Nazım Hikmet klasiktir. Yani zamana karşı dirençlidir. Eskimez.
Nazım hikmet evrenseldir. Bir coğrafyaya veya bir ulusa sıkıştırılamaz.
Şiir yazmaya başlamasının üzerinden yüz yılı aşkın zaman geçmiştir. Bazı kelimelerin, bazı aksesuarların eskimesi, değişmesi doğaldır. Lakin eskiyen Nazım Hikmet'in şiiri değil, kelimedir, aksesuardır.
Örneğin:
"...
Ve elbette ki, sevgilim, elbet,
dolaşacaktır elini kolunu sallaya sallaya,
dolaşacaktır en şanlı elbisesiyle: işçi tulumuyla
bu güzelim memlekette hürriyet..."
Bu dizeler 6 Aralık 1945 tarihli, Piraye için Yazılmış: SAAT 2 1 - 22 şiirlerinden.
80 sene öncesinde "işçi tulumunun" farklı bir algısı olabilir. Bugün aynı şeyleri çağrıştırmıyor olabilir.
Ama bugünün en şanlı elbisesi belki kapri pantolon, parmak arası terliktir.
GEZİ'de öyleydi mesela. Yarın başka bir şey olabilir. Böyle olması, durumu değiştirmez.
Sonuçta elini kolunu sallaya sallaya dolaşacak olan hürriyettir. Ve hem de bu güzelim memlekette. Ve elbette ki...
Varsın kot pantolonuyla olsun, varsın kapri pantolonla olsun.
Yine Nazım'ın bir şiirinde söylediği gibi "Gayrısı laf û güzaf"
3 Haziran 1963'ün anısına Nazım Hikmet'ten bir şiir. 1949 yılından.
İlk günkü tazeliğinde.
***
Ellerinize ve Yalana Dair
Bütün taşlar gibi vekarlı,
hapiste söylenen bütün türküler gibi kederli,
bütün yük hayvanları gibi battal, ağır
ve aç çocukların dargın yüzlerine benziyen elleriniz.
Arılar gibi hünerli, hafif,
sütlü memeler gibi yüklü,
tabiat gibi cesur
ve dost yumuşaklıklarını haşin derilerinin altında gizleyen elleriniz.
Bu dünya öküzün boynuzunda değil,
bu dünya ellerinizin üstünde duruyor.
Ve insanlar, ah, benim insanlarım,
yalanla besliyorlar sizi,
halbuki açsınız,
etle, ekmekle beslenmeye muhtaçsınız.
Ve beyaz sofrada bir kere bile yemek yemeden doyasıya,
göçüp gidersiniz bu her dalı yemiş dolu dünyadan.
Insanlar, ah, benim insanlarım,
hele Asya'dakiler, Afrika'dakiler,
Yakın Doğu, orta Doğu, Pasifik adaları
ve benim memleketlilerim,
yani bütün insanların yüzde yetmişinden çoğu,
elleriniz gibi ihtiyar ve dalgınsınız,
elleriniz gibi meraklı, hayran ve gençsiniz.
İnsanlarım, ah, benim insanlarım,
Avrupalım, Amerikalım benim,
uyanık, atak ve unutkansın ellerin gibi,
ellerin gibi tez kandırılır,
kolay atlatılırsın.
İnsanlarım, ah, benim insanlarım,
antenler yalan söylüyorsa,
yalan söylüyorsa rotatifler,
kitaplar yalan söylüyorsa,
beyaz perdede yalan söylüyorsa çıplak baldırları kızların,
dua yalan söylüyorsa,
ninni yalan söylüyorsa,
rüya yalan söylüyorsa,
meyhanede keman çalan yalan söylüyorsa,
yalan söylüyorsa umutsuz günlerin gecelerinde ayışığı,
söz yalan söylüyorsa,
ses yalan söylüyorsa,
ellerinizden geçinen
ve ellerinizden başka her şey
herkes yalan söylüyorsa,
elleriniz balçık gibi itaatli,
elleriniz karanlık gibi kör,
elleriniz çoban köpekleri gibi aptal olsun,
elleriniz isyan etmesin diyedir.
Ve zaten bu kadar az misafir kaldığımız
bu ölümlü, bu yaşanası dünyada
bu bezirgan saltanatı, bu zulüm bitmesin diyedir.
