Şimdilerde esen “Yapay Zekâ” fırtınası, on sene önce de esebilirdi. Yirmi sene önce, kırk sene önce, atmış sene önce de esebilirdi. Her seferinde en az bugünkü kadar heyecan verici sebepleri olurdu.
Bilgisayara klavye üzerinden bir şeyler yazmak yerine mikrofonla söylemek, zekayla değil, veri giriş tekniğiyle alakalı bir gelişmedir. Daha önce yarım günde yapabildiğiniz bir işlemi, şimdi tek komutla, saniyeler içinde yapabiliyor olmanız, programa eklenmiş yeni kodlarla alakalıdır.
Zekadan bahsedilecekse, bu “yapay zekâ” değil, kodları yazanın doğal zekâsı olabilir ancak.
Büyük teknoloji firmaları ürünlerini AI (Artificial intelligence) yani “Yapay Zekâ” destekli duyuruyorlar. Artık Photoshop, “Fotoğraf düzenleyicisi” değil, “Yapay zekâ destekli fotoğraf
Fotoğraf düzenleyicide, basit bir hareketle fotoğraftaki istenmeyen bir objeyi kaldırmak, bizi ancak “Yapay zekâ” müşterisi yapar. Övüneceğimiz alan bununla sınırlıdır.
Google arama motorunda “Yapay zekâ” ve “Artificial İntelligence” ifadelerini aratırsanız, Türkiye’de ve dünyada bu sayıların yıllara göre katlanarak arttığını görebilirsiniz.
“Artificial intelligence”in her sene artan bir oranda düzenli bir yükseliş grafiği vardır. “Yapay zekâ” ise 2022 yılından itibaren ani bir sıçrama yapar.
Bunun daha anlaşılabilir teknik bir açıklaması yoksa, birilerinin “yapay zekâ” gibi bir gündemimizin de olmasını istediğindendir.
***
Ulusal Yapay Zekâ Stratejisi (2021-2025) ile ilgili Cumhurbaşkanlığı Genelgesi Resmî Gazete’de
Son Milli Güvenlik Kurulu toplantısına ilişkin
YÖK Başkanı: 20 üniversitede yapay zekâ bölümü
Tıpkı uzay vatanımız, enerji hamlemiz… gibi, bir de “yapay zekâ” stratejimiz de vardır.
***
Çeşit çeşit insan var. Herhangi bir gündem herkesi kuşatmaya yetmez…
Gündemin de çeşitlenmesi ve yenilenmesi gerekir. Bu; köpek olur, anayasa olur, yapay zekâ olur…
Gündem oluşturmaya gerekli özen gösterilmezse, arada oluşan boşluklarda insanlar; ekonomiden, enflasyondan, eğitimden, sağlıktan, gelir dağılımından, yargıdan, adaletten vs. konuşabilir ki, istenmez.
***
Mesela parkta, sahilde oturmuş arkadaşlarla ufak tefek bir şeyler yiyip içip sohbet ediyoruz (Valinin
“Ne olacak bu memleketin hali!” demeye fırsat bulamadan gün bitiyor, dağılıyoruz.
***
Gündem mühendisliği, ülkemize veya zamanımıza özgü bir uygulama değil elbette.
Elektrik üreten ilk ticari nükleer santral 1956 yılında İngiltere’de kurulmuş, ilk yapay uydu Sputnik 1957 yılında Sovyetler tarafından fırlatılmıştır. Nükleer, uzay gibi teknolojik konular; bugünün yapay zekâsı gibi, soğuk savaş döneminin iki kutuplu dünyasında, gündemden düşürülmeyen konulardandır.
Konunun o zamanlar radyolarda, televizyonlarda, gazetelerde ne kadar yoğun işlendiğini; 1958’de Nazım Hikmet’in şiirine konu olmasından anlayabiliriz.
“İşler atom reaktörleri işler,
Yapma aylar geçer güneş doğarken
Ve güneş doğarken çöp kamyonları
ölüleri toplar kaldırımlardan
İşsiz ölüleri aç ölüleri.”
Atom reaktörleri dediği, nükleer santraller; yapma aylar ise bildiğimiz uydu.
Biz; o zaman parkta oturmuş arkadaşlarla sohbet ediyor olsaydık, gündemin büyüsüne kapılıp nükleer santral ve uydu güzellemesi yapıyor olurduk.
Nazım Hikmet öyle yapmamış. Yapay gündemle gizlenmek istenen gerçek gündemin üzerindeki örtüyü çekip almış… “Gerçek gündem bu!” demiştir.
Belki bugün yazsa “İşler yapay zekalar işler/Gabar’dan petrol fışkırır güneş doğarken/ Ve güneş doğarken çöp kamyonları…” diye başlardı şiirine. Kim bilir?
Nükleer enerji üzerinden yaratılan algı gerçek olsaydı, biz bugün nükleer kalemle yazı yazıyor, yemeği nükleer ocakta pişiriyor, giysilerimizi nükleer ütüyle ütülüyor olurduk. Otomobillerimizin yakıtı, telefonlarımızın pili nükleer olurdu.
