Bugünün Türkiye'si matematiğe olan inancımı bile sorgulamama neden oluyor artık. Sayın İçişleri Bakanının, Kemal Kılıçdaroğlu'na cevap vermek adına kurduğu, "Her hafta ortalama 5000 (yazıyla beş bin) uyuşturucu satıcısını ve imalat yapanı göz altına alıyoruz" cümlesini iki gündür düşünüyorum ama işin içinden kendimi ikna edecek bir açıklama ile çıkamıyorum ne yazık ki.
İşin matematik bölümünde tıkanıyorum zaten ama Türkçe anlatım açısından da anlamadığım yerler var. Önce matematikten başlayayım. Her hafta ortalama 5000 kişi yılda ortalama 260bin kişiye tekabül ediyor. Bu başarılı çalışmalar 3 yıldır devam etse sayı yine ortalama olarak 800bine yaklaşmış demektir. Bu durumda sokaktaki her yüz kişiden biri uyuşturucu satıcısı ya da imalatçısı. Sayın Bakanın 6 senedir bu görevi yürüttüğünü ve başarılı operasyonları da düşünülünce bu sayının daha da fazla olması mümkün görünüyor. Mart ayında güncellenen rakamlara göre Türkiye'de cezaevinde yatanların toplam sayısı ise 314.502.
Sayın Bakan yanıltılmamışsa ve verdiği rakamlar doğruysa yukarıda da söylediğim gibi sokağa çıktığınızda rastladığınız her 100 kişiden en az birisi uyuşturucu satıcısı ya da üreticisi. Bu sayı bu kadar çok olunca haliyle insan bu şahıslar bu malları kimlere satıyor diye düşünüyor. Yani bunların böyle riskli bir işi yapabilmeleri için oldukça ciddi para kazanmaları gerekiyor sanırım, o zaman alıcıların sayısını düşünmek bile istemiyor insan.
Yani bu rakamlar doğruysa sayın Kılıçdaroğlu'nun iddiaları konusunda biraz daha sakin kafayla düşünmek gerekiyor gibi. Neticede bilgiyi veren İçişleri Bakanı.
Ama işte burada da devreye Türkçe giriyor. "göz altı" ve "uyuşturucu satıcısı ve üreticisi" ifadeleri aynı cümle içinde kullanılınca durum daha da garip oluyor. Eğer bir kişi uyuşturucu satıcısı ya da üreticisi ise o kişinin göz altı hali kısa bir süre içindi hükümlü haline dönüşür. Çünkü bahsi geçen cümlede suç sabit. Yani cümlede şüpheli ifadesi yer almıyor.
Bu durumda göz altına alınan kişilerin yasal göz altı sürelerinin ardından mahkemece tutuklandıkları sonucuna ulaşmamız gerekiyor. O zaman da Sayın Bakanın cümlesindeki göz altı ifadesinin anlamı oldukça genişliyor. Ya da bahsi geçen kişilerin suçu sabit değil ve göz altı süreleri dolduktan sonra serbest kalıyorlar ki o zaman da cümlede şüpheli ifadesinin geçmemesinin anlamı güçlendirmeye yönelik olduğu gibi bir sonuç çıkıyor.
Matematik ve Türkçeyi birleştirdiğimizde bir yerlere varıyoruz ama sanki. Bahsi geçen göz altıların muhatapları şüpheliler, Sayın Bakan ya sehven, ya da yukarıda belirttiğim gibi anlamı güçlendirmek açısından böyle bir ifade kullanmış. Yani haftada 5000 şüpheli göz altına alınıyor ama bunların bir kısmı suçları sabit görülmediğinden yasal göz altı süreleri içinde salıveriliyor. Bir kısmı da denetimli serbestlikle dışarıda kalıyor.
Yavaş yavaş ikna oluyorum ha gayret. Her durumda konuyla ilişkili haftalık 5000 şüpheli rakamı korkutucu. Bunların bir kısmının müdavim olduklarını da düşünebiliriz tabi. O zaman sayı biraz daha anlam kazanabilir ama bu sefer de dönem, dönem şüpheli olarak göz altına alınıp serbest kalan insanların varlığı sorunu ortaya çıkar. Bu insanlar olağan şüpheli olarak mı arada bir göz altına alınıyorlar yoksa gerçekten suçlular ama çok iyiler ve suçları ispat mı edilemiyor şeklinde sorular gündeme gelir. Bu durumda da benim ikna olma sürecim yeniden kesintiye uğrar.
Ben bu işin içinden çıkamayacağım orası muhakkak. Ama yazdıklarımdan herhangi bir şekilde anlamlı bir sonuca varan olursa benimle de paylaşmalarını rica ederim.
İşin son bir boyutuna da bir iki cümle ile değinmeden geçmek istemiyorum. Kılıçdaroğlu ve Soylu'nun artarda açıklamalarının ardından hükümete yakın bazı medya organlarından haberin veriliş şekli konusunda bir iki cümle. Google ye sorun siz de göreceksiniz. Bazı basın kuruluşları haberi şöyle veriyor, "Kılıçdaroğlu'nun iftirasına Soylu'dan cevap". Gazeteci denen varlık her kimden yana olursa olsun, Kılıçdaroğlu'nun sözlerini iddia diye nitelendirir. Zaten ortada konuyu üzerlerine alınarak Sayın KIlıçdaroğlu'na dava açan devlet kurumları var. O davalar sonuçlansın hele ondan sonra rahat rahat yazarsınız iftira diye bu ne acele!
