha önce dikkat çekmeyen başka vahşetlerle karşı karşıya kalıyoruz.
Bu yukarıda saydıklarımın yanına daha onlarcasını ekleyebilirsiniz ama en sıradanlaşan hali ile memlekette bir şiddet sarmalına doğru son derece hızla bir kayış olduğu da tartışılmaz bir gerçek.
Hepsi birbirinden önemli konular aslında ve bütün bunların dışında yeni bir pandemi kabusu ile uyanma korkumuz besleniyor elbette. Tabii ki burnumuzun dibinde çok uzun zamandır yaşanan istikrarsızlık ile beslenen kaos ve savaş endişesi.
Bu arada bazı haberlerde üniversite kazanan öğrencilerin özellikle büyük şehirlere kayıt yaptırmadıklarına dair bilgiler yer alıyor verilen rakamlar korkutucu boyutlarda, büyük şehirlerdeki barınma başta olmak üzere yaşam maliyetleri eğitimi dahi direk etkiler bir hal adlı.
Bütün bunları alt alta yazınca insan geçim derdinden bahsetmeye utanıyor haliyle. Hatta aklına bile gelmiyor. Gelse de utanması gerektiğini düşünüyor üzerine konuşmaya çekiniyor.
Ama yine de kimse ekonomik durum hakkında da her şey normalmiş gibi yapamıyor, TÜİK hariç.
Ülke insanların geçim derdinin konuşulamayacağı bir iklime doğru gidiyor. Nasıl gidiyor mesele orada can güvenliği insanın içgüdüsel olarak en önemli meselesi elbette. Ama bu can güvenliğinin sadece şiddet üzerinden tehdit altında olduğunu düşünmez insan. Aç kalmak barınamamak, gibi unsurlar da hayatta kalmanın tehdit altında olduğu düşüncesine neden olur insanda.
Bu durumda insan en ilkel haline dönüşebilir. Ancak dönüşürken ulaşılmış olan muhteşem iletişim teknolojileri ile durum çok kolay kitleselleşebilir. Bu durum meselelerin oturup konuşulmasının üzerindeki en önemli engel haline gelir.
Yani ‘memleket yangın yeri, sen hala asgari ücretin emekli aylığının peşindesin’ şeklindeki suçlamaların karşısında utanç duyması sağlanabilir pekala ama insan bu durum sürer ise kendisinin de o yangın içinde kalacağını da düşünmeden edemez.
Tam bir kısır döngüye girdik. Yaşam standartlarımız yaşamamızı çok zorlaştıracak seviyelere doğru hızla giderken ve birileri gözümüzün içine baka baka çok büyük lüksler içinde yaşarken, hala bizim hak ararken utanmamızı bekleyecek bir dil oluşturmayı başarıyorlar.
Belki hepsi tamir edilebilir ama iki mesele var ki, bir daha geri dönülemez bir şekilde ülkeyi karanlığa doğru götürebilir. Bunun en önemlisi eğitim haklarını ekonomik sebeplerle kullanamayacak olan gençler ve onların öfkeleri. Yıllarca itiraz edilmesine rağmen ara ve teknik eleman yetiştirmeyi reddeden ve herkesi üniversite mezunu olmaya iterek en azından 25 yaşına kadar onları bir umutla konsolide etmeye çalışan üretimi desteklemeyen sistem artık çökmüş durumda. İşte burada 18’li yaşlarında çaresizlik hissetmeye başlayan gençlerle karşı karşıya kalacağız gibi görünüyor.
Üzerine o gençler eğitimsiz olduklarında alacakları asgari ücretle yaşamanın mümkün olmadığını görüyorlar bir yandan da. Sonra bir de bakıyorlar ki alacakları ücretlerle açlık sınırını geçemeyecekler ama karşılarında Suriyeli, Afgan ve başkaca çok daha ucuza çalışmaya razı rakipler var. Bu durumu şimdiden yaşamaya başladık zaten.
İşte o yaşamaya başladığımız durum, bugün ekonomi konuşurken utanan kalabalıkları da artık utanmaktan vazgeçmelerine neden olacak hızla. Bugün gençlere itiraz alanı bırakmayan milli güvenlik meselelerini konuşanlar çok kısa süre sonra o gençleri de milli güvenlik sorunu olaya doğru itebileceklerini fark etmiyorlar sanırım. Yoksa bunları bilerek yapmaları da mümkün değil, değil mi?
