Habertürk yönetiminin "karne hediyesi et" haberinin yanlışlığını kabul etmesi ve ham kayıtları açıklaması olumlu bir yaklaşımdı.
Fakat haberi muhabir yazar ve hazırlar ama editoryal süreçten geçerek yayımlanır; dolayısıyla yanlışıyla doğrusuyla her haberden editoryal zincirin tüm halkaları sorumludur. "Karne hediyesi et" haberinde tüm günahın muhabire yüklenmesi, onun günah keçisi ilan edilmesi de haksızlık. Editoryal sürecin diğer halkalarındaki hatalar da ortaya konulmalı.
Muhabir Fatmanur Boylu'nun hatasız olduğunu kastetmiyorum, onun yanlışı büyük. Çünkü ham kayıtlardan anladığımıza göre, Boylu, "Mikrofon uzatayım hatıra kalsın. Karne hediyesi herhalde bugün bir et yemeği" diyerek söze giriyor. Anne de "Evet evet aynen" deyince bu kez çocuğa dönerek, "Annem karne hediyesi bana et aldı" dedirtiyor. Hem de iki kez tekrarlatıyor; haberde ise çocuğun sadece bu cümlesine yer veriyor. Önce anneyi, sonra çocuğu yönlendirerek bir kurgu oluşturuyor. Bir gazetecinin asla yapmaması gereken hareketler bunlar. Boylu'nun "habere sıcaklık ve neşe katmak için çocukla konuştuğu" savunması yanlışı örtmeye yetmiyor.
Anne Nihal Güney de hatalı. Haber yayımlanıp tartışmalar başladıktan sonra AHaber muhabirine "(Oğlum) Babam bana tablet hediye alacak" derken çekmedi. Sadece kendisi çocuğuma eğilerek fısıldayarak annem bana karne hediyesi et aldı' dedirtti" diye anlatmış. Ama ham kayıtlar, onun da muhabirin yönlendirmesini onayladığını ve oğluna "Annem karne hediyesi et aldı" dedirtmesine itiraz etmediğini gösteriyor. Belki o sırada önemini anlayamadı, belki de televizyona çıkacak olmak hoşuna gittiği için böyle davrandı ama hatalı.
Muhabir Boylu'nun haberini savunmaya devam etmesi üzerine Habertürk TV Haber Koordinatörü Zülfikar Ali Aydın, "Vicdanımızın sesi ile ham ve gerçek görüntüler. Bakalım ne anlatıyor" diyerek ham görüntüleri paylaştı. Ama haberin montajını muhabir yapmış ve Aydın (ya da ilgili editörler) ham görüntüleri önceden görmemiş olsa da o haberde etik sorunlar ve habercilik açısından eksiklikler vardı. O halde yayımlanmasına izin verilmemeliydi.
Birincisi, küçük bir çocuğun ekonomik ve siyasi bir haberin öznesi haline getirilmesi yanlış. Çünkü o cümleyle çocuğun üzerinden, enflasyon, hayat pahalılığı, et fiyatının yüksekliği, geçim sıkıntısı çarpıcı biçimde anlatılıyor. İkincisi, çocuk öyle söylemiş olsa bile muhabirin anneye ailenin ekonomik durumunu, et tüketimini sorması gerekirdi. O sormamışsa Habertürk editörleri, bu haber önlerine geldiğinde dikkatle izleyip haberin bu eksiğini, çarpıklığını görmeliydi.
Cumhuriyet ve Sözcü gazeteleri, FOX TV ve diğer medya kuruluşları da hatalı. Habertürk'teki gibi onlarda da editoryal zaaf söz konusu. Bir haber, nereden gelirse gelsin hemen doğru kabul edilip olduğu gibi yayımlanmaz; kaynağa atıfta bulunmak da yanlışın sorumluluğunu ortadan kaldırmaz. Habertürk'ün haberini aynen alıp kullanmak yerine önce araştırmaları gerekirdi.
Hele manşet yapıyorsanız, haberle ilgili sorular sormanız, araştırmanız gerekir. Editörler fren mekanizmasını etkin biçimde çalıştırıp, şüpheciliği elden bırakmamalı, haberdeki etik sorunları fark etmeliydi. Haberin kurgu olduğu anlaşıldıktan sonra da "Et haberi yapan gazeteci kovuldu" haberi yayımlamakla yetinmemeli, araştırmalı, özeleştiri yapmalı, özür dilemeliydi.
