Vay Canına
Forum Üyesi
Minarelerde Kandil Yakılmaya Başlanması ( 9 Şubat 1588)
İçinde fitil ve sıvı bir yağ bulunan kaptan oluşmuş aydınlatma aracına kandil denilmektedir. İlkçağlardan itibaren toprak ve camdan yapılmış kandillerle muhtelif mekânlar aydınlatılmıştır. Kandilde fitili tutmak için yağda yüzen şamandıra isimli telli mantar mekanizma yağın azalmasıyla alçalır yağ bitince de alttaki suya dokunurdu. Şamandıranın suya değmesiyle fitil ıslanır ve ışık sönerdi; böylece kandilin sıcaklık sebebiyle çatlaması engellenirdi.
Mısırlılar Fenikeliler ve İbraniler zamanında kandiller elde taşınır bir hâle getirilmiştir. Mabetlerde gece gündüz kandil yakılmasını diğer milletlere Yahudiler öğretmiştir. Mübarek zamanlarda cami ve mescitlerin kandillerle süslenmesi de eski âdetlerdendir. Hicret’in üçüncü asrında; ramazan ayında ve Hac mevsiminde Mescid-i Haram’ın 455 kandilinin tamamı yakılırdı. Kandiller direkler arasındaki iplere asılmaktaydı. Osmanlılar bundan etkilenerek minareler arasına mahyalar asmışlardır. Mahyacılık Anadolu’ya mahsus sanatlardandır. Minare kelimesinin “nur” kelimesiyle irtibatı dikkate alındığında minareler hem ezanın halka duyurulması hem de mübarek gecelerde kandil yakılması için bina edilmiş olmalıdır.
Minarelerde kandil yakılması âdetinin ne zaman başladığı tam bilinmemektedir. Sultan 2. Selim döneminde mübarek gecelerde minarelerde kandil yakıldığına dâir rivayetler vardır. Sultan 3. Murad zamanında Şubat 1588’de Berat Regaib ve Mevlid gecelerinde kandiller yakılması için ferman çıkarılmıştır. Belki de bu tarihten sonra mübarek geceler Berat Kandili Regaib Kandili Mevlid Kandili şeklinde tesmiye olunmuştur. Sultanahmet Camiî minarelerinde altı yüz civarında kandil vardı. Akşam ezanıyla birlikte bunları yakmaya başlayan kandilciler bu işlemi ancak yatsıya yakın bitirebiliyorlardı. Sultanahmet Camiî’nin minareleri arasına ilk mahyayı geren Fatih Camiî müezzini Hattat Hafız Kefeli Ahmet Efendi’dir. Mahya sultan tarafından ziyadesiyle beğenildiğinden bunun için bir de vakıf kurulmuştur. Mahyacılık bundan sonra bir sanat hâlini almış mukaddes gecelerde selâtin camilerinde mahya gerilmesine dâir birçok emir ve ferman yayımlanmıştır. Sonraki dönemlerde bu gelenek birçok Anadolu ve Rumeli şehrine yayılmıştır
İçinde fitil ve sıvı bir yağ bulunan kaptan oluşmuş aydınlatma aracına kandil denilmektedir. İlkçağlardan itibaren toprak ve camdan yapılmış kandillerle muhtelif mekânlar aydınlatılmıştır. Kandilde fitili tutmak için yağda yüzen şamandıra isimli telli mantar mekanizma yağın azalmasıyla alçalır yağ bitince de alttaki suya dokunurdu. Şamandıranın suya değmesiyle fitil ıslanır ve ışık sönerdi; böylece kandilin sıcaklık sebebiyle çatlaması engellenirdi.
Mısırlılar Fenikeliler ve İbraniler zamanında kandiller elde taşınır bir hâle getirilmiştir. Mabetlerde gece gündüz kandil yakılmasını diğer milletlere Yahudiler öğretmiştir. Mübarek zamanlarda cami ve mescitlerin kandillerle süslenmesi de eski âdetlerdendir. Hicret’in üçüncü asrında; ramazan ayında ve Hac mevsiminde Mescid-i Haram’ın 455 kandilinin tamamı yakılırdı. Kandiller direkler arasındaki iplere asılmaktaydı. Osmanlılar bundan etkilenerek minareler arasına mahyalar asmışlardır. Mahyacılık Anadolu’ya mahsus sanatlardandır. Minare kelimesinin “nur” kelimesiyle irtibatı dikkate alındığında minareler hem ezanın halka duyurulması hem de mübarek gecelerde kandil yakılması için bina edilmiş olmalıdır.
Minarelerde kandil yakılması âdetinin ne zaman başladığı tam bilinmemektedir. Sultan 2. Selim döneminde mübarek gecelerde minarelerde kandil yakıldığına dâir rivayetler vardır. Sultan 3. Murad zamanında Şubat 1588’de Berat Regaib ve Mevlid gecelerinde kandiller yakılması için ferman çıkarılmıştır. Belki de bu tarihten sonra mübarek geceler Berat Kandili Regaib Kandili Mevlid Kandili şeklinde tesmiye olunmuştur. Sultanahmet Camiî minarelerinde altı yüz civarında kandil vardı. Akşam ezanıyla birlikte bunları yakmaya başlayan kandilciler bu işlemi ancak yatsıya yakın bitirebiliyorlardı. Sultanahmet Camiî’nin minareleri arasına ilk mahyayı geren Fatih Camiî müezzini Hattat Hafız Kefeli Ahmet Efendi’dir. Mahya sultan tarafından ziyadesiyle beğenildiğinden bunun için bir de vakıf kurulmuştur. Mahyacılık bundan sonra bir sanat hâlini almış mukaddes gecelerde selâtin camilerinde mahya gerilmesine dâir birçok emir ve ferman yayımlanmıştır. Sonraki dönemlerde bu gelenek birçok Anadolu ve Rumeli şehrine yayılmıştır