Matilda
ve sen
kabuğuna düşman
aslını inkâr
iflah olmaz bir yarasın
bir sevgi düşün ki matilda
iyileştikçe yaralayan
aklaştıkça karalayan
bir bedende çürüyen iki can
sordum yaradana gecelerce
uyuştu dilim ayetlerce
temize çekmek için seni
bölündüm yokluğuna hece hece
içtim dört kutsal kitabı kana kana
rastlamadım hiçbirinde
kutsananın küfre dönüştüğü
küfrün kutsandığı
hiçbir tümceye
çevirdim takvim yapraklarını
tersine doğru
durduğum her durakta
bir çeşme damıttı acıyı içime
hangi kapıyı araladıysam hüzün
hangi pencereden baktıysam acı
dedim ki kendi kendime
''üzülme'' demek ki buymuş
senin kısmetin de
yeni bileylenmiş bir bıçak düşün ki
durmadan dönüyor
kadim bir yaranın içinde
ve binlerce deve dikeni
ağzımın içinde
susuyorum öylece
mevsim hazan
dışım ayaz
içim çöl yangını
ve saklımda hatıralar
siyah-beyaz
ellerimi ovuşturuyorum
iki yabancı gibi ellerim
bir uçurum düşün ki
korkunç ve derin
gözlerim desen
hani o sana bakınca
yakamozları kıskandıran gözlerim
günlerdir asılı bir boşlukta matilda
dil yarası diyordu annem
derme çatma çocukluğumda
hatırladığım kadarıyla
dil yarası öldürmez adamı
ki öldürse daha iyi ya
yaralı bırakır bir ömür
yalnız dolaştırır
kalabalıkların arasında
bir ömür anlatıp dursam seni
şairlerden şiirler
ressamlardan tablolar da çalsam
yine seni anlatamam ya
hani diyorum ki anlatmaya çalışsam
en iyi ihtimal
ben bir deli olurum
sen tanrının avuçlarımdaki kalbi
şah damarıma değen soluğun
hâlâ sıcak
sıcak,yumuşak ve kadifemsi
ve ölene dek öyle kalacak
kadifemsi ve sıcak
sesim boğazı kesilmiş
bir ceylanın sesi
boğuk,hırıltılı ve korkunç
seslensem bir kuyuya
dirilir Yusuf
can verir Züleyha matilda
uyku desen
kaf dağının ardında
hemhâlim kafesteki kuşlarla
kafes dediysem göğüs kafesim
boğuyor beni intihar kuşları
sigaramdan nefes aldıkça
''susmak diyorum susmak
tükenmek değil de nedir
bunca konuşan nesnenin dünyasında''
ne denli bir sürgünse payımıza düşen
hayra alamet değil
biliyorum bu sürgün
yürüyorum kara bulutlar arasında
örttüm üstünü kalbimin
ayrılığın kalın örtüsüyle
ben sana hasret
kendime gurbet
ve bu hasret sonsuz bir nehir gibi
akıp gidecek içimin kurak topraklarında
vuslat türküleri söyleyerek
ve şunu unutma matilda
bir sığınak bulalım desek
gidecek yerimiz yok
kendi cehennemimizden başka...
ve sen
kabuğuna düşman
aslını inkâr
iflah olmaz bir yarasın
bir sevgi düşün ki matilda
iyileştikçe yaralayan
aklaştıkça karalayan
bir bedende çürüyen iki can
sordum yaradana gecelerce
uyuştu dilim ayetlerce
temize çekmek için seni
bölündüm yokluğuna hece hece
içtim dört kutsal kitabı kana kana
rastlamadım hiçbirinde
kutsananın küfre dönüştüğü
küfrün kutsandığı
hiçbir tümceye
çevirdim takvim yapraklarını
tersine doğru
durduğum her durakta
bir çeşme damıttı acıyı içime
hangi kapıyı araladıysam hüzün
hangi pencereden baktıysam acı
dedim ki kendi kendime
''üzülme'' demek ki buymuş
senin kısmetin de
yeni bileylenmiş bir bıçak düşün ki
durmadan dönüyor
kadim bir yaranın içinde
ve binlerce deve dikeni
ağzımın içinde
susuyorum öylece
mevsim hazan
dışım ayaz
içim çöl yangını
ve saklımda hatıralar
siyah-beyaz
ellerimi ovuşturuyorum
iki yabancı gibi ellerim
bir uçurum düşün ki
korkunç ve derin
gözlerim desen
hani o sana bakınca
yakamozları kıskandıran gözlerim
günlerdir asılı bir boşlukta matilda
dil yarası diyordu annem
derme çatma çocukluğumda
hatırladığım kadarıyla
dil yarası öldürmez adamı
ki öldürse daha iyi ya
yaralı bırakır bir ömür
yalnız dolaştırır
kalabalıkların arasında
bir ömür anlatıp dursam seni
şairlerden şiirler
ressamlardan tablolar da çalsam
yine seni anlatamam ya
hani diyorum ki anlatmaya çalışsam
en iyi ihtimal
ben bir deli olurum
sen tanrının avuçlarımdaki kalbi
şah damarıma değen soluğun
hâlâ sıcak
sıcak,yumuşak ve kadifemsi
ve ölene dek öyle kalacak
kadifemsi ve sıcak
sesim boğazı kesilmiş
bir ceylanın sesi
boğuk,hırıltılı ve korkunç
seslensem bir kuyuya
dirilir Yusuf
can verir Züleyha matilda
uyku desen
kaf dağının ardında
hemhâlim kafesteki kuşlarla
kafes dediysem göğüs kafesim
boğuyor beni intihar kuşları
sigaramdan nefes aldıkça
''susmak diyorum susmak
tükenmek değil de nedir
bunca konuşan nesnenin dünyasında''
ne denli bir sürgünse payımıza düşen
hayra alamet değil
biliyorum bu sürgün
yürüyorum kara bulutlar arasında
örttüm üstünü kalbimin
ayrılığın kalın örtüsüyle
ben sana hasret
kendime gurbet
ve bu hasret sonsuz bir nehir gibi
akıp gidecek içimin kurak topraklarında
vuslat türküleri söyleyerek
ve şunu unutma matilda
bir sığınak bulalım desek
gidecek yerimiz yok
kendi cehennemimizden başka...
Alıntı ( Necat Uslu )