Başka bir yanlış da iktidar medyasının. "Karne hediyesi et" haberinin kurgu olduğu açığa çıkınca iştahla genellemelere giriştiler. Eleştirel medyadaki tüm haberleri kurgu ilan etmekle kalmayıp et fiyatlarının pahalı olduğu ve gelirleri azalan insanların et tüketiminin düştüğü gerçeğinin de üzerini örtmek için kullandılar. İktidarın propaganda misyonunu yüklenmiş bir medya için böyle yaklaşmaları doğal.
Şimdi biz gazetecilere düşen, yanlışın üzerine yeni yanlışlarla gitmek ve birilerini yargılamak değil, bu yanlışı bir deneyim olarak mesleğimiz adına artı değere dönüştürmek...
Bahçeli yanlış biliyor
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, gazetecileri emir kulu sanıyor galiba. Sinan Ateş'in öldürülmesinden bu yana "Grup toplantısı çıkışında soru alınmayacak" diye talimat veriyor ve gazetecilerin de suspus olmasını bekliyordu.
Amerika'nın Sesi muhabiri Yıldız Yazıcıoğlu, Sinan Ateş'in suikasti nedeniyle MHP'ye yöneltilen suçlamalarla ilgili soru sormaya kalkınca sinirlenmesi de bu yüzden olsa gerek. Yazıcıoğlu sorusunu tamamlamadan gösterdiği "Hadi işine bak hadi" tepkisi mantığa aykırı. Bir gazetecinin işi ne ki? Soru sormak değil mi?
Bahçeli'nin soruyu yanıtlamak yerine azarlamaya kalkması ne kadar yakışıksızsa milletvekillerinin Yazıcıoğlu'nu iteklemesi ve MHP yöneticilerinin açıklamaları da bir o kadar çirkindi. MHP Genel Başkan Yardımcısı İsmail Özdemir'in "ajan provokatör edasıyla hareket eden şahıs" diye niteleyerek hedef göstermesi ve benzer ifadeleri MHP Genel Sekreteri İsmet Büyükataman'ın tekrarlaması ise endişe verici.
Hatırlanırsa MHP yöneticilerinin daha önce hedef aldığı gazeteciler saldırıya uğramıştı. Üstelik bu saldırılar savcıların, polislerin gözleri önünde cereyan ediyor, seyrediyorlar...
Analiz haberciliği değerlidir
Yorum ve haberin, bilgi ile spekülasyonun içiçe geçtiği, haberin öznelleştiği ve habercilik kurallarının yerine getirilmediği yazıları "haberimsi köşe yazıları" olarak tanımlamıştım. Haber içeren köşe yazılarına kategorik olarak itiraz edilemeyeceğini de vurgulamıştım.
Murat Yetkin, önceki hafta yayımlanan bu yazıma eklemede bulundu; "Bir de ara kategori var; haber-analiz. Ben de orada durmaya çalışıyorum. Olguyu verip tahlil etmeye, yorumlamaya, soru sorup yanıtını vermeye çalışıyorsun. Dünyada örneği çok, bizde doğal olarak az."
Yetkin çok haklı. Ben de yazımda ayrı bir kategori olarak belirtmemekle birlikte analizin gazetecilik açısından değerini vurgulamaya çalışmıştım. "Yorum katılmayacak diye uzmanlık ve arşiv bilgisiyle, farklı görüşlerin eklenmesiyle haberin beslenmesini sağlayan analizden de kaçınmamak gerek" demiş ve analiz ve yorumun farklı olduğuna dikkat çekmiştim.
Bizde analiz içeren haberin az olmasının en önemli nedeni sanırım habercilik konusundaki yerleşik kalıplar. Yorumdan kaçınılması doğru ama analiz de yapılmıyor ve haberler; çoğunlukla dedi, açıkladı, belirtti kalıbından kurtulamıyor. Bir nedeni de alanında uzmanlaşmış deneyimli muhabirlerin sayıca azlığı. Ayrıca dijitalleşmeyle birlikte artan hız ve kısa haber tutkusu da analiz haberciliğini etkileyen unsurlar.
Köşe yazılarında analizin azlığının nedeni olarak uzmanlaşma eksikliğini ve öznel yorumun çekiciliğini sayabiliriz. Analiz, uzmanlık ve birikim gerektirir.
Hepimizin analiz içeren haber ve köşe yazılarının artması yönünde çaba harcamamız gazeteciliğin kalitesinin artmasına ve toplumun bilgilendirilmesine önemli katkılarda bulunacaktır. Belki böylece iyiden iyiye yaygınlaşan "O bunu dedi, bu şunu dedi" haberleri azalmış, okur ve izleyiciler de daha doğru biçimde bilgilendirilmiş olur.
