Devletlerin ekonomik alanda fazla söz sahibi olduğu ve politikacı (ların) devlete ait gücü ve kamu olanaklarını, herkese açık olması gerekirken veya belli kurallara uymak zorunluğu gerektirirken, belli bir ölçek ve standarda göre kullanma zorunluğu ve sorumluluğuna ilişkin geleneklerin ve yasal kuralların işlemediği, işletilmediği, yahut işletilemediği, veya bulunmadığı toplumlarda, iyi ile kötüyü, başarı ile başarısızı, hırsız ile temizi birbirinden ayırt edebilmek oldukça güçleşir.
Hele gücünü, sırtını dayadığı devlet makamını, hasbelkader bir yerlere geldiği noktayı, sürekli kendi mali sanan veya iktidarda kaldığı süreyi kendi amaçlarına uygun bir şekilde kullanmaya can atan bir kaç gönüllü, istekli veya ihtiraslı politikacı da bulununca dünyanın her yerinde bazı iş adamlarının bunlardan yararlanmak istemeleri doğal gibi gözükebilir. Ama esas sorun da ondan sonra başlar.
İş ahlakı, yasalara uygunluk, gelenek ve göreneklere saygı, kamu oyu ve kamu vicdanı gibi belki de bazılarınca hemen manipülasyona uğratılabilecek türden sanılan bazı kavramlar hiçe sayılabilir. Yasaları çiğnemekle çiğnememek arasında eğer uygulamada büyük bir fark yok ise, işadamları bu küçük riski göze almaya cesaret edebilirler. Hele bu iş adamları kamu oyunun vicdanına doğrudan yönelik basın ve yayın kuruluşlarına sahip iseler, riski göze alma cesaret olmaktan öteye gidip, bir çeşit hak halini de alabilir bazı işadamlarının gözünde. Bu bakımdan işadamlarının gelişmiş sanayi ülkelerinde nasıl basın-yayın organlarına sahip olabilecekleri ve bunların sınırları yasa ile açıkça sınırlandırılmıştır. Kendilerince haklı olduklarına inanıp, çıkarları için yasa çiğnemede veya kamu güçlerini bu politikacı(lar) sayesinde kendi çıkar araçları haline getirmede çok az bir gizlilik göstererek ve fütursuzca davranışlarla ve gerçeği çarpıtıcı veya gizleyici yayınlarla kendi çıkar halkalarını daha da büyütme çabası içine girebilirler.
Ama buna bir kere başladıkları zaman, klasik oyunlar teorisinin (Game Theory) bir gereği olarak rakiplerinin de benzer bir strateji uygulayabileceklerini hesaba katmaları gerekir bu tür girişim içindekilerin. Böylece rakip işletmeler, aynı alanda at koştururken, kamu olanaklarını ve gönüllü veya ihtiraslı politikacı(lara) yakınlıklarını bir çeşit kıskanç aşık örneği sadece kendilerinin çıkarı için kullanıp, rakipleri ile paylaşmayı düşünmeyebilirler. Bunun sonucu da ortaya ekonomik yeniliklerin, verimlilik kuramının veya iyi yönetim ve stratejinin dışında kalan ölçülmesi zor alanlarda çok değişik silahlar kullanarak rakiplere zarar vermeye yönelebilirler. Durum bu şekle ulaşıp, kirli çamaşırlar karşılıklı olarak sergilenmeye başlayınca, kamu düzenleyicisi kurum ve kuruluşların da harekete geçmeleri zorunlu hale gelir. Böyle durumlarda, taraf olan veya destekçi politika(cılar)ın veya bürokratların da yapabilecekleri sınırlıdır. Artık kamuoyunun baskısı da giderek kendini hissettirmeye başlar ve sonuçta rafa kaldırılan kurallar, unutulan gelenekler ve yasal zorunluluklar birer birer uygulanmaya konulabilir. Kuşkusuz bu olay konusu ülkenin ve ekonomik yaşamın uzun dönemde çıkarınadır, ama kısa dönemde batan şirketler, hortumlar, işten çıkarmalar gözlemlenebilir.