Futbol sahaları bile futboldan çok kaosla anılıyor. Sokak köpekleri için çıkarılan yasanın ardından belki daha önce dikkat çekmeyen başka vahşetlerle karşı karşıya kalıyoruz.
Bu yukarıda saydıklarımın yanına daha onlarcasını ekleyebilirsiniz ama en sıradanlaşan hali ile memlekette bir şiddet sarmalına doğru son derece hızla bir kayış olduğu da tartışılmaz bir gerçek.
Hepsi birbirinden önemli konular aslında ve bütün bunların dışında yeni bir pandemi kabusu ile uyanma korkumuz besleniyor elbette. Tabii ki burnumuzun dibinde çok uzun zamandır yaşanan istikrarsızlık ile beslenen kaos ve savaş endişesi.
Bu arada bazı haberlerde üniversite kazanan öğrencilerin özellikle büyük şehirlere kayıt yaptırmadıklarına dair bilgiler yer alıyor verilen rakamlar korkutucu boyutlarda, büyük şehirlerdeki barınma başta olmak üzere yaşam maliyetleri eğitimi dahi direk etkiler bir hal adlı.
Bütün bunları alt alta yazınca insan geçim derdinden bahsetmeye utanıyor haliyle. Hatta aklına bile gelmiyor. Gelse de utanması gerektiğini düşünüyor üzerine konuşmaya çekiniyor.
Ama yine de kimse ekonomik durum hakkında da her şey normalmiş gibi yapamıyor, TÜİK hariç.
Ülke insanların geçim derdinin konuşulamayacağı bir iklime doğru gidiyor. Nasıl gidiyor mesele orada can güvenliği insanın içgüdüsel olarak en önemli meselesi elbette. Ama bu can güvenliğinin sadece şiddet üzerinden tehdit altında olduğunu düşünmez insan. Aç kalmak barınamamak, gibi unsurlar da hayatta kalmanın tehdit altında olduğu düşüncesine neden olur insanda.
Bu durumda insan en ilkel haline dönüşebilir. Ancak dönüşürken ulaşılmış olan muhteşem iletişim teknolojileri ile durum çok kolay kitleselleşebilir. Bu durum meselelerin oturup konuşulmasının üzerindeki en önemli engel haline gelir.
Yani ‘memleket yangın yeri, sen hala asgari ücretin emekli aylığının peşindesin’ şeklindeki suçlamaların karşısında utanç duyması sağlanabilir pekala ama insan bu durum sürer ise kendisinin de o yangın içinde kalacağını da düşünmeden edemez.
Tam bir kısır döngüye girdik. Yaşam standartlarımız yaşamamızı çok zorlaştıracak seviyelere doğru hızla giderken ve birileri gözümüzün içine baka baka çok büyük lüksler içinde yaşarken, hala bizim hak ararken utanmamızı bekleyecek bir dil oluşturmayı başarıyorlar.
Belki hepsi tamir edilebilir ama iki mesele var ki, bir daha geri dönülemez bir şekilde ülkeyi karanlığa doğru götürebilir. Bunun en önemlisi eğitim haklarını ekonomik sebeplerle kullanamayacak olan gençler ve onların öfkeleri. Yıllarca itiraz edilmesine rağmen ara ve teknik eleman yetiştirmeyi reddeden ve herkesi üniversite mezunu olmaya iterek en azından 25 yaşına kadar onları bir umutla konsolide etmeye çalışan üretimi desteklemeyen sistem artık çökmüş durumda. İşte burada 18’li yaşlarında çaresizlik hissetmeye başlayan gençlerle karşı karşıya kalacağız gibi görünüyor.
Üzerine o gençler eğitimsiz olduklarında alacakları asgari ücretle yaşamanın mümkün olmadığını görüyorlar bir yandan da. Sonra bir de bakıyorlar ki alacakları ücretlerle açlık sınırını geçemeyecekler ama karşılarında Suriyeli, Afgan ve başkaca çok daha ucuza çalışmaya razı rakipler var. Bu durumu şimdiden yaşamaya başladık zaten.
İşte o yaşamaya başladığımız durum, bugün ekonomi konuşurken utanan kalabalıkları da artık utanmaktan vazgeçmelerine neden olacak hızla. Bugün gençlere itiraz alanı bırakmayan milli güvenlik meselelerini konuşanlar çok kısa süre sonra o gençleri de milli güvenlik sorunu olaya doğru itebileceklerini fark etmiyorlar sanırım. Yoksa bunları bilerek yapmaları da mümkün değil, değil mi?
Misafirler için gizlenen link, görmek için
Giriş yap veya üye ol.