Tek cümleyle:
Fakat haberi muhabir yazar ve hazırlar ama editoryal süreçten geçerek yayımlanır; dolayısıyla yanlışıyla doğrusuyla her haberden editoryal zincirin tüm halkaları sorumludur. "Karne hediyesi et" haberinde tüm günahın muhabire yüklenmesi, onun günah keçisi ilan edilmesi de haksızlık. Editoryal sürecin diğer halkalarındaki hatalar da ortaya konulmalı.
Muhabir Fatmanur Boylu'nun hatasız olduğunu kastetmiyorum, onun yanlışı büyük. Çünkü ham kayıtlardan anladığımıza göre, Boylu, "Mikrofon uzatayım hatıra kalsın. Karne hediyesi herhalde bugün bir et yemeği" diyerek söze giriyor. Anne de "Evet evet aynen" deyince bu kez çocuğa dönerek, "Annem karne hediyesi bana et aldı" dedirtiyor. Hem de iki kez tekrarlatıyor; haberde ise çocuğun sadece bu cümlesine yer veriyor. Önce anneyi, sonra çocuğu yönlendirerek bir kurgu oluşturuyor. Bir gazetecinin asla yapmaması gereken hareketler bunlar. Boylu'nun "habere sıcaklık ve neşe katmak için çocukla konuştuğu" savunması yanlışı örtmeye yetmiyor.
Anne Nihal Güney de hatalı. Haber yayımlanıp tartışmalar başladıktan sonra AHaber muhabirine "(Oğlum) Babam bana tablet hediye alacak" derken çekmedi. Sadece kendisi çocuğuma eğilerek fısıldayarak annem bana karne hediyesi et aldı' dedirtti" diye anlatmış. Ama ham kayıtlar, onun da muhabirin yönlendirmesini onayladığını ve oğluna "Annem karne hediyesi et aldı" dedirtmesine itiraz etmediğini gösteriyor. Belki o sırada önemini anlayamadı, belki de televizyona çıkacak olmak hoşuna gittiği için böyle davrandı ama hatalı.
Muhabir Boylu'nun haberini savunmaya devam etmesi üzerine Habertürk TV Haber Koordinatörü Zülfikar Ali Aydın, "Vicdanımızın sesi ile ham ve gerçek görüntüler. Bakalım ne anlatıyor" diyerek ham görüntüleri paylaştı. Ama haberin montajını muhabir yapmış ve Aydın (ya da ilgili editörler) ham görüntüleri önceden görmemiş olsa da o haberde etik sorunlar ve habercilik açısından eksiklikler vardı. O halde yayımlanmasına izin verilmemeliydi.
Birincisi, küçük bir çocuğun ekonomik ve siyasi bir haberin öznesi haline getirilmesi yanlış. Çünkü o cümleyle çocuğun üzerinden, enflasyon, hayat pahalılığı, et fiyatının yüksekliği, geçim sıkıntısı çarpıcı biçimde anlatılıyor. İkincisi, çocuk öyle söylemiş olsa bile muhabirin anneye ailenin ekonomik durumunu, et tüketimini sorması gerekirdi. O sormamışsa Habertürk editörleri, bu haber önlerine geldiğinde dikkatle izleyip haberin bu eksiğini, çarpıklığını görmeliydi.
Cumhuriyet ve Sözcü gazeteleri, FOX TV ve diğer medya kuruluşları da hatalı. Habertürk'teki gibi onlarda da editoryal zaaf söz konusu. Bir haber, nereden gelirse gelsin hemen doğru kabul edilip olduğu gibi yayımlanmaz; kaynağa atıfta bulunmak da yanlışın sorumluluğunu ortadan kaldırmaz. Habertürk'ün haberini aynen alıp kullanmak yerine önce araştırmaları gerekirdi.
Hele manşet yapıyorsanız, haberle ilgili sorular sormanız, araştırmanız gerekir. Editörler fren mekanizmasını etkin biçimde çalıştırıp, şüpheciliği elden bırakmamalı, haberdeki etik sorunları fark etmeliydi. Haberin kurgu olduğu anlaşıldıktan sonra da "Et haberi yapan gazeteci kovuldu" haberi yayımlamakla yetinmemeli, araştırmalı, özeleştiri yapmalı, özür dilemeliydi.