Küreselliğin çoğunluğumuzca yanlış anlaşılan veya bilinmeyen veya bilinci olarak böyle kullanılan, kokuşmuşluğa, yalan muhasebe kayıtlarına, hayali ihracatlara, bölgesel ve yöresel küçük çıkar takımının üçkâğıtçı'lığına da karşı çıkan yapısını pek bilmek istemeyiz. Küresellik yapısı gereği devlet-işadamı-yurttaş üçgeninde de açıklıktan yanadır. Küresel sermaye, küresel kurallar ve kurumlarla çalışmak ister. Küresel değerlerin öne çıkmasını savunur. Küresel kuralların işlemesinden yanadır. Böyle olunca da "gizli kapaklı" şişirilmiş borsa rakamları, bilanço değerleri, murakabe sistemleri değil, şeffaflık, standart ve açıklıktan yana tavır koymak zorundadır. Küreselliğin temelinde ekonomideki "Ölçek Ekonomisi-Economies of Scale" kuramı dediğimiz akılcı ve matematiksel ilişki yattığından, olaylara rasyonel bakmak, nesnel yaklaşmak zorundadır. Kanımca çoğu ülkelerin sorunlarının büyük bir kısmında da etiksel "Evrenselliği-veya yeni adıyla Küresel Etiği" yakalayamamış olmak yatar. Küresel şirketler elbette ellerine geçen olanakları, yasal boşlukları, kendi yandaşları eliyle kullanmak, manipüle etmek, hatta ikilik çıkarmak için de kullanmaya çalışabilirler. Önemli olan ülkelerin bu tür olaylara fırsat vermemesi, yasal düzenleme ve kanun uygulamalarının tarafsızlığa ve evrensel hukuk kurallarına uygun işletilmesi gerekir.
Artık ülkeler ve liderleri akıllarını başlarına toplayıp, yakınlara avanta, devlet kasalarını soymak, rüşvet, irtikap, ve siyasi rant gibi her hareketin, banka sisteminden gizli hesap ve belgelere kadar hiç bir şeyin dünyadan gizli kalmayacağını görebilmeleri gerekir. Demokratikleşmenin gene evrensel hukuk ve şaffaflık yoluyla daha da artacağını, yerel, küçük çıkar oyunlarına dayalı çabaların yerini, evrensel politikaların alacağını da bilmek zorundadırlar. Dünyaya karşı çıkarak ve dünyaya rağmen ayakta kalmanın mümkün olmadığını da bir takım kafalar artık anlamak zorundadırlar. İşte Tunus, Libya, Mısır örnekleri. Bu bakımdan önce ülkelerin kendi iç hukukunda da evrensel hukuka dayalı hakkaniyet, kanun hakimiyeti, özgür adalet ve bağımsız yargı sistemlerinden de ödün vermemesi gerekir
Hele gücünü, sırtını dayadığı devlet makamını, hasbelkader bir yerlere geldiği noktayı, sürekli kendi mali sanan veya iktidarda kaldığı süreyi kendi amaçlarına uygun bir şekilde kullanmaya can atan bir kaç gönüllü, istekli veya ihtiraslı politikacı da bulununca dünyanın her yerinde bazı iş adamlarının bunlardan yararlanmak istemeleri doğal gibi gözükebilir. Ama esas sorun da ondan sonra başlar.
İş ahlakı, yasalara uygunluk, gelenek ve göreneklere saygı, kamu oyu ve kamu vicdanı gibi belki de bazılarınca hemen manipülasyona uğratılabilecek türden sanılan bazı kavramlar hiçe sayılabilir. Yasaları çiğnemekle çiğnememek arasında eğer uygulamada büyük bir fark yok ise, işadamları bu küçük riski göze almaya cesaret edebilirler. Hele bu iş adamları kamu oyunun vicdanına doğrudan yönelik basın ve yayın kuruluşlarına sahip iseler, riski göze alma cesaret olmaktan öteye gidip, bir çeşit hak halini de alabilir bazı işadamlarının gözünde. Bu bakımdan işadamlarının gelişmiş sanayi ülkelerinde nasıl basın-yayın organlarına sahip olabilecekleri ve bunların sınırları yasa ile açıkça sınırlandırılmıştır. Kendilerince haklı olduklarına inanıp, çıkarları için yasa çiğnemede veya kamu güçlerini bu politikacı(lar) sayesinde kendi çıkar araçları haline getirmede çok az bir gizlilik göstererek ve fütursuzca davranışlarla ve gerçeği çarpıtıcı veya gizleyici yayınlarla kendi çıkar halkalarını daha da büyütme çabası içine girebilirler.
