Geçen yıl bir makale okumuştum; başlığı da şöyle idi:"The Cost of Not Branding" markalaşmamanın maliyeti. Aradan bir süre geçti, marka konusundaki yeni gelişmeleri ve araştırmaları okudukça söz konusu makalenin vermek istediği mesajın içeriği iyice kafamda belirlendi, açığa kavuştu.
Konuya şöyle bakalım; Avrupa ekonomik durgunluğa girdi, giriyor, bunun bir anlamı da ülkemizin en büyük müşterisi olan Avrupa pazarlarının bizim ihraç ürünlerimiz için de daha az talepte bulunması anlamına gelir. Durgunluk içindeki piyasalarda gerek tüketici, gerekse işyerlerinin hem tüketim mallarına, hem de ara ürünlere ve ham maddelere olan talepleri de küçülmek durumundadır. Bu işe ülke olarak bu ülkelere mal, ara mal, hammadde satan bizi olumsuz etkileyecektir. Bunun bize yansıması ise ihracatımızın azalması demektir. Aslında ekonomimize her ay en az 10 milyar dolarlık bir ek kaynağa ihtiyacımız vardır en azından.
İç piyasaya yönelecek olursak işyerleri ve üretici firmaların reklam bütçelerini daha dikkatli bir taktik kullanarak harcamak isterler. Buna basit bir açıdan bakmak istersek ortaya şu formül çıkar:
Bu yılın bütçesi=+internet reklamları+sosyal medya harcamaları+ürünümüz için ilgi uyandıracak internet tanıtım kampanyası-Marka yatırımı.
Para durumu zorlaştıkça harcamalar daha kısa sürede daha elle tutulur, daha az maliyetle yürütülecek kampanyalara yönelir insanlar. Reklam harcamalarından tasarruf yapmak isterken belki de farkında olmadan bindikleri dalı keserler. Yani marka değerini artıracak planları uzun vadelidir diye veyahut bunlar lükstür diye ikinci plana iterler.
Yalnız unuttukları nokta, durgunluktan sadece kendileri etkilenmeyecek, müşteriler veya potansiyel müşteriler de olumsuz etkileneceklerdir. Yani kısa sürede uygulanan satış artırma taktikleri, internette kullanılan tanıtıcı bağlantılar, sosyal medyada ürüne yöneltilmeye çalışılan harcamaların etkisi de müşterilerin veya alıcıların içinde bulundukları mali bunalım ve kısıntılar nedeniyle uzun sürmeyecektir. Promosyon süresi bitince satışlar da düşecektir.
Oysa markaya yatırım yaparak güvenilir olma, itibarlı şirket olma, sözüne güvenilir isim yaratmak, sosyal sorumlukları olan, toplumsal sorunlara duyarlı, çalışanlarının mutlu olduğu, çevreye dost bir marka imajı ve unun yarattığı iyi niyet, güven ve itibar, bunalım dönemlerinde belirli bir satış dengesi kurabilir. Çünkü insanlar markası olmayan ürünlerin fiyatları ne olursa olsun, bilinmeyen ürünler yerine bilinen bir markaya yönelmenin uzun vadede daha akılcı olduğunu anlayacaktır. İşte bu aşamada markaya yatırım, uzun vadeli bile olsa, şirket itibarı ile birleştirilebildiği takdirde şirketin tüm ürünleri için de aynı itibar ve güvenilir olma niteliğini sürdürebilecek bir olgu yaratacaktır. O halde itibarı olan bir marka yaratmaya harcanan para uzun vadede yaratığı olumlu algılama ile şirketin bunalım ve ekonomik çöküntü zamanlarında yardımına gelecek önemli bir varlıktır..
Konuya şöyle bakalım; Avrupa ekonomik durgunluğa girdi, giriyor, bunun bir anlamı da ülkemizin en büyük müşterisi olan Avrupa pazarlarının bizim ihraç ürünlerimiz için de daha az talepte bulunması anlamına gelir. Durgunluk içindeki piyasalarda gerek tüketici, gerekse işyerlerinin hem tüketim mallarına, hem de ara ürünlere ve ham maddelere olan talepleri de küçülmek durumundadır. Bu işe ülke olarak bu ülkelere mal, ara mal, hammadde satan bizi olumsuz etkileyecektir. Bunun bize yansıması ise ihracatımızın azalması demektir. Aslında ekonomimize her ay en az 10 milyar dolarlık bir ek kaynağa ihtiyacımız vardır en azından.
İç piyasaya yönelecek olursak işyerleri ve üretici firmaların reklam bütçelerini daha dikkatli bir taktik kullanarak harcamak isterler. Buna basit bir açıdan bakmak istersek ortaya şu formül çıkar:
Bu yılın bütçesi=+internet reklamları+sosyal medya harcamaları+ürünümüz için ilgi uyandıracak internet tanıtım kampanyası-Marka yatırımı.
Para durumu zorlaştıkça harcamalar daha kısa sürede daha elle tutulur, daha az maliyetle yürütülecek kampanyalara yönelir insanlar. Reklam harcamalarından tasarruf yapmak isterken belki de farkında olmadan bindikleri dalı keserler. Yani marka değerini artıracak planları uzun vadelidir diye veyahut bunlar lükstür diye ikinci plana iterler.
Yalnız unuttukları nokta, durgunluktan sadece kendileri etkilenmeyecek, müşteriler veya potansiyel müşteriler de olumsuz etkileneceklerdir. Yani kısa sürede uygulanan satış artırma taktikleri, internette kullanılan tanıtıcı bağlantılar, sosyal medyada ürüne yöneltilmeye çalışılan harcamaların etkisi de müşterilerin veya alıcıların içinde bulundukları mali bunalım ve kısıntılar nedeniyle uzun sürmeyecektir. Promosyon süresi bitince satışlar da düşecektir.
Oysa markaya yatırım yaparak güvenilir olma, itibarlı şirket olma, sözüne güvenilir isim yaratmak, sosyal sorumlukları olan, toplumsal sorunlara duyarlı, çalışanlarının mutlu olduğu, çevreye dost bir marka imajı ve unun yarattığı iyi niyet, güven ve itibar, bunalım dönemlerinde belirli bir satış dengesi kurabilir. Çünkü insanlar markası olmayan ürünlerin fiyatları ne olursa olsun, bilinmeyen ürünler yerine bilinen bir markaya yönelmenin uzun vadede daha akılcı olduğunu anlayacaktır. İşte bu aşamada markaya yatırım, uzun vadeli bile olsa, şirket itibarı ile birleştirilebildiği takdirde şirketin tüm ürünleri için de aynı itibar ve güvenilir olma niteliğini sürdürebilecek bir olgu yaratacaktır. O halde itibarı olan bir marka yaratmaya harcanan para uzun vadede yaratığı olumlu algılama ile şirketin bunalım ve ekonomik çöküntü zamanlarında yardımına gelecek önemli bir varlıktır..