Başka bir yanlış da iktidar medyasının. "Karne hediyesi et" haberinin kurgu olduğu açığa çıkınca iştahla genellemelere giriştiler. Eleştirel medyadaki tüm haberleri kurgu ilan etmekle kalmayıp et fiyatlarının pahalı olduğu ve gelirleri azalan insanların et tüketiminin düştüğü gerçeğinin de üzerini örtmek için kullandılar. İktidarın propaganda misyonunu yüklenmiş bir medya için böyle yaklaşmaları doğal.
Şimdi biz gazetecilere düşen, yanlışın üzerine yeni yanlışlarla gitmek ve birilerini yargılamak değil, bu yanlışı bir deneyim olarak mesleğimiz adına artı değere dönüştürmek...
Bahçeli yanlış biliyor
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, gazetecileri emir kulu sanıyor galiba. Sinan Ateş'in öldürülmesinden bu yana "Grup toplantısı çıkışında soru alınmayacak" diye talimat veriyor ve gazetecilerin de suspus olmasını bekliyordu.
Amerika'nın Sesi muhabiri Yıldız Yazıcıoğlu, Sinan Ateş'in suikasti nedeniyle MHP'ye yöneltilen suçlamalarla ilgili soru sormaya kalkınca sinirlenmesi de bu yüzden olsa gerek. Yazıcıoğlu sorusunu tamamlamadan gösterdiği "Hadi işine bak hadi" tepkisi mantığa aykırı. Bir gazetecinin işi ne ki? Soru sormak değil mi?
Bahçeli'nin soruyu yanıtlamak yerine azarlamaya kalkması ne kadar yakışıksızsa milletvekillerinin Yazıcıoğlu'nu iteklemesi ve MHP yöneticilerinin açıklamaları da bir o kadar çirkindi. MHP Genel Başkan Yardımcısı İsmail Özdemir'in "ajan provokatör edasıyla hareket eden şahıs" diye niteleyerek hedef göstermesi ve benzer ifadeleri MHP Genel Sekreteri İsmet Büyükataman'ın tekrarlaması ise endişe verici.
Hatırlanırsa MHP yöneticilerinin daha önce hedef aldığı gazeteciler saldırıya uğramıştı. Üstelik bu saldırılar savcıların, polislerin gözleri önünde cereyan ediyor, seyrediyorlar...
Analiz haberciliği değerlidir
Yorum ve haberin, bilgi ile spekülasyonun içiçe geçtiği, haberin öznelleştiği ve habercilik kurallarının yerine getirilmediği yazıları "haberimsi köşe yazıları" olarak tanımlamıştım. Haber içeren köşe yazılarına kategorik olarak itiraz edilemeyeceğini de vurgulamıştım.
Murat Yetkin, önceki hafta yayımlanan bu yazıma eklemede bulundu; "Bir de ara kategori var; haber-analiz. Ben de orada durmaya çalışıyorum. Olguyu verip tahlil etmeye, yorumlamaya, soru sorup yanıtını vermeye çalışıyorsun. Dünyada örneği çok, bizde doğal olarak az."
Yetkin çok haklı. Ben de yazımda ayrı bir kategori olarak belirtmemekle birlikte analizin gazetecilik açısından değerini vurgulamaya çalışmıştım. "Yorum katılmayacak diye uzmanlık ve arşiv bilgisiyle, farklı görüşlerin eklenmesiyle haberin beslenmesini sağlayan analizden de kaçınmamak gerek" demiş ve analiz ve yorumun farklı olduğuna dikkat çekmiştim.
Bizde analiz içeren haberin az olmasının en önemli nedeni sanırım habercilik konusundaki yerleşik kalıplar. Yorumdan kaçınılması doğru ama analiz de yapılmıyor ve haberler; çoğunlukla dedi, açıkladı, belirtti kalıbından kurtulamıyor. Bir nedeni de alanında uzmanlaşmış deneyimli muhabirlerin sayıca azlığı. Ayrıca dijitalleşmeyle birlikte artan hız ve kısa haber tutkusu da analiz haberciliğini etkileyen unsurlar.
Köşe yazılarında analizin azlığının nedeni olarak uzmanlaşma eksikliğini ve öznel yorumun çekiciliğini sayabiliriz. Analiz, uzmanlık ve birikim gerektirir.