Ama buna bir kere başladıkları zaman, klasik oyunlar teorisinin (Game Theory) bir gereği olarak rakiplerinin de benzer bir strateji uygulayabileceklerini hesaba katmaları gerekir bu tür girişim içindekilerin. Böylece rakip işletmeler, aynı alanda at koştururken, kamu olanaklarını ve gönüllü veya ihtiraslı politikacı(lara) yakınlıklarını bir çeşit kıskanç aşık örneği sadece kendilerinin çıkarı için kullanıp, rakipleri ile paylaşmayı düşünmeyebilirler. Bunun sonucu da ortaya ekonomik yeniliklerin, verimlilik kuramının veya iyi yönetim ve stratejinin dışında kalan ölçülmesi zor alanlarda çok değişik silahlar kullanarak rakiplere zarar vermeye yönelebilirler. Durum bu şekle ulaşıp, kirli çamaşırlar karşılıklı olarak sergilenmeye başlayınca, kamu düzenleyicisi kurum ve kuruluşların da harekete geçmeleri zorunlu hale gelir. Böyle durumlarda, taraf olan veya destekçi politika(cılar)ın veya bürokratların da yapabilecekleri sınırlıdır. Artık kamuoyunun baskısı da giderek kendini hissettirmeye başlar ve sonuçta rafa kaldırılan kurallar, unutulan gelenekler ve yasal zorunluluklar birer birer uygulanmaya konulabilir. Kuşkusuz bu olay konusu ülkenin ve ekonomik yaşamın uzun dönemde çıkarınadır, ama kısa dönemde batan şirketler, hortumlar, işten çıkarmalar gözlemlenebilir.
Küreselliğin çoğunluğumuzca yanlış anlaşılan veya bilinmeyen veya bilinci olarak böyle kullanılan, kokuşmuşluğa, yalan muhasebe kayıtlarına, hayali ihracatlara, bölgesel ve yöresel küçük çıkar takımının üçkâğıtçı'lığına da karşı çıkan yapısını pek bilmek istemeyiz. Küresellik yapısı gereği devlet-işadamı-yurttaş üçgeninde de açıklıktan yanadır. Küresel sermaye, küresel kurallar ve kurumlarla çalışmak ister. Küresel değerlerin öne çıkmasını savunur. Küresel kuralların işlemesinden yanadır. Böyle olunca da "gizli kapaklı" şişirilmiş borsa rakamları, bilanço değerleri, murakabe sistemleri değil, şeffaflık, standart ve açıklıktan yana tavır koymak zorundadır. Küreselliğin temelinde ekonomideki "Ölçek Ekonomisi-Economies of Scale" kuramı dediğimiz akılcı ve matematiksel ilişki yattığından, olaylara rasyonel bakmak, nesnel yaklaşmak zorundadır. Kanımca çoğu ülkelerin sorunlarının büyük bir kısmında da etiksel "Evrenselliği-veya yeni adıyla Küresel Etiği" yakalayamamış olmak yatar. Küresel şirketler elbette ellerine geçen olanakları, yasal boşlukları, kendi yandaşları eliyle kullanmak, manipüle etmek, hatta ikilik çıkarmak için de kullanmaya çalışabilirler. Önemli olan ülkelerin bu tür olaylara fırsat vermemesi, yasal düzenleme ve kanun uygulamalarının tarafsızlığa ve evrensel hukuk kurallarına uygun işletilmesi gerekir.
Artık ülkeler ve liderleri akıllarını başlarına toplayıp, yakınlara avanta, devlet kasalarını soymak, rüşvet, irtikap, ve siyasi rant gibi her hareketin, banka sisteminden gizli hesap ve belgelere kadar hiç bir şeyin dünyadan gizli kalmayacağını görebilmeleri gerekir. Demokratikleşmenin gene evrensel hukuk ve şaffaflık yoluyla daha da artacağını, yerel, küçük çıkar oyunlarına dayalı çabaların yerini, evrensel politikaların alacağını da bilmek zorundadırlar. Dünyaya karşı çıkarak ve dünyaya rağmen ayakta kalmanın mümkün olmadığını da bir takım kafalar artık anlamak zorundadırlar. İşte Tunus, Libya, Mısır örnekleri. Bu bakımdan önce ülkelerin kendi iç hukukunda da evrensel hukuka dayalı hakkaniyet, kanun hakimiyeti, özgür adalet ve bağımsız yargı sistemlerinden de ödün vermemesi gerekir