Nazım hikmet evrenseldir. Bir coğrafyaya veya bir ulusa sıkıştırılamaz.
Şiir yazmaya başlamasının üzerinden yüz yılı aşkın zaman geçmiştir. Bazı kelimelerin, bazı aksesuarların eskimesi, değişmesi doğaldır. Lakin eskiyen Nazım Hikmet'in şiiri değil, kelimedir, aksesuardır.
Örneğin:
"...
Ve elbette ki, sevgilim, elbet,
dolaşacaktır elini kolunu sallaya sallaya,
dolaşacaktır en şanlı elbisesiyle: işçi tulumuyla
bu güzelim memlekette hürriyet..."
Bu dizeler 6 Aralık 1945 tarihli, Piraye için Yazılmış: SAAT 2 1 - 22 şiirlerinden.
80 sene öncesinde "işçi tulumunun" farklı bir algısı olabilir. Bugün aynı şeyleri çağrıştırmıyor olabilir.
Ama bugünün en şanlı elbisesi belki kapri pantolon, parmak arası terliktir.
GEZİ'de öyleydi mesela. Yarın başka bir şey olabilir. Böyle olması, durumu değiştirmez.
Sonuçta elini kolunu sallaya sallaya dolaşacak olan hürriyettir. Ve hem de bu güzelim memlekette. Ve elbette ki...
Varsın kot pantolonuyla olsun, varsın kapri pantolonla olsun.
Yine Nazım'ın bir şiirinde söylediği gibi "Gayrısı laf û güzaf"
3 Haziran 1963'ün anısına Nazım Hikmet'ten bir şiir. 1949 yılından.
İlk günkü tazeliğinde.
***
Ellerinize ve Yalana Dair
Bütün taşlar gibi vekarlı,
hapiste söylenen bütün türküler gibi kederli,
bütün yük hayvanları gibi battal, ağır
ve aç çocukların dargın yüzlerine benziyen elleriniz.
Arılar gibi hünerli, hafif,
sütlü memeler gibi yüklü,
tabiat gibi cesur
ve dost yumuşaklıklarını haşin derilerinin altında gizleyen elleriniz.
Bu dünya öküzün boynuzunda değil,
bu dünya ellerinizin üstünde duruyor.
Ve insanlar, ah, benim insanlarım,
yalanla besliyorlar sizi,
halbuki açsınız,
etle, ekmekle beslenmeye muhtaçsınız.
Ve beyaz sofrada bir kere bile yemek yemeden doyasıya,
göçüp gidersiniz bu her dalı yemiş dolu dünyadan.
Insanlar, ah, benim insanlarım,
hele Asya'dakiler, Afrika'dakiler,
Yakın Doğu, orta Doğu, Pasifik adaları
ve benim memleketlilerim,
yani bütün insanların yüzde yetmişinden çoğu,
elleriniz gibi ihtiyar ve dalgınsınız,
elleriniz gibi meraklı, hayran ve gençsiniz.
İnsanlarım, ah, benim insanlarım,
Avrupalım, Amerikalım benim,
uyanık, atak ve unutkansın ellerin gibi,
ellerin gibi tez kandırılır,
kolay atlatılırsın.
İnsanlarım, ah, benim insanlarım,
antenler yalan söylüyorsa,
yalan söylüyorsa rotatifler,
kitaplar yalan söylüyorsa,
beyaz perdede yalan söylüyorsa çıplak baldırları kızların,
dua yalan söylüyorsa,
ninni yalan söylüyorsa,
rüya yalan söylüyorsa,
meyhanede keman çalan yalan söylüyorsa,
yalan söylüyorsa umutsuz günlerin gecelerinde ayışığı,
söz yalan söylüyorsa,
ses yalan söylüyorsa,
ellerinizden geçinen
ve ellerinizden başka her şey
herkes yalan söylüyorsa,
elleriniz balçık gibi itaatli,
elleriniz karanlık gibi kör,
elleriniz çoban köpekleri gibi aptal olsun,
elleriniz isyan etmesin diyedir.
Ve zaten bu kadar az misafir kaldığımız
bu ölümlü, bu yaşanası dünyada
bu bezirgan saltanatı, bu zulüm bitmesin diyedir.