Hepimizin analiz içeren haber ve köşe yazılarının artması yönünde çaba harcamamız gazeteciliğin kalitesinin artmasına ve toplumun bilgilendirilmesine önemli katkılarda bulunacaktır. Belki böylece iyiden iyiye yaygınlaşan "O bunu dedi, bu şunu dedi" haberleri azalmış, okur ve izleyiciler de daha doğru biçimde bilgilendirilmiş olur.
Tek cümleyle:
- Gazetecilik meslek örgütü Çağdaş Gazeteciler Derneği'nin Eskişehir Şubesi, Uğur Mumcu adına düzenlenen gecede "basın" dışında siyaset, hukuk, sanat, spor, "yaşam boyu başarı" gibi dalları da katarak tam 32 kişiyi kriteri ve gerekçesi belli olmayan şekilde ödüllendirdi.
- Sabah, TBMM Anayasa Komisyonu'nda "uzman" gibi dinlenen Prof. Dr. Zeki Bayraktar'ın "LGBT salgına dönüşüyor" sözlerini içeren haberde bu kişinin "ürolog" olduğunu yazmadı.
- Her gazetede özel haber gibi sunulan "PKK/YPG, Suriye'ye ait petrolü pazarlıyor" haberini Aydınlık, "istihbarat kaynakları", Sabah ve Yeni Şafak "uzmanlar", Milliyet ve Türkiye ise "güvenlik kaynakları"ından edinilen bilgiye dayandırdı.
- Levent Gültekin, Halk TV'deki programda "CHP'li bir yetkili"nin kendisine "Kemal Beyi aday yapıyoruz, muhtemelen Türkiye'yi kurtaramayacağız ama partiyi kurtaracağız" dediğini söyleyerek, ismini gizlediği kişinin fikrini aktarmasına aracılık etmesi etik açıdan sorunlu.
- Yeni Akit'in, "Deyyuslar Kur'an yaktı fondaşlar sessiz kaldı" manşetiyle hakaret ettiği ve sessiz kalmakla suçladığı Yeni Asya, Yeni Mesaj ve Karar gazeteleri o gün İsveç'te Kuran yakılmasına yönelik tepkileri manşetten yayımlamıştı.
- Türkiye gazetesinde Akif Bülbül, genel seçimlerin 14 Mayıs'ta olacağını 22 Haziran 2022'de önce kendi gazetesinin duyurduğunu yazdı ama bu tarihi içeren haber Hürriyet'te de aynı gün "Seçimlerde 14 Mayıs planı" başlığıyla yayımlanmıştı.
- The Economist dergisinin seçimlerle ilgili analizini 21 Ocak'ta "Sandık göründü operasyonel yayınlar arttı" başlığıyla haber yapan Yeni Şafak, üç gün önce de derginin Erdoğan'ın övüldüğü haberini "NATO Türkiyesiz yapamaz" diyerek göklere çıkarmıştı.
- Akşam, "Bu nasıl yüzde 65" başlıklı haberinde fahiş zam yapmakla suçladığı İstanbul Beylikdüzü ve Bahçeşehir'deki özel okulların adlarını gizledi.
- Konya Büyükşehir Belediyesi, ulaşımla ilgili yeni projesini tanıtmak için Akşam, Hürriyet, Milliyet, Posta, Sabah, Yeni Şafak'ta tam sayfa haber görünümlü reklam yayımlattı.
- Diyarbakır'ın kayyum belediye başkanının, faaliyetleriyle ilgili tam sayfa örtülü reklamı Yeni Akit'te de "Bu bir reklamdır" uyarısı konulmadan yayımlandı.
- Diken sitesinin "Tayyip abinin ayakkabısını elimizle yalamamız lazım' ifadesinin sırrı çözüldü" haberinde çözülen "sır" yoktu; sadece AKP Ordu Milletvekili Şenel Yediyıldız kendisini savunuyordu.
- Yeni Şafak'ın, "Paludan Hristiyanları temsil etmiyor" başlığında ve haberinde "Hıristiyan" yerine "Hristiyan" yazılması yanlıştı.
- İlaç devi Pfizer'ın yöneticisi Jordon Walker'ın, gizli çekilmiş bir videodaki "Yeni aşılar için Kovid-19'a neden olan Sars-Cov-2 virüsünü mutasyona uğratmaya çalıştıkları" sözlerini Takvim, "Şok itiraf: Corona'yı biz yaydık" diye tahrif ederek yayımladı.
- Sabah, İyi Parti Milletvekili Aytun Çıray'ın "Aday açıklandığında bir krizin yaşanmayacağını kimse garanti edemez" sözlerini "Altılı masada kriz bitmez" diye başlığa taşıdı.