İşin matematik bölümünde tıkanıyorum zaten ama Türkçe anlatım açısından da anlamadığım yerler var. Önce matematikten başlayayım. Her hafta ortalama 5000 kişi yılda ortalama 260bin kişiye tekabül ediyor. Bu başarılı çalışmalar 3 yıldır devam etse sayı yine ortalama olarak 800bine yaklaşmış demektir. Bu durumda sokaktaki her yüz kişiden biri uyuşturucu satıcısı ya da imalatçısı. Sayın Bakanın 6 senedir bu görevi yürüttüğünü ve başarılı operasyonları da düşünülünce bu sayının daha da fazla olması mümkün görünüyor. Mart ayında güncellenen rakamlara göre Türkiye'de cezaevinde yatanların toplam sayısı ise 314.502.
Sayın Bakan yanıltılmamışsa ve verdiği rakamlar doğruysa yukarıda da söylediğim gibi sokağa çıktığınızda rastladığınız her 100 kişiden en az birisi uyuşturucu satıcısı ya da üreticisi. Bu sayı bu kadar çok olunca haliyle insan bu şahıslar bu malları kimlere satıyor diye düşünüyor. Yani bunların böyle riskli bir işi yapabilmeleri için oldukça ciddi para kazanmaları gerekiyor sanırım, o zaman alıcıların sayısını düşünmek bile istemiyor insan.
Yani bu rakamlar doğruysa sayın Kılıçdaroğlu'nun iddiaları konusunda biraz daha sakin kafayla düşünmek gerekiyor gibi. Neticede bilgiyi veren İçişleri Bakanı.
Ama işte burada da devreye Türkçe giriyor. "göz altı" ve "uyuşturucu satıcısı ve üreticisi" ifadeleri aynı cümle içinde kullanılınca durum daha da garip oluyor. Eğer bir kişi uyuşturucu satıcısı ya da üreticisi ise o kişinin göz altı hali kısa bir süre içindi hükümlü haline dönüşür. Çünkü bahsi geçen cümlede suç sabit. Yani cümlede şüpheli ifadesi yer almıyor.
Bu durumda göz altına alınan kişilerin yasal göz altı sürelerinin ardından mahkemece tutuklandıkları sonucuna ulaşmamız gerekiyor. O zaman da Sayın Bakanın cümlesindeki göz altı ifadesinin anlamı oldukça genişliyor. Ya da bahsi geçen kişilerin suçu sabit değil ve göz altı süreleri dolduktan sonra serbest kalıyorlar ki o zaman da cümlede şüpheli ifadesinin geçmemesinin anlamı güçlendirmeye yönelik olduğu gibi bir sonuç çıkıyor.
Matematik ve Türkçeyi birleştirdiğimizde bir yerlere varıyoruz ama sanki. Bahsi geçen göz altıların muhatapları şüpheliler, Sayın Bakan ya sehven, ya da yukarıda belirttiğim gibi anlamı güçlendirmek açısından böyle bir ifade kullanmış. Yani haftada 5000 şüpheli göz altına alınıyor ama bunların bir kısmı suçları sabit görülmediğinden yasal göz altı süreleri içinde salıveriliyor. Bir kısmı da denetimli serbestlikle dışarıda kalıyor.
Yavaş yavaş ikna oluyorum ha gayret. Her durumda konuyla ilişkili haftalık 5000 şüpheli rakamı korkutucu. Bunların bir kısmının müdavim olduklarını da düşünebiliriz tabi. O zaman sayı biraz daha anlam kazanabilir ama bu sefer de dönem, dönem şüpheli olarak göz altına alınıp serbest kalan insanların varlığı sorunu ortaya çıkar. Bu insanlar olağan şüpheli olarak mı arada bir göz altına alınıyorlar yoksa gerçekten suçlular ama çok iyiler ve suçları ispat mı edilemiyor şeklinde sorular gündeme gelir. Bu durumda da benim ikna olma sürecim yeniden kesintiye uğrar.
Ben bu işin içinden çıkamayacağım orası muhakkak. Ama yazdıklarımdan herhangi bir şekilde anlamlı bir sonuca varan olursa benimle de paylaşmalarını rica ederim.
İşin son bir boyutuna da bir iki cümle ile değinmeden geçmek istemiyorum. Kılıçdaroğlu ve Soylu'nun artarda açıklamalarının ardından hükümete yakın bazı medya organlarından haberin veriliş şekli konusunda bir iki cümle. Google ye sorun siz de göreceksiniz. Bazı basın kuruluşları haberi şöyle veriyor, "Kılıçdaroğlu'nun iftirasına Soylu'dan cevap". Gazeteci denen varlık her kimden yana olursa olsun, Kılıçdaroğlu'nun sözlerini iddia diye nitelendirir. Zaten ortada konuyu üzerlerine alınarak Sayın KIlıçdaroğlu'na dava açan devlet kurumları var. O davalar sonuçlansın hele ondan sonra rahat rahat yazarsınız iftira diye bu ne acele!