Oysa dünya; 65 sene sonra, nükleer santrallerden vaz geçiyor.
“İşler atom reaktörleri işler
Yapma aylar geçer güneş doğarken
Ve güneş doğarken köylü aile
Erkek, kadın eşek ve karasaban,
Sabana koşulu eşekle kadın
Toprağı sürerler. Toprak bir avuç.”
Bugün köylü ailenin durumu o zamandan da berbattır. Artık eşeği de karasabanı da bir avuç toprağı da yoktur ailenin. Büyük bir şehrin kenar mahallesinde, açlık sınırının altında yaşamaya çalışmaktadır.
“İşler atom reaktörleri işler
Yapma aylar geçer güneş doğarken
Ve güneş doğarken zenci şöförü
Ağaca asarlar yol kıyısında
Gazyağına bulayarak yakarlar,
Sonra kimi kahve içmeye gider,
Kimi saç traşı olur berberde,
Kimi dükkanını açar erkenden,
Kimi genç kızını öper alnında”
Her coğrafyanın, her dönemin kendi zencisi farklı olabilir. Lakin günümüze yansımaları, en az bu satırlar kadar trajiktir.
Bu şiirin isminin “Umut” olması da Nazım’ın ustalığındandır.
Ve şiir şöyle biter:
“İşler atom reaktörleri işler
Yapma aylar geçer güneş doğarken
Ve güneş doğarken hiç umut yok mu?
Umut, umut, umut,
***
(*) Umut, Nazım Hikmet. Kendi
Bilgisayara klavye üzerinden bir şeyler yazmak yerine mikrofonla söylemek, zekayla değil, veri giriş tekniğiyle alakalı bir gelişmedir. Daha önce yarım günde yapabildiğiniz bir işlemi, şimdi tek komutla, saniyeler içinde yapabiliyor olmanız, programa eklenmiş yeni kodlarla alakalıdır.
Zekadan bahsedilecekse, bu “yapay zekâ” değil, kodları yazanın doğal zekâsı olabilir ancak.
Büyük teknoloji firmaları ürünlerini AI (Artificial intelligence) yani “Yapay Zekâ” destekli duyuruyorlar. Artık Photoshop, “Fotoğraf düzenleyicisi” değil, “Yapay zekâ destekli fotoğraf
Misafirler için gizlenen link, görmek için
Giriş yap veya üye ol.
”dir. Firmaların böyle bir algıdan, ticari yarar sağladıkları muhakkaktır.Fotoğraf düzenleyicide, basit bir hareketle fotoğraftaki istenmeyen bir objeyi kaldırmak, bizi ancak “Yapay zekâ” müşterisi yapar. Övüneceğimiz alan bununla sınırlıdır.
Google arama motorunda “Yapay zekâ” ve “Artificial İntelligence” ifadelerini aratırsanız, Türkiye’de ve dünyada bu sayıların yıllara göre katlanarak arttığını görebilirsiniz.
“Artificial intelligence”in her sene artan bir oranda düzenli bir yükseliş grafiği vardır. “Yapay zekâ” ise 2022 yılından itibaren ani bir sıçrama yapar.
Bunun daha anlaşılabilir teknik bir açıklaması yoksa, birilerinin “yapay zekâ” gibi bir gündemimizin de olmasını istediğindendir.
***
Ulusal Yapay Zekâ Stratejisi (2021-2025) ile ilgili Cumhurbaşkanlığı Genelgesi Resmî Gazete’de
Misafirler için gizlenen link, görmek için
Giriş yap veya üye ol.
.Son Milli Güvenlik Kurulu toplantısına ilişkin
Misafirler için gizlenen link, görmek için
Giriş yap veya üye ol.
7 maddelik bildiride yapay zekâ için ayrı bir madde yer aldı.YÖK Başkanı: 20 üniversitede yapay zekâ bölümü
Misafirler için gizlenen link, görmek için
Giriş yap veya üye ol.
Tıpkı uzay vatanımız, enerji hamlemiz… gibi, bir de “yapay zekâ” stratejimiz de vardır.
***
Çeşit çeşit insan var. Herhangi bir gündem herkesi kuşatmaya yetmez…
Misafirler için gizlenen link, görmek için
Giriş yap veya üye ol.
basan Kılıçdaroğlu,
Misafirler için gizlenen link, görmek için
Giriş yap veya üye ol.
arkadaşına laf söyleyen Şarkıcı Gülşen
Misafirler için gizlenen link, görmek için
Giriş yap veya üye ol.
cahil diyen Sezen Aksu… Boğaziçi Üniversitesi önünde
Misafirler için gizlenen link, görmek için
Giriş yap veya üye ol.
’nin fotoğrafını yere seren öğrenciler… kimi, ne kadar meşgul edebilir? Aya sert iniş, Uzay Vatan, ilk Türk astronot, TOGG, SİHA, SİHA’nın gemisi, Karadeniz’in gazı, Gabar’ın petrolü… kime, ne kadar yetebilir?Gündemin de çeşitlenmesi ve yenilenmesi gerekir. Bu; köpek olur, anayasa olur, yapay zekâ olur…
Gündem oluşturmaya gerekli özen gösterilmezse, arada oluşan boşluklarda insanlar; ekonomiden, enflasyondan, eğitimden, sağlıktan, gelir dağılımından, yargıdan, adaletten vs. konuşabilir ki, istenmez.
***
Mesela parkta, sahilde oturmuş arkadaşlarla ufak tefek bir şeyler yiyip içip sohbet ediyoruz (Valinin
Misafirler için gizlenen link, görmek için
Giriş yap veya üye ol.
elbette). Ben tam “Eğitim…” diyeceğim; arkadaş “Yeni anayasa” deyip sohbetin yönünü değiştiriyor. Diğer bir arkadaş (yaşı büyük olan) “Hastanenden randevu…” deyip devam edecek, öbürü (daha genç olan) “Yapay zekâ” diye sözünü kesiyor. Birimiz “Seçim sonuçları” diye söze girecek…Sokağın köpeği, usulca yanaşıp bizi kokluyor. Ardından kafasını uzatıp, “Beni sev!” diyor. Köpek katliamını konuşur oluyoruz.“Ne olacak bu memleketin hali!” demeye fırsat bulamadan gün bitiyor, dağılıyoruz.
***
Gündem mühendisliği, ülkemize veya zamanımıza özgü bir uygulama değil elbette.
Elektrik üreten ilk ticari nükleer santral 1956 yılında İngiltere’de kurulmuş, ilk yapay uydu Sputnik 1957 yılında Sovyetler tarafından fırlatılmıştır. Nükleer, uzay gibi teknolojik konular; bugünün yapay zekâsı gibi, soğuk savaş döneminin iki kutuplu dünyasında, gündemden düşürülmeyen konulardandır.
Konunun o zamanlar radyolarda, televizyonlarda, gazetelerde ne kadar yoğun işlendiğini; 1958’de Nazım Hikmet’in şiirine konu olmasından anlayabiliriz.
“İşler atom reaktörleri işler,
Yapma aylar geçer güneş doğarken
Ve güneş doğarken çöp kamyonları
ölüleri toplar kaldırımlardan
İşsiz ölüleri aç ölüleri.”
Atom reaktörleri dediği, nükleer santraller; yapma aylar ise bildiğimiz uydu.
Biz; o zaman parkta oturmuş arkadaşlarla sohbet ediyor olsaydık, gündemin büyüsüne kapılıp nükleer santral ve uydu güzellemesi yapıyor olurduk.
Nazım Hikmet öyle yapmamış. Yapay gündemle gizlenmek istenen gerçek gündemin üzerindeki örtüyü çekip almış… “Gerçek gündem bu!” demiştir.
Belki bugün yazsa “İşler yapay zekalar işler/Gabar’dan petrol fışkırır güneş doğarken/ Ve güneş doğarken çöp kamyonları…” diye başlardı şiirine. Kim bilir?
Nükleer enerji üzerinden yaratılan algı gerçek olsaydı, biz bugün nükleer kalemle yazı yazıyor, yemeği nükleer ocakta pişiriyor, giysilerimizi nükleer ütüyle ütülüyor olurduk. Otomobillerimizin yakıtı, telefonlarımızın pili nükleer olurdu.
Oysa dünya; 65 sene sonra, nükleer santrallerden vaz geçiyor.
“İşler atom reaktörleri işler
Yapma aylar geçer güneş doğarken
Ve güneş doğarken köylü aile
Erkek, kadın eşek ve karasaban,
Sabana koşulu eşekle kadın
Toprağı sürerler. Toprak bir avuç.”
Bugün köylü ailenin durumu o zamandan da berbattır. Artık eşeği de karasabanı da bir avuç toprağı da yoktur ailenin. Büyük bir şehrin kenar mahallesinde, açlık sınırının altında yaşamaya çalışmaktadır.
“İşler atom reaktörleri işler
Yapma aylar geçer güneş doğarken
Ve güneş doğarken zenci şöförü
Ağaca asarlar yol kıyısında
Gazyağına bulayarak yakarlar,
Sonra kimi kahve içmeye gider,
Kimi saç traşı olur berberde,
Kimi dükkanını açar erkenden,
Kimi genç kızını öper alnında”
Her coğrafyanın, her dönemin kendi zencisi farklı olabilir. Lakin günümüze yansımaları, en az bu satırlar kadar trajiktir.
Bu şiirin isminin “Umut” olması da Nazım’ın ustalığındandır.
Ve şiir şöyle biter:
“İşler atom reaktörleri işler
Yapma aylar geçer güneş doğarken
Ve güneş doğarken hiç umut yok mu?
Umut, umut, umut,
Umut insanda… “
***
(*) Umut, Nazım Hikmet. Kendi
Misafirler için gizlenen link, görmek için
Giriş yap veya üye ol.
Misafirler için gizlenen link, görmek için
Giriş yap